05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ŞUBAT 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Mustafa Koç: “Satıştan gelecek olan kaynak, Koç Holding’in bilançosunu çok ciddi şekilde rahatlatacak” 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Krize Migros’la set çekti igros’un yüzde 50’sini yaklaşık 2 milyar dolara satan Koç Grubu, BC Partners’dan gelen parayı açık pozisyonunu kapatmakta kullanacak. üresel risklere dikkat çeken Mustafa Koç, “Olası bir sarsıntıdan en az etkilenecek şekilde kendimizi konumluyoruz” dedi. Ekonomi Servisi Küresel ekonomik göstergelerin olumsuz yönde değiştiği ve piyasaların çalkantılı olduğu bir dönemde Türkiye ekonomisinin bir olgunluk sınavı verdiğini belirten Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, mevcut ortamda Koç Grubu’nun açık pozisyonunun yaklaşık 5 milyar dolar olduğunu ve Migros’un satışından gelen kaynağın bilançoyu oldukça rahatlatacağını söyledi. Yapı Kredi Bankası’nın, sahipleri UniCredit ve Koç Holding yöneticilerinin de katılımıyla İstanbul’da düzenlenen toplantıda konuşan Koç, küresel dalgalanmalara işaret ederek şöyle konuştu: “ABD’de başlayan ve global ekonomide etkileri görülecek dalgalanmaları son derece yakından takip ediyoruz. Riskin arttığı dönemlerde gereken tedbirleri hemen alacak ve olası bir sarsıntıdan en az etkilenecek şekilde kendimizi ko Sanayileşme Politikalarında ‘Mikro Reform’ Aldatmacası Son günlerin yeni türetme sözcüklerinden birisi de “mikroekonomik reform” kavramı. “15 günde 15 yasa” telaşıyla hız verdiğimiz reform süreci, dönüp dolaşıp “mikro” düzeyde yapılması gereken atılımlara dayanmış gibi duruyor. “Mikroekonomi” kavramı, iktisat yazınında tek tek bireylerin ve işletmelerin davranış biçimlerinin bireysel bazda incelenmesini öngörüyor. Türk iktisat siyasasında bu kavram ile anlatılmak istenen olgu da, artık kurumsal ve genel düzeydeki “makro” reformların geride kaldığı; bundan böyle atılması gereken adımların tek tek sektörler ve işletmeler bazında üretim tekniklerini etkilemeye yönelik, “rekabeti arttırıcı” ve “verimliliği özendirici”, daha detaylı ve “özel” reformların uygulamaya konulması olduğu savına dayanıyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin son 56 yıldır vermekte olduğu “makro reform” sınavının artık başarıyla tamamlandığı, bundan sonraki aşamanın daha özel ve teknik düzeydeki mikro reformlara yönelmesi gereği ima ediliyor. “Mikro reform” söyleminin Türkiye’nin sanayileşme politikalarına yansıması üzerine, geçen hafta içerisinde, ODTÜ İktisat Bölümü’nden değerli hocamız Prof. Dr. Oktar Türel’in Bağımsız Sosyal Bilimciler grubunun internet sitesinde bir değerlendirme yazısı yayımlandı(*). Sözü fazla uzatmadan, Oktar Hoca’nın izinlerine sığınarak, adı geçen kavramın aslında ne “mikro”, ne de “reform” içerdiğini vurgulayan değerlendirmelerine bırakmak istiyorum. “Son yıllarda Türkiye’deki sermaye çevreleri, sanayi politikalarına ‘mikro reformlar’ adını verdikleri yeni bir açılım kazandırma çabası içindedir. Bu çabanın ... önemli bir yansıması da (...) DPT ve TEPAV işbirliği ile hazırlanan Sanayi Politikaları Özel İhtisas Komisyonu (ÖİK) Raporu’nda (Haziran 2007) (görülmektedir). (...) ÖİK Raporu’nda ortaya konulan sanayi politikaları çerçevesi iki temel öğe üzerine inşa edilmiştir: Birinci temel öğe.. imalat sanayiinin küresel ekonomiye entegrasyonu, ‘küresel değer zinciri’ içine yerleşmesi ve rekabet gücünün artması için stratejik koordinasyonun sağlanmasıdır. Bu bağlamdaki iki ana araç (i) teşvik sisteminin dönüştürülmesi, (ii) küresel ekonomiye entegrasyonu hızlandırıcı doğrudan yabancı yatırımların (DYY’nin) ülkeye sokulması olarak tanımlanmaktadır. (...) İkinci temel öğe ise …’Türkiye’de şirketlerin yatırım ve iş yapmalarının ve verimliliklerini arttırmalarının önündeki engellerin kaldırılmasına’ yönelik politika çerçevesinin belirlenmesidir”. “ÖİK Raporu’nun dayandığı iktisadi mantık şöyle özetlenebilir: Günümüzün büyük çokuluslu şirketler tarafından kontrol edilen uluslararası ticaretinde dışa açılmak ve düşük maliyetli üretici olmak yetmez, küresel ekonomiye (özellikle uluslararası ‘değer zincirleri’nde yer almak yolu ile) eklemlenmek Türkiye için kaçınılmazdır. Ülkenin bu zincirlerde üretilen katma değerden aldığı pay, esas itibarıyla işbilgisi ve verimlilik düzeyi tarafından belirleniyorsa, Türkiye’nin küçük ölçekli, verimliliği düşük binlerce sınai işletmesi ancak yeni finans kaynaklarına erişip ölçek büyüterek, ‘yenilik’e önem verip teknolojisini geliştirerek, verimsiz faaliyetlerden çıkışı ve verimli faaliyetlere girişi hızlandırarak ayakta kalabilir. (Ancak burada gerekli koşul) kayıt altına girmektir. Çünkü DYY kayıt dışılığın tüm ekonomiyi sardığı böyle bir ülkeye uzak durmaktadır.” “Dolayısıyla, benimsenen anlayış ‘küreselleşmeye pasif uyum’dur. Bu iktisadi mantığın tartışmaya açılması gereken noktası (ise) başlangıç varsayımıdır. (Bu program) ...toplumsal ve bireysel temel ihtiyaçları karşılamaya yönelik, yurtiçi talep ağırlıklı bir kaynak tahsisi modeli yerine ‘dibe doğru yarış’ı başlatmayı tercih (etmekte) ve çokuluslu şirketlerin dayattığı eşitsiz dünya işbölümüne ‘pasif uyum’u telkin ederek emekçi sınıfları mutlak ve/veya göreli yoksulluğa itmektedir.” “Son çeyrek yüzyılda uluslararası ve ulusal ortamda sanayi politikalarının tasarımını etkileyecek köklü değişiklikler olmuştur. Uluslararası ticaret akımları giderek artan ölçülerde çokuluslu şirketler tarafından kontrol edilmektedir. Büyük uluslararası firmalar ile gelişmekte olan ülkelerdeki görece küçük yerli firmalar arasındaki ilişki, eşitsiz bir sömürü ilişkisidir. Amaç, ulusal nitelik taşıyan bir gelişme ve sanayileşme stratejisi formüle etmek ise başta gelen öncelik neoliberal model altında büyük ölçüde yitirilen ‘politika uzayı’nın (kısmen de olsa) yeniden kazanılması olmalıdır.” “Son olarak ‘mikro reformlar’ deyiminin ülkemizde yarattığı zihin karışıklığına yeniden dikkat çekmek istiyoruz. (...) (Görüldüğü üzere), ÖİK Raporu’ndan (aslında) firma ve/veya sektör düzeyinde yansımaları olacak ‘mikro’ politika önerileri değil, kurumsal/ yapısal öneriler türetilebilmektedir. Esasen hükümetin ve iş dünyasının angaje olduğu neoliberal felsefeden hareketle ‘mikro yansımaları’ olan bir sanayi politikaları demeti üretilemez; bu tür politikalar yolsuzluğa ve rant avcılığına çağrı sayıldığı için neoliberal dogmalara karşı çıkamayan, döviz kuru ve faiz haddinin sanayi politikası amaçları için kullanılmasını sağlayamayan işadamları, sorunun çözümünü başka yerde aramakta, samanlıkta yitirdiği yüzüğü daha aydınlık olduğu için bahçede arayan Nasreddin Hoca’nın torunları olduklarını göstermektedir.” “Özetle, seçici politikaları baştan dışlayan bir politika demetini ‘mikro reformlar’ olarak adlandırmamak ve kavramsal açıklık için bu deyimi hiç kullanmamakta yarar vardır.” (*) Oktar Türel, “Türkiye’de Sanayi Politikalarının Dünü ve Bugünü” Bağımsız Sosyal Bilimciler. www.bagimsizsosyalbilimciler.org M K Koç, Profumo, Rampl ve Bayazıt, değerlendirme toplantısında bir araya geldiler. Arçelik ve Vestel devler arasında ? 2.6 trilyon dolarlık büyüklüğe erişen tüketici ürünleri sektöründe en büyük 250 firma sıralamasında Arçelik 127, Vestel 162. oldu Ekonomi Servisi Toplam cirosu 2.65 trilyon dolara ulaşan tüketici ürünleri sektörünün devleri arasına Arçelik 127’nci, Vestel ise 162’nci sıradan girdi. Uluslararası denetim firması Deloitte, “Tüketici Ürünleri Sektörünün Küresel Güçleri” başlıklı raporunda sektördeki gelişmeleri değerlendirdi. 2006 verilerine göre en büyük 250 şirketi bir önceki yıla göre yüzde 8.4 büyüme sağladı ve toplam satışlarda 2.65 trilyon doları geçti. Sektörün en büyük 250 şirketi listesinde ilk sırayı 101.4 milyar dolarlık net satışla Altria Grubu, ikinci sırayı 91.6 milyar dolarlık net satış rakamıyla HewlettPackard, üçüncü sırayı ise 90.5 milyar dolarlık net satışıyla Samsung Electronics aldı. Arçelik 4.9 milyar dolarla 127’nci olurken Vestel de 3.7 milyar dolarla 162’nci sırada yer aldı. AfrikaOrtadoğu bölgesinde tüketim ürünleri firmaları arasında Arçelik en büyük 2, Vestel ise en büyük 3. firma olarak yer aldı. Arçelik, dünyanın en büyük 10 beyaz eşya ve elektrikli küçük ev aletleri firması arasında 6. sırada yer aldı. Vestel ise en hızlı büyüyen 50 tüketim ürünleri firması arasında 32. sırada yer aldı. tüm alanlarda 5 ayda 82 şube açıldı 2008’de sektörün üzerinde büyüme hedeflediklerini söyleyen Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Tayfun Bayazıt geçen yıl temmuz ayında başlattıkları “şube ağı genişletme projesi” çerçevesinde 5 ayda 82 yeni şube açtıklarını, bu yılsa 160 şube açmayı hedeflediklerini ve 2009 sonu itibarıyla bin şubeli bir banka olacaklarını belirtti. numluyoruz.” Koç Grubu’nun şu andaki açık pozisyonu ve Migros satışının buna katkısına ilişkin bir soru üzerine Koç, “Migros’tan gelecek olan kaynak, Koç Holding’in bilançosunu çok ciddi şekilde rahatlatacaktır. Koç Holding’in bugünkü açık pozisyonu yaklaşık 5 milyar dolar kadar. Koç Grubu büyüklü ğünde bu, tamamen yönetilebilir bir rakam ve bunun dolar karşılığı da var’’ diye konuştu. Koç, UndiCredit’in Koç Grubu ile ortaklığının diğer ülkelerden farklı olarak yüzde 5050 şeklinde olduğunu belirterek “Koç Topluluğu olarak odaklandığımız 4 ana sektörden biri finans. Şu anda bir tek Türk pazarına odaklanmış durumdayız” dedi. niCredit Grubu’nun İstanbul’da gerçekleştirdiği yönetim kurulu toplantısına Mustafa Koç ve Tayfun Bayazıt’ın yanı sıra UniCredit Yönetim Kurulu Başkanı Dieter Rampl ile UniCredit CEO’su Alessandro Profumo da katıldı. U CEO Pandır: 400 bin araçla Türkiye’de en çok üretim yapan olmayı planlıyoruz Tofaş rekor peşinde Hyundai’nin yeni modeli “H1’’ basın toplantısıyla tanıtıldı. Toplantıya Ali Kibar ve Joong Geol Kim katıldı. Hyundai’de hedef 1.3 milyar dolar Ekonomi Servisi Hyundai Assan Üst Yöneticisi (CEO) Joong Geol Kim, bu yıl için 80 bin adedi ihraç edilmek üzere toplam 130 bin araç satmayı düşündüklerini bildirdi. Hyundai’nin hafif ticari araç sınıfındaki son tasarımı ‘’H1’’nin lansman toplantısında konuşan Kim, Türkiye’de ilk kez H1 için ‘’7 yıl150 bin kilometre’’ mekanik garantisi sağlayacaklarını, Türkiye otomotiv piyasasındaki rekabet dikkate alındığında kendilerinin de müşterine böyle bir avantaj sağlamayı uygun gördüklerini söyledi. Bu yıl için hafif ticari araçta 15 bin adetlik satış, H1’de ise 5 bin adetlik satış öngördüklerini bildiren Kim, bunun 80 bin adedini ihraç edeceklerini belirtti. Kim “Bu yıl, ciromuzu 1.3 milyar dolar düzeyinde öngörüyoruz’’ dedi. Hyundai Assan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kibar da 2008’de 1820 milyon dolar arasında bir yatırım planları olduğunu belirterek H1 modellerinin, 29 bin 50039 bin 300 YTL arasında fiyatlarla satışa sunulacağını kaydetti Ekonomi Servisi TOFAŞ yöneticileri İstanbul’da düzenledikleri basın toplantısında, 2007 yılı değerlendirmesini yaparken, 2008 yılına ilişkin hedeflerini açıkladı. Tofaş Üst Düzey Yöneticisi Ali Pandır, Tofaş’ın bu yıl 360 bin adet üretimle, Türkiye’de bir firmanın yapmadığı üretim rekorlarına hazırlandığını söyledi. Pandır, Bursa’daki fabrikanın geçen yıl kendi üretim rekorunu kırarak 215 bin adetlik üretim gerçekleştirdiğini belirterek bu yıl üretimini de yüzde 65 oranında artırarak, yaklaşık 350360 bin arasında gerçekleşeceğini bildirdi. Tofaş’ın 5 yıl içinde 2 milyar Orhan Ülgür, Ali Pandır, Okan Baş ve Altan Aytaç hedeflerini açıkladı. (MURAT GÜLDEREN) dolara yakın bir yatırım gerçekleştirmiş olacağına işaret eden Pandır, şöyle konuştu: “Gelecek yıl Türkiye’de bir firmanın yapmadığı üretim rekorlarına hazırlanıyoruz. Fabrikamız, Mini Cargo üretimine başladığından beri üretimini sürekli artırıyor. Geçen yıl üretimimizin büyük bir bölümünü ihraç ederek, 146 bin adetle rekor kırdık. Bu yıl, ihracatta adet olarak birinci olma ihtimalimiz var.” Fiat Marka Direktörü Okan Baş ise geçen yıl pazar küçülürken Tofaş’ın 5 bin adet fazla araç sattığını ve en büyük artışı sağlayan marka olduklarını söyledi. “Her zaman krize hazırlıklı olmalıyız” Ekonomi Servisi İngiliz Financial Times gazetesine konuşan Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, küresel kredi krizi nedeniyle dikkatli olunması gerektiğini belirterek, “Her zaman bir krize hazırlıklı olmalıyız” dedi. Yılmaz, yüzde 4 enflasyon hedefinin çok iddialı olduğunu kabul etti, buna karşılık hedefi değiştirmenin para politikasına uzun vadeli zarar verebileceğini kaydetti. AB’den satışa şartlı onay Ekonomi Servisi Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Kanada merkezli yayımcılık şirketi Thomsun’un, ünlü İngiliz haber ajansı Reuters’i satın almasına şartlı onay verdi. AB Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, satın almaya onay verilirken, komisyon, tekel kaygılarının giderilmesi için Reuters grubunun mali veri ünitesini elden çıkarmasını istedi. Komisyon satışın “piyasa sonrası aracı kuruluş araştırma raporları” hakkında endişelere yol açtığı bildirildi. Kanadalı Thomson, Reuters’i 17.23 milyar dolara (8.7 milyar sterlin) satın alma konusunda geçen yıl anlaşmasıyla dünyanın en büyük haber ve finansal veri merkezi ortaya çıkmıştı. Yılmaz B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK [email protected] Genç nüfusu ile övünen bir ülkeyiz ancak ilginçtir, “Nasıl bir gençliğe sahibiz” ve “Nasıl bir gençlik istiyoruz” sorularını bir türlü tartışmaya açıp yol kat edemiyoruz... AKP hükümetinin gençliği ve sorunlarını yalnızca türbana endekslediği bir kısırdöngü içinde savrulup duruyoruz... Oysa genç işsizliği gerçekten tehlikeli boyuta ulaşmış durumda. Bugün kentlerde yaşayan gençlerin yüzde 22’si işsiz. 1524 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 19.9’a yükselmiş durumda. Bu ne anlama geliyor? Her şeyden önce, işgücü piyasası ile şimdiki neslin yetiştiği “düz lise eğitim sistemi”nin uyuşmadığını. Düz lise mezunları dümdüz ortada kalıyor. Öte yandan işletmelerin ara eleman gereksinimleri had safhada. İşvereni sürekli olarak çalıştıracak kalifiye işçi arayıp bulamayan, işçisi ise sürekli olarak çalışacak iş arayıp bulamayan bir çelişkiler ülkesi Gençlerimiz İşsiz, Çocuklarımız İnternet Bağımlısı... yiz... Bir soru: İşsiz ve umutsuz gençliğin sorunlarına AKP neden çözüm getirmiyor? Diğer sorunlar daha öncelikli olduğu için mi? Yoksa bu tarz bir gençlik bu aşamada işine mi geliyor? Yanıtı beklerken isterseniz New York Times gazetesinde bu hafta başında yayımlanan bir habere dikkatinizi çekelim: Gazete, Ortadoğu bölgesinde işsizlik ve geleceğe dönük umutsuzluk nedeniyle gençlerin İslam inancına daha sıkı bağlandığını ve rejimlerini de bu doğrultuda sürüklediklerini yazdı. New York Times, Müslüman ülkelerdeki 1925 yaş grubunun genel nüfusa oranını gösteren bir harita yayımladı ve Türkiye’ye ait istatistiklere de yer verdi. Buna göre Türkiye’de İslam açısından potansiyel oluşturan 1925 yaş grubunun genel nüfusa oranı yüzde 28. Gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 19; bu grupta parasal yönden tatmin olduğunu söyleyen gençlerin oranı ise yüzde 4.7. Haber şöyle sürüyor: “Ortadoğu’da 25 yaş altı genç nüfus oranı yüzde 60. Bu potansiyel inançlı kitle bölgenin geleceğinin şekillenmesinde önemli rol oynuyor. İslam inancı, bir kimlik olarak Arap milliyetçiliği, sosyalizm ve milliyetçilik ideolojilerini geride bırakmış durumda. Bu nedenle rejimler de değişim içinde. Mısır, Ürdün, Suriye, Fas ve Cezayir’de bir dönem laikliği öne çıkaran liderler, şimdi İslami değerlerin savunucusu olarak farklı pozisyon alıyorlar. Giderek daha fazla sayıda aile çocuklarını İslami eğitim veren okullara gönderiyor.” Gençler böyle... Ya 56 yıl içinde genç nüfus içinde yer alacak olan çocuklarımız? Onların neredeyse en büyük tutkusu internet... Edirne’den Kars’a her il ve ilçede açılan internet kafelerin en büyük müşterileri... Okuldan çıkar çıkmaz eve dönmeden içeri daldıkları ilk mekân... İnternet, dünyaya açılan pencere... Ne güzel değil mi? Değil...Çünkü bilgisayar başına oturur oturmaz ilk belki de tek yaptıkları oyun dünyasının içine gömülmek... Bir savaş oyunu olan ‘Counter Strike’, en yaygını ‘Age of Empires’, ‘Age of Mithology’ ve ‘War Craft’ adlı strateji oyunları liselilerin başlıca tercihi. Bu oyunlar sayesinde ‘klanlar’ kuruluyor, arkadaşlıklar gelişiyor. Sanal dünya çocukları öyle içine alıyor ki başka hiçbir şey umurlarında bile değil... Düşünün, tek ilgi alanı bilgisayar olan bu sanal dünya çocuklarının eğitimleri bitip sıra kendi yaşamlarını kurmaya geldiğinde olacakları... İnternet bağımlılığı yalnızca Türkiye’deki çocukların sorunu değil, birçok ülkeyi yakından ilgilendiriyor. Örneğin Güney Kore, çocuk ve gençlerin internet bağımlılığına karşı ciddi önlemler getiriyor. Ülkede çevrimiçi oyun, artık profesyonel bir spora dönüşmüş durumda. Gençlerin sosyal yaşamı hemen her köşe başında bulunan internet salonlarında geçtiği ve bu tür yaşamın bedeli gençler için ağır olduğu için Seul hükümeti çareyi internet bağımlıları için tedavi kampları açmakta bulmuş. Psikologların yaptığı araştırmalara göre 18 yaş altı olup G. kore nüfusunun yüzde 30’unu oluşturan 2.4 milyon genç internet bağımlılığı riskini taşıyor. Bunların en az 250 bini bilgisayarın başından kalkamıyor, engellendiğinde de tutarsız, anlamsız ve saldırgan davranışlar sergiliyorlar. Araştırmalar, benzer bağımlılığın Çin ve Tayvan’da da yayıldığını gösteriyor... İlginç değil mi?.. BMD’nin yönetim kurulu yenilendi ? Ekonomi Servisi Birleşmiş Markalar Derneği’nin (BMD) İstanbul’daki Dış Ticaret Kompleksi’nde yapılan seçimli olağan genel kurul toplantısında, yeni yönetim kurulu belirlendi. Yönetim kurulu başkanlığına Collezione Yönetim Kurulu Başkanı olan Ekrem Akyiğit seçilirken, BMD Denetleme Kurulu’nda ise Turan Sarıgülle, Serdar Sunay, Feyzi Atabek, Naci Engin, Muzaffer Çilek, Hüsamettin Akyürek, etik kurulunda da Süleyman Orakçıoğlu, Abdullah Kiğılı, Yalçın Ayaydın, Saruhan Tan ve Ali Murad Kızıltaş yer aldı. Ekrem Akyiğit yaptığı konuşmada sektörün eğitim, istihdam, büyüme ve kaynak yaratma gibi sorunlarının giderilmesi yönünde önlemler alacaklarını belirtti. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle