14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 ŞUBAT 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Boynuz Nami Tepe: “Cumhuriyet ilkeleri özgürlüklerin kısıtlamasına gerekçe olamazmış. Boynuz kulağı geçti.” Ya ğ m u r E k i m YÖK Başkanı suç işlemiş... “İşleyene değil işletene bak!” BİRİLERİ üniversiteye türbanı sokmaya çalışırken bir prototip olarak YÖK profesörlüğünden söz ediyor, RTE’nin ve dahi AKP’nin Cumhurbaşkanı seçtiği kişinin yaşı kadar hukukçu geçmişi olan Prof. Dr. Aydın Aybay. Biraz ders alalım: “YÖK profesörü de nedir demeyin. Ülkemizin bugünkü bilim yaşamanın en onulmaz yarası olan bu YÖK profesörlüğüdür! Bugün 80 küsur yükseköğretim kuruluşunda, ne geçmişte ne şimdi hiçbir şey üretmeden sözde bilimsel görev yapan bir sürü ‘YÖK profesörü’ tipi vardır. Hiçbir bilimsel hamulesi olmayan, ağzından çıkanı kulağı duymayan, bilim sorumluluğundan bihaber bu tipler, görev yaptıkları kurumlarda hiç sevilmezler, üstelik ellerine düşmüş zavallı öğrencilere zulüm yapmaktan da geri durmazlar. Zihinsel ve ahlaksal zaafları ile bu tipler, olumsuz kimlik ve kişilikleri DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Prototip yüzünden genellikle meslektaşları tarafından da ilgi görmezler, dışlanırlar. Bu tatsız ‘görünüm’ü Türk üniversite yaşamına armağan eden, on parmağında on marifet olan bir zatın önerisini ciddiye alan beş kişilik faşist cuntadır. 1980’in, taşların bağlanıp köpeklerin fink attığı ortamda ‘sistem’ adı altında tezgâhlanan bu YÖK düzeninin türlü musibetlerinden biri de işte bu YÖK profesörlüğü imalatıdır. Herhangi bir bilimsel niteliği ve kimliği olmayan, sağdan soldan yarım yırtık birkaç sayfa naklederek sözde ‘bilimsel erk’ini kanıtlamış sayılan bir sürü sahtekâr, bu ‘imalat tezgâhı’nın ürünüdür. YÖK’ten önceki dönemde, akademik unvanların edinilmesi Siyasetin fotoğrafı: Siirtli ağlıyor ve Tayyip’i destekliyor! İş bilir A. Tarık Emre: “Turgut Özal’ın memuru işini biliyordu; İ. Melih’in de müdürü!” Aklanma Necati Cebe: “İsmet İnönü, Güven Partisi’ni kuranlara ‘demek ki güvene ihtiyaçları var’ demişti. AKP’ye Ak Parti diyenlere ‘demek ki aklanmaya ihtiyacı var’ der miydi demez miydi?” süreçlerinde, türlü zahmetle ve bilimsel çile çekerek yetişmiş gerçek bilim insanları, bu imalatı, müdahale olanağı ellerinden alındığı için, sadece hayret, dehşet ve hüzünle gözlemekle yetinmek zorunda kalmışlardır. Bu imalat tezgâhından geçen ‘ürünler’in bu huyu da, mensup oldukları kurumda meslektaşlarının ilgi ve saygısını kazanamadıkları için dışarıya siyasal yapı ve kişilere hulul etmeleridir. Bilim alanında esamileri bile okunmazken, bu yoldan bir ‘mansıp’ kaparlarsa, bu tiplerin, yıllarca içlerinde biriktirdikleri kinle, hulul ettikleri siyasileri memnun etmek, onların emirlerini yerine getirmek için atmayacakları takla, yapmayacakları marifet yoktur. Bu yüzden cehalet, hamakat, kin ve kötü niyetin ne kadar belirtisi varsa, bunları sergileyen eylem ve kararlarıyla pervasızca kamunun önüne çıkmaktan da kaçınmazlar!” Asla Affedilmeyecekler!.. AKP’nin cumhurbaşkanı türban yasasını onayladı... Ne zaman onayladı?.. Milli Güvenlik Kurulu toplandıktan ve Türk ordusu Kuzey Irak harekâtını başlattıktan hemen sonra!.. Cumhurbaşkanlığı açıklaması, kamuoyunun harekâtı henüz öğrendiği ve büyük bir heyecanla izlediği saatlerde yapıldı... Ne zekâ, ne cinlik!.. Bu onayın ardından pazartesi günü YÖK’ün toplanıp bir karara varması beklenirken pazar akşam saatlerinde başkan Yusuf Ziya Özcan imzasıyla, üniversite rektörlerine gönderilen yazıda, “anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği, türbanlı öğrencilerin okula alınması gerektiği” bildirildi. Bu yazının, o makama “atanmış memur” olduğu daha gelir gelmez yaptıklarından ve söylediklerinden belli olan YÖK Başkanı tarafından yazılmayıp dikte edilmiş olduğu iddiası, bu yazıyla suç işlenmiş olması, üstelik hiç şık olmaması, yerlerde sürünmesi ve de üniversiteler tarafından “yok hükmünde” sayılması gerçekten son derece trajik... Özcan, tarihe öyle bir kazındı ki, oradan kazıyabilene aşk olsun!.. Ancak, YÖK Başkanı ve onu oraya oturtanlar, yukarıda saydığım trajik unsurları da içeren öylesine vahim bir gelişmeyi tetiklediler ki; bundan sonraki yaşamlarında bu ağırlığın altından nasıl kalkacaklar bilemiyorum... Bir ülkenin insanlarını düşmanlığa itmek, birliktelik duygusunu çatlatacak kamplaşmalara neden olmak, huzur ve güvenin yok olmasına yol açmak dünyanın her yerinde neredeyse aynı sözcüklerle yorumlanır: Topluma ihanet!.. ??? Türban yasasının onaylanması ve YÖK Başkanı Özcan’ın “yok hükmündeki” yazısından sonra, pazartesi günü üniversite kapılarında tam anlamıyla bir kaos yaşanmaya başladı. Düne kadar “mazlum” rolünde görünen sıkmabaşlı kızlarımız, örneğin ODTÜ önünde “Cumhurbaşkanı bizden, Başbakan, YÖK Başkanı hepsi bizden yana” sloganları atmaya başladılar. Marmara Üniversitesi’nde içeri sıkmabaşla girmekte ısrar eden bir grup öğrenci, başlarını açan arkadaşlarına şöyle sitem etti: Biz bunun için mi çalışıyoruz?.. Bu militana, pardon “mazlum” sıkmabaş arkadaşa sormak lazım: Siz kimsiniz? Bu “çalışmayı” kimin direktifleriyle yapıyorsunuz? Derdiniz okumak mı, yoksa “bağcıyı dövmek mi?!..” Aslında o genç kızın öfkeyle söylediği dört sözcükten oluşan cümle, bu soruların tümünü gayet açık ve net biçimde yanıtlıyor!.. Dövmek dedim de, Gazi Üniversitesi’nde de Kanal D’nin muhabir ve kameramanı evire çevire dövüldü. Suçları, bahçede toplanan sıkmabaşlı kızları görüntülemekti!.. Daha da vahimi çember sakallı bir öğrencinin elindeki sustalı bıçağı TV kameramanına sallayarak söylediği sözler: Doğrarım ulan seni!.. Demek ki böyle oluyor; arkasında hükümetin, YÖK Başkanı’nın desteğini bulunca “mazlum” postundan sıyrılıyor, açıkça saldırganlaşıyor. Sevgili Necati Doğru’nun dün Vatan’daki köşesinde dediği gibi: “Dün inançlı mazlum, bugün eli sustalı cani!.” Bu sahneleri çok önceleri de görmüş bir gazeteci olarak, dün Radyo Tatlıses’teki “Sesli Gazete” programımızda Mustafa Balbay’ın yaptığı tanımlamayı ödünç almak istiyorum: Mazlum saldırganlık!!! ??? Ortalık maalesef daha da karışacak!.. YÖK Başkanı’nın yangına körükle gitmesi, iktidarın ve tabii AKP’nin cumhurbaşkanının tarihi bir askeri harekâtı bile kullanmaktaki gözü kara eylemleri, işin vahametini iyice artırıyor... Oynanmak istenen oyun belli; YÖK Başkanı kendine yakın üniversitelerden başlayarak adım adım ilerlemeye çalışacak. Kuralları uygulamaya kararlı üniversite rektörleri, dinci ve işbirlikçi medya tarafından yaylım ateşine tutulacak.. Öyle ki, işin sonu sıkmabaşa karşı olan herkesi “dinsiz” ilan etmeye kadar varacak!. Bu yazının başında, bu durumu yaratanların topluma karşı “ihanet” içinde olduklarını vurgulamıştım. Yazının sonunda, o vurgunun çok hafif kaldığını düşünmeye başladım!. Ülkeyi bu duruma sokanlar için söylenecek çok şey var, ama şimdilik çok küçük bir kısmını söylemekle yetinelim: Onları ne bugünkü, ne yarınki kuşaklar, ne de tarih affedecek!.. e posta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) Bunlar daha iyi günlerimiz! ANKARA’NIN Büyükşehir Belediyesi’nde trilyonlarca liraya bulaşmış metres skandalı patladı ama kimsenin umurunda değil. Dr. Hüsnü Bozkurt, bakın ne diyor: “Baksanıza 60 milyarlık saat deniyor, gülüyoruz. 2.5 milyon dolarlık gemiyi nasıl aldı bu çocuk deniyor, ‘gemicik’ deyip geçiyoruz. Milletin evladı sapır sapır şehit düşerken çürük raporu denecek oluyor, ‘ne ayıp hiç sorulur mu böyle mahrem konular’ diye suçlanıyoruz. Oy namustur deniyor, ‘Buyur, kaç okka kömür’ diye seğirtiyoruz. Laiklik deniyor, ‘Anayasayı bir kerecik Nur suresinin 31. ayetine dayasak ne olur ki, hem ne biçim özgürleşiyor kadınlarımız’ diye zil takıp oynuyoruz. Profesör unvanlı kocaman alimler Kuran’ın 6 bin 666 ayetinden sadece birindeki ‘hımar’ sözcüğünün örtü mü, başörtüsü mü olduğunda bile anlaşamıyorlar, ne iştir denecek oluyor, umursamıyoruz. YÖK Başkanı rektörlere yasaları uygulamayın diye genelge gönderiyor, ‘Olsun, men dakka dukka’ diye eğleniyoruz. 11 gün bekleyip tam da askerin sınırı geçtiği günde onaylamak biraz ayıp olmadı mı denecek oluyor, bir koşu ‘brifing’ izliyoruz. Küreselleşen dünyanın serbest pazar ekonomisi koşullarında, post modernitenin engin ufuklarına yelken açan ahlak ve dürüstlük anlayışımız, homoseksüel muhafazakârlıkla travesti hümanizmasının vicdani ret çığırtkanlığında ifadesini bulabiliyorsa eğer, buna da şükretmeliyiz bence. Bunlar iyi günlerimiz daha!” Söyleten Gülhan Elmas: “YÖK Başkanı türban için ‘kanuni düzenlemeye ihtiyaç yok’ diyormuş. Kemal Unakıtan ne diyordu; isterse söylemesin...” Anayasa Değişikliğinin Denetimi BÜLENT SERİM Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Anayasanın 148. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, yasaları biçim ve esas yönlerinden, anayasa değişikliklerini ise yalnızca biçim yönünden denetleyebilmektedir. Anayasa değişikliklerine ilişkin biçim yönünden denetim de, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği koşuluna uyulup uyulmadığının incelenmesiyle sınırlandırılmıştır. 196l Anayasası’nın Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerinin düzenlendiği 147. maddesinde, anayasa değişikliklerini de içerecek biçimde, “Anayasa Mahkemesi’nin kanunların … anayasaya uygunluğunu denetleyeceği” kurala bağlanmışken, verilen kararlarda (1970/3l, 1971/37), anayasa değişikliklerinin hem biçim, hem esas yönlerinden anayasaya uygunluğunu denetlemenin Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkisi içinde bulunduğunun kabul edilmesi üzerine, 1488 sayılı Yasa’yla, Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliklerini inceleme yetkisi “şekil şartlarına uygunlukla” sınırlandırılmıştır. Yine, 1961 Anayasası’nın 1. maddesinde, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” kuralı getirilmiş; 9. maddesinde de, Devlet biçiminin Cumhuriyet olduğuna ilişkin kuralın değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, l699 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin Yasa önüne geldiğinde, öncelikle, Devlet biçiminin Cumhuriyet olduğuna ilişkin kuralın değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğini içeren 9. maddesini irdelemiştir. Yüksek Mahkemeye göre, yasa ve o nitelikteki anayasa değişikliklerinin teklifini düzenleyen anayasa kuralları birer biçim kuralları olduğuna göre, teklifi yasaklayan kural da bir biçim kuralıdır. Anayasanın 9. maddesinde önce bir değişmezlik ilkesi konmuş, sonra teklif yasağı getirilmiştir. Dolayısıyla 9. madde biçime ilişkin iki kural içermektedir ve maddede yer alan yasak, bir biçim koşuludur. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi, anayasanın değiştirilemez nitelikteki kurallarını ilgilendiren değişikliklerin anayasaya biçim yönünden uygunluğunu esastan inceleyebilir. 1982 Anayasası’nın148. maddesinde, anayasa değişikliklerinin yalnızca biçim yönünden incelenip denetlenebileceği; 4. maddesinde de, devlet biçiminin Cumhuriyet olduğuna, Cumhuriyetin niteliklerine ilişkin kurallar ile 3. madde kurallarının değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği belirtildiğine göre, yukarıda 196l Anayasası yönünden varılan sonuç, l982 Anayasası yönünden de geçerlidir. Gerçi, anayasanın l48. maddesinde, anayasa değişikliklerine ilişkin biçimsel denetim, “teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı”nın incelenmesi ile sınırlandırılmıştır. Ancak, bu sınırlama yukarıda varılan sonuca etkili değildir. Çünkü, bir kez, sınırlama kuralında “teklif … şartına uyulup uyulmadığının” incelenmesi zorunlu kılınmıştır. Anayasanın 4. maddesinde, “değiştirilmesi teklif edilemez” denildiğine göre, bu koşula uygunluğun denetimi, sınırlandırma kapsamına girmemektedir. İkinci olarak, Anayasa Mahkemesi, anayasal rejimi korumakla görevli ve yükümlü bir yüksek yargı organıdır. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de, l975/87 kararında yer verilen “Anayasayı yargısal denetim yoluyla korumakla görevli Anayasa Mahkemesi” saptamasıyla, bu yorumumuzu doğrulamaktadır. Anayasanın l. maddesinde, Türkiye Devleti’nin bir Cumhuriyet olduğu vurgulanmış, 2. maddesinde de, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında, türbanın bir siyasal simge olduğunu, yükseköğretim kurumlarında başın kapatılmasının anayasanın 2. maddesindeki “demokratiklik” ve “laiklik” ilkelerine aykırı olacağını kabul etmiştir. Bu durumda, yükseköğretim kurumlarında başörtüsünü serbest bırakan bir anayasa değişikliği, anayasanın 2. maddesiyle, yani Cumhuriyet’in değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif edilemeyecek nitelikleriyle doğrudan ilgili olacaktır. İşin özünde, değişmezlik ilkesiyle güvenceye alınan, ilk dört maddeyle nitelikleri ve esasları belirlenmiş olan Cumhuriyet rejimidir. Bu rejimin ilke ve kurallarında, başka maddelerde yapılacak düzenlemelerle dolaylı yoldan değişikliğe gitmek, “değişmezlik” ilkesi ve amacıyla bağdaşmayacaktır. Anayasa Mahkemesi’nin l975/87 kararında da vurgulandığı gibi, “Anayasanın öteki maddelerinde yapılan değişikliklerle doğrudan veya dolaylı yoldan bu ilkeleri değiştirmeyi amaç güden herhangi bir kanun, teklif ve kabul edilemez”. Devlet rejiminin içeriğini değiştirerek onu hukuk alanında istendiği biçimde işlemez duruma sokacak bir anayasa değişikliği düşünülemez. Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği gibi, çağdaş anayasalar, anayasal rejimi yasama organının kendisine, daha açık deyişle çoğunluğun baskısına karşı koruyacak kurallar ve kurumlara yer vermiştir. Anayasamıza 4. madde de bu amaçla getirilmiştir. Bu nedenle, ilk dört maddeyi ilgilendiren anayasa değişikliklerinin biçim yönünden denetiminde salt oylama sayısıyla yetinilmesi olanaklı değildir. Tersi durumda, ilk dört maddede değişikliğe gitmeden diğer maddelerde yapılacak değişikliklerle anayasal rejimin değiştirilmesi olanaklı kılınmış olur ki, bu asla kabul edilemez. Sonuç olarak, başın örtülmesini serbest bırakacak anayasal düzenlemenin, 2. maddedeki demokratiklik ve laiklik ilkelerini doğrudan ilgilendirdiğinden, biçim yönünden anayasaya uygunluk denetiminin yapılmasına hukuksal bir engel yoktur. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir tür işkembe yeme 1 ği. 2/ Mer 2 sin’in Silifke 3 ilçesinde antik 4 bir kent... Tanrı’nın varlığını 5 ve İslam dini 6 nin doğrulu 7 ğunu konu edinen bilim. 8 3/ Kap, kılıf... 9 “Yağmur ya1 2 3 4 5 6 7 8 9 ğar yeşil otlar bitirir / 1 S A K L I G Ö L esince rayihasın O R AMA K getirir” (Karacaoğ 2 U Z E L A lan). 4/ İskambil kâ 3 L İ K R A 4 U Z O K İ R N ğıtlarıyla oynanan bir 5 İ N M E A L A T tür oyun. 5/ Bir renk... 6 N E R A D İ K A Batı Avrupa’da bir ırS A DME A R mak... Türk resim sa 7 natında önemli bir 8 Ş İ L E M A L O grubun ad olarak be 9 U N K E R V A N nimsediği harfin okunuşu. 6/ Tatlı olan kökleri hekimlikte ve serinletici içit yapımında kullanılan otsu bir bitki... İki ile bölünemeyen sayı. 7/ Mızrak uçlarına takılan küçük bayrak... Bir cetvel türü. 8/ Kirli... Lantan elementinin simgesi. 9/ Umman’ın plaka imi... Kimi çiçeklerin içinde bulunan, arıların bal yapmak için emdikleri tatlı sıvı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Suda haşlanmış kestane. 2/ Sınır nişanı... Söz, lakırdı. 3/ Dilbilgisindeki sözcük türlerinden biri... Romatizma ağrısı. 4/ “Ben Musa’yım sen / İkrarsız şeytanı lain / Üçüncü ölmem bu hain / Pir Sultan ölür dirilir”. 5/ Halk dilinde ayrana verilen ad... Evcil bir geyik türü... Adın durum eklerinden biri. 6/ Türk müziğinde, dört dizeli bir şarkının üçüncü dizesine verilen ad... Bir kadeh içki. 7/ “Durur gibi dallarda kanlı bülbüller” (Ahmet Haşim)... Tellür elementinin simgesi. 8/ Bulaşık, bulaşmış... Bir nota. 9/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Yunan mitolojisinde, içenleri ölümsüzlüğe kavuşturan tanrı içkisi. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle