03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 MART 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Şiddeti dışlamanın yollarını arıyorum. Y ollardan biri de sanatsal etkinliklerle soluk alıp vermek 19 KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR İçimizdeki şiddet... am gazetenin önündeydim. Ana caddede değil, dar sokakta. Ancak tek arabanın geçebildiği dar sokakta... Gazeteye girmek için karşı kaldırıma geçmem gerek... Tek sıra otomobil zinciri zaten gıdım gıdım ilerliyor... Tam karşıya geçerken... Taksi hızla üzerime geldi. Sürücüsü “Taliban sakallı” yaşlı bir adam. Üzerime üzerime sürüyor; bakışından ve ağzını oynatmasından okkalı bir küfür salladığını çıkartıyorum. Karşıdan karşıya geçmeme mi sinirleniyor, kadın olduğuma mı, yoksa başımın açık olduğuna mı, anlamış değilim! Yüreğim ağzıma gelmiş, ama aynı zamanda tepem atmış durumdayım! O an dar sokağın ortasında, tam ortasında duruverdim. Taksi de durmuş, mecburiyetten! Ellerim belimde, ayaklarım asfaltta kenetlenmiş avaz avaz haykırıyorum: Hadi gel ez beni! Ezsene! Daha ne duruyorsun! Hadi çiğne geç! Millet durmuş bana bakıyor, kadın sapıttı diye! O an, içimden taksi sürücüsünü boğazlamak geçiyordu. Evet gidip sakallı adamın boğazını sıkmak! Olmadı, taksisine zarar vermek! Zaten ne zamandır kaldırımı işgal eden, yanlış park etmiş otomobiller gördükçe elime geçirdiğim herhangi sivri bir şeyle (neden bıçak olmasın!) arabayı boydan boya çizmek ya da aynasını kırmak, sileceğini koparmak falan geçiyor içimden... Daha neler neler geçiyor ama yazmaya utanırım! Oyunlarla Yaşayanlar Oğuz Atay, “Oyunlarla Yaşayanlar” adlı yapıtında Türkiye’deki aydınların açmazını anlatır. Düşündüğünü söylemeye çalışmakla ortamın isteklerini karşılamak arasında boğulup kalmış bir emekli tarih öğretmeni ve ailesi çevresinde oyunlarla yaşayan insanlar... Bir yanda hamasi bir tarih, bir yanda güncel gerçekler, bir yanda sanat, bir yanda da geçim sıkıntısıyla süren hayat (1)… 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü kutluyoruz şu satırları yazdığım sırada. Türkiye, tarihinin en kaotik dönemlerinden birini yaşarken, hangi oyunlardan söz etsem? Sahnelerdeki oyunlardan mı, yoksa siyasal yaşamımızdaki oyunlardan mı?.. Aydınlarımızın kafası, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar karışık. Kimi demokrasi diye feryat ediyor, kimi laiklik elden gidiyor diye… Kimi devleti kurtarma telaşında, kimi bireyi… Kamuoyu ortasından ikiye bölünmüş; ortak yönler unutulmuş, ayrılıklar öne çıkmış. Bu kamplaşmanın aydınlar arasında da yaşanması işin en acı tarafı. Kimse kimseyi dinlemediği gibi, kendisi gibi düşünmeyeni suçlama yarışında. Kim bilir, bu korkunç oyunun yapımcıları ve yönetmenleri ne kadar eğleniyorlardır uzaktan izledikleri bu manzara karşısında. İstedikleri tam da bu değil mi zaten? Bizi yalnızlaştırmak, ‘oyun’un çaresiz ‘seyircileri’ haline getirmek… Neden birbirimizi dinlemeye, anlamaya çalışmıyoruz? Oyunu deşifre etmek için el ele vermiyoruz? Sorgulayamaz mıyız, “Oyun nerede başlıyor, yaşam nerede bitiyor?” diye… ??? Ben en iyisi sahnelere döneyim. Tiyatrocuların bayramı bugün… İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın sabah kahvaltısıyla başladık güne. Belediyenin tiyatroya katkılarını, açılan yeni sahneleri, yapımı devam eden tiyatroları anlattı Sayın Topbaş. Tabii, günün en hassas konusu ay sonunda yıkımına başlanacak olan Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu idi. Topbaş, yeraltına inşa edilecek Kongre binasının yapımı için tiyatronun yıkılmasının zorunlu olduğunu söylerken, aynı yerde ve daha güzel bir tiyatronun yapılacağı sözünü verdi. Benim için söz namustur. “Yok, sen sözünü tutmazsın” demek yakışık almaz bana göre. Ama, benden daha kuşkucu arkadaşlar, tiyatro önünde gösteri yaparak yıkımı protesto etmeyi seçtiler. 2008 Dünya Tiyatro Günü’nde, kamunun tiyatroya pek de sıcak bakmadığını söyleyebiliriz. Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda oyuncuların ve yönetmenin oyuna kattıkları siyasi espriler nedeniyle cezalandırılmasından tiyatro biletlerine getirilen belediye rüsumuna kadar çeşitli emareleri var bunun. Bu yüzden, Eskişehir gibi tiyatroya sahip çıkan az sayıdaki belediyeye teşekkürü borç biliyorum. Geçenlerde, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda Ahmet Mümtaz Taylan’ın yönettiği “Caligula”yı ve Ünsal Coşar’ın yönettiği “İstanbul Efendisi”ni izledim. Böylesine güzel bir kadroyu bir araya getirdiği ve kente üç tiyatro salonu, bir senfoni orkestrası ve cam sanatı sevdalısı, fotoğraf ustası Gültekin Çizgen’in girişimine destek vererek Türkiye’nin tek “Cam Müzesi”ni kazandırdığı için Yılmaz Büyükerşen’e ne kadar teşekkür etsek az. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e de teşekkürlerimizi sunuyoruz. Hadi Çaman Tiyatrosu’nun onarımına verdiği katkıdan sonra, İstanbul’a iki yeni tiyatro salonu daha kazandırıyor. Dün açılan Haldun Dormen Tiyatrosu’ndan sonra, Şişli’deki salon da bir zamanlar Gazanfer ÖzcanGönül Ülkü Tiyatrosu’nun, sonra Nedim Saban’ın çalıştığı salon Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu olarak faaliyete geçecek... Beşiktaş, Kadıköy, Bakırköy belediyelerinin tiyatro alanındaki güzel çalışmalarına sık sık değiniyoruz bu sütunlarda. Dileriz, Büyükşehir’in ve sözünü ettiğim bu belediyelerin çalışmaları diğer yerel yöneticilere örnek olur. Unutmadan ekleyeyim, Beykoz ve Kartal Belediyeleri de, İstanbul’a kazandırdıkları güzel salonlar ve bu salonları İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun kullanımına vermeleri nedeniyle kuvvetli bir alkışı hak ediyorlar. Söz yerel yönetimsanat ilişkisinden açılmışken, Anadolu’da kültüre, sanata sahip çıkan az sayıdaki yerel yönetime de teşekkür etmek isterim. İzmir, Antalya, Adana, Diyarbakır gibi daha önce değindiklerimi yinelemeksizin… Gaziantep, Kars, Muğla belediyelerinin yanı sıra Malatya’nın Battalgazi, Kayseri’nin Ağırnas, Eskişehir’in Odunpazarı belediyelerinin kültürel mirasımızın korunması doğrultusundaki olağanüstü çabalarını yakından biliyorum (mutlak bilmediklerim, unuttuklarım da vardır); İzmir’in Konak, Bursa’nın Nilüfer belediyeleri, Büyükşehirleri kıskandıracak kültürel etkinliklere imza atıyorlar. Çabaları, içinde bulunduğumuz açmazdan çıkışın yolunu aydınlatıyor. Elleri dert görmesin. Bitirirken, tüm tiyatrocuların ‘Tiyatro Günü’ nü kutluyor, sahnelerinden uzak kalan tüm dostları, Münir Özkul’u, Hadi Çaman’ı, Nejat Uygur’u sevgiyle kucaklıyorum. (1) Önder Paker, “Oyunlarla Yaşayanlar ya da Türkiye’li Aydının Yaşam Oyunları”, Oyun broşürü, 2004 [email protected] T Ayla ve Beklan Algan sadece tiyatro yapanları değil tiyatro seyircisinide düşünmeye yönelten ustalar. ARIŞ BİREYDE BAŞLAR Karşıdan karşıya geçme öykümü anlatma nedenim, hepimizin içinde şiddete meyilli ne varsa son günlerde daha bir yoğunlaştığını paylaşmak içindi! Tam da İlhan Selçuk’un siyasetçilere gerilimi düşürmek için işbirliği ve sağduyu çağrısını başlattığı günlerdeydi... Siyasetçi değilim ama, “Hey Zeynep kendine gel!” dediğimi anımsıyorum! B Derhal “Barış Bireyde Başlar” kitabını önüme çekip, kendimi şiddeti dışlama yöntemleri üzerine eğitimden geçirdim! Ardından Şefik Asan’ın “Barış Kültürü” adlı kitabını okumaya başladım! Tamam bu hükümet beni bile şiddete yönlendiriyorsa, yine de şiddetin içimizde, her bireyin içinde başladığını unutmamam gerek! Unutmamak için, hatırlamak için sanatsal etkinliklere daha sıkı sarıldım. Akatlar Kültür Merkezi’nde Ayla Algan ve Beklan Algan için düzenlenen “Ustalara Saygı” gecesi muhteşemdi. Tahminlerimin tersine izleyicilerin büyük bir bölümü gençlerdi. Ustaların öğrencileri... Tüm konuşmacılar farklı sözcüklerle, farklı anlar ve anılarla ortak noktaları USTALARA SAYGI vurguladık: 60’lı yıllardan başlayarak Beklan Algan’ın tiyatromuzda açtığı ufuklar, bu sanat alanının sınırlarını yıkması, tiyatroyu “yenilemesi” başta olmak üzere sayısız katkılar... Ama belki de en önemlisi sadece tiyatro yapanları (oyuncu, yönetmen, yazar, tasarımcı vb.) değil, tiyatro seyircisini de düşünceye yöneltmesi… Ayla Algan’ın ise salt oyunculukta ustalaşmakla yetinmeyip, “oyunculuk” anlamlarını çoğaltması. Her ikisinin de eğitimciliği... Her ikisinin de Muhsin Ertuğrul’la ilişkileri; onun ideallerini sürdürmeleri; hocaçırak ilişkisini genç kuşaklara aktarmaları... Her ikisinin de risk almaktan korkmamaları... Ve birbirlerini tamamlamaları... O akşam, Beklan Algan’ın 1974’te Şehir Tiyatrosu Deneme Sahnesi’nin açılışı için kurguladığı ve sahnelediği, benim metnini yazdığım “Adsız Oyun”u anlatmak bana düştü. “Adsız Oyun”un sonunda üç “adsız kahramanımız” yani Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan idama gidiyordu. Baktım toplantıdan sonra kimi gençler en çok gelip o konuyu soruyorlar bana. “Hatırla Sevgili” dizisi mi diye düşünmekten kendi mi alamadım. Ustaları kucakladığım bir başka etkinlik de birinci “Erdal Öz Edebiyat Ödülü”nün Gülten Akın’a verilmesi nedeniyle Pera Müzesi’ndeki toplantıydı. 26 Mart’ta, Erdal Öz’ün yaş günündeydi. Geçen hafta söylediklerimi tekrarlamayacağım. Ancak Can Öz’ün “Eğer, bugün babam burada olsaydı...” konuşması; Jüri Başkanı Tahsin Yücel’in Can Yayınları’nın genç Türk yazarlarının önünü nasıl açtığını vurgulayan sözleri ve sahnedeki minicik dev kadın Gülten Akın içimdeki tüm şiddeti aldı götürdü, yerine yalnızca insan sevgisini yerleştirdi. Handan Börteçene’nin tasarımı olan ödül heykelciğini havalara kaldırmaya belki Gülten Akın’ın kol gücü yetmedi ama, başta Erdal Öz olmak üzere, yazarlarımızı, şairlerimizi, edebiyatı ve şiiri kucaklayan Gülten Akın’ın yürek gücü orada hazır bulanan herkesin ayaklarını yerden kesti! Gülten Akın’a bakarken onun şu son elli yıllık şiir serüvenini “görüyordum” ve dünya ve ülkem güzeldi, dirençliydi, umutluydu. Haftanın bir başka etkinliği Yekta Kara’nın İstanbul Devlet Operası’nda sahnelediği Bellini’nin “I Capuleti e I Montecchi” operasıydı. (İki gün önce Evin İlyasoğlu ayrıntılı yazdı.) Benim vurgulamam sahnedeki şiddet olayına! Keşke erkeğin kadına şiddeti bunca tekrarlanmasaydı, cinsel değil toplumsal şiddet ön planda olsaydı! Yekta Kara bu durağan operadan da yine bir “spectacle” ve görsel şölen çıkartmıştı. Aylin Ateş (Romeo), Otilya İpek (Giulietta) ve Caner Akın (Tebaldo) gibi şancıları dinlemek sonsuz bir keyifti! Hepinize şiddetten arınmış günler diliyorum... www.zeyneporal.com Not: Yarın Ankara Kitap Günleri’nde (Atatürk Kültür Merkezi’nde) hem söyleşim, hem de imza günüm var. Yolu oralara düşenleri beklerim... ESKİŞEHİR 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2007/661 Davacı OEDAŞ tarafından, Duygu Güngör, Hatice Çetin ve Ender Çetin aleyhine açılan, Ortaklığın Giderilmesi davasının yapılan yargılamasında; Davalılardan DUYGU GÜNGÖR ve HATİCE ÇETİN’e yapılan tebligatta adresinin meçhul olduğundan, dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiş olup; Duruşma Günü: 13/05/2008 günü, saat: 09.450’de duruşmada bizzat hazır bulunmanız veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, aksi taktirde HMUK’nun 509510. maddeleri gereğince, duruşmaya gelmediğiniz takdirde yargılamanın yokluğunuzda yürütüleceği hususu, dava dilekçesi ve duruşma günü yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. (Basın: 16614) KONYA 2. İŞ MAHKEMESİ’NDEN DOSYA NO: 2006/304 Esas 2007/375 Karar Davacı Şaban Temel ve arkadaşları vekili tarafından, davalı Güngör Ortaç ve arkadaşları aleyhine mahkememizde acılan Maddi ve Manevi Tazminat davasının yapılan açık duruşması sonunda; Davanın Kısmen Kabulü ile, 1 Davacıların Maddi Tazminatı talepleri kurumca karşılandığından, Maddi Tazminat istemlerinin REDDİNE, 2 Manevi Tazminat talebi yönünden davanın kısmen kabulü ile, Şaban Temel yönünden 2.500 YTL, Sultan Temel yönünden 2.500 YTL, Şerife Temel yönünden 1.000 YTL, Mehmet Temel yönünden 1.000 YTL Manevi Tazminatın 30.08.1999 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte müdahil davalı sigorta şirketi hariç olmak üzere diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE, Bozma ilamından önce tahsil edilen harcın mahsubu ile ayrıca harç alınmasına yer olmadığına, 840 YTL vekalet ücreti ile davacının yaptığı toplam 2.211 YTL muhakeme masrafından 7.000/18.100’ünün davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına. Manevi tazminat yönünden 840 YTL, manevi tazminat yönünden 450 YTL vekalet ücretinin de davacıdan alınarak davalı Güngör Otaç ve AXA Oyak Sigorta şirketi hariç diğer davalılara verilmesine, Davalı Uzman Prefabrike A.Ş’nin yaptığı toplam 340.15 YTL muhakeme masrafından, 11. 100/18.100’nün davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiyesinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına, dair verilen karar (Konya Mehmet Akif Mahallesi Özalkent Şitesi 65. Blk. No:6) adresinde ikamet ettiği bildirilen Güngör Otaç’ın bütün aramalara rağmen adresi tespit edilememiş olmakla, Davalı Güngör Otaç’a karar özetinin ilanen tebliğ edilmesine karar verilmiş olup, işbu ilanın tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içerisinde davalı Güngör Otaç yönünden kesinleşeceği, adı geçen davalının tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içerisinde temyiz edilebileceği, tebligat yerine geçerli olmak üzere ilanen dııyrulur. (Basın: 16184) Esas No: 2007/523 Karar No: 2008/106 Mahkememizin yukarda esas ve karar numarası yazılı bulunan, 29.02.2008 tarihli ilamı ile; Mardin ili, Mazıdağı ilçesi, Tarlacık köyü, Cilt No:47, Hane No:48, BSN 36 da nüfusa kayıtlı 61732155314 T.C. Kimlik numaralı, Hatip ve Kadriye kızı 01.01.1974 doğumlu davacı Feyziye KARAGÖZ’ün nüfus kaydında “Feyziye” olan adının “FERİDE” olarak değiştirilmesine karar verilmiş olduğu ilan olunur. (Basın: 16514) C MY B C MY B DİDİM ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle