03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2008 CUMA 4 HABERLER İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Almanya’daki yangınlar konusunda AKP hükümeti gibi düşünmüyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Cehalet Üzerinden Politika Yapmak Son günlerde, aklımda, daha önce de anlattığım, bilinen hep şu Bektaşi fıkrası: “Bektaşi su kenarında çamurdan heykeller yapıyormuş. Görenlerden biri merak edip, yanına gitmiş ve sormuş: Kolay gelsin Erenler, ne yapıyorsun? Hınzırlığı tutan Bektaşi gülerek yanıt vermiş: Çamurdan insan yapıyorum. Tövbe estağfurullah, hiç öyle şey olur mu? demiş meraklı er kişi. Rızkını vermeyecek olduktan sonra, neden olmasın ki? diye yanıtlamış bizimki.” Yıllardır, toplumsal yapımızı bundan iyi hicvederek özetleyen başka bir öyküye daha rastlamadım. Gerçekten Türkiye’nin sistemini özetlemek gerekirse şunu söyleyebiliriz: Ürettiğinden çok üreyen insanların düzeni. Türkiye’nin bir türlü sürdürülebilir bir kalkınmayı yakalayamamasının, yaşam kalitesi sıralamasında dünya ortalamasının altında kalmasının, kısacası ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarının temelinde yatan gerçek bu. Cumhuriyet projesi, bu kısırdöngü kırılamadığı için başarıya ulaşamadı. Ve Türkiye bu kısırdöngüyü kıramadığı sürece üçüncü sınıf bir ülke olarak kalacak. ??? Ürettiğinden çok üreyen ülkenin düzeni, insanlarına, ne çağın gereklerine ve toplumsal gereksinimlere uygun sağlık hizmeti verebilir, ne çocuklarını akıl, ruh ve fizik sağlığını sağlayabilecek düzeyde besleyebilir, ne gençlerine diğer toplumların gençleriyle yarışabilmelerini sağlayacak düzeyde eğitim verebilir, ne yurttaşına iş bulacak düzeni kurabilir, ne de bireylerine mutluluk ve başarı olanaklarını sunabilir. Belki de böyle bir düzenin bireylerine mutluluk ve başarı olanakları sunamayacağı saptaması da geçersizdir. Çünkü böylesine bir düzende, sürüden birey çıkarmak bile mümkün değildir. Türkiye’nin düzeni budur. Evet! Eğri oturup doğru konuşalım. Türk insanı, değil Cumhuriyetin kurucu düşüncesinin erişmeyi hedef aldığı en gelişmişlere kıyasla, ama dünya ortalamasına oranla, daha kötü beslenir, daha kötü eğitilir, daha kötü sağlık şartlarına sahiptir, daha az iş olanağı bulur, daha kısa yaşar, daha az üretir. Tabii ki, bu durumda, çağdaş uygarlık düzeyini yakalayamaz. Gerçi görece bir gelişme yok değildir; ülkedeki araba miktarı, milyarder sayısı vb. artar, ama çağın önde giden toplumlarıyla aradaki bilgi, sağlık, refah, üretim farkı azalmaz artar. ??? Bu çok açık gerçeği görenler, ancak ürettiği ölçüde üreme zorunluluğunu kavramış olanlar, aile planlamasının Türkiye’nin bir numaralı sorunu olduğunu topluma anlatmaya çalışırlar. Popülist politikacılar ise, bu gerçeği var güçleriyle yadsıyıp “genç nüfusun ülkenin en büyük dinamiği olduğunu” ileri sürerek sınırsız üremeyi teşvik ederler. Sağlıksız, eğitimsiz, iş olanakları olmayan, avanta ve talan ekonomisinin çarkları içinde, ancak bunlarla sınırlı düşleri olabilen genç nüfus ne anlam taşır ki? Politikacının bu gerçeği görmemekte direnen aymazlığını anlamak güçtür. Oysa bu tutumda şaşacak bir şey yok; aslında bu tutum düzeysizliğin kendisini savunmak için toplumu mahkum eden tavrıdır. Bir düşünün! Toplumun eğitim, akıl sağlığı, üretim düzeyi ve vizyonu daha yüksek olsa, bugün iktidarın dizginlerini ellerinde tutanlar, orada kalabilirler mi? İşin püf noktası buradadır. Bakın bütün araştırmalara! Tayyip Erdoğan’ın seçmenleri, toplumun en az eğitilmiş, en kötü beslenmiş, en umutsuz, sadaka ekonomisine el açan kesiminden gelmiyor mu? O zaman, toplumu daha geri, daha kötü beslenmiş, daha az eğitilmiş bir düzeye mahkum etmek isteyen “En az üç çocuk yapın!” çağrısını anlamak kolaylaşmıyor mu? Onun için derim ki: “Üç de yetmez, beş olsun! Düzen de, iyice keş olsun!” ‘Irkçı saldırı kuşkusu var’ TÜRK GENCİN ÖLÜMÜ ? İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Alman Göç Yasası ile ilgili raporu görüştü. Komisyon Başkanı Zafer Üskül, Ludwigshafen yangınını ‘kaza’ olarak niteleyen Erdoğan ve bakanlardan farklı konuştu AYŞE SAYIN Alman polisine suçlama Dış Haberler Servisi Almanya’nın Hagen kentinde polis gözetimindeyken ölen Türk genci Adem Özdamar’ın, polisin hatalı davranışı nedeniyle boğularak ölmüş olabileceği öne sürüldü. “Özdamar boğuldu mu?” manşetini atan Alman Frankfurter Rundschau gazetesinin haberine göre, karakolda olay çıkaran Özdamar, yüzüstü yatırıldı, elleri de arkadan bağlandı. Özdamar’a müdahale eden doktorun raporunda, “Hastanın elleri ve ayakları bağlıydı, karın üstü yatıyordu. Hemen sırtüstü çevrilmesi gerektiğini söyledim. Nabzına baktım, atmıyordu” ifadesi yer alıyor. Uluslararası Af Örgütü, karın üzerine ellerin ve ayakların bağlanmasını işkence yöntemi olarak sınıflandırıyor. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, Zafer Üskül başkanlığında toplandı. ANKARA TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, Almanya’nın Ludwigshafen kentinde 8 Türk’ün ölümüyle sonuçlanan yangında “kundaklama” şüphesini dile getirdi. Alman Göç Yasası’yla ilgili oluşturulan alt komisyonun başkanı olarak gittiği Almanya’da yangınla ilgili de incelemede bulunduklarını anımsatan Üskül, “Irkçı saldırı olduğu izlenimi veriyor” dedi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu dün Zafer Üskül’ün başkanlığında, Alman Göç Yasası ile ilgili yapılan inceleme raporunu görüşmek üzere toplandı. Ancak rapor hazır olmadığı için oylanamazken Komisyon Başkanı Üskül, Almanya’da yaptıkları incelemelerle ilgili bilgi verdi. Ludwigshafen yangınını “kaza” olarak niteleyen Başbakan Tayyip Erdoğan ve ilgili bakanların aksine Üskül, “kundaklama” kuşkusunu dile getirdi. Üskül, Almanya’da arka arkaya yaşanan yangınların Türk toplumunda rahatsızlık ve kaygı yarattığına dikkat çekerek Türklerin bir kesiminin kendisine sürekli saldırı olacağı kaygısıyla yaşadığını belirtti. Üskül, rapora da yansıması beklenen şu tespitlere yer verdi: ? Almanya’da yangın çıkarma tehdidini açıkça ortaya koyan posta kutularına kibrit atılması, Türklere karşı bıçaklı saldırı olaylarıyla karşı karşıya kalındı. Türk toplumunun bir kesimi kendisine sürekli saldırı olacağı kaygısı içinde. ? Göç yasasına insan hakları açısından yaklaşmak gerektiğini vurguladık. Bu konuda hiçbir yetkili “Hayır burada insan hakları ihlali söz konusu değil” demedi. “Bir insan hakkı ihlali varsa yargı organı var, gerekene karar verir” denildi. ? Alman yetkililer eşlerin Almanya’ya gelebilmesi için Almanca öğrenmesi gerektiğini iddia ederken çocukların Almanca bil memelerinin eğitimde fırsat eşitliğinden yararlanmamaları sonucunu doğurduğunu belirttiler. Elbette anneler Almanca bilmeli, çocuklar da öğrenmeli. Ama bunun için aileyi parçalamak gerekmez. Anneler ve çocuklara Almanca öğretmek için temel hakkın ihlali kabul edilemez. Ayrıca bu ayrımcılık tüm ülkeler için geçerli kılınmamıştır. ? Kaldı ki eğitimde fırsat eşitliği Almanca bilen Türk öğrenciler için de geçerlidir. Teknik okullarda okuyan öğrenciler öğrenimlerini belli aşamada işyerlerinde sürdürmek zorundalar. Alman çocuklar yüzde 76 oranında işyeri bulurken Türk çocuklarının yüzde 16’sı işyeri bulabilmektedir. ? Sonuç olarak Almanya’da Berlin Duvarı yıkılmıştır, ama bu yasayla Türklere karşı duvar örülmektedir. Komisyon ayrıca Türk yurttaşı Adem Özdamar’ın yaşamını yitirmesi konusunda Alman makamlarından bilgi istedi. Bir ay kadar önce bu köşede Profesör Mustafa Altıntaş’ın kardeşinin haksızlığa uğradığını ifade eden bir mektubunu yayımlamıştım. Bu konuda Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü Nizamettin Kalaman’dan bir açıklama aldım. Açıklamayı aynen yayımlıyorum. “18/02/2008 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ‘Sıfır Noktası’ başlıklı yazınızda, şüpheli Fatih Altıntaş’ın ağabeyi Mustafa Altıntaş’ın Bilgi Edinme Kanunu uyarınca Adalet Bakanlığı’na, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na yazmış olduğu başvurusunun bulunduğu mektupta geçen iddialar ile ilgili olarak, yazınızda eksik bilgilere dayanan değerlendirmelerin yer aldığı anlaşılmakla aşağıdaki açıklamanın yapılması gerekli görülmüştür. Yazıya konu soruşturmanın, mektupta belirtildiği gibi yalnızca ‘ihaleye fesat karıştırma’ suçundan değil, ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, rüşvet almak ve vermek, özel belgede Adalet Bakanlığı’ndan Açıklama... sahtecilik’ suçlarından olduğu ve Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütüldüğü, şüpheli Fatih Altıntaş’ın da aralarında bulunduğu toplam 26 sanığın 27/07/2007 tarihinde tutuklandığı, 11 sanığın ise daha sonra haklarında çıkartılan yakalama kararı ile tutuklandıkları, toplam 84 sanık hakkında 5/10/2007 tarihinde iddianame düzenlenerek kamu davasının açıldığı ve Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 1/11/2007 tarihinde görevsizlik kararı ile dosyanın CMK 250. madde ile görevli Adana Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildiği, Adana Ağır Ceza Mahkemesi’nce şüphelilerin üzerlerine atılı eylemlerin CMK 250. maddesinde yazılı unsurları içermediğinden dolayı görevsizlik kararı verilerek dosyanın görev yerinin tespiti için Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne gönderildiği, Mustafa Altıntaş’ın Adalet Bakanlığı’na hitaben yazmış olduğu 20/01/2008 tarihli dilekçesinin Bakanlığımıza ulaştığı ve işleme konulduğu dilekçesinin incelenmesinde; Mersin Hâkimi Haşim Kızıltaş hakkında; haksız yere tutuklama verdiği gibi 18 şüpheli hakkında da haksız yere serbest bırakma kararı verdiği, Cumhuriyet Savcısı Murat Şadan Baş hakkında; 26/07/2007 tarihinde tutuklanan şüpheliler hakkında üç aya yakın zaman geçtikten sonra 5/10/2007 tarihinde kamu davası açmak suretiyle evrakın sürüncemede kalmasına sebebiyet verdiği, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ahmet Hulusi Yeşil ile üye hâkimler Yaşar Güneş ve Nuh Güler haklarında; iddianamenin düzenlenmesinden 23 gün sonra sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verip dosyayı Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne (CMK 250. madde ile yetkili) gönderilmesine karar vererek dosyanın sürüncemede kalmasına sebebiyet verdikleri, Mersin 4. Sulh Ceza Mahkemesi ilgili hâkimi, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile yetkili) başkan ve üyeleri hakkında; tutuklamaya yapılan itirazları haksız yere reddettikleri, Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mehmet Ali Demirezici ve üye hâkimler Kerim Duman ve Nuran Köylü Kepoğlu hakkında tutukluluğun kaldırılmasını haksız yere reddettikleri iddiasıyla yapmış olduğu şikâyetin, Genel Müdürlüğümüz HâkimSavcı Şikâyet Bürosu’nca incelemesine devam edildiği anlaşılmıştır. Bilgilerinize rica ederim. Nizamettin Kalaman, Hâkim, Bakan a. Genel Müdür.” ??? Mustafa Altıntaş’a hapisteki kardeşi Fatih Altıntaş’ı da tanımam. Dosyaya ilişkin bilgileri de email mektuplarından öğrendim. Ancak Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün açıklamasından da görülüyor ki, bir dosya aylardır, o mahkeme senin bu mahkeme benim dolaşıp duruyor. Hâlâ sanıkların hâkim önüne çıkarılacağı noktasına gelmemiş durumda. Temmuz 2007’den beri tutuklu olan 27 sanık neredeyse bir seneye yakın bir süredir haklarındaki iddialara hâkim önünde cevap verecek bir olanak bulamamışlar. Tıpkı Kafka’nın “Dava” romanında olduğu gibi, yargının labirentlerinde dolaşıp duruyorlar. Burada kabahatli olanlar herhalde tutuklu sanıklar değiller. Bu dosyanın oradan oraya savrulmasına hangi anlayış ya da kanun neden oluyor? Yurttaşı bu kadar mağdur etme sorumluluğu kime ait? Duruşmalar yapılsa ve sanıklar savunmalarını yapabilseler belki de şimdi serbest olacaklardı! Ceza İşleri Genel Müdürü’ne ilgisi nedeniyle teşekkür ediyorum, ancak ortada bir garip durum olduğu da görülüyor. Artık bu noktadan sonra söylenecek tek söz kalıyor: Umalım ki, birçok davada olduğu gibi geciken adalet artık bu kez son bulsun... İKİ YILDA DEVREDECEK Vatan koşullu olarak Doğan Grubu’nun oldu ? Rekabet Kurulu, Vatan gazetesinin Doğan Gazetecilik AŞ tarafından devralınması işlemi sonrasında Doğan Grubu’nun mevcut hâkim durumunun güçlendirilmesi söz konusu olduğu için koşullu olarak satışa izin verdi. Doğan Grubu gazeteyi iki yıl içinde elinden çıkarmak zorunda kalacak. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Rekabet Kurulu’nun, Vatan gazetesinin Doğan Grubu’na satışına ‘şartlı’ onay kararı, kurumun web sitesinde yayımlandı. Karar uyarınca satış işlemine “Doğan Grubu’nun, gazeteyi 2 yıl içinde grup dışında kişilere devretmesi koşulu” ile izin verilirken koşullara uyulmaması durumunda 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un “Para Cezaları” başlıklı 16. ve “Süreli Para Cezaları” başlıklı 17. maddeleri uyarınca işlem tesis edileceğinin taraflara bildirilmesi kararlaştırıldı. Rekabet Kurulu’nun kararına göre Bağımsız Gazeteciler Yayıncılık AŞ ve Kemer Yayıncılık ve Gazetecilik AŞ’nin tam kontrolünün (dolayısıyla Vatan gazetesinin) Doğan Gazetecilik AŞ tarafından devralınması işlemi sonrasında Doğan Grubu’nun mevcut hâkim durumunun güçlendirilmesi söz konusu olduğu için koşullu olarak izin verildi. Buna göre, devralma işlemine izin verilmesini izleyen 2 yıl içinde Doğan Grubu tarafından Vatan gazetesi markası ve imtiyaz hakkının tüm borç ve yükümlülüklerinden arındırılarak tüm gerçek ve tüzelkişi ortaklar dahil olmak üzere, Doğan Grubu’nun veya Doğan Grubu’nun doğrudan veya dolaylı olarak kontrol ettiği, mevcut veya yeni kurulacak teşebbüslerden herhangi birisi dışındaki kişilere devredilmesi ve söz konusu devir işlemi, ilgili tebliğdeki eşikler gözetilmeksizin Rekabet Kurulu’nun onayına tabi olacak. asirmen?cumhuriyet.com.tr BAYKAL’DAN ANAYASA ELEŞTİRİSİ ‘Devletin sosyal niteliği kaldırılıyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, yeni anayasa taslağı ile ilgili olarak “Yeni anayasanın devletin sosyal niteliğini ortadan kaldırmayı amaçlayacağı kaygısını taşıyorum. Sadece sosyal niteliğini değil, anayasamızın 2. maddesinde öngörülen diğer niteliklerini de ortadan kaldırmayı amaçladığı anlaşılıyor” dedi. Baykal, CHP Mamak İlçe Başkanı Veli Gündüz Şahin tarafından Tuzluçayır’da yaptırılan sağlık ocağının açılış törenine katıldı. Yeni anayasa taslağında devletin nüfus planlamasıyla ilgili görevlerine yönelik bir düzenleme bulunmadığı haberinin anımsatılması üzerine Baykal, taslak konusunda net bilgiye sahip olmadığını söyledi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “sosyal devlet” anlayışı esas alınarak düzenlendiğini vurgulayan Baykal, şunları söyledi: “Sosyal devletin aşamaları arasında devlete aile planlaması dahil çeşitli sorumluluklar, görevler düşmektedir. Ama öyle anlaşılıyor ki, bu yeni anayasa devletin sosyal niteliğini büyük ölçüde tahrip edecektir. Sadece sosyal niteliğini değil, anayasamızın 2. maddesinde öngörülen diğer niteliklerini de ortadan kaldırmayı amaçladığı anlaşılıyor. Bu ne ölçüde gerçekleşecek, bunu görmek istiyoruz.” İhale ile satılacak İşleme izin verilmesini izleyen 2 yıl içinde Vatan gazetesi markası ve imtiyaz hakkının belirtilen koşullar çerçevesinde satılamaması halinde, ikinci yılın bitimini izleyen 2 ay içinde söz konusu marka ve imtiyaz hakkı, Rekabet Kurulu’nun gözetiminde ihale yöntemi ile satılacak. İhale sürecinde de anılan marka ve imtiyaz hakkının satılamaması durumunda ise ihaleyi takip eden 3 yıl boyunca Doğan Grubu, Vatan gazetesi markasına ve imtiyaz hakkına sahip olmaya devam edecek ve bunların hukuki varlığı için gerekli yükümlülükleri yerine getirecek. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle