02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2008 PAZAR 4 HABERLER CHP’li Arat, AKP’nin türbanı gündeme getirerek diğer sorunları örtmek istediğini söyledi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ‘Bülent Ersoy Kadar Bile!’ Sevgili, Çok şükür, ülkemizde gündem her zaman yoğun, ama konuların, tartışmaların çokluğu, bunların teker teker ele alındığında çoğunun bir incir çekirdeğini bile doldurmadığını görmemizi de engellemiyor. Türk askerinin haftanın beş günü süresince, Irak topraklarında operasyon yaptığı dönemde gündemde birinci madde bu yaşamsal harekâttan çok türban tartışmasıydı. Hemen ardından da, GalatasarayFenerbahçe maçının hakemi Cüneyt Çakır’ın gösterdiği sarı ve kırmızı kartlar tartışıldı. Bir başka tartışma konusu da, ses sanatçısı Bülent Ersoy’un çıkışıydı. Bülent Hanım anaların çocuklarını ateşe göndermemelerinden yana olduğunu söyleyerek tabu bir konuya dokundu, başını da derde soktu, hakkında dava açılması gündemde. Kimileri büyük öfkeyle tepkilerini dile getirdiler: Bu konuları konuşmak ona mı kalmış?.. Doğrusu bu tepkiyi anlamakta güçlük çektim. Bir vatandaş, herkesi ilgilendiren herhangi bir konuda düşüncesini neden söylemesin? Savaşa gitme konusunda düşünce açıklamak için illa strateji uzmanı veya siyasal bilimci mi olmak gerek? ??? Ses sanatçısı Bülent Hanım’a ekranda zaman zaman yarışma programlarında rastlıyorum. Doğrusu biçemi bana pek sevimli gelmiyor. Biçem hiç kuşkusuz önemli, ona bakarak söyleneni ya dinliyor ya da dinlemiyoruz. Ama böyle davranarak kimi zaman da yanlış yaptığımızı belirtmeliyim. Her defasında sözü söyleyenin görüntüsüne, biçemine takılır kalırsak hataya düşeriz, bir şeyi kimin nasıl söylediğinin ötesinde, söylenenin içeriğine de bakmak gerekir gibi geliyor bana. Şimdi burada Bülent Hanım’ın söylediklerinin içeriğini ele alacak değilim. O başka bir tartışma konusu. Asker olmakla övünen bir toplumda, Bülent Hanım’ın söylediklerini dile getirmenin yine de yürek gerektirdiğini kabul etmek gerek. Ama bir düşüncenin içeriği kadar dile getirilişindeki zamanlamanın da önemli olduğunu görmezden gelemeyiz herhalde. Bülent Hanım’ın sözlerine zamanlama açısından baktığımda, doğrusu salt bu nedenle de, olsa katılmamın mümkün olmadığını söylemek isterim. Ama yine de salt bu sözlerin yurttaşları askerlikten soğuttuğunu da düşünmüyor, hakkında dava açılmış olmasını da içime sindiremiyorum. ??? Ama asıl içime sindiremediğim, bu sözlerin hemen üstüne atlayan DTP’li Ahmet Türk’ün kendilerine karşı çıkanları eleştirirken kullandığı sözcükler. Sayın Türk kendilerine karşı çıkanları eleştirirken, Bülent Ersoy kadar bile olamadılar, diyor. Ne demek “Bülent Ersoy kadar bile olamadılar”? Burada Bülent Ersoy’u küçümseme, hafife alma, beğenmeme yanı ağır basan bir söylem söz konusu. Yani Bülent Ersoy küçümsenecek, ayıplanacak veya beğenilmeyecek biri olarak sunuluyor, öbürleri ise ondan da beter olarak niteleniyor. Bülent Ersoy’un nesi hafife alınıyor? Sanatçılığı mı? Sanmam, ona kimsenin bir diyeceği yok. Avami biçemi mi? Ona bakarsanız siyaset arenasında, o biçemin örneğine çok sık rastlıyoruz. Yoksa cinsel tercihi ve cinsiyet değiştirmiş olması mı? Bülent Hanım’ın söylediklerinin içeriği ile cinsiyet değiştirmesinin nasıl bir ilişkisi olabilir ki? Doğrusu efendiden bir kişi olan Ahmet Türk’e, feodal kültürün bütün belirtilerini taşıyan bu davranışı hiç yakıştıramadım. Bir düşünceyi savunurken onun sahibini karalayan bu davranış, bana “şecaat arz ederken merdi kıpti sirkatin söyler” deyimini anımsattı. Üzüldüm. Üzüldüm, çünkü düşünsene Sevgili, yarın öbür gün, Kürt sorununa demokratik sivil çözümler gündeme geldiğinde, konu “Bülent Ersoy kadar bile...” ile “Ananı da al da git” söylemlerinin sahipleri arasında tartışılacak. Vay benim köse sakalım! Kadınlardan mücadele çağrısı İstanbul Haber Servisi CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Necla Arat, AKP’nin 6 yıllık kuluçkaya yatma döneminin sona erdiğini ve İslamcı devlet özlemcilerinin ortaya çıktığını söyledi. Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi, anayasa hukukçusu Prof. Dr. Süheyl Batum, Anayasa Mahkemesi’nin türbanı üniversitelerde serbest bırakan anayasa değişikliğini mutlaka iptal edeceği görüşünü savundu. Kadın Araştırmaları Derneği, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’nin Kadın Haftası etkinlikleri çerçevesinde, “3 Devrim Yasası”nın kabulünün 84. yılı nedeniyle bir panel düzenledi. “Türban Sarmalında Laik Hukuk ve Laik Eğitim” başlıklı panelin açılış konuşmasını yapan Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı ve CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Necla Arat, AKP’nin türbanı Türkiye’de de gündemin ilk maddesi haline getirerek diğer sorunları örtmek istediğini söyledi. Kadınların AKP’nin 6 yıllık kuluçkaya yatma döneminin sona erdiğini bildiğini belirten Prof. Dr. Arat “Yumurtaların birer birer çatlayıp gizli gündemin açığa çıktığını, İslamcı devlet özlemcilerinin laikliği hedef aldığını biliyor ve buna asla izin vermeyeceğimizi bir kez daha vurguluyoruz” dedi. Panelin oturum başkanlığını yapan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aysel Çelikel, isim vermeden YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ı eleştirerek “Bu kişi ya Cumhuriyetin temel niteliklerini yeterince özümseyememiş, ya bilgi eksikliği var ya da bir zihniyetin ifadesi olarak bunları söylüyor” diye konuştu. Prof. Dr. Süheyl Batum, Anayasa Mahkemesi’nin, türbanı üniversitelerde serbest bırakan anayasa değişikliğini iptal edeceğinden emin olduğunu savundu. ‘Uyanalım’ Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, “Bugün dindar geçinen kimi saflar, varlıklarını, namuslarını Atatürk’e borçlular. Atatürk, dünyada İslam dinine en büyük iyiliği yapmış kişi” yorumunu yaptı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Türkiye’nin laik yapısına uymayan politikaların pervasızca yürütüldüğünü anlatttı. Eski CHP milletvekili, eğitimciyazar Mustafa Gazalcı da AKP’nin Türkiye’nin laik düzenini yok etmek için türbanı araç olarak kullandığının altını bir kez daha çizdi. İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen panelde, konuşmacılar AKP’nin politikalarını eleştirdiler. (Fotoğraf: GÖKÇE UYGUN) ‘Eğitimde birlik sağlanmalı’ Bakan Çelik’le ters düşerek görevinden ayrılan eski Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Erdoğan, ‘Yeniden Tevhidi Tedrisat’a ihtiyaç var’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ile ters düştüğü için görevinden ayrılan eski Talim ve Terbiye Kurulu (TTK) Başkanı Prof. İrfan Erdoğan, eğitime yön veren yönetmeliklerin gözden geçirilmesi gerektiğini belirterek “Yeniden Tevhidi Tedrisat’a ihtiyaç var. Birliktelik ve ortak payda sağlamak anlamında ihtiyaç var” dedi. Ankara Üniversitesi ve Türk Eğitim Derneği’nin işbirliğiyle düzenlenen “Türkiye Cumhuriyetinde Eğitimin Çağdaş Değerlerle İrdelenmesi Çalıştayı”nda konuşan Erdoğan, Tevhidi Tedrisat’ın kabulünün Türk eğitim sistemi için bir dönüm noktası olduğunu vurguladı. Erdoğan şunları söyledi: “Ne yazılmışa katı bir şekilde bakarsak, çok bir şey yok gibi görünebilir ama 3 Mart’ın, yazıldığının ötesinde bir ruhu var. Bu ruhu da izlemek zorundayız. Bu ruh çerçevesinde yeniden Tevhidi Tedrisat’ın yorumlanmasına ihtiyaç var.” Peki Şimdi Ne olacak? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta PKK’ye yönelik “kara harekâtı”nı aniden bitirmesi üzerindeki spekülasyonlar sona erecek gibi gözükmüyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, “Çekilme kararını biz verdik” dedi ve ABD’nin bu çekilmede bir rolünün olmadığını açıkladı. Belki de gerçekten böyle olmuştur. Gerçekten de Tük Silahlı Kuvvetleri kendiliğinden çekilmeye karar vermiş olabilir. Peki neden ani çekilme kararı verildi? Yabancı ajanslara yansıyan PKK iddialarına göre; operasyon kötü hava şartları ve PKK direnişi nedeniyle hedefine ulaşamadı ve bu nedenle beklenenden daha çabuk bir geri dönüş kararı verildi. Genelkurmay Başkanlığı ise bu iddianın tersine hedeflere ulaşıldığını ve PKK’nin barınaklarının tahrip edildiğini açıkladı. Bundan sonra da benzer operasyonlara devam edebileceklerini ifade etti. Kuzey Irak’taki Kürt Oluşumu da bu operasyonun kendileriyle bir çatışmaya neden olabileceği konusunda ABD yönetimine uyarılarda bulunuyordu. Avrupa Birliği’nden de benzer tepkiler geliyordu. Bütün bunların sonucunda mı geri çekilme gerçekleşti, yoksa daha başka nedenler mi vardı, bunu bugün için net olarak bilmemiz mümkün görünmüyor. ??? Sonuç olarak Kuzey Irak’a yönelik “kara harekâtı” beklenenden daha çabuk bitti. PKK’nin bölgedeki varlığı ortadan kaldırılamadı. Bundan sonra ne olacaktır? PKK’nin Dağlıca baskınından bu yana AKP hükümeti ABD’yi de ikna ederek “hava” ve “kara” harekâtlarının gerçekleştirilmesine öncülük etti. Bir anlamda ülkede oluşan “milliyetçi” tepkiyi ve öfkeyi arkasına alacak bir siyaset izledi. AKP’nin ilk iktidarı döneminde izlediği, “Kürt sorununa sivil çözüm” arayışı son bir yıl içinde tamamen geride kaldı. Onun yerini “operasyon”lar aldı. Ancak operasyonun da bir sınırının olduğu son “kara harekâtı”yla iyice anlaşıldı. Her ne kadar bazı TV ve gazetelerde “Ele geçirdik”, “Yok ettik”, “Sonları geldi” gibi manşetler atılsa da, şimdi Türkiye ve tabii AKP gerçekle yüz yüze. ??? Bundan sonra ne olacaktır? AKP , “operasyon”cu tutumunu sürdürecek midir? Daha da önemlisi sürdürebilecek midir? Çünkü Kuzey Irak’a operasyon yapmak o kadar da kolay olmuyor. Zaten “Daha dün gittin, yarın gitsen ne yapacaksın ki” sorusu da daha yüksek sesle sorulacaktır. Dünkü yazımın sonunda artık yeni bir döneme girildi demiştim. Bu dönem, umarız akıl dönemi olur. Çünkü, bu sorun akılla çözülür, duyguyla ve hamasetle değil. Burada birinci derecede sorumluluk siyasi iktidara düşüyor. Başbakan, AKP içinde 75 Kürt milletvekili olmasıyla övünüyor. İddialarını Kürtleri de kendilerinin temsil ettiğini söylemeye kadar vardırıyor. Bir ay kadar önce Diyarbakır’daydım. O zaman “hava operasyonları” yapılıyordu ve bölge halkı büyük bir tedirginlik ve gerginlik içindeydi. AKP’nin bölge milletvekillerinin de durumdan çok hoşnut olmadıkları belliydi. “Kara harekâtı”nın bölgede daha geniş tepkilere neden olduğu buradaki gösterilerin büyüklüğünden anlaşılıyor. ??? Gerçekten bundan sonra ne yapılacak? Bu iş burada bitti, şimdi yeni bir PKK eylemine kadar beklenecek tutumu içine mi girilecek? Gerçekten ne yapılacak? Bölge halkının beklentilerinin göz ardı edilmesi sürecek mi? Diyarbakır’da PKK’nin vahşi bomba eyleminin ardından bölgeye giden Başbakan Tayyip Erdoğan, sivil toplum örgütlerinin yöneticileriyle konuşurken onlara, “Siz benim yerimde olsanız ne yapardınız” diye sormuştu. Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu da, “Dicle Üniversitesi’nde Kürdoloji Enstitüsü kurar ve Kürtçeyi seçmeli ders haline getirirdim” cevabını vermişti. Başbakan’ın bu öneriye cevabı, “O zaman Çerkezler, Lazlar da isterler, bekâra karı boşamak kolay” şeklindeydi ve tabii ki çözüm bekleyenleri hayal kırıklığına uğratacak nitelikteydi. ??? Evet, artık şimdi yeni bir dönemdeyiz. Bu dönemde hükümetin nasıl bir yol izleyeceği, kendi siyasi geleceğini de etkileyecektir. Kürt sorununu çözemeyen ve bunu bir askeri sorun olarak dayatan anlayışa teslim olan bütün iktidarların başarısızlıklarını yaşadık. Kürt sorununda demokratik adımlar atamayan bir siyasi iktidarın, AB üyeliği yolunda ilerlemesi de, diğer demokratikleşme alanlarında başarılı adımlar atabilmesi de inandırıcı olmayacaktır. Evet gerçekten yeni bir döneme girdik. Hamasetin para etmediği yeni bir dönem... asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle