05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MART 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ulusal Güvenliğimiz ve TSK... Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin yaşatılması, sürdürülebilirliği için demokratik bir ortamda, bilinçli yurtsever halkımıza, sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilere, yargı erkine, üniversitelerimize, bağımsız medya organlarına olduğu kadar Atatürk’ün deyimiyle, ulusun çelik çekirdeği olan TSK’ye de bu Cumhuriyeti kollama ve koruma yasal görevi düşmektedir. PENCERE Büyükanıt’ın Dünyaya Uyarısı... Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın son konuşması çok önemliydi... Ufuk açıcıydı.. Gerçekçiydi.. Ancak medyada Cumhuriyet’ten gayrı hiçbir gazete bu konuşmayı gereğince değerlendirip manşete çıkarmadı; ‘refiklerimizin’ işi gücü Yaşar Paşa’yla Deniz Baykal tartışmasını körüklemekti... ? Büyükanıt TMMM’nin (Terorizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi) bu yıl ikincisini yaptığı (80 ülkeden 690 kişinin katıldığı) toplantıda konuştu... Ne dedi?.. “ Terör, bir olayın gerçek yüzü değil, onu saklayan bir örtüsüdür.” Yaşar Paşa bir deyişi vurguladı: “ Küresel terör...” Peki, terörü besleyen ve üreten ne?.. “Bugünkü dünyada 500 milyarderin malvarlığının toplam değeri dünya nüfusunun yarısının malvarlığının toplamına eşit...” “Dünya Bankası verilerine göre 1.1 milyar insan açlık sınırının altında yaşıyor...” Küresel terör bu altyapı üstünde boy atıyor... Komutan ekliyor: “Dünya kapsamında sayısı 700 milyon olduğu tahmin edilen hafif silahların sadece yüzde 40’ı güvenlik güçlerinin elinde...” Sonra?... “Bilgi ve iletişim teknolojisi öyle bir duruma geldi ki artık hangi bilginin gerçek, hangisinin yalan olduğunu saptamak çok güç...” ? Yaşar Büyükanıt’ın konuşmasındaki en vurucu saptama ise şöyle: “ ... Taliban tipi bir yapının Pakistan’ı kontrol etmesi bir olasılıktır. Böyle bir oluşum sonrası dünya ilk defa nükleer güce sahip bir terör örgütüyle karşı karşıya kalacaktır.” Hem de nasıl bir terör örgütü?.. Köktendinci, şeriatçı, Batı uygarlığına düşman ve acımasız... ? Diyelim ki Pakistan nükleer güce sahip bir radikal ve terörist İslam devleti oldu... Dünya dengeleri nasıl değişecek?.. Amerika’nın BOP kapsamında Türkler ve Kürtler üzerine oynadığı oyun ne olacak?.. İki boyutlu bir cehennem söz konusu: Nükleer güç... Ve terör... Asimetrik savaşın üstüne nükleer silahın çapını da kattınız mı ‘Yeni Dünya Düzeni’ elbette tuzla buz olacak... Zaten bu oyun “Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkıyor?” sorusunun anlamsızlığına dönüşmüştür; Amerika’nın ‘Yeni Dünya Düzeni’ yalnız düzensizliği değil, terör belasını da üretiyor... ? 1.5 milyar nüfuslu İslam coğrafyasında tek laik ve demokratik cumhuriyet olan Türkiye’yi dinci bir devlete dönüştürmek isteyen Amerika’nın BOP’u, gerçekte Batı’nın (İsrail dahil) kendi ayağına kurşun sıkmasıdır... Ortadoğu’da bir denge unsuru olabilecek Türkiye’yi dış dayatmayla ve baskıyla dengesizliğe iten Amerika pişman olduğu zaman da iş işten geçmiş olacaktır... Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın konuşması, tüm dünyayı kapsayan ufuklu bir öngörünün dile getirilmesidir... Dileriz ki ‘mesaj’ yerli yerine ulaşmış olsun... Siviller ve Askerler SINIR ÖTESİ harekâtın bitirilişi konusunda muhalefet partileri ile Genelkurmay Başkanı arasında kopan söz düellosunun çeşitli biçimlerde uzun uzadıya sürdürülmüş olması, kolay unutulacak bir olay sayılmaz. Böyle bir olayın yinelenmemesi için bazı noktalar üzerinde ciddiyetle durmak gerekiyor. Birinci nokta, olayları birlikte değerlendirmek ve ulusal tutumu saptamak açısından askerlerle politikacılar arasındaki eşgüdüm eksikliği. Operasyonun bitirilişi sırasında ABD’ce oynanan oyunun farkına varılmaması ve dolayısıyla ona karşı ortak tutumun kararlaştırılamamış olması, büyük başarısızlıktır. Operasyonun kısalığını, hedefin sınırlı oluşunu, hatta bitiriliş tarihini bilen ya da bilmese bile sorup kolayca öğrenebilecek durumda olan ABD’nin “Kısa kesip hemen geri gelin” tafrasıyla ortaya çıkışındaki anlamı kestirmek çok mu zordu? Bunun Irak’taki Kürtlere mesaj vererek “Bu bölgenin mutlak hâkimi biziz ve sizi ancak biz koruruz” anlamına geldiği belli değil miydi? Böyle bir saptama yapıldıktan sonra, Amerikalıların densizliğini yüzlerine vurup bunu birlikte yüksek sesle yapmak daha doğru olmaz mıydı? Muhalefet partilerinin Washington’u protesto etmek yerine, hükümeti mi, askeri mi hedef aldığı tam belli olmayan ifadelerle ses çıkarmaları ve askerin de durumu açıklığa kavuşturmak yerine muhalefet partileriyle tartışmaya girmesi, vatandaşların orduya ve ulusal muhalefete olan güvenini çok sarsmıştır. imdi de buna bir önceki Genelkurmay Başkanı Özkök’ün süresini uzatma konusunda iki önceki Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun görüşlerini açıklayan Şükrü Küçükşahin’in haberi eklendi. Şimdiki Genelkurmay Başkanı’nın politikacılarla polemiğe sürüklenmiş olması kadar, emekli iki yüksek rütbeli askerin böyle bir konudaki görüşlerinin de kamuoyunu rahatsız ettiğini bilmek gerekir. Halk, bu Cumhuriyetin yıpratılmamış olarak kalmış ender kurumlarından biri olan ordunun bu tarz sözler ve açıklamalarla kendi içinden ya da dıştan hırpalanmasını istemiyor. Hele bu gibi konuları “seçilmiş” politikacılar ile “atanmış” askerler arasındaki o anlamsız ayrım çerçevesi içine sokarak değerlendirmeye kalkmak kadar yanlış bir şey olamaz. Ana muhalefet liderinin, eleştirilere yanıt veren Genelkurmay Başkanı’na sinirlenerek Tayyip Erdoğan’ca hiddet anlarında takınılan tavrı anımsatırcasına, “Ben milletin vekiliyim, elbet sorarım” diye bar bar bağırması yanlıştı. Geçmişteki olayda da askerlerin de en yukarı düzeydeki bir hizmet süresinin uzatılıp uzatılmama konusunu siyasilerin tercihine bırakmış olmaları da yanlış olmuş sayılmaz mı? Ulusal davaları ilgilendiren böyle konularda kimse kimseden üstün sayılmaz ve herkes, sivilasker, seçilmişatanmış ayrımı yapmadan kendi aklını ulusal aklın oluşturulmasına katmak zorundadır. Tanju ERDEM Amiral ( E ) T Ş [email protected] ürkiye Cumhuriyeti kuruluşu ve anayasamızda yer alan değer ve nitelikleri ile yaşatılacaksa, dahilde ve hariçte büyük ulusal güvenlik sorunlarıyla karşı karşıyadır. Son 60 yılın yönetimlerinin oluşturduğu birikimler sonucu Büyük Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin dayandığı temellerin kırılma noktasına gelinmiştir. Ülkemizde emperyal gücün BOP’un Türkiye yönetimi emelleriyle birleşmesi sonucu Cumhuriyetin ulusal, laik ilkelerinden (anlayışından) kopartılarak (ılımlı) İslami bir rejime doğru yönlendirilme eğilim ve eylemleri aşikâr olmuştur. Ülkemiz BOP hedeflerinden biri olan (saklanmak istense de) Kuzey Irak’tan başlayarak gelecekte Güneydoğu Anadolu’yu da içeren Kürdistan devleti kurma tasarımının tehdidi altına girmiştir. İlk aşamada ABD savunma yetkililerince dile getirilen PKK’yi siyaseten etkinleştirme, Kuzey Irak Kürt yönetimiyle iyi ilişkiler tesisi önerileriyle projeye yol açıcı yöntemler aranıyor. (*) ABD BOP’un gerçekleştirilmesi doğrultusunda Türkiye’de üslenme ve terörle mücadele için daha fazla askeri destek istiyor. Ülkemiz ekonomik istikrarı, bir ölçüde, sıcak paraya bağımlı hale geldiğinden, istendiğinde bugünkü hassas dengeler krize dönüştürülebilir. Laik ve ulusal anayasa düzenini aşındırma ve etnik ayrımcılık ülkemizi kutuplaşmalara itmiştir. Kutuplaşmalar tırmanarak anarşiye ve çatışmalara yol açabilir. Ülkemiz ulusal güç unsurlarının zayıfladığı bir dönemi yaşıyor. Bu unsurların za fiyeti ulusal güvenliği olumsuz etkiler. ABD ve AB’ye bağımlılık Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin kuruluş ve anayasal değerlerini aşındırmada etkendir. Yandaş bir medya vasıtasıyla psikolojik bir harekât bu yönde uygulanmaktadır. Kıbrıs’ta emperyal güçlerin telkinleriyle Annan Planı’nı diriltmek isteyerek orta erimde Türk varlığının tasfiyesi yolunu açıyoruz. Karar mevkiinde olanların Kıbrıs’ın jeopolitik ve jeostratejik açılardan Türkiye için önemini ve KKTC’nin neden kurulduğunu tarih bilinciyle değerlendirmeleri gerekiyor. Fener Patrikhanesi’nin, Yunanistan’la beraber Yunan büyük ülküsünü yaşatma faaliyetlerine; ekümenikliğe karışmayarak, ruhban okulu açımını değerlendiririz diyerek, vakıf yasasıyla dini vakıfları yaygınlaştırıp güçlendirerek yardımcı olunmaktadır. Bunlar, birçok emarenin görüldüğü bir ortamda başat bilgi unsurlarıdır. Cumhuriyeti koruma ve kollama Sonuç olarak; ana hatlarıyla belirtilen bu durumlar ve koşullarda, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin yaşatılması, sürdürülebilirliği için demokratik bir ortamda, bilinçli yurtsever halkımıza, sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilere, yargı erkine, üniversitelerimize, bağımsız medya organlarına olduğu kadar Atatürk’ün deyimiyle, ulusun çelik çekirdeği olan TSK’ye de bu Cumhuriyeti kollama ve koruma yasal görevi düşmektedir. Kişisel kanımızca; TSK Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin temel değerlerinin aşındırılıp bir ılımlı İslam cumhuriyetine dönüştürülmesi ve ülkenin bölünmesi çaba larına seyirci kalamaz, tarafsız da olamaz. Kutuplaşmaların tırmanması, ulusal çıkarlara karşıt dayatma ve taleplere sessiz kalınması ya da kabulü onu çok rahatsız eder. Ekonominin kırılganlığı, ABD ile geleneksel dostluk ve silah sistemlerinin lojistik bağımlılığı onun Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin temel değerlerinin yanında yer almasına, onları kollama, koruma görevine engel oluşturmaz. Emperyal güçlerin ülkemiz rejimine, bütünlüğüne, ulusal çıkarlarına dönük talep ve dayatmalar sürdükçe, istenmese de Türkiye bir gün onlarla karşı karşıya gelebilecektir. Türkiye bu olasılığı da düşünerek potansiyel tehdide karşı TSK’nin stratejik hedef programlarında; satıhtan satha, satıhtan havaya ve füzesavar füze sistemleriyle, elektronik sistemlerine ait ulusal şifrelerle, vurucu kara ve deniz güç unsurlarını nötralize edebilecek yeterli nitelik ve nicelikteki gayri nizami harp taarruz timleri ile donatılmalarına yer vermek suretiyle imkân ve kabiliyetlerini geliştirmeli, eğitim ve lojistik hazırlığı en üst düzeyde olarak harekâta hazır durumda bulundurulmalıdır. Ulusun topyekun bir harp için hazırlıklarının planlanması ve planların dinamik izlenerek geliştirilmesi, ulusal birlik ve bilincin korunması büyük ihtiyaçtır. Güvenliğin diğer ayağı olan dış politikada da çevre ülkelerle iyi ilişkilerin tesisi ve geliştirilmesi önem taşımaktadır. Emperyalizmin egemen olduğu, şiddet içerdiği ve ona karşı radikal terör unsurlarının at oynattığı bir dünyada silahlı kuvvetler, ulusların güvenliği için bugün de asli unsur olmaktadır. Türkiye jeopolitiğinde; krizlerin, olayların odak noktasında, bu husus daha bir anlam taşıyor. Güçlü, hazırlıklı, ulusal ve Atatürk’ün devrimci ruhunu taşıyan TSK; ulusumuzun ve Cumhuriyetimizin bütünlüğünün, temel değerlerinin sürdürülmesi, çağdaşlaşma ülküsüne erişmesi için olduğu kadar bölge barışının da caydırıcı teminatıdır. (*) Türk yurdu Anadolu jeopolitiği ve jeoekonomisi ile bir bütündür. Yıkıcılar... Ali BULUNMAZ B ugün aydınlık yüzlerle aydınlık günleri özlüyoruz; her yanımızı saran bungunluğa inat. Kerterizi oynamış hayatımız, kavramlarımız ve duyarlılığımızla yürümeye çabalıyoruz. Hemen yanı başımızda olup biteni biliyoruz, bir Metin Altıok şiirindeki gibi… “yıkıcılar geldiler, çatıdan başladılar / kiremitleri topladılar birer birer / tahtaları söktüler, kanırtıp çivileri / ellerinde keserler.” Şimdilerde hukuk tanımazlığın adı “adalet”, yolsuzluk ve vurgununki ise “kalkınma”. “En az üç çocuk doğurun” öğüdüyle kendilerine biat edecek ve “hedef” için hazır kıtalar yetiştirmenin telaşındalar. “Katili affetme yetkisi maktulün vârislerine aittir” sözünün altında yatan “düşünme” biçimi de bunu tamamlıyor… “yıkıcılar geldiler / çıkardılar kapı ve pencerelerin pervazlarını / kör gözleri ve açılmış ağzıyla / kaldı temelleri üstünde umarsız ev / sıra balyozlardaydı artık / çelik iskeletini evin ortaya çıkarmak için.” Belki de en önemlisi, geçmişi silmek için, yalnızca bedenleri değil, kafaları köleleştiriyorlar… “yıkıcılar geldiler / düştü gürültüyle yüzü köhne evin / göründü bazı odaları ve iç duvarları / ayrı renklere boyanmış sofası, isli mutfağı / bir kesit kalmıştı geriye şimdi o evden / eski bir yaşantıyı simgeleyen.” “yıkıcılar geldiler, yıktılar bütün duvarları / yalnız temel kaldı geriye ve birkaç tuğla kırığı / iş araçlarındı artık / bir canavar ağzıyla deşmek için toprağı / ve temizleyecekler kazılan yerlerde / bizden kalan balçığı.” Evet, yıkıcılar geldi; tam burada, hemen yanımızda ve yaşamımızın ortasında. Bütün fütursuzluğu ve riyakârlığıyla. Ellerinde balyozları, fitili ateşleyecek tasarıları, yandaş ve sözcüleriyle satarak, karalayarak, silerek, bozarak, yalnızlaştırarak; baskı kurup korkutarak geldiler. Yıkıcılar… Boyun eğecek miyiz? CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle