Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ŞUBAT 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Ayarlama Yazar Alper Akçam, önce Şark dilleri araştırmacısı Harold Lasswell’in sözlerini paylaştı bizimle: “Kitlesel eylem gerektiren ayarlamalar söz konusu olduğunda propagandacının görevi, hem benimsenmeyi hem de uyarlanmayı kolaylaştırmak için çifte bir işleve hizmet eden hedef simgeler geliştirmektir. Simgeler, kendiliğinden kabullenmeyi teşvik etmelidir. Buna koşut olarak, yönetim ideali, bir durumu dayatmayla değil, öngörüyle denetim altına almaktır.” Alper Akçam’a göre, ayarlanmış simgenin ardındaki gerçek ortada: “Başbakanımızın deyimiyle, yüzde 98’i Müslüman olan bir toplumun öngörüsünü kazanmak için türbandan daha yerinde bir simge bulunabilir miydi? Keşke bağrıla bağrıla söylendiği gibi basit bir özgürlük simgesi olsaydı ‘türban’... O ‘küçücük bez parçası’, ABD’nin Ortadoğu ve Asya politikaları için koca bir uçak gemisi ve kültür yayma merkezi olarak kullanmak istediği Mustafa Kemal Anadolusu’nun kilidi olmuştur.” Toplum tam ortadan yarıldı mı? Yarıldı. O zaman istenen olmuş demektir... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Kime Kapı Açılıyor? “Cumhuriyetin kendisi için çok fazla bir mana ifade etmediğini” söylemiş bulunan Ömer Dinçer Başbakanlık Müsteşarı iken, Türkiye’yi federasyona sürükleyen, kamu yönetimini de yerel çıkar odaklarına ve cemaatlere devretmeyi öngören kamu yönetimi yasa tasarısını hazırlayan grubun içindeydi Emin Zararsız. AKP, ikinci iktidar döneminde onu ödüllendirdi, Gümrük Müsteşarı yaptı. Göreve gelir gelmez yaptığı ilk iş, Gümrük Müsteşarlığı ile ilgili bir taslak hazırlamak oldu. Taslak, müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, müsteşarlık müşaviri, daire başkanları, gümrük muhafaza başmüdürü ve yardımcısı, işletme bölge müdürü, gümrük müdürü ile merkez teşkilatındaki şube müdürlerinin görevine son verilmesini öngörüyordu. Bununla da kalmıyor, tıpkı kamu yönetimi yasa taslağında olduğu gibi, Gümrük Teftiş Kurulu’nun özerk ve bağımsız yapısını yok etmeyi amaçlıyordu. Gümrük Teftiş Kurulu’nun “özerk ve bağımsız yapısı” çok önemli. Çünkü kurul, bir tür savcı yardımcılığı gibi çalışıyor. Başsavcılıkların istemi üzerine, gümrük ve dış ticaret yolsuzluklarına ilişkin inceleme ve soruşturma yapıp hazırladığı dosyaları doğrudan savcılığa gönderme yetkisi bulunuyor. AKP’nin Gümrük Müsteşarlığı’na getirdiği Emin Zararsız, işte bu yetkiyi kaldırma yolunda... Yalnızca AKP hükümetleri döneminde yaptığı inceleme, teftiş ve soruş Biz buradayız Yüz binler Sıhhiye’deydik önceki gün. Başlarımız dik, alnımız açıktı. Direncimizi gösterdik. “Biz de bu yurtta yaşıyoruz, yaşayacağız” dedik. Sözümüzü söyledik. Duymadılar. Peşlerindeyiz. Soluğumuz enselerinde olacak. Duyacaklar... ‘Ütopya Aşireti’ Pes Etti! Ertuğrul Özkök cumartesi günü “Kara Gözlüklü Aşirete İltica” ettiğini duyurdu: “(Bu) bir insanın ütopya aşiretinden, kara gözlüklüler aşiretine ilticasının hikâyesidir... Olup bitene, demokrasi diye yutturulmaya çalışılan o ekseriyet megalomanisine, o nobranlığın arkasındaki sığlığa ve zavallı misyon duygularına.. şaşıyorum... Demek farklı gemilere binmişiz. Farklı denizlere açılmışız” demiş. Özkök’ün “ütopya aşiretinde” yaşadığı yıllarda yazdığı yazılara dönüp bakmadan geçemedim. 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından yazdığı yazı örneğin: “Bu Temel Üzerinde İslamcı İnşaat Olmaz!”. Yanında “Le Monde” gazetesinden Plantu’nun vur patlasın, çal oynasın bir karikatürü duruyor: “Dekorda bir cami... Yanda, yukarı doğru fırlatılmış bir füze... Biri dini ve Doğululuğu, öteki Batı’yı ve gelişmeyi simgeliyor... Ve insanlar... Başörtülükara çarşaflı kadın, kara sakallıkravatlı erkekler... Başı açık, göğsü dekolte kız... Herkes memnun, herkes zafer işareti yapıyor!” Özkök’ün bu “karikatür tablosunda” binbir gece masalları misali kara çarşaflısı, dekoltelisi.. güle oynaya “tarihi zaferi” kutluyor; “füze gibi” hep beraber geleceğe “zıplıyoruz!” “Seçim öncesi yazdığım yazılardan dolayı bana çok kızan oldu..” diye devam ediyor Özkök: “AKP’nin iktidara gelmesinden korkmuyor musun diye soranlara verdiğim cevap aynıydı: Ben Tayyip Erdoğan’la İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan beri görüşüyorum. Dünya görüşünü aşağı yukarı biliyorum. Bu temel üzerine İslamcı inşaat olmaz!” Azma turmaların mali boyutu 8 milyon YTL tutan bir kurulun yetkisi neden kaldırılmak istenir? Kaçakçılığa, yolsuzluğa kapı açılsın diye mi? Çocukluğumda söz dinlemeyip şımardığımda; ninem susar, susar, susar; tepesi attığında yalnızca bir şeycik söylerdi: “Azan kurt başını yer!” Kalp okuma Günceli, yaşanmışlıklardan edindiğimiz çıkarsamalarla yorumlarız çoğu kez... Öyküyü, okurumuz Mehmet İhsan Öğüş aktardı. Olay, köye gelen bir yabancıyı ağırlama, konuk etme geleneğinin bulunmadığı Silifke’nin pintiliği ile ünlü bir dağ köyünde yaşanmış: “Yılda birkaç kez işi için bu köye gelen Salim Ağa, bir cuma günü köye geldiğinde caminin bahçe duvarına oturmuş namaz vaktini bekleyen yirmi beş kadar köylü ile selamlaşıp hatırlaştıktan sonra aklına bir muziplik gelir. O dönemde bir paket köylü tütünü 6.5 kuruştur. Köylülere, ‘Kalbinizde ne olduğunu bileceğim. Bilirsem birer paket tütününüzü alırım, bilemezsem hepinize birer lira veririm. Bahse var mısınız?’ der. 6.5 kuruş karşılığında 100 kuruş gerçekten iyi para. Kimin kalbinde ne olduğunu bilmenin olanaksızlığını düşünen köylüler, havadan bir lira kazanmanın etkisi ile bahsi kabullenirler. Salim Ağa, işi sağlama aldıktan sonra, ‘Hepinizin kalbinde Allah korkusu var’ der. Kimse ‘Yok’ diyemez ve birer paket tütün kaybedilmiş olur.” Halkla birlikte Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Ziraat Mühehdisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, geçen günlerde Altındağ’a bağlı Ferudun Çelik Mahallesi’nde bir apartman dairesinin altındaki büyük salondaydılar. Toplantıyı, Şakir Keçeli’nin de büyük çabalarıyla köy dernekleri düzenlemişti. Salon tıklım tıklım doluydu. Türkiye konuşuldu. Köylüye pancar ektirmeyenlerin nasıl yabancı şirketlerle işbirliği yapıp zenginleştiği, bu zenginliğin çok az kısmının tarikatlar eliyle yoksullara nasıl sadaka olarak dağıtıldığı anlatıldı. Cumhuriyetin ve laikliğin, insanca yaşama umudunun yurttaşlar için ekmek gibi, su gibi, hava gibi gerekli olduğu aktarıldı. Konuşanlar coşkulu ve inançlı, dinleyenler ciddi ve kararlıydı. Bu toplantılar Mamak’tan Keçiören’e, Elmadağ’dan Gölbaşı’na sürecek. Ta ki, Türkiye’nin kuşatılmış olan başkenti Cumhuriyetçiler tarafından geri alınana dek! ‘Kraldan fazla kralcı!’ Özkök’e göre Erdoğan, 2000’ler Türkiyesi’nin “yeni Özal’ı”! 1998’de yapmış: “Kasımpaşalı Haylazın, (Marlon) Brando Olarak Portresi!” “Minareler süngümüz/Kubbeler miğferimiz/Camiler kışlamız/Müminler askerimiz” şiirinden ötürü Erdoğan’ın başı dertte... Fazilet’te liderlik mücadelesi var. Erbakan mı, Erdoğan mı tartışması yapılıyor. Özkök ağırlığını Erdoğan’dan yana koyuyor. Ve “yükselen lider adayını” parlatıyor. Erdoğan’ın “Türkiye’nin yeni Özal’ı olacağını” belirttikten sonra; Hürriyet yazarlarının bölündüğünü söylüyor: “Bir bölümü Erdoğan’ı Erbakan’dan radikal buluyor. Benim bulunduğum küçük grup, aksi görüşte. Erdoğan dikkatli ve yumuşak bir üslup kullanıyor. Hayat tarzında Fazilet’in kravatlı kanadını temsil ediyor. Ama.. ‘Demokrasi araçtır’ sözü peşini bırakmıyor... Hatta ‘Demokrasi tramvaydır. Gittiğimiz yere gider, orda ineriz’ dediği söylenmişti. İşte burda danışmanı Sadık Albayrak devreye giriyor: ‘Siz bir ara Tayyip Bey’in İhtiras Tramvayı’na bindiğini yazmıştınız. Bir İhtiras Tramvayı varsa, Başkan orda (muhafazakâr) Karl Madlen değil, (delidolu, serseri) Marlon Brando’dur...” 2002 seçimleri sonrasında “Haylaz Brando’ya”(!) bir an önce Başbakanlık yolunun açılması için Özkök tekrar sahaya iniyor. “Kraldan Fazla Kralcı Bir Yazı” (15 Kasım 2002) başlığını taşıyan makalesinde, “Kişi için anayasa değişikliği yapılmaz” diyenleri: “Anayasa bir kere delinse ne olur!” demiyorum... ‘Bir kere değiştirilirse ne olur!’ diyorum” sözleriyle teskin ediyor. Bitmedi. “Takkıye Sınavlarından Bir Bir Geçiyor!” (19 Kasım 2002) başlıklı yazıda “Karizma budur!” buyuruyor: “Özal’dan beri özlediğimiz lider.. Erdoğan’ı gözümde büyüten.. yeni ve klasik olmayan bir duruş... (RTE!) Takıyye sınavlarından bir bir geçiyor... Siyasete pozitif elektrik getiriyor... Türkiye’nin bu yeni uluslararası karizmasını Başbakanlığa getirmemiz gerekir...” 31 Ocak, 2004. Ve bir “ütopya aşireti” makalesi daha: “Kasımpaşalı Tayyip ve McLuhan”... Erdoğan çoktan Başbakan. Cidde’de bir konuşma yapmış. Konuşmasında Günümüzde dünyanın ‘global bir köy’ olduğunu söylemiş. E. Özkök bu “vizyoner laftan”(!) çok etkilenmiş. Global köy kavramını ilk kez 30 yıl önce iletişim bilimcisi Marshall McLuhan kullanmış. “Ütopyacı” arkadaşımız buna dikkat çekerek, lafı Avrupalı siyasetçilere getiriyor. Avrupalı liderlerin yorgun bir kıtanın, yorgun liderlerine dönüştüklerini söyledikten sonra sözü şöyle bağlıyor: “Kasımpaşa’dan mezun Tayyip Erdoğan, Hegel, Sartre, Derrida okullarından mezun Fransız ve Alman siyasetçilerin önüne mi geçiyor?” “ekseriyet megalomanisi” nasıl oluştu dersiniz? Sosyolog yazarımız, lütfedip nesnel bir analiz sunabilir mi? Günah böyle, edebiyat yaparak çıkartılmaz. “Yanıldım. Hepinizi yanılttım. Özür dilerim!” diyerek çıkarılır. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Karanlığın Kapıları ve ‘Türban’ (2) Türban, Türkiye’ye yakıştırılan “ılımlı İslam devleti” modelinin simgesi ve üniforması olarak hazırlanmış, “aydın, uygar ve Cumhuriyetçi gençler yetiştirmekle görevli” üniversitelerin aydınlık kapılarından bir “Truva Atı” gibi, bu aydınlık kurumlara, “karanlığın kapılarını” açacak bir öncü olarak sokulmak istenmiştir. Üniversite yönetimleri bu oyuna gelmemiş ve oyunu bozmak için Danıştay’a başvurmuştur. Danıştay da türbanın “masum bir alışkanlık olmaktan çıkarak kadın özgürlüğüne ve Cumhuriyetimizin temel ilkelerine karşı bir dünya görüşünün simgesi” konumuna geldiği gerekçesiyle bu oyunu bozmuş ve bu “Truva Atı”nı üniversitelerin kapısından içeriye sokmamıştır. Türbanı “masum bir başörtüsü” olarak göstererek kendilerine laik ve çağdaş Türkiye’yi ortaçağa geri götürmeyi görev edinenler, bu kez “Demokrasi bir amaç değil araçtır” söylemiyle demokrasiyi bir tramvaya benzetmişlerdir. Bu benzetme ile “demokrasi tramvayı”nın, karanlığın kapılarını açacak olan yolcularını da tramvaya bindirip amaçlarına ulaştıktan sonra, son durakta indirip, tramvayı da depoya çekmeyi amaçlamışlardır. Bunu da, 3511 sayılı yasayı çıkararak yapmışlardır. “Yükseköğretim kurumlarında, dershane, laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir.’’ Anayasa Mahkemesi de 5 Temmuz 1989 gün, 1989/1 Esas ve 1989/12 sayılı kararı ile bu “Truva Atı’nın” üniversitelere sokulmasını, yasayı “iptal ederek” engellemiş ve türbana geçit vermemiştir. (*) “(…)1989 yılında verilen bu karar, bir mahkeme kararı olmanın çok ötesindedir. Bu kararla, türbanı ‘özgürlük simgesi’ olarak görenlere ve anayasada laikliğin tanımının yapılmadığını söyleyenlere de hukuk ve laiklik dersi verilmektedir. (…) Devrim yasaları, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan öğelerdendir. Bunlar, laik devletin sağlıklı ve güçlü yapısını kurmakla kalmamışlar, böylece dünya uluslar ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak ulusun uygarlık yönünden geleceğini de güvenceye almış, günümüzdeki uygar toplum yaşamını sağlamışlardır. Çağdaşlaşmayı hızlandıran Türk Devrimi’nin kaynağı: Çağdaşlaşmayı hızlandıran ve Türk Devrimi’nin kaynağı olan laiklik ilkesi, toplumun akıl ve bilim dışı düşüncelerle yargılardan uzak kalmasını amaçlar. Böylece devlet, bilimsel gereklere uygun biçimde kurumlaşmış, hukukla düzenlenmiş, karşılıklı saygı, hoşgörü ve anlayışa katkıda bulunan laiklik ulusal birliği sağlamıştır. Düşünce ve inanç özgürlüğü, kişileri ve toplum kesimlerini birbirine güvenle bağlayan, uluslaşmayı sağlayan, ulusal dayanışmayı da güçlendiren özgür düşünce, özgür inanç, çağdaş uygarlığa yöneliş ulusal yaşamda önemli bir aşamadır. Laikliğin, insana, dine saygısı, dini kendi yerinde tutan anlayışı, akla, bilime, sanata, çağdaş yönetim biçimine ve tüm uygar gereklere kapıyı açmıştır. Laiklik, ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğü, bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışını, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli kılan bir uygar yaşam biçimidir. (…) Bireye kişilik ve özgür düşünce olanakları: Laiklik, egemenliğe, demokrasiyle özgürlüğe ve bilgi bileşimine dayanan toplumsal bir atılım; siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir. Onurunu üstün tutarak bireye kişilik ve özgür düşünce olanaklarını veren, bu yolla siyasetvicdan ayrımını gerekli kılarak vicdan ve dinsel inanç özgürlüğünü sağlayan ilkedir. (…) Laik düzende din, siyasallaşmadan kurtarılır, yönetim, aracı olmaktan çıkarılır, gerçek, saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır. Böylece siyasal yaşamın dayanağı durumdur. Dünya işlerinin hukukla, din işlerinin de kendi kurallarıyla yürütülmesi ilkesi, Batı demokrasilerinin dayandığı temellerden birisidir. Laiklik, uygarlık, özgürlük ve çağdaşlık ortamıdır: Gerçekte laiklik dindevlet işleri ayrılığı biçiminde daraltılamaz. Boyutları daha büyük, alanı daha geniş bir uygarlık, özgürlük ve çağdaşlık ortamıdır. Türkiye’nin modernleşme felsefesi, insanca yaşama yöntemidir, insanlık idealidir. Demokrasiye geçişin de aracı olan laiklik, Türkiye’nin yaşam felsefesidir. Laik devlette, kutsal din duyguları politikaya, dünya işlerine, hukuksal düzenlemelere kesinlikle karıştırılamaz. Bu tür düzenlemeler, dinsel gerekler ve düşüncelerle değil, bilimsel verilerden yararlanılarak kişi ve toplum gereksinimlerine göre yapılır. Bireyin özgür iradesine bağlı din duygularının zorlamadan korunması da bu biçimde sağlanmış olmaktadır. Özgürlükleri yıkmak için özgürlüklerden yararlanılması: Dersliklerde ve ilgili yerlerde dinsel inançları simgeleyen belirtilerden uzak kalınması zorunluluğu nedeniyle yükseköğrenim kurumlarında dinsel gereğe bağlanan başörtüleri laik bilim ortamıyla bağdaştırılamaz. Özgürlükleri yıkmak için özgürlüklerden yararlanılması da düşünülemez. Özelde korunması gerekli görülen laiklikle bağdaşmayan özgürlük savunulamaz ve korunamaz. Sonsöz: Anayasa Mahkemesi, anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kullanarak ‘Laiklik nedir ve nasıl tanımlanır’ sorusunun yanıtını da bu kararında son derece açık, kesin ve herkesin anlayacağı bir anlatımla vermektedir.” (*) Cumhuriyet, 12.06.2006) HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 2 3 4 5 6 7 8 9 (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Şubat www.mumtazarikan.com 1 1/ Çocuklarda D vitamini eksikliğine 1 bağlı olarak ortaya 2 çıkan ve kemik büyümesinde bozuk 3 luğa neden olan 4 hastalık. 2/ Günlük yaşama ait küçük 5 ve geçici belgeleri 6 toplama şeklinde 7 ki koleksiyonculuk. 3/ Oruç ayı. 4/ “Mis 8 ket limonu” da de 9 nilen, acı sulu küçük limon cinsi... Isparta’nın Sütçüler ilçesinde antik bir kent. 5/ Afrika’nın güney ucundaki burnun adı... Yapılmış, gerçekleşmiş iş. 6/ Bir elektroliz aygıtındaki artı kutup... Küçük mağara. 7/ Çit, perde... Bir tür yeşil meşe çalısı. 8/ Tedavi... Fas’ın plaka imi. 9/ Yemişlerin yenen bölümü... Kulak iltihabı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 L İ N E Z Y A R U T U U T K T U L UM O R U K K A P U Z G O B İ T E B O L A T E K A P U K A A N A B İ B A Ş Ü R E M İ L Ü A Y R E O L A S I YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mide asidinin yemek borusuna kaçması şeklinde ortaya çıkan hastalık... “Beni görüp yönün dönersin” (Karacaoğlan). 2/ Bağışlama... Yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu. 3/ Tevfik Fikret’in, çocuklar için yazdığı şiirlerini içeren yapıtı... Bir nota. 4/ Üstü kapalı olarak anlatma... Yuvarlak patlıcana verilen ad. 5/ Bir sanat yapıtında işlenen ana konu... Hekimlik. 6/ Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü... Brezilya’nın eski başkentinin kısa söylenişi. 7/ Anadolu Selçukluları döneminde KonyaAksaray yolu üzerinde yapılan ünlü kervansaray. 8/ Tifo gibi bazı hastalıklara eşlik eden kas zayıflığı. 9/ Emanet... Letonya’nın para birimi. CUMHURİYET 17 K