Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 6 ARALIK 2008 CUMARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Bölge Kimden Sorulur?
İSTANBUL, dış politikanın yeniden oluşması-
na ilişkin olaylardan birine daha sahne oluyor şu
günlerde. Pakistan’ın Asif Ali Zerdari ile Afga-
nistan’ın Hamit Karzai’si Türkiye’ye geldiler ve
yarın buranın devlet başkanıyla “Üçlü Doruk” ma-
sasına oturacaklar.
İlk Doruk sayılmaz bu. Birincisini Cumhur-
başkanı Ahmet Necdet Sezer düşünmüş ve 29-
30 Nisan 2007’de başlatmıştı.
Üçlüden değişen, yalnız o değil. Pakistan’ın
başındaki Beşiktaşlı General Pervez Müşerref
ABD’nin istediklerini tam yapmayınca çekilme-
ye zorlandı, öldürülen Benazir Butto’nun yeri-
ne de eşi Zerdari geçti. Karzai ise, Washington’la
iyi geçinmeyi ve huzursuz Afganistan’ı yönetmeyi
sürdürüyor.
Uçaktan bakınca bile insanı ürküten Hindikuş
Dağları’nın iki yanındaki komşular bunlar. Tali-
ban o dağların kuzeyindeki düzlükleri kasıp ka-
vururken, zirveler El Kaide’nin elebaşlarını ba-
rındırmakta. NATO’yu zorlayarak yanına aldığı ül-
kelerin askerlerine rağmen Taliban’la başede-
meyen ABD, dağlardan inerek dünyanın başına
musallat olanları durduramadığı için, Pakistan’a
kızıyor.
Galiba, tarihsel nedenlerle Ankara’da bu iki ül-
ke için eskiden beri beslenen sıcak duygular bir
yana, yalnızca terör konuşulsa da her ikisinin der-
dini en iyi anlayabilecek tek devlet yine herhal-
de Türkiye Cumhuriyeti’dir. Böyle bir üçlü Doruk,
bu bakımdan düşünülebilecek en doğru yöntem
oluyor.
Olay, “Ön Asya” coğrafyasına uzanan boyut-
larıyla, Türk diplomasisinin oynayabileceği en
doğru rol açısından da düşündürücü değil mi?
Ulaşım ve iletişimdeki teknolojik sıçramaların ge-
tirdiği kolaylıklar devletler arası politikada coğraf-
yanın ağırlığını büyük ölçüde azaltmış olsa da,
değişmeyen düstur şudur: Bir ülkenin coğraf-
yadaki konumu tarihsel yakınlıklarla da pe-
kişmişse, böyle bir ülkenin bu durumu değer-
lendirmeden durması büyük bir yanlışlık olur.
Şu konumuna bakın Türkiye’nin: Öyle bir ülke
ki, hem Asya’da hem Avrupa’da, hem Avrupa
Konseyi’nin hem İslam Konferansı Örgütü’nün
üyesi, hem devleti lâik hem halkı Müslüman, hem
Balkanlı hem Ortadoğulu, hem Karadenizli hem
Akdenizli. Listeyi uzattıkça uzatabilirsiniz.
Böyle bir ülke, yüzüne çarpılan AB kapısı önün-
de beklemek ya da ABD’nin Ortadoğu
taşeronluğuna soyunmak yerine, tam ortasında
durduğu coğrafyanın koşullarını geçmiştekinden
çok daha kullanarak “bölge merkezli bir dış po-
litika”yı benimseyemez mi? Son zamanlarda ken-
diliğinden, usulca ve olayların itişiyle gerçek-
leşmekte olan da budur belki. Zamanla, herke-
se “Bu bölge Türkiye’den sorulur” dedirtmemiz
gerekmez mi?..
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
Tesettür Tefrikası...
Yazımızın başlığı az buçuk Osmanlıca...
Eskiden gazetelerde roman yayımlanırdı; o gün-
lerin deyişiyle ‘tefrika’ edilirdi...
Her gün kısa bir bölümü okunan romanın ta-
dına nasıl varılırdı, bilemem...
Şimdi gazetelerimizdeki kimi konular, tefrika edi-
len romanlara dönüştü...
Tesettür bunlardan biri...
Fransa’da okuyan Belgin Doğru ile Esma Nur
Kavacı beden eğitimi derslerine türbanla girmek
için diretmişler...
Bu nedenle okuldan kovulmuşlar...
Kızlar Fransız yargısına başvurmuşlar...
Fransız yargısından olumsuz karar çıkınca, bu
kez de davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkeme-
si’ne götürmüşler...
Sonuç?..
AİHM, öğretim kurumlarında dinselliği vurgu-
layan giysilerin laiklik ilkesine ters düştüğünü be-
lirterek, kızları düş kırıklığına uğratmış...
Çoktan beri izlediğimiz tesettür romanının ga-
zetelerde yayımlanan son tefrikası böyle...
Öteden beri süregelen tesettür davası AİHM’de
görülen davalarla da bitmez...
Bugün koskoca İslam coğrafyasında iki salgın
var:
Tesettür..
Ve terör..
İkisi de politikayla aşna fişne konular...
Tesettür kavgası ve salgını Türkiye’de büyük
çapta geçerli...
Öylesine ki, CHP bile, bu olumsuz gerçeğin al-
tında ezilerek, çarşaflı kadınlarla flört etmeyi par-
tinin seçim siyasetine dönüştürdü...
İlginç bir gelişme...
Ancak CHP’nin bu girişimi ne sonuç verecek?..
Bilinemez...
Şunun şurasında yerel seçimlere dört ay kal-
dı...
Seçimde tesettürcü AKP’nin oy oranı düşecek
mi?..
Çarşaflı seçmenlere göz kırpan CHP’ninki
yükselecek mi?..
Hiç kuşkusuz sandıkta belirlenecek oy oranları
yalnız tesettür üzerine varsayımlara ya da yo-
rumlara dayandırılamaz...
Soru işaretleri seçimden sonra da sürecektir...
Peki, üstünde soru işareti bulunmayan gerçek
nedir?..
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerçeğin
altını son kararıyla bir kez daha çizmiştir...
Tesettürün dinsel içeriği ayan beyandır...
Kadını erkekten aşağı gören, iki cins arasındaki
eşitsizliği vurgulayan, insan haklarına ters düşen
tesettürün demokrasiye aykırı olduğunu söylemek
ise bir bilimsel gerçeği açıkça dile getirmektir...
Ne yazık ki her bilimsel gerçek sandıkta oy ge-
tirmiyor...
T
artõşma, doğrularõn elde edilme
amacõna yönelmesi gereken cid-
dî bir demokratik yöntemdir. Üze-
rinde kuşkular doğmuş alanlarõ ay-
dõnlatmak için veya yeni düşün-
ce ufuklarõ bularak kesin yargõya ulaşõlmayõ
sağlamak bakõmõndan açõlan tartõşmalar ya-
rarlõdõr. Ama akõl ve bilimin somut süzgeç-
lerinden geçerek, tarihsel deneyimlerle des-
teklendikten sonra toplumca kabul görmüş ve
uygarca başarõlar kazanmõş konularda tartõş-
ma yersizdir. Çünkü doğru, tek yanlõ ger-
çektir.
Halktan yana gerçekleştirilen ve tüm öğe-
lerinde; çağcõllaşmayõ, ilerici ve toplumcu il-
keleri hedef edinmiş eylemselliği içeren Ke-
malist ideoloji’nin temel özellikleri, “de-
mokratik özgürlük” savõyla tartõşma gün-
demine getirilmektedir. Anayasada yer alan
başlangıç ilkeleri ve “değiştirilmesi teklif da-
hi edilemeyen” maddelerin birlikte korun-
duğu devrim yasalarının eleştirisi yapõl-
maktadõr. Halkõn dirlik ve esenliğini sağlayan
ulusal değerlerle donatõlmõş ve evrensel ge-
lişme ölçütleriyle örtüşen devrimci bir nos-
yon, nesnel kõstaslar dõşõ ve “kamu zararı ”
pahasõna tartõşmaya açõlmaktadõr. Kötücül
amaçlõ olumsuz uğraş, bu kez tam esastan ve
köktendeğişimci bir tavõrla kotarõlmaktadõr.
Aslõnda bir yergiler dizisi, bir karalamalar
bileşkesi ve bir karşõdevrim arayõşõ niteliğinde
olan ve “tartışma” adõyla sunulan çabalarõn
demokrasiyle ilgisi yoktur. Antiemperyalist
ve tam bağõmsõzlõktan yana düşünceyle öz-
deşleşmiş devrimsel temelleri yõkmakla iliş-
kisi vardõr. Onun için de anayasaya temel oluş-
turan tarihsel ve siyasal olguyu irdelemek zo-
runluluk taşõmaktadõr.
Gerçekler
Halklarõnõn varlõğõna kastedenleri, “insa-
fa getireceklerini” savunan işbirlikçi ay-
mazlarla, yandaş çõkarcõlar çok görülmüştür.
Halbuki; bireysel, zümresel veya hanedanlõ-
ğa dayalõ yönetimleri sömürgeci destekler-
le ayakta tutmak düşüncesi bile alçaltõcõ bir
davranõştõr. Daha da fenasõ, işgalciyle ortak-
laşa silaha sarõlarak tam bağõmsõzlõk yanlõ-
larõna cephe almaktõr. Fransõz Vichy ve
Norveç Quisling yönetimlerinin İkinci Dün-
ya Savaşõ’ndaki faşistlerle işbirlikçi rolleri
neyse Osmanlõ mütareke hükümetlerinin Da-
mat Ferit ve Anzavur Ahmet’lere değin
uzanan işlevleri de odur. Mustafa Kemal’in
önderliğindeki direnişin karakteriyse; tam ba-
ğõmsõz, halkõ özgür ve geleceğini kendisi çi-
zebilen onurlu bir ülke yaratmaktõr. Anado-
lu İhtilali, İstanbul’daki yönetim anlayõşõna
uygun davranarak Petain veya Quisling
benzerlerine yardõmcõlõk veya yaranõcõlõk
mõ yapmalõydõ? Veya kurulan devrimci Cum-
huriyetin ilkeleri, anayasal esaslardan uzak mõ
tutulmalõydõ?
“Başlangıç” maddesinde; “Devletin bö-
lünmez bütünlüğü, Atatürkçü ulusalcılık,
devrim ve ulusal istenç” belirleyen bir ana-
yasa; “Tasa ve kıvançta ortaklık, barış, la-
iklik, hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınması” gibi ölçütlerden konu açõyorsa üze-
rinde şu şekilde durulmalõdõr: Eğer, belirtilen
öğeler daha da pekiştirilecekse sorun yoktur.
Ama var olan nitelemeler kaldõrõlarak; tari-
hin gerilerine, ilkellik ve bağnazlõklarõna
dönülmek istenilirse ortada toplumsal alanõ
ilgilendiren “vahim bir tertip” var demek-
tir. Çünkü; “Değiştirilmesi teklif dahi edi-
lemeyen” devrimci anayasal hükümleri; baş-
langõç ilkeleri ve devrim yasalarõyla birlikte
tartõşmaya açanlar, Cumhuriyet hukukunu;
devletin şekli, dili, bayrağõ, marşõ, başkenti
ve tüm çağcõl nitelikleriyle tartõşmak iste-
yenlerdir.
Kurtuluş Savaşõ başõndaki; “Biz adam
olmayız, bizim yönetilmemiz gereklidir” di-
yen idare-i maslahatçı ve boyun eğiciliğe tes-
lim olmuş zihniyetin uzantõlarõ, Ulusal Ege-
menlik erkini hanedanlara bağlõ kõlmak iste-
yen eğilimi taşõrlar. Kendi halklarõna saygõ-
sõz, aile egemenliğine yeniden biat etmeye ça-
lõşanlarõn Cumhuriyet rejimiyle gönülden
bağlarõ olabilir mi?
“Tam bağımsızlık” idealine uyum sağ-
layamayanlar, dõş dünyaya hizmet edenler,
dünya barõşõnõ bozmak için kurulan saldõrgan
paktlara girenler, “üs” ve “tesis” adõyla ya-
bancõ ülke güçlerine yer ve yurt verenler,
uluslararasõ ilişkilerde eşitlik ilkesini yadsõ-
yanlar 1919 ruhundan esinlenen anayasal esin
kaynağõndan rahatsõz olmazlar mõ?
“Küreselleşme” adõyla kapitalist dün-
yanõn maddesel çõkarlarõyla içli dõşlõ olan-
lar, ABD ve AB cenahõndan; fon, yardõm
ve destek adõyla nemalananlar, “antikapi-
talist” olduğunu beyan eden Atatürk’ü
dõşlayanlar, “sosyal devlet” tanõmõndan çe-
kinmezler mi?
“Milletlere mal olmuş veya olmamış
devrimler vardır” diyenler; “Sevr’i bir ka-
rış genişletti diye resimleriyle ve heykel-
leriyle her gün karşımızdadır” şeklinde-
ki yaklaşõmlarõyla Lozan’a tavõr koyanlar,
24 Temmuz l923 tarihinde hukuken onay-
lanan yeni bir devletin ve onun yeni içeri-
ğini belirleyen anayasal temellere soğuk bak-
mazlar mõ?
Kamu iktisadî kurumlarõnõ kapatanlar,
liman ve tersaneleri satanlar ve “karşılık-
lılık” ilkesine uymadan topraklarõ peşkeş çe-
kenler, l961 ve hatta 1982 Anayasasõ’nõn
özelleştirmeye cevaz vermeyen yapõsõnõ
budayan, şu anki yaklaşõmõ destekleyenler
değiller midir?
“Hurafe ve safsatalarla” halkõ kandõran-
lar, din ve vicdan özgürlüğünü oya dönüş-
türenler, Atatürk ilkeleriyle ilişkileri bulun-
mayanlar bağnazlõktan ötede neyi tartõşma-
ya açmaktadõrlar, o belli değil midir?..
Anayasada sõralanan; “Öğrenim birliği,
şapka giyilmesi, tekke ve zaviyelerin ka-
patılması, medeni nikâh, yeni rakam ve
harflerin kabulü, lakap ve unvanların
kaldırılması ve bazı kisvelerin giyileme-
yeceğine” ilişkin devrim yasalarõndan han-
gisi toplumsal gelişmelere aykõrõdõr da tar-
tõşõlacaktõr?
Cumhuriyet’in; “Ulusal dayanışma ve
adalet anlayışına, insan haklarına saygı-
lı demokratik” yapõsõnõ niteleyen içeriği mi
anayasa yoluyla tartõşmaya açõlmalõdõr? Ne
yazõktõr ki, “mazlum uluslara” direnç örneği
olmuş, Anadolu’da ulusal devlet kurarak yüz-
yõllarõn “bedbahtlığını” üzerinden atabilmiş
devrimci ve antiemperyalist bir Cumhuriyet,
bugünleri görmüştür.1925, 1930 ve 1945 yõl-
larõnda çok partili sisteme öncülük yapan de-
mokrat anlayõşõn “halkçı-devletçi” yaklaşõm
esaslarõ bir kenara itilmiştir.
Sonuç
Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Sava-
şõ’ndaki; tam bağõmsõz ve antiemperyalist ni-
telikli bir kalkõşmayõ, uygarlõğa dayalõ ulu-
sal onurla birleştirmiş ilerici ve toplumcu bir
kimlikle doğmuştur. Ama her yol ve yön-
temden kamu zararõna yararlanan dõştaki düş-
manlarla; neoliberal, çağcõllõğa karşõt, ayrõmcõ
ve tutucu içteki kötücül bağdaşõklarõndan çok
çekmiştir. l9l9 tarihinden öncesinde kalan-
lar yeniden güçlenmişlerdir. “Hürriyet ve
İtilâf” uzantõlarõ Cumhuriyet’in yakasõndan
düşmemişlerdir. Karşõdevrim, kara yazgõ ol-
muştur.
Ulusun “makûs talihinin” demokratik bir
özümsemeyle Cumhuriyet ve devrime sa-
hip çõkõlarak “yenileceğine” her şeye kar-
şõn inanõyoruz.
Devrimi Anayasada Tartõşmak...
Ertuğrul KAZANCI Eğitimci-Hukukçu
Anayasada sõralanan; “Öğrenim birliği, şapka giyilmesi, tekke ve zaviyelerin
kapatõlmasõ, medeni nikâh, yeni rakam ve harflerin kabulü, lakap ve unvanlarõn
kaldõrõlmasõ ve bazõ kisvelerin giyilemeyeceğine” ilişkin devrim yasalarõndan
hangisi toplumsal gelişmelere aykõrõdõr da tartõşõlacaktõr?
E
konomi, insanlarõn
sonsuz gereksinim-
lerini karşõlayacak
olan kõt kaynaklarõn den-
geli olarak dağõlõmõnõ in-
celeyen sosyal bir bilim
dalõdõr.
Böyle bir amacõ olan
ekonomi bilimine dayana-
rak, bir toplum ekonomi-
sinin genel çizgileriyle üre-
tim, ticaret ve finans sek-
törlerinden oluştuğu söy-
lenilebilir.
Finans sektörü, ekono-
minin diğer sektörleri olan
üretim ve ticaret sektörle-
rine fon, diğer bir deyişle
para ve sermaye sağlayan
aracõ bir sektördür. Mali
sektör veya kredi piyasalarõ
olarak da anõlõr. Bu sektör,
fon sağlama işlevini tasar-
ruf fazlasõ olan kişi ve ku-
rumlardan çeşitli finans
araçlarõnõ (enstrümanlarõ-
türev ürünleri) kullanarak
elde eder. Karşõlõğõnda ise
tasarruf sahiplerine faiz,
kâr payõ, kâr vb. kazançlar
sunar. Böylece, fon fazla-
sõ olan kişi ve kurumlardan
fon açõğõ olan kişi, kurum
ve devletlere kaynak ak-
tarmõş ve katma değer ya-
ratmõş olur.
Bu işlevi ile sektörün
bir ekonomide üretilen ve
ticarete konu olan mal ve
hizmet hacmi ile bu hacmin
parasal tutarlarõ olan katma
değerle doğru orantõlõ ola-
rak fon yaratmasõ ve ak-
tarmasõ ekonomik istikra-
rõn sağlanmasõ ve sürdü-
rülmesi açõsõndan gerekli-
dir.
Oysa, sektörün günü-
müzde, ABD’de mortgage
(tutsat konut kredi sistemi)
kredilerinde olduğu gibi
fon sağlanan varlõk değer-
lerinin olmasõ gerekenin
3-4 kat üzerinde belirlene-
rek ve kredilerin geri öde-
nebilirliği ölçülmeden da-
ğõtõlmasõ sonucunda karşõ-
lõğõ olmayan fon kaynağõ
yaratmasõ söz konusudur.
Bu haliyle sektör, eko-
nominin gerçeklerinden
koparak, türev ürünlerle
kendi içinde oluşturduğu
karşõlõğõ olmayan fon kay-
naklarõyla adeta bir başka
ekonomi gibi işlev üstle-
nerek diğer sektörler üze-
rinde hâkimiyet kurmuş
ve ekonomide istikrarsõz-
lõk yaratmõştõr.
Nitekim, bu durum,
2007 yõlõ ortalarõnda
ABD’nin ulusal ekonomi-
sinde, finans sektöründen
başlayarak reel sektörü ve
Avrupa Birliği ülkeleriyle
birlikte küresel ekonomiyi
de peşinden sürükleyerek
kapitalizmin ekonomik kri-
zine dönüşmüştür. Bu, üre-
tim sürecinde yer alan
emek, toprak, girişimci ve
sermaye faktörlerinin, üre-
tilen değerlerden aldõklarõ
payõn, finans sermayesi le-
hine orantõsõz olduğu, diğer
bir deyişle üretilen katma
değerin faktörler arasõn-
daki dağõlõmõnõn yüksek
düzeyde sosyal adaletsiz-
lik içerdiği anlamõna gel-
mektedir.
İçinde yaşadõğõmõz kü-
resel ekonomik kriz; kapi-
talist emperyalizmin küre-
selleşme adõ altõnda, insan
emeğinin ürettiği maddi
değerlere, insan emeğine
oranla olmasõ gerekenden
fazla değer vermesinin fi-
nans-kapital aracõlõğõyla
dünyaya dayatõlmak isten-
mesinin krizidir. Bu ne-
denle, üretim sürecinde
asõl faktör olan insanõn be-
densel ve beyinsel emeği-
ne verilecek değer ile diğer
deyişle emek-değer politik
çözüm yöntemleriyle uzun
vadeli, derinliği ve geniş-
liği olan anlamlõ bir çözü-
me kavuşturulabilir.
Ali ATEŞ
39YTL’YE
SADECE
AVEA’DA
Renkli ekran
FM radyo
ve kulakl k
Çift SIM
Kart
Çift
SIM Kart
ve
Kayan
Kapak
Çift
SIM Kart
ve
TV
Faturas zaher yöne 500 kontör+her yöne 500 SMShediye!
Fatural ya 3 ay boyunca
%50 indirim
+
her yöne 150 SMS
hediye!
Kat l m için kampanyal cihazlardan biri ile birlikte yeni bir bireysel Avea hatt almak gereklidir. Fatural da sunulan avantajlar HerYöne300, HerYöne500,
HerYöne1000 tarifeleri için geçerlidir. Faturas z hatlarda her yöne 500 kontör ve 500 SMS hediyeleri aktivasyondan itibaren 7 gün içinde en az 100 ve üzeri
kontör yüklemesi yap ld nda geçerlidir. Fatural hatlarda kullan lmayan hediye SMS’ler fatura dönemi sonunda, faturas z hatlarda ise kullan lmayan dakika ve
SMS’ler 30 gün sonunda silinecektir. Kampanyada sat lan cep telefonlar ndaki tüm sorumluluk üretici ve ithalatç firmaya aittir. Kampanya stoklarla s n rl d r.
Finans Sektörü: Bir
Başka Ekonomi