23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 MART 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kapatma’da İddianamenin Kabul Kararı... ? Siyasal parti kapatma davalarının kendine özgü bir dava niteliğinde olmasına ve özellikle geleneksel ceza davası olmamasına, ? Anayasa ve özel yasaların kapatma davasını açma görev ve yetkisini münhasıran Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na vermesine ve iddianame düzenlenmekle de davanın açılmış sayılmasının gerekmesi karşısında kabul kararı verilmesi olanaksızdır. Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. maddelerinin yürürlükten kaldırılması ve bireyler yönünden cezai yaptırımların uygulanamayacağı, ancak partiler yönünden aynı yasakların sürdüğü kabul edilerek 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 103. maddesinin ikinci fıkrası iptal edilirken bir bakıma önceki kararı gibi konuya yaklaşmış ve ceza davası olmadığını somut norm denetiminde belirtmiştir. PENCERE AKPFETO Medyası Kafayı Yemiş... Laik Türkiye Cumhuriyeti ne durumda diye merak ediyorsanız, bir tek köşe yazısının başlığı bile sorunun yanıtını vermeye yeterlidir... Oray Eğin’in dünkü Akşam’da yayımlanan köşe yazısının başlığı: “Galatasaray’ı Fethullah Gülen’e satıyorlar...” Fenerbahçe’yi de Menzil tarikatına satalım da bu iş bitsin... ? Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, dün köşesinde, “İktidar yandaşlarının Ergenekon yanlışları” başlığı altındaki yazısının sonuna Doğu Perinçek’in gönderdiği bir mektubu eklemişti... Ne diyordu Perinçek?.. Doğu’nun bilgisayarına Yargıtay Başsavcısı’nın iddianamesi, yayımlanması tarihinden önceki bir tarihle mi kaydedilmişti?... Hayır... Dörtbeş gün sonra kaydedilmişti... Ama, Fethullahçı medya sürekli olarak bu tür haberleri ortalığa yayıyor... Yargıtay Başsavcısı sanki aklını peynir ekmekle yemiş de iddianameyi kamuoyuna duyurmadan önce Perinçek’e, bana, sana, ona bildirecek... Bu iş çığrından çıktı artık. ? Fethullahçı medya, Doğan Grubu’nu solladı; dinci gazeteler aldı başını gidiyor, Sabah Grubu’na iktidar el koydu... Peki, Ergenekon dosyasında durum ne?.. Polis ve savcılık her gün Fethullahçı AKP’ci medyaya “servis” yaparak talimatını veriyor; bu gazeteler ve TV’ler de elbirliğiyle suç işleyip, polisin ve savcılığın ifade ve sorgularındaki ne idüğü belirsiz bölük pörçük iddiaları yayımlayarak tozu dumana katıyorlar... AKPFETO medyası polis bültenlerine dönüştü... İlk tahkikat yasaya göre gizlidir.. AKPFETO medyası açıkça suç işliyorlar, ama, artık bu ülkede ne hukuku takan var, ne kanunları... ? Türkiye mantığını yitirmek üzere... Ülkenin saygın İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük yapmış Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nu, polisler talimat üzerine gece saat 4’te evinden alıyorlar, polis savcı faslından sonra karşısına çıktığı yargıç “şüpheli”yi serbest bırakıyor... Nedir bu?.. Eski rektör Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu teşhisi koyuyor: “ Bu soytarılık bitsin artık!..” Win Win HANGİ konu vesilesiyle olduğunu şimdi anımsamak kolay değil; belki AB ya da Kıbrıs sorunundan söz ederken Başbakan “win win” diye bir laf etmişti. Söylendiğine göre, kimileri önce kuş ya da sivrisinek taklidi yapıyor zannetmiş ama İngilizce bilen parti erbabı “Canım, koskoca devlet adamı öyle şey yapar mı, ‘kazan kazan’ demek istemiştir” diyerek imdada yetişmiş ve böylece Türk kamuoyu da çağdaş müzakere teknikleri konusunda bilgi sahibi olarak uzlaşmanın ne denli kolay bir çıkış yolu olduğunu anlamaya başlamış. Şu günlerde, gerilimlerin ve çatışmaların ardından uzlaşma formülleri havalarda uçuşuyor ya, birileri mutlaka yine “win win” sözü edecektir. Yani, “Öyle bir noktaya gelinmelidir ki” denecek, “her iki taraf da kazanmış, kazançlı çıkmış olsun.” Yani, haklı olan da haksız olan da. Durup dururken türban sorununu çözme niyetiyle anayasayı değiştirmeye kalkıp bütün toplumu aylarca meşgul edenler de; “Tartışılacak başka konu mu kalmadı” diyenler de. Olur olmaz anayasa değişikliği önerileriyle ortalığa çıkıp sinirleri gerenler de; “Böyle şey olur mu?” diyerek onları eleştirenler de. “Bindirilmiş” seçmen kafileleriyle grup toplantılarını doldurup tozu dumana katıcı nutuklarla kuvvet gösterisi yapanlar da; “Yapmayın etmeyin, size oy veren insanları pohpohlayıp onlara devleti kökünden değiştirme hevesi aşılamayın” öğütleri verenler de. Kısacası, yakın geçmişteki kışkırtıcılıklar üzerinden sünger geçilsin ve böylece herkes birbiriyle kucaklaşıp her şey tozpembe gözüksün. itekim, “Herkes bir adım geri çekilsin!” diyen işadamları bile çıktı. Yani, haklı olanlar da geri çekilecek, haksızlar da. Sosyal güvenlik “reform”u pazarlıklarında emeğin hakkını vermekte nazlı davrananlar da; çoluğunun çocuğunun hakkını savunmak için didinenler de. Güçlü de güçsüz de... Zalim de mazlum da... Ezen de ezilen de... ara ve silah gücüyle dünyaya egemen olanların bir “bilim dalı” olarak geliştirdikleri “conflict resolution”, yani “uzlaşmazlık çözme” teknikleri böylesine yanlış bir düşünce temeline dayanır. Üniversitelerde bu iş için yetiştirilen binlerce “uzman” şimdi dünyanın dört köşesinde insan aldatıp kurulu yeryüzü düzeninin sürüp gitmesini sağlamakla meşguldürler. Siyasal cambazlıkları ve ekonomik güçleriyle Türkiye’yi yönetmeye soyunanlar da bu yeni “bilim” dalından nasiplerini almışa benziyorlar. Hamdi Yaver AKTAN Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi 1. Kapatma Davalarının Niteliği Siyasal partilerin kapatılmasına ilişkin Anayasa Mahkemesi’nde açılan davaların hukuksal niteliği konusunda öğretide farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüş, ceza yargılaması hukuku kurallarına göre yargılama yapıldığı kuralından hareketle ve genellikle kapatma nedenleri aynı zamanda suç teşkil ettiği, kapatılma kararının da ceza yaptırımını öngördüğü ve tüzelkişilerin ceza sorumluluğuna benzediğinden ceza davası niteliğinde olduğu biçimindedir. Diğer bir görüşe göre ise kapatma davası, ceza davası olmayıp bir “tedbir davası”dır ve kapatılma kararı da partinin yasakları ihlal ettiğine ilişkin açıklayıcı bir tespit kararıdır. (1) Aynı yönde, fakat farklı bir yaklaşım da “niteliği itibarıyla özel hukuka ve kendine özgü olan ve bozucu yenilik doğuran bir inşai dava’dır”. (2) Kapatma davalarında, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’un 33. maddesine göre “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) hükümleri uygulanmak suretiyle dosya incelenir ve karara bağlanır”. 5230 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’la (Yürürlük Kanunu) (m. 18/1a) 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırıldıktan sonra Yürürlük Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasına göre CMUK’a yapılan yollamalar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) yapılmış sayılmaktadır. 1 Haziran 2005 tarihinden sonra açılacak siyasal partilerin kapatılması davalarında anılan yasa hükümleri tamamlayıcı ölçüde kullanılacaktır. Ceza yargılanmasına ilişkin yasanın uygulanacak olması, siyasal parti kapatma davalarının niteliği itibarıyla ceza davası olmasına elverişli değildir. Gerçekten de davanın görüleceği yargı yerinin Anayasa Mahkemesi olarak belirlenmesi, mahkemenin de özel bir kuruluş ve yargılama yasasının bulunması ve bu yasanın yollamasıyla (2949 sayılı kanun, m. 33) CMK’nin uygulanacak olması, CMK’yi tamamlayıcı olmaktan çıkarmayacağı gibi, davanın niteliğine uygun düştüğü ölçünün ötesine de taşımayacak ve ayrıca davayı ceza davası niteliğine de dönüştürmeyecektir. (3) Ceza davasından bir farklılık Refah Partisi Kapatma Davası’nda (9) 2949 sayılı Kuruluş ve Yürürlük Yasası’nın 33. maddesinin düzenleniş biçiminden hareketle Anayasa Mahkemesi “yasa koyucunun siyasi partilerin yasaya aykırı eylemlerinin kapatılma yaptırımına bağlanmasını ceza hukuku ilkelerine daha yakın bulduğunu” belirttikten sonra “Ancak ceza davalarında, ceza yargılamasına özgü usul kurallarının uygulanması doğal olduğuna göre, parti kapatma davalarında özellikle aynı usulün uygulanacağının belirtilmesine gerek duyulması, bu davaların geleneksel anlamda bir ‘ceza davası olmadığını’ ortaya koymaktadır… Bu temel özellikleri taşıma gereği yönünden, hukukun diğer alanlarına göre ceza hukukuna dava yakın kabul edilse de siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalar, bütünüyle ceza hukuku kuralları içinde değerlendirilmesine olanak bulunmayan ‘kendine özgü davalardır’. Ayrıca siyasi partilere yasaklanan eylemlerin niteliği, bunların kapatılma sonucunu doğurabilmesi için aranan koşullar ve uygulanan yaptırım türünün ceza hukukundaki suç ve cezalardan farklılık göstermesi de bu davaların ‘kendine özgü özelliğini’ öne çıkarmaktadır” gerekçeleriyle kapatma davalarının ceza davası olmadığını açıkça vurgulamış ve bu içtihadını Fazilet Davası’nda (10) da aynen sürdürmüştür. 2. Kapatma Davalarının Açılışı Anayasanın 69. maddesinin 4. fıkrasına göre “Siyasi partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesi’nce kesin olarak karara bağlanır”. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun değişik 98. maddesi de “Siyasi partilerin kapatılması davaları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Anayasa Mahkemesi’nce açılır” hükmünü içermektedir. N Kendine özgü bir dava Ceza yasalarına göre suç teşkil etmeyen ve yasama sorumsuzluğu gereği ceza yaptırımı ile karşılanmayan birtakım eylemlerin siyasal partiler yönünden odak olmada dayanak olabilmesi de kapatma davalarının ceza davası olmadığı savını güçlendirmektedir. Anayasa Mahkemesi önceleri bu tür davalarda uygulanması istenen maddeleri ve yaptırımı birer ceza kuralı niteliğinde görmüştür. (4) Anayasanın 69. maddesinde 23.7.1995 tarih ve 4121 sayılı yasayla (5) yapılan değişiklikten sonra görüş değiştiren yüksek mahkeme, kapatılma davalarının “kendine özgü bir dava” olduğunu kararlaştırmıştır. (6) Nitekim, mahkemenin 12.9.1995 tarihli, değişik iş 1995/4 ve 5 sayılı kararında siyasal parti kapatma davasının ceza davası olmadığı açıklanmıştır. (7) En somut olarak Refah Partisi davasında bizatihi Anayasa Mahkemesi’nce itiraz yoluyla incelenip karara bağlanırken (8) 765 sayılı Türk P mumtazsoysal@gmail.com İddianame yeterli Kapatma davalarında özel kuruluş ve yargılama yasasının yanında ceza yargılama yasası hükümleri de Anayasa Mahkemesi tarafından uygulanacağı için dava açılmasına ilişkin önceki (CMUK) ve sonraki (CMK) yasa hükümleri incelendiğinde CMUK’un 148. maddesinin 1. fıkrasının “Hukuku amme davası açmak vazifesi Cumhuriyet Müddeiumumisi’nindir” şeklindeki hükmünün, CMK’nin 170. maddesinin 1. fıkrasında “Kamu davası açma görevi, cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir” biçimini aldığı görülmektedir. Kamu davasının açılmasında önceki düzenlemede aranan “yeterli delil” zorunluluğu da yeni düzenlemede “yeterli şüphe”ye dönüşmüştür. Öte yandan CMUK’a göre (m. 163/1) cumhuriyet savcısının mahkemeye vereceği iddianameyle kamu davası açılmış sayılırken CMK’de (m. 175/1) “iddianamenin kabulüyle kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar” hükmü öngörülmektedir. Görüldüğü üzere CMUK’den farklı olarak CMK’nin sisteminde cumhuriyet savcıları, “iddianame düzenleyerek mahkemelere sunmak” görevini üstlenmişlerdir. CMK’nin düzenlemesini (m. 170/1) bu şekilde anlamak gerekmektedir. (11) Çünkü kamu davasının açılmış sayılması ancak iddianamenin sunulduğu mahkemece kabul edilmesiyle (m. 175/1) mümkün olabilmektedir. Cumhuriyet savcısının mahkemeye sunduğu iddianamenin ? Arkası 10. Sayfada C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle