05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 NİSAN 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Hareket Ordusu, bütün milletin ordusu olduğunu bir bildiri ile belirterek, İstanbul’a girdi ve asayişi sağladı Gerici hareketin yükselişi kırıldı u noktada ayaklananların durumuna bakalım. Ayaklanma önceki bölümlerde belirtildiği gibi 1213 Nisan gecesi İstanbul’daki bazı avcı ve piyade birliklerinin barakalarında başlamıştır. Sabahın erken saatlerinde isyanı başlatan kalabalık tekbir çekerek Galata Köprüsü’nü geçtiler, Ayasofya Meydanı’nda toplandılar. “Şeriat isteriz” diye bağırdılar. Yıldız Sarayı önünde toplandılar. O sırada kalabalık arasında gördükleri Deniz Binbaşı Ali Kabuli Bey’i linç ettiler. Bu gerici hareket, kuşkusuz Selanik’teki ilerici 3.Ordu tarafından izleniyordu. Mahmut Şevket Paşa komutasındaki 3.Ordu’nun komutanları ve genç subaylar bu harekete ve dolayısıyla Abdülhamit’in yeniden tek başına yönetimde etkin olmasında karşıydılar. Hareket Ordusu harekete geçti ve birkaç gün içinde İstanbul sınırlarına dayandı. Bu ordunun kurmay başkanlığını genç kurmay subayı Mustafa Kemal üstlenmişti. 19 Nisan 1909 günü, Hareket Ordusu Komutanı Hüseyin Hüsnü Paşa imzasıyla İstanbul gazetelerinde yayımlanan bildiride, Meşrutiyet’e karşı gelenlerin cezalandırılacağı, anayasanın tekrar yürürlüğe konulacağı, ordunun tek amacının vatanın selameti (Kurtuluş) olduğu bildiriliyordu. Bu sırada İttihat ve Terakki Partisi Hareket Ordusu’nu denetleyebilmek amacıyla Ordu Komutanlığı’na Mahmut Şevket Paşa’yı, Kurmay Başkanlığı’na da Binbaşı Enver Bey’i getirdi. Bu kargaşa sırasında, Osmanlı Mebusan Meclisi üyeleri İstanbul’dan Yeşilköy’e kaçmışlardı. Orada bulunan Meclis üyeleri ile Meclisi Milli adıyla toplanıp ayaklanmayı kışkırttığı için Padişah Abdülhamit’in tahttan indirilmesine karar verdiler. (23 Nisan 1909) B Emperyalist güçlerin işine gelen bir kalkışma Şimdi 31 Mart olayını ana noktalarıyla özetleyelim: Bu olay, uçurumun kıyısına gelmiş olan Osmanlı devlet ve toplumunun tamamen yok olmasını önlemek için yenilikçi çareler arayan Jön Türkler’e karşı şeriatı geriye getirmek isteyen gericilerin bir başkaldırmasıydı. Derviş Vahdeti ve onun liderliğinde gerici gazeteler ve yazarlar, bu hareketin kuramcılığını yapıyorlardı. “İttihadı Muhammedi Cemiyeti” de bu hareketi siyasal yönden örgütlemek için çalışıyordu. Hareket, gerici ve şeriatçı isteklerin, ordu içindeki ‘mekteplialaylı’ ikilemini tahrik etmeleri sonucunda büyük boyutlara ulaşmıştı. Bu kıvılcımın ateşlenmesi için özellikle İngilizlerin rol aldığına dair inandırıcı belgeler bulunmuştur. Derviş Vahdeti’nin kuruduğu ‘İttihadı Muhammedi Cemiyeti’ ve Volkan gazetesi, bu dış desteğin iç işbirlikçi güçleri olarak ortaya çıkmaktadır. II. Meşrutiyet hareketine karşı olan, şeriatçı nitelikteki bu 31 Mart hareketinin başarıya ulaşması, o yılların emperyalist güçlerinin isteklerine uyuyordu. Bu hareket için uzun süren hazırlıklar yapılmıştır. (Camilerde vaazlar, toplantılar, gerici basının tahrikleri gibi…) Padişah Abdülhamit’in bu hareketi desteklediği, hatta organize edilmesinde rol aldığı bilimsel araştırmalarda ortaya konmuştur. Şeriatçı güçler 20 gün kadar İstanbul’u kargaşaya boğmuşlar ama sonunda başarısızlığa uğramışlardır. En önemlisi, tüm gelişmelere karşın, bundan 99 yıl önce halk, etkin olarak bu harekete katılmamış, destek vermemiştir. Gerçek Müslümanlar bu gerici hareketi desteklemediler, hatta karşı tavır aldılar. Bu irtica hareketine mektepli hiçbir subay katılmamıştır; hatta hareketin yuvalandığı Avcı taburlarından dahi hiçbir subay harekete katılmamıştır. Olay, şeriatçı hacıhoca takımıyla alaylı adı verilen ve görevlerinden uzaklaştırılan kimi subayların etkinliğinde gelişmiştir. 31 Mart’ın günümüze kadar yansıyan önemli bir noktası da, bu kalkışmada rol alan Saidi Kürdi ya da bugünkü sanıyla Saidi Nursi isimli şeyhin, Türkiye’de Nurculuk tarikatını kurması ve geliştirmesi olmuştur. Mahmut Şevket Paşa’nın komutasındaki genç kurmay subayı Mustafa Kemal’in de içinde bulunduğu Hareket Ordusu, Rumeli’den gelerek bu isyanı bastırdı. Bu olay, ordumuzu, o günlerden bugünlere yenilikçi ve laik ilkelerin koruyucusu durumuna soktu. Mahmut Şevket Paşa komutasında, aralarında İsmet İnönü’nün (arka solda ikinci) de bulunduğu Hareket Ordusu lider kadrosu. Hareket Ordusu 23 Nisan’da İstanbul’da Yeşilköy’e gelmişti. Ordunun amaç ve görevi komutanı tarafından açıklandı: “Meşrutiyeti bir daha hiçbir gücün sarsamayacağı biçimde güçlendirmek ve düşmanlarına gereken dersi vermek.” 24 Nisan 1909 günü Hareket Ordusu İstanbul’a girdi. Taksim, Beyoğlu, Harbiye, Kurtuluş ve Feriköy’de sokak çatışmaları başladı. Sonunda Hareket Ordusu İstanbul’da duruma hakim oldu ve asayişi sağladı. Karşı ayaklanmanın elebaşıları yakalandı ve cezalandırıldılar. Yayımlanan bildiride, “ordunun bir cemiyet ya da partinin değil, bütün milletin ordusu olduğu, İttihat ve Terakki ile ilgisinin bulunmadığı vurgulanmıştır”. Ayan Meclisi üyesi Amiral Gürcü Arif Hikmet Paşa, Mebusan Meclisi üyesi Arnavut Esat Toptani Paşa, Ermeni Cemaati Temsilcisi Aram Efendi, Musevi Cemaati’nden Selanik Mebusu Emanuel Karasu’dan oluşan heyet Yıldız Sarayı’na giderek Meclis adına II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi kararını Padişah’a bildirdi. (27 Nisan 1909) Abdülhamit Selanik’e sürgün olarak gönderildi. Bu hareket ve bu müdahale ile Padişah, saray ve gerici hareketin siyasal yaşamdaki yükselişi kırılıyordu. 31 Mart olayı tarihimizde askerin “vatanı ve meşrutiyeti korumak ve kollamak ve siyasal taraflar arasında hakem rolü oynamak” şeklinde özetlenecek bir fonksiyonunu ilk kez ortaya koymuştur. Yaşanan karşıdevrim hareketini saptırmak ve gerçekten uzaklaştırmak için son yıllarda büyük uğraş veren çevreler var Yabancı bilimadamları gözüyle 31 Mart nceki değerlendirmelerde 99 yıl önce gerçekleşen 31 Mart olayında en önemli noktanın, Genç subaylardan oluşan ve Hareket Ordusu adı verilen ordunun Rumeli’den gelerek bu “karşı devrimi” bastırması olduğunu belirttik. Ancak son yıllarda 31 Mart Olayı saptırılmaya çalışılıyor. 31 Mart’ın bir “irtica ayaklanması” olmadığı, sadece “askeri bir ayaklanma” olduğu belirtiliyor, hatta “… Türkiye’de hiçbir zaman bir mürteci ayaklanması ihtimali yoktur, 28 Şubat’ta da yoktu” gibi düşünceler ileri sürülebiliyor. Kimileri, bu konuda araştırma yapan, doğruları yazan bilim adamlarını “resmi tarihçi” olarak niteliyor. O zaman yapılacak bir şey kalıyor. Acaba, “31 Mart Olayı”na yabancı bilim adamları, yabancı araştırmacı, tarihçi, siyaset bilimciler ne diyorlar? Onların bu konudaki yargıları nedir? Yakın tarihimizle ilgili yabancı tarihçi ve siyaset bilimciler tarafından birçok kitap yayımlandı. Bunların çoğu Türkçeye çevrildi, siyaset bilimi kütüphanemize kazandırıldı. Sözü burada yabancı bilim adamlarına Çetesiyle dağa çıkarak Kanuni Esasi’nin yürürlüğe konulmasını isteyen Resneli Niyazi Bey (önde soldan 7.) ve ünlü geyiği. bırakıyoruz. Ö S TA N F O R D J . S H AW : Tutucular, anayasanın laik maddelerine karşı ayaklandılar P rtadoğu ve Türk tarihi üzerine uluslararası üne sahip olan Prof. Dr. Bernard Lewis, Londra ve ABD’de kimi önemli üniversitelerde öğretim üyeliği yapmıştır. Birçok bilimsel yapıtın sahibi olan Prof. Lewis’in Türkiye ile ilgili en önemli eseri The Emergence of Modern Turkey, Türkçeye çevrilerek dilimize Modern Türkiye’nin Doğuşu adıyla kazandırılmıştır. (Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu, 1993) Bu kitapta geniş olarak Batı kaynakları ve Osmanlı belgeleri kullanılmıştır. Bernard Lewis, 31 Mart hareketini kitabında aşağıdaki şekilde Bernard Lewis: İstekleri basitçe şeriattı O anlatıyor: “Bu ayaklanmada 5 Nisan (1909) günü Ayasofya’da yapılan bir toplantıda kurulmuş aşırı bir dini örgüt olan İttihadı Muhammedi’nin rolü vardı. Dinci Volkan gazetesi Müslüman Ortodoksluğunun ve ‘ihtilalci İslam Beynelmilliyeti’nin şampiyonu olarak görünüyordu.” “Ayaklanma, 1213 Nisan gecesi bazı avcı ve piyade birliklerinin barakalarında başkaldırıp sabahın erken saatinde Galata Köprüsü’nü geçerek Meclis binasının dışında Ayasofya Meydanı’nda toplanmalarıyla başladı. Çok az direnmeyle karşılaştılar; kendilerine diğer birliklerden de asiler, bazı mollalar ve medrese öğrencileri katıldı. Diğer güruhlar kentin belli başlı merkezlerinde toplandılar. Ayaklananların istekleri basitti: ‘Şeriat tehlikededir. Şeriat isteriz!’ Bazıları da mektepli subayları istemediklerini ekliyorlardı.” (s. 214215) Hareketin başlamasından iki gün sonra hükümet bir bildiri yayımladı: “Şeriatın korunacağını ve onu savunmak için ayaklanmış askerlerin affedileceğini vaat etti. 15 Nisan’da bütün valilere şeriatın korunması talimatını veren bir genelge gönderildi. Meclisi Mebusan’da Ahmet Rıza, 1908 devriminden beri bulunduğu başkanlıktan düşürülerek yerine (İngilizlerle yakın ilişkide olduğu bilinen) İsmail Kemal seçildi.” (s. 215) Prof. Lewis’in yargıları kısaca şöyledir ve önemlidir: 1. Ayaklanmada aşırı bir dini örgüt olan “İttihadı Muhammedi Cemiyeti”nin rolü belirtiliyor. 2. Volkan gazetesi ve Derviş Vahdeti’nin bu isyandaki önemini vurgulanıyor. 3. Ordu içindeki alaylı subayların etkisiyle bazı askerin de harekete geçmesiyle, sivil ayaklanmanın askeri bir renk aldığı belirtiliyor. 4. Hareket Ordusu’na Prof. Lewis “Kurtuluş Ordusu” adını veriyor. rof. Dr. Shaw’ın Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye (2 cilt) kitabı Türkçeye çevrilmiştir. Ayrıca beş ciltlik İngilizce From Empire To Republic adlı önemli eserin sahibidir. Birkaç yıl önce vefat eden Prof. Shaw, son yıllarda Ankara Bilkent’te öğretim üyeliği yapıyordu. Shaw şöyle yazıyor: “İslamcılık taraftarları, kesin olmamakla birlikte büyük bir olasılıkla padişahın desteğini alarak kışkırtıcılığa başladılar. Anayasanın laiklik maddelerine tepki gösteren tutucular, sokaklarda peçesiz kadınların görünmesi ve Müslüman olmayanlara tanınan yeni eşitlik nedeniyle anayasaya karşı açıkça kampanyaya başlayıp imparatorluğun çöküşünün İslam ilkelerinden ayrılma yüzünden olduğunu ve modern çağın gereklerini ancak İslamcılığın karşılayabileceğini ileri sürdüler. İslamcılık, imparatorluğun toplumsal ve politik yaşamının her alanı için gerekli yasaları, kendi içinden çıkarabilirdi. Batı’dan yalnızca teknoloji yeterliydi. Bu görüşler yalnız ulema değil, memurlar ve ordu, derviş tarikatları ve halk kitleleri arasında taraftarlar buldu.” (s. 336) Bu konudaki geniş açıklamalardan sonra yazar kitabında, konuya çarpıcı bir başlıkla giriyor: “13 Nisan 1909 Karşı İhtilali” (s. 338) Prof. Shaw, bu harekette Derviş Vahdeti ile İttihadı Muhammedi Cemiyeti’nin önemli rol oynadığını, Abdülhamit’in bu derneğe ve gazeteye mali yardımda bulunduğunu, padişahın şehzade SÜRECEK C MY B C MY B si Burhanettin Efendi’nin de bu derneğe üye olduğunu belirtiyor. (s. 338) Prof. Dr. Stanford Shaw, 31 Mart Olayı’nı yorumlarken aşağıdaki yargılara varıyor: Yazar konuyu “13 Nisan 1909 Karşı İhtilali” başlığını koyarak incelemiştir. Din öğrencilerinin harekete geçtiği, “şeriatın tehlikede” olduğu propagandasının yapıldığı ve “İttihatı Muhammedi Cemiyeti”nin şeriatı getirmek amacıyla kurulduğu ve ilk büyük toplantısını irtica hareketinin başlangıcından bir hafta önce 5 Nisan 1909’da Ayasofya Camii’nde yaptığı belirtiliyor. Padişahın şehzadelerinden Burhanettin Efendi’nin bu cemiyetin ve onun yönlendirdiği yeni partinin üyesi olduğu belirtiliyor. Herhalde o devirde padişahın izni olmadan, bir şehzadenin böylesi bir partiye girmesinin olanaksız olduğunu herkes kabul edecektir. Saidi Kürdi’nin Volkan gazetesinin etkin bir kampanya başlattığı, Volkan’a bağlı cemiyetin 5 Nisan 1909’da Ayasofya Camii’nde büyük bir toplantı yaptığı, böylece olayın uzun bir süredir düşünülüp planlandığına işaret ediliyor. Shaw, bu anlatımının sonunda Hareket Ordusu konusunda bilgi vermekte ve ordunun “anayasa ve demokrasi” adına yönetime el koyduğunu açıkça belirtmektedir. Bizim liboş ve ikinci cumhuriyetçi takımı yakında Prof. Shaw için de “resmi tarihçi” sıfatını yakıştırırsa şaşmayınız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle