05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 NİSAN 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Gaziler Burhanettin Seri: “Meclis Başkanı, vekil ile gaziyi kıyaslamanın demokrasiye zarar vereceğini söylemiş. 291 lira maaşlı gazi ile vekili kıyaslamak gazilik onuruna da zarar verir.” Yağmur Deniz RTE, eski banknotlardaki İnönü resmine takmış... “Güllü para bastıralım!” İSTANBUL Cumhuriyet Başsavcılığı’na, avukat İrfan Karacan tarafından verilen dilekçede Türk Ceza Kanunu’nun 277. maddesi kapsamında “yargı görevini yapanı etkileme” ve 288. maddesi kapsamında “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlarının işlendiği öne sürülüyor ve şöyle deniyor: “Şüpheli; ulusal düzeyde yayın yapan bir gazetenin genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı kimliğiyle; Anayasa Mahkemesi’nin yargıçlarına sesleniyor. ‘AKP hakkında açılan laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği iddiasına dayalı davayı kabul eder ve AKP’yi kapatırsanız; darbe yapmış olursunuz; bu yedinci darbe olur; darbeyi hukuku araç ederek yapmış olursunuz; kararınız özgürlüğe karşı, özgürlüğün daraltılması olur’ diyerek yüksek mahkeme yargıçlarının üzerinde kılıç sallıyor.” GÖRÜŞ SADIK ÇELİK Darbeciler Adı geçen gazeteci İsmet Berkan. İsmet’in yazılarını epeydir okumuyorum; artık ilgimi çekmiyor. Yedinci darbe derken ne yazdığını da doğrusu pek merak etmiyorum. Ama şunu biliyorum ki Hasan Cemal Kaya adındaki gazeteci, İsmet’in yazdığı ‘darbeler tarihi’ni pek beğenmiş; Venedik sahillerinden kaleme aldığı yazısıyla İsmet’e methiyle düzmüş. Tam; bozacı şıracı muhabbeti! Avukat İrfan Karacan’ın savcılığa verdiği dilekçeye dönersek. Dilekçede dile getirilen yargıyı etkileme savı oldukça ciddi. Amerikalılar tarafından tedavi edilmekte olan emekli vaiz Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen malum Eskiden: Milli gelir üretimle artar! Şimdi: Milli gelir hesaplamayla artar! Teşbih Vahdi Bingöl: “Bülent Arınç’a göre Türkiye bağırsaklarını temizliyormuş. Kapatma davasını kastediyorsa, teşbih ağır olmuş.” gazetenin, sevgili ağabeyimiz İlhan Selçuk’a yönelik ‘savcıya nasihat’ iddiasından katbekat daha ciddi. Belli ki İsmet, kaleminin ucunu tıraşladıktan sonra hızını alamamış, olası bir yargı kararı hakkında “darbe” tanımı yapıyor. RTE, İsmet gibileri avukat olarak tutsa; doğrusu böyle bir savunma yaptıramaz. Gelelim sadede. Ortada görülmekte olan bir dava var. Yerlisi yabancısı, iktidar partisiyle ilişkisi olan herkes yargıçlara baskı yapmaya çalışıyor. Yine ortada her yere konan bir soruşturma var. İktidar partisiyle uzaktan yakından ilişkisi olan herkes yargıç yerine geçmiş, hüküm veriyor. İpin ucu kaçmış durumda. Ortada bir “darbe” varsa, o da yargıya yönelik darbedir ki bu işin sonunda en büyük zararı demokrasi görür. Belki de işbirlikçilerin ve işgüzarların asıl amacı bu! Darbeciler, demokrasi diye diye demokrasiyi katlediyor. Gıda Fiyatlarındaki Artış Tüm dünyada son zamanların endişeyle izlenen gündem maddesi gıda fiyatlarındaki artış ile beraber kıtlık ve karaborsa dönemlerinde karşılabileceğimiz ekonomik manzaralar… Önümüzdeki yıllarda, milyonlarca insanın açlıkla karşı karşıya gelebileceği konuşuluyor. Kimi ülkeler bizim gibi hızlı bir fiyat artışı ile karşılaşırken, kimi ülkelerde gıda hammaddelerindeki yokluk ve aşırı fiyat artışları başbakanların görevden alınmasına, hükümetlerin düşürülmesine ve yağmalama eylemlerine ve halkın isyanına yol açacak kadar rol oynuyor. Maalesef, gerek ülkemiz gerekse dünya ülkeleri göz göre göre bu krizin ortasında buldu kendini. İlk olarak bu krize yol açan nedenleri kısaca analiz etmekte fayda görüyoruz. Gıda fiyatlarının yükselmesinin nedenlerine baktığınızda, aslında söylendiğinin aksine kuraklığın payı yüzde 3035 oranında. Türkiye ölçeğinde baktığımızda, 1946’dan bu yana sürdürülen yanlış tarım politikaları ile köylüyü tembelliğe ve hazırcılığa alıştıran Marshall yardımları ve sözde modern ve verimsiz tarım usulleri ve yöntemleri, IMF’nin ve Dünya Bankası‘nın dayattığı ülkemize uyumsuz ve geçersiz programlar ile kotalar, GAP yatırımlarının tamamlanmaması ve devreye alınan kısımlarda bilinçsiz sulama ile toprağın çoraklaştırılması, başta Çukurova olmak üzere büyük ovalarımızın tarım zararlarına karşı kullanılan kimyasal ilaç ve gübrelerin bilinçsizce kullanılması sonucunda verimsizleştirilmesi ve bunun sonucunda artık bu topraklarda yetişen ürünün de sağlıksız ve kalitesiz olması, miras hukuku nedeniyle bölünen, parçalanan ve verimsizleşen tarım arazileri, yine ülkemizde tarım arazilerinin sanayi ve konut alanlarına dönüştürülmesi, köylülerin topraklarını terk etmelerine değmeyen sözde çarpık sanayileşme uğruna kentlerin varoşlara dönüştürülerek ranta ve talana açılması ve yağmalanması bugünkü sonuçlara yol açmıştır. Bu süreçte köylüler hem üretkenliklerini hem mutluluklarını hem sağlıklarını hem de efendiliklerini (Köylü milletin efendisidir. ) kaybetmişlerdir. Geldiğimiz son nokta da sadakaya muhtaç hale getirilmeleridir. Köy Enstitüleri’nin kapatılması, toprak reformunun yapılmaması, köylüye politik çıkarlar ve rüşvet uygulamaları nedenleriyle dağıtılan kredilerin doğru kullanılıp kullanılmadığının yeterince denetlenmemesi ve yatırım olarak geri dönmemesi (Köylüye hayvancılık ya da tarım için verilen kredilerin tüketim, hatta lüks tüketim amaçlı kullanıldığı bilinmektedir), tarımda desteklerin kaldırılması bugünkü fiyat artışlarına yol açan etkenlerdir. SESSİZ SEDASIZ (!) Dağdaki çoban, ovadaki bilgili! DAĞDAKİ çoban tartışmasını ovadakilere doğru çekmek istiyor Ceyhun Balcı: “Ovadaki ilgililerin ve bilgililerin doğru, kararlı ve dik duruş gösterdiklerini iç rahatlığı ile söyleyebiliyor muyuz? Can alıcı soru budur! Bu soruya olumlu yanıt vermeyi çok isterdim. Ayrıcalıklar bir yana bırakılırsa eğer, en azından önemli sayıdaki ovalı bilgilinin arzulanan bilinç düzeyinden uzak olduğu saptamasını yapmak durumundayız. Ovalı bilgililerimizin bilinçten uzak davranışları, ülkelerinden ve toplumlarından kopuk ve ayrı duruşları dağdaki çobanın da giderek dışlanması sonucunu doğurarak hem seçilebilir hem de seçebilir olmasındaki yetersizliklere ortam hazırlamış olmuyor mu? Dağdaki bilisiz çobanı aklımızdan çıkarmaksızın, ovadaki eğitimli ama bilisizleri de önceliğimiz saymak durumundayız. Çünkü, ovadaki gazeteci iliştirilmişlikten, taşeronluktan sıyrılmadıkça, ovadaki akademisyen papağanlıktan ve başkalarının Türkiye şubesi olmaktan vazgeçmedikçe, yine ovadaki sözde sivil toplumcu geçimini başkalarının parasına bağlamaktan ve dolayısı ile onların sesi olmaktan uzak durmadıkça dağdaki bilisizin de bilisizlikten kurtulsa da bilinçsizliğinin süreceği unutulmamalıdır. Bir söz de, ovadaki bilinçli duruşlulara! Onlar da, bu duyarlı dönemin önde gelen gereksinimi olan ortak paydada buluşma becerisini göstermek durumundalar. Eğer gerçekten bilinçli bir duruş gösterme fırsatını kullanma niyetleri varsa!” Kurtuluş Hasan Baş: “Kapatmalıktan kurtulmanın yolu, AB’den değil, Aydınlanma Devrimi’nden geçer.” Ilımlı M. Alpaslan Yener: “Rüşveti bahşiş, torpili ümmet hakkı görmek, İslam’a kapitalist bakış açısı sonucudur ki buna onlar ılımlı İslam diyorlar!” Yeniden Köy Enstitüleri İ. GÜRŞEN KAFKAS İşleviyle sönmeyen bir aydınlanma projesi olan Köy Enstitüleri, sorgulama kültürünü edinmiş, akıl, bilgi ve teknolojiyi birlikte kullanan bir yöntemdi. Köy Enstitüleri, laik, demokratik, üretken yurttaşları aydınlanmacı bir anlayışla yetiştiren, farklı bir okul türüydü. Yeteneklerine uygun işsanat ve kültürel değişimlerde kız ve de erkek çocukların sosyal alanlarda gelişmeleri hedefleniyordu. Akıl ve bilimin egemen olduğu yetiştirilme tarzı, Enstitülü öğrencilere farklı bir eğitim anlayışı aşılıyordu. Gençler demokratik bir toplumun bireyleri olarak eğitiliyor, bağnazlıktan arınmış, çağdaş verilerle donanımlı bir geleceğe yürüyorlardı. 1940’ların aydınlanmacı anlayışını bilim, sanat ve teknolojiyle donatarak topluma sunmak bu eğitim kurumlarının ilkesiydi. Köy Enstitülerinin gün ışığına çıkmamış tüm birikimlerinin, eğitimimizin gelişmesi için yarınlara taşınması kaçınılmazdır. Köy Enstitüleri, içerik olarak “eğitim geçmişimizdeki yarınlarımız” olmalıdır. Bu unutulmaz Cumhuriyet projesi, günümüzde de özgün, iş eğitimi ağırlıklı bu önemli konumunu toplum düzeyinde koruyor. “Böyle gelmiş böyle gitsin” politikasını güden zihniyetin karşısında durarak, eğitimimizin uygar, değişimci, eşitlikçi, demokratik, laik, bilimsel ve üretici o yılların yapısını yarınlara taşımak hedeflenmelidir. Ulusal eğitimimizin bugünün hantal yapısından kurtarılması, geçmişimizdeki toplumsal yaşantımızda farklı bir yeri olan bu eğitim projesinin gerçeğe dönüşümüyle olabilecektir. Köy Enstitüleri, “köylerin ve köylünün canlandırılması“ amaçlı işlevlerinin yanında, ülkenin aydınlanması, ilerici, devrimci toplumsal değişim ve yenileşmesinin de gerçekleştirilmesi projesiydi. Klasik eğitim yerine demokrasiye ve kişiliğe dayalı, dünlerden yarım kalan bu Köy Enstitüsü projesi, geleceğe taşınmalıdır. Ülke gerçeklerini ve olanaklarını o yılların eğitim biliminin içinde en iyi ve başarılı şekilde kullanan Köy Enstitüleri bugün, gerek duyulan eğitim arayışlarında önemli bir çözüm yöntemi olacaktır. Köy Enstitüler projesi sürdürülüyor olsaydı, bugün ülkemizde okulsuz köy, okulsuz çocuk kalmayacaktı. Yetişkinler yaygın eğitimle bilgilenecek, bilinçlenecek ve ışığa ulaşan vatandaş olacaklardı. Kurulan Yüksek Köy Enstitüleri birer “Bölge Üniversitesi” işlevinde olacaklardı. Doğu, Güneydoğu ve diğer kırsal kesimdeki vatandaşımız ulusal bütüncüllüklerini çok önceden öğrenen yurttaş olacaklardı. ??? 21. yy’da dünya devletleri bilim çağında bilgiyi en yoğun şekliyle kullanıyorken; ülkemizde eğitim sistemi büyük tıkanıklık içindedir. Nitelikten yoksun, ezberci ve kendisini yenileyemeyen bu sistem, Türkiye’nin geçmişinde önemli bir kazanım olan Köy Enstitüleri işleviyle değişim ve gelişme gösterecektir. Kalkınma çabamızda düşümüzdeki eğitim diye algıladığımız Köy Enstitüleri, yarım kalmış mucizelerle dolu otantik yapısıyla yeniden yarınlara umut olacaktır. Köy Enstitülerinin eğitim sisteminde gençler, sevgiyi, kardeşliği ve dostluk kavramlarını ediniyor, öğreniyor ve gelecekte de öğretiyorlardı. Bugün neden olmasın!.. İyi bir insan ve gelişkin bir ulusun eğitimle gerçekleşerek başarıya ulaşacağı savımla ulusumuzun eğitimine çözüm için “Yeniden Köy Enstitüleri” önerimi hazırlayarak sunuyorum. Eğitim tarihimizin bu unutulmaz başarılı kazanımı olan Köy Enstitüleri sisteminin gençlerimizin eğitimine derin soluk aldıracağına içten inanıyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün arve dından ‘in başlattıkları yüzyıllarca konuşulacak bu eğitim düzenini ne kadar anlarsak, aydınlık geçmişimizi ne kadar kavrarsak, karanlık geleceğimizi aydınlatmak için elimizde ışık kaynağı olacaktır. ??? Eğitimciliğim sürecinde, Köy Enstitülerinin kuruluşu, uygulamaları, verimliliği ve kapatılışı ile ilgili toplumumuzu aydınlatma amaçlı konuşmacı olarak katıldığım toplantılarda yoğun ilgi gördüm. Katılımcıların, 17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş gününe bayram sevinciyle baktığına tanık oldum. Genç katılımcıların Köy Enstitüleriyle ilgili kaynakça arayışında olduklarına tanık oldum. Araştırma ve incelemelerimi, deneylerimi, Köy Enstitüleriyle ilgili bibliyografyalardan yaralanarak ve Enstitü çıkışlılardan dinleyerek hazırladım. “Yeniden Köy Enstitüleri” adını verişimin nedeni, bugünün eğitim sisteminin karmaşıklığı, verimsizliği ve ezbere dayalı oluşudur. “Yeniden Köy Enstitüleri” adlı kitabımda; milli eğitimimizde uygulanmasının kesinlikle gerekli olduğuna inandığım, bir Köy Enstitülü olarak doğruluğunu tıpkı eğitimde önemini vurguladığım ve savunduğum gibi yaşayarak gördüğüm, geçmişteki işlevlerini ve bugün nasıl uygulanabileceğini, ülkemize, bu sistemle yetişen insanlarımıza, ulusumuza neler katabileceğini anlattım. Kitabımda, Köy Enstitülerinde eğitim görmüş değerli arkadaşlarım; ‘la röportaj, KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AÇ behicak?yahoo.com.tr Peki ne yapmalı? Önümüzdeki sorun ciddi bir sorun olup hem makro hem mikro ölçekte; hem ulusal hem de uluslararası platformlarda çözümlenmelidir. Acil olarak bu konuda devlet, üreticiler ve üniversiteler, tarım üretici birlikleri, kooperatifleri, ziraat odaları ile sivil toplum örgütleri bir araya gelmeli ve hem iktidarı hem de muhalefeti bir arada olacak şekilde ulusal tarım politikalarını değerlendirmelidir. Ele alınması gereken konuların başında da miras hukuku ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılarak parçalanmış arazilerin toplulaştırılması sağlanarak verimsizliğin önüne geçilmesi, tarım arazilerinin planlanması, erozyonun önlenmesi, 1946’dan bu yana sürdürülen yanlış politikalardan dolayı çiftçiden özür dilenerek şehre göçün tersine döndürülmesinin özendirilmesi, konvansiyel üretimin yanı sıra yeni pazar ihtiyaçlarına yönelik üretime geçilmesi, tarım kooperatiflerinin ıslah edilerek günümüz koşullarına uygun hale getirilmesi, Köy Enstitüleri’nin tekrar faaliyete sokularak çağın gereklerine uygun yapılandırılması, yöresel ve iklimsel ürün planlamasının yapılması, tarımı üstü açık, bacasız sanayi olarak görülmekten kurtaracak, doğal şartların olumsuz etkisini azaltacak yatırımların yapılması gerekmektedir. Bunların dışında, Güneydoğu’daki feodal yapının ve ağalık sisteminin yıkılması, Suriye sınırındaki tarıma elverişli geniş toprakların mayından temizlenerek tarıma açılması da Türk tarımını rahatlatacak uygulamalar olabilir. En önemlisi de tarımımızı artık çözülmesi gereken acil bir sorun olarak görmeli ve politik değerlendirmeler ve siyasi çıkar amaçlı uygulamalardan vazgeçmeliyiz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] ve ‘nün yazıları da yer alıyor. Onlar Köy Enstitülerinde yetişmiş birer aydın olarak, bu sisteme olan inançlarını ve özlemlerini bu kitapta okuyucuyla paylaştılar, Köy Enstitülerini yorumladılar ve anılarını aktardılar. “Yeniden Köy Enstitüleri” eğitim tarihimizin bu önemli kazanımını yeniden akıllara kazıyacaktır. Bugünkü karmaşık eğitimimize yenileşmeci bir soluk olacaktır. Köy Enstitüleri eğitim sisteminde “nedenniçinnasıllara” umut ve uygulanış olacaktır. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 17 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlı dev 1 letinde gümrük 2 koruma memuru. 2/ Hastalık 3 nedenlerini 4 araştıran tıp da 5 lı. 3/ Açık elle yüze vurulan 6 tokat... “Ölür 7 ise ölür / 8 Canlar ölesi 9 değil” (Yunus Emre). 4/ Mahkeme so 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nucunu gösteren resmi belge... Sodyum ele 1 Y A N A R T A Ş K İ P mentinin simgesi. 5/ 2 A L A Z A R O Dolma yapmak için 3 R A Z A K I hazırlanan karışım... 4 I R M I R R A Erkekliğini gidermek, 5 Ş A L E G A Z A O T L A K V iğdiş etmek. 6/ Düz, 6 L E T E N E ensiz ve yassı bağ... 7 I R K EME Ç T A N Yunan mitolojisinde, 8 R E Apollon ile Artemis’in 9 A N A N E T annesi. 7/ Kırkpınar güreşlerini düzenlemeyi üstlenen kişiye verilen ad... Üzerinde film çevrilen stüdyo düzlüğü. 8/ Bir cins ince ve sık dokunmuş patiska... Tellür elementinin simgesi. 9/ Yapısına girdiği sözcüğe “yeni” anlamı katan yabancı önek... “Yaşadım / ağaçları şahidimdir” (B. R. Eyüboğlu). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kır bekçisi, korucu. 2/ Verme, ödeme... Kimi Türk topluluklarında nevruza verilen ad. 3/ Sıkı dokunmuş bir tür pamuklu kumaş... Itırlı bir bitki. 4/ Bir tür bağımsızlığı olan büyük il... Somali’nin plaka imi. 5/ Yel, şimşek ve gök gürültüsüyle ortaya çıkan sağanak yağışlı hava olayı... Başlıca içeceğimiz. 6/ “Ben havada uçar idim / ile tuttun beni” (Türkü)... Yineleme sonucu kazanılan yatkınlık. 7/ Kısa yazı... Eskişehir’e özgü, çubuk biçiminde bir tür helva. 8/ Postu palto yapımında kullanılan memeli bir hayvan... Boru sesi. 9/ Almanya ve İtalya’da resim müzelerine verilen ad. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle