Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 MART 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 19 İrade Can Tekeli: “Şeyhlerinden izin almadan adım atamayanlar, nasıl oluyor da milli iradeden söz edebiliyor!” Ya ğ m u r D e n i z RTE, fıkra anlatıp gülüyormuş... “Recep’in biri bir gün!” 21 MART 2008 Cuma sabahı saat 04.00 sularında evi basılarak gözaltına alınan İlhan Selçuk’u, 19 Ekim 1972 Perşembe saat 17.00 sularında yine evinden alınarak götürüldüğü ve bir ay boyunca ağır işkenceden geçirildiği günleri anlattığı Ziverbey Köşkü kitabından bölük pörçük satırlarla selamlıyoruz: “Beni büyük arabaya aldılar, gözümü bağladılar; ellerime kelepçe taktılar; arabanın arka tarafında yere yatırdılar; üstüme de bir battaniye örttüler. Devir teslim yapılmıştı. Şoför gaza bastı. Gidiyoruz.” “Gözlerim bağlı olduğundan arabadan inerken zorluk çektim... Önce birkaç basamak çıktık, sonra içerde merdivenleri tırmandık, ardından bir koridor geçtik. Bir odaya aldılar. Gözlerimi açtılar. Protokol uygulanmaya başlandı... Berber makineyi vurdu saçlarıma; sıfır numara gidiyor... Tıraş bitti. ‘Yatağa yat!’ Yattık. ‘Uzat ellerini, PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU İlhan Selçuk ayaklarını!’ Bir de zincire vurdular.” “Ertesi sabah ezan sesiyle uyandım. Dikkat etmemişim. Demek ki yakında bir cami var.” “Alt katta bir odaya girdik. Bir sandalyeye oturtuldum. Getirenler çekildiler. Kapı kapandı. Sessizlik. Gözleri bağlı iskemlede oturuyorum. Ellerim, ayaklarım zincirli; ama kıpırdatabilirim, hatta gözlerimdeki bağı ellerimle çekebilirim. Böyle bir şeyi yapsam mı iyi olur, yapmasam mı? Düşünüyorum. Eğer buranın kuralları varsa (ki var) kuralın dışına çıkmakta bir anlam yok.” “Daha önce bilmezdim; insanın gözleri görmeyince, ruhsal durumu kökünden değişiyor, davranışları başkalaşıyor. 12 Mart’ta Türkiye’de Egemen Bağış: “AKP Özgürlük Heykeli kadar meşru!” Amerika katında mı? Kültür Muzaffer Tanrıkulu: “RTE, muhalefete ‘Nazar etme ne olur, çalış senin de olur’ demiş. Kamyonların arkasındaki yazılardan başka bir şey okumadığı belli!” uygulanmaya başlayan bu sorgulama biçimini biz icat etmedik. Amerika’da işini bilen uzmanların kurallarını koydukları ‘teknik sorgulama’nın bir parçası bu.” “Sorgulama tekniğinin Amerika’daki uzmanları, bilimsel yöntemleri iyi biliyorlar.” “Raporları ve dosyaları hazırlayanlar gizlice örgütlenmişlerse, devlet mekanizmasını istedikleri gibi yönlendirirler, yüksek koltuklarda oturanları parmaklarında oynatırlar. Amerika bu işin ıcığını cıcığını çok iyi kavradığından dost görünüşüyle girdiği ülkelerde devletin örgütlerini ya ele geçirerek ya etkileyerek büyük rol oynayabilmektedir. Kimi istihbarat örgütlerinin benim için düzenledikleri bir kocaman dosya kuşkusuz sorgucunun önünde duruyordu.” “Tam o sırada kapı açıldı. Savcı geldi. Ben bu savcıyı tanıyorum. Nereden tanıyorum?” Bir Ergenekonculaştırma Olayı Bir ‘şeyler’ bekleniyor olsa da Türk basınının duayeni, 60 yıllık gazeteci, gazetemizin başyazarı İlhan Selçuk’un gece, sabaha karşı saat 04.30’da evinin basılıp, Ergenekon operasyonu çerçevesinde polis tarafından gözaltına alınacağı kimsenin aklına gelmiyordu. Kamuoyuna, sekiz aydır sürdürülen bu operasyonun devlet içinde yuvalanmış birtakım çetelerin çökertilmesi amacıyla başlatıldığı açıklanmıştı. Susurlukçu Veli Küçük’lerin, ırkçı Kemal Kerinçsiz’lerin, Sami Hoştan, Sedat Peker, Drej Ali gibi organize suç örgütü babalarının ve birtakım emekli subayla işsiz güçsüz takımından birkaç kişinin tutuklandığını biliyorduk. Ümraniye’de bir gecekonduya yapılan bir baskında el bombaları bulunduğu, Ergenekoncularla ilişkilendirilen bu bombalardan üçünün Cumhuriyet Gazetesi’ne atıldığının saptandığı açıklanmıştı. Tüm bunlarla, ömrünü Türkiye aydınlanmacılığına adamış İlhan Selçuk gibi bir cumhuriyet devrimcisinin ne ilgisi olabilirdi? Daha önce de dile getirilmişti bu köşede; Türkiye uzunca bir süredir giderek hızlanan bir kapitalistleşme süreci yaşıyor. Doğu ve Güneydoğu’da feodal üretim ilişkileri çözüldükçe özgürleşen işgücü kentlere akıyor, kent nüfusu büyüyor. Klasik sosyolojiye göre kapitalistleşmenin kendi üstyapısını oluşturması, kent nüfusunun da nitelik olarak kentlileşmesi gerekiyor. Fakat Türkiye’de söz konusu varsayımlara uygun düşen bir gelişme gözlemlenmiyor. Tam tersine Anadolu kapitalizminin motoru olan ekonomik güçler/sermaye sahipleri kapitalist altyapı üzerinde kapitalizm öncesi/feodal üstyapı kurumlarını inşa etmek için çaba harcıyorlar. Benzer yapılar başta İstanbul olmak üzere göç alan tüm kentlerimizde ortaya çıkıyor, feodal üstyapı burada oluşan varoş nüfusundan besleniyor. Bu üstyapının ideolojik/siyasal zemini olan İslamı, feodalizmden çıkış bağlamında ‘modernleşme’ demek olan kapitalizmin üzerine bir tencere kapağı gibi oturtmak mümkün değil. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, ideolojik/düşünsel gıdasını İslamdan alan dinci kapitalizmin siyasal gücüdür ve işi, genel seçimlerde yüzde 47 oy alsa dahi hiç kolay değildir. İktidarın durumuna kendimizi onun yerine koyarak baktığımızda içinde bulunduğu koşulların zorluğunu görebiliyoruz. ??? Bu iktidar, gücünü ‘iman’dan alıyor, ne var ki İslam banka faizini yasaklamış, ‘iman’ bu yasağın tüm bankacılık sistemine uygulanmasını gerektirirken iktidar çaresiz kalıyor. İslam, Müslüman kadınlar için tesettür buyurmuş, iktidar sahipleri bu buyruğa ancak eşlerini kapatarak uyabiliyorlar; kendi söylemlerine göre nüfusun yüzde 99’u Müslüman, bu Müslümanların yarısını kadınlar oluşturuyor. Fakat üniversiteli Müslüman kızların tesettür taleplerini bile karşılayamıyorlar. Oysa İslam, kadının, kamusal ya da özel, hayatın her alanında kapanmasını buyuruyor. Yazılısıyla, görseliyle medyanın büyük bölümü İslami ahlak ölçülerine aykırı fotoğraflarla, yazılarla, karikatürlerle dolu, bir yargıç çıkıyor okullarda zorunlu din dersleri kaldırılmalı diyor. Yürürlükteki laik yasalar, bir duvar gibi önlerini kesiyor. İmanını İslamdan alan siyasal iktidar daha da çoğaltılabilecek bu örneklerde gösterilen engelleri içine sindiremiyor. Dolayısıyla ‘bir şeyler’ yapması gerekiyor. Bu bağlamda, yeryüzünde bir örneğine daha rastlanmayan bir olay gerçekleştirilmeye çalışılıyor; olağan olan, doğal bir süreç içinde üretim biçiminin/altyapının üstyapıyı (hukuk, siyaset, kültür, sanat, ahlak vb.) oluşturması iken AKP iktidarı altyapıyı/kapitalizmi üstyapıya/İslama uydurarak özgün bir İslami ekonomiktoplumsal bir düzen kurmaya çabalıyor. Bu çabasının gereği olarak önündeki en büyük engeli oluşturan laik düzeni, bu düzenin savunucusu olan laik kurum ve bireyleri hedef alıyor. Çünkü laik düzen durduğu sürece İslamcı kapitalistler ne değin devleşirlerse devleşsinler, İslamcı medya organlarının sayısı ne kadar artarsa artsın, ellerine geçirdikleri yerel yönetimler ne kadar çoğalırsa çoğalsın amaçladıkları noktaya gene de gelemeyeceklerini görüyorlar. Çatışma bu noktada kaçınılmaz oluyor. Beklenen ‘şey’, özü ve görüntüsüyle işte bu çatışma! Kapak, tencereye çarparak, vurarak, çakarak uydurulmaya çalışılınca sesi de gürültülü çıkıyor. Bu arada bir de AKP iktidarının ülkeyi demokratikleştirdiğine ilişkin iddialar var ki, toplum İslamcılaştırılırken ülke nasıl olup da demokratikleşebilir sorusu burada bir muamma olarak ortaya çıkıyor. Ya da nasıl bir demokratikleştirmekse, toplum her gün biraz daha geriliyor; laik yazarlar, gazeteciler, bilim adamları, parti başkanları gözaltına alınıyor; yarın sıra bildiri yayımlayan laik fakülte dekanlarına, her alandan laik aydınlara, laik işadamlarına, size, bize hepimize gelebilir, en umulmadık insanlar Ergenekonculaştırılabilir, aydınlanma bilgesi İlhan Selçuk’un Ergenekonculaştırıldığı gibi. Fakat toplumdaki gerginliği daha da keskinleştirecek bu tür girişimlerin, yaratılan çatışma ortamının kimseye, hele iktidara hiçbir yararı olmayacağı o kadar ortada ki, gören gözlerce, düşünen kafalarca, tabii. (eposta: dkavukcuoglu@superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Sevindiren gözaltı ve bir teşekkür DOĞRUSUNU söylemek gerekirse hepimizin “İlhan Ağbi”si sevgili başyazarımız İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasına sevindim! Sevindim çünkü; öldürülebilirdi de. Yazarlarımızı öldürmediler mi; Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Onat Kutlar. Bu ülke için laik cumhuriyeti, demokrasiyi, Atatürk ilkelerini savunan nice kalem, düşün insanı öldürülmedi mi? Sevindim çünkü; 83 yaşında bir insanın sabaha karşı evinin basılması ve yaka paça alınıp götürülmesi bir insanlık ayıbı olmasına karşın yeniden ve yine işkenceden geçirilebilirdi. Gözaltında işkenceden geçirmediler mi; yıllarca tutuklu yargıladıktan sonra beraat ettirmediler mi; Oktay Kurtböke, Oktay Akbal, Ali Sirmen, Erdal Atabek, Orhan Apaydın, Hikmet Çetinkaya. Yurtsever nice gazeteciyi sindirmeye çalışmadılar mı? Öldürülsek de, gözaltına alınsak da, tutuklansak da yıldıramadılar, susturamadılar, satın alamadılar. Yıldıramayacaklar, susturamayacaklar ve asla satın alamayacaklar. Doğrusunu söylemek gerekirse İlhan Selçuk’un gözaltına alınması üzerine zil takıp oynayan İslamcı faşistlere, darbecilere, cuntacılara, komploculara, mandacılara, işbirlikçilere, döneklere bir de teşekkür borcumuz var: Safları sıklaştırmamıza, daha da sıkı kenetlenmemize yardım ettiler ve asıl önemlisi halkın tehlikeyi fark etmesini sağladılar. Aydoğan Yavaşlı: “Atasözü sanki Ertuğrul Günay için söylenmiş: Sonradan Müslüman olana beş vakit az gelir!” Dönen Şifre Gülhan Elmas: “Demokratik devlet inşa edeceklermiş. Bu da, ‘Mevcut devleti yıkacağız’ demenin başka bir yolu!” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Belediye kapatanlar’ın insanlık anlayışları!.. Demokrasiyi “iktidar”la özdeş sayanları dinleyenler, 21 Mart’taki “Nevruz gözaltıları”na da ne dediklerini acaba anlıyorlar mı? Tıpkı şu “laf cambazı” siyasetçilerin açıklamaları gibi; ne anlama geldiği “kavranamayan” sözler medyayı kapladı. Yarım asrı aşkındır Tanrı’ya bağlılığını bile “anadil”i yerine, anlamadığı Arapçayla söylemek zorunda bırakılan bir toplumun, aslında “ne demek istediği” belirsiz sözde yorumları “kutsama”sı da olağan değil mi? Nitekim İlhan Selçuk’un herkeste “infial” yaratan yöntemle tutuklanmasına sessiz kalabilenler, “hukuk böyle” diyerek sadece halkı yanıltmakla kalmıyorlar; çünkü yüzlerindeki “gizli tebessüm”, herhalde “baş belası” saydıkları hukuku da “insanlıkla bağdaşmayan bir kurum” olarak gösterdiklerinden olmalı? Hani şu “dindar”lar inançlarındaki “insani”liklerinden ötürü demokrasi yanlısıydılar? Acaba hangi “insancıl” din, hangi “inançlı” yöneticisine; “85 yaşındaki bir yazarınızı düşmanlarına karşı korusanız bile; eğer sizi eleştirirse, şafak mek” için susmayı yeğleyenler, bu yasa karşısında da günlerdir sessizler... Yargıtay’ın böylesi bir “yürütme”ye karşı “Cumhuriyetin demokratik, laik ilkelerine uymalısınız” uyarısını bile “demokrasiye darbe” ilan ederlerken, tüm dünyada “demokratik yaşamın okulu” sayılan belediyelerin, “nüfusları azaldı” gerekçesiyle köyleştirilmesini ise hiç önemsemiyorlar... Üstelik yasanın bu “bahane”sini yaratan “göç”lerin de iktidarların dengesiz kalkınma politikalarından kaynaklandığını bilen “entel”liklerine rağmen... ‘Okul’lar yok ediliyor Nüfusu ne olursa olsun, insan yerleşimlerini yönetenlerin, “ora”lıların oylarıyla belirlenmesi, demokrasinin “ilköğretim okulu”dur. Aralarında “asırlık geçmiş”leri olan bu okulları kapatmak ise demokrasiyi güçlendirmek şöyle dursun, adeta “cezalandırmak” değil midir? Bu gece İmar Dosyası’na Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’le birlikte konuk olan tarihçi ve yazar ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Mustafa Kemal başkanlığındaki ilk TBMM, Osmanlı belediyelerini başkanlarıyla birlikte korumuştu... sökmeden yatağından alıp kör karanlık kuyulara atabilirsiniz...” demiştir. Necdet Sakaoğlu bakın neyi anımsatıyor: “Belediye meclisi için 1908’de yapılan ilk seçimlerin 100. yılındayız...” Bu tarihsel yıldönümü belediyelere “kıyım”larla mı kutlanmalıydı? Yüz yıl önce seçimle göreve gelen “Cemiyeti Umumiyei Belediye”nin (Belediye Meclisi) İstanbul için 1958’de yine ilk kez seçimle belirlediği belediye başkanımız ise meğer “Ziver Bey” değil miymiş? O denli kibar ve çalışkanmış ki adını taşıyan “Ziverbey semti”nin, romanlara geçen “Ziverbey Durağı”nda inenler, 12 Mart’ta İlhan Selçuk’a da işkence yapılan “köşk”ü değil o çağdaş belediye başkanını anımsasınlar diye Kadıköy Belediyesi yeni projeler tasarlıyor. Buna karşın aynı köşkle simgeleşen karanlık günleri adeta yeniden anımsatan tutumlar için de 30 yıl sonra yine İlhan Ağabey’in seçilmesi, nasıl bir demokratlıktır, anlayabilen beri gelsin... İşte bu “içtensiz demokratlık”la hazırlanan belediyeleri kapatma yasasının başka neleri çağrıştırdığı ise bu gece İmar Dosyası’nda... ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Mart www.mumtazarikan.com Bu gece ‘İmar Dosyası’nda... İşte böylesine insan sevgisi “yoksun”u ve demokrasiyi sadece “iktidar payandası” olarak kullanan anlayış, sözde “daha demokratik” bir düzen adına çıkardığı yasalarda da aynı tutumu sergiliyor... tıpkı, şu son “belediye kapatma” yasası gibi... Bu gece Kanal B’deki “İmar Dosyası”nda, AKP’nin dayattığı bu yasayı, “insan”a ve onun çağdaş yaşamdaki “yerel yönetim hakkı”na saygı kültürüyle birlikte ele alıyoruz... “Dayatma” diyorum; çünkü onca haklı eleştiriye, yüzlerce başarılı belediye başkanının isyanına, hatta kimi AKP’li vekillerin bile “gönülden onaylamıyoruz” demelerine rağmen; sadece “Genel Başkan” istiyor diye ve tümü iktidar milletvekillerine ait “evet” oylarıyla aynen TBMM’den geçmesi, başka nasıl tanımlanabilir ki? Böylesi bir “yasama” anlayışına, “milletin çıkarını yürütmeye bağlı olmadan koruyor” denebilir mi? Ama bakın, İlhan Selçuk’a saygısızlık karşısında “iktidarı incitme ŞİŞLİ 6. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TAŞINIRIN AÇIK ARTTIRMA İLANI 2008/254 Tal. Bir borçtan dolayı hacizli bulunan ve aşağıda cins, miktar ve kıymetleri yazılı mallar satışa çıkarılmıştır. Birinci arttırma 10.04.2008, saat 09.30 09.35 arasında, Şişli/İst. Halide Edip Adıvar Mh. 2. Kızılcık Sk. No: 62 A adresinde yapılacak ve o gün kıymetlerinin %60’ına istekli bulunmadığı takdirde, 15.04.2008 günü, aynı yer ve saatte 2. arttırmanın yapılarak satılacağı, şu kadar ki, arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; mahcuzun satış bedeli üzerinden alınacak %18 oranında KDV’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği, gideri verildiği takdirde, şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. Takdir Edilen Değeri Lira Krş Adedi CİNSİ (Önemli nitelik ve özellikleri) 1.000,00 YTL 4 Toplama Bilgisayar 200,00 YTL 1 Samsung Marka Fotokopi Makinesi 4.000,00 YTL 1 Telurum Cihazı (Aparatsız) 5.000,00 YTL 1 Klima Gazı Doldurma Makinesi 250.00 YTL 1 Samsung Marka Toplama Bilgisayar Basın: 15461 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ayçiçeğine verilen bir başka ad. 2/ 1 Amaç... Tarhana, 2 bulgur yapmak için kullanılan, kabuğu 3 soyulmuş ve kırıl 4 mış buğday. 3/ Ge 5 nellikle gömlek yapmakta kullanı 6 lan, çizgili ve ince 7 bir pamuklu ku 8 maş... İçine başka bir sıvı katılmamış 9 içki. 4/ Emile Zola’nın bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 romanı... Kuzu sesi. 5/ Kü 1 S A T R A N Ç B ba’nın para birimi... Yan2 A Y A R A İ Y E kı. 6/ Bir renk... Eskiden L E Y vezir konaklarındaki bir 3 T A R A K 4 R A S S E MA bölüm müstahdeme veriE N len ad. 7/ Kümes... Hay 5 A R K M E S E R E N vanların su içtikleri taş ya 6 N A EM İ R da ağaçtan oyma kap. 8/ 7 Ç İ L E Serbest bırakma... “Örne 8 Y EME N İ E ğin içiyoruz, içimize bir 9 B E Y A N R E Y karanfil düşüyor gibi” (Edip Cansever). 9/ “Kuntra” da denilen, şaraplık bir üzüm cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yer ölçmeye yarar düğümlü ip... Uzun tüylü kalpak. 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kullanılan test. 3/ AleviBektaşi edebiyatında bir şiir türü... Bir meyve. 4/ Tıp dilinde “bere” anlamında kullanılan sözcük... Tantal elementinin simgesi. 5/ Bir nota... Rey. 6/ Gümüş elementinin simgesi... Ayakkabıların altına çakılan iri başlı demir çivi. 7/ Bingöl ilinde bir kaplıca... Çarlık Rusyası’nda zengin köylülere verilen ad. 8/ “Sol elim / elim / Zavallı elim” (Orhan Veli)... Işık kaynağının 1 saniyede çevresine yaydığı ışık enerjisi. 9/ Cimri... İskambilde bir kâğıt. C MY B C MY B