24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 6 ARALIK 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 6 Aralık SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Okur Mektupları “Cumhuriyet okuru olduğum için ne kadar ayrıcalıklı hissediyorum kendimi. Ve de sizi okuduğum için” di- ye yazıyor Bedia Bilginer: “Bugünkü yazınıza (24 Kasım) kaynak olan 1430 ro- manla ilgili o İtalyan bestseller’ı Türkçeye çevrilmiş mi- dir? Çevrildiyse nasıl ulaşabilirim? Çevrilmediyse bi- raz daha alıntı yapıp köşenize koyabilir misiniz? Ya da o eski yazınızı bana gönderebilir misiniz? Listedeki ki- taplardan şimdiye kadar okumamış olduklarımı da en kısa sürede okuyacağım. Bana ufuk açtınız. Teşekkür ederim. Cumhuriyet internet abonesi olarak yazınızı bu- gün bütün arkadaşlarıma ileteceğim...” Eski yazılarla sık sık “nostalji” turuna çıkan yazar- lardan değilim. Ama bundan iki hafta kadar önce kü- tüphanemi temizlerken, yıllar öncesinde kaleme aldı- ğım “unutulmaz roman başlangıçlarına” dair çok sev- diğim bir yazı geçti elime. Yıllara meydan okuyan ve yazı sanatının büyük ustalarının elinden çıkan o satırları okurlarımla bir kez daha paylaşmak dürtüsüne karşı koyamayıp; on beş gün önce bu köşede yeniden ya- yımladım. “1430 tılsımlı roman başlangıcını” bir araya getiren eski bir İtalyan “best-seller”ından yapmış olduğum seç- ki, “Sağnak” okurları arasında çok ilgi uyandırdı. Be- dia Hanım gibi kitabın Türkçeye çevrilip çevrilmediğini öğrenmek isteyen, “orijinal ismine” ulaşmak isteyen bir dizi başka okurun yanı sıra, yazıma kaynak olan ese- ri Türkçeleştirmek isteyen yayınevlerinden daha faz- la aynntı talep eden telefonlar aldım... Çok arzu etmeme rağmen herkese zamanlı ve ay- rı ayrı yanıt yetiştiremediğim için, istenilen bilgileri bu- rada toptan vermeye çalışacağım: Unutulmaz romanların, milyonlarca okuru arkasın- dan sürükleyebilmesindeki tılsımı; içimizin derinlikle- rine ulaşan o “İlk titreşimde” -yani ilk satırlarda arayan- ve 1430 çarpıcı roman başlangıcını bir araya getiren eserin orijinal adı: “Era una notte buia e tempestosa” -yani “Karanlık ve Fırtınalı Bir Geceydi!” Alt başlık da şöyle: “Bir romana başlamanın 1430 yolu” İtalya’da “Baldini Castoldi Dalai” yayınevinden çıkmış. Yazarları: Papi Giacomo, Presutto Federica Son yayın tarihi 1997... Zamanında büyük ilgi ile okumuş olduğum kitap; İtal- yan edebiyatı ile dünya edebiyatından “seçkileri” bir araya getiriyordu. Bu ilginç eserin Türkçeleştirilmesi halinde; içine Türk edebiyatını da katarak yapılacak bir uyarlamanın, Türk okuru açısından zengin bir kaynak oluşturacağını düşünüyorum... Ve “Incredible India!” Hindistan’da olan bitenler, görebildiğim kadarıyla dünyayı daha ziyade yurtdışından izleyen “Cumhuri- yet” okurlarının ilgisini çekiyor. Rusya dizisi ardından bu sütunun sadık okurları arasına giren ve Mosko- va’dan yazan R. Ertan Acaroğlu “Incredible India!” - İnanılmaz Hindistan - (Üst başlık: “Denizden Gelen Terör”) yazısı için; “Bu yazıyı ‘elinize sağlık’ demek için kaleme aldım” diyor ve ekliyor: “Yanılmıyorsam iki yıl kadar önce ilk kez BBC’de viz- yona giren ‘Incredible India’ reklam klibinde ilk önce- leri husyeleri sıkılmış gibi böğüren bir erkek sesinin et- nik olduğunu sandığım şarkısı dikkatimi çekmişti. ‘Hindistan’a gideceğim varsa sırf bu reklam nedeni ile gitmem’ diye düşünmüştüm. Incredible India sonra CNN ve şimdi Eurosport dahil Discovery Channel ve Rus TV’lerine sirayet etti. Irkçı davranmamak amacı ile reklamı sadece seyretmemekle yetindim ama bugün yazınızın başlığını görünce, düşüncelerimde yalnız ol- madığımı anladım!” “Cumhuriyet”i “internet baskısından” izleyen yurt- dışı okurlarımız böyle çok geniş bir uluslararası med- ya yelpazesi üzerinden dünya olaylarını değerlendiri- yor. Acaroğlu’nu, benim gibi, “Incredible India” klibinde rahatsız eden şey, Hindistan’ın global köy TV’lerinde “sirk reklamı” gibi bir şeye dönüşmüş olması... Sen tarih yazan bir Gandhi devrimi yaşa, “toprak- larında güneş batmayan imparatorluğa” karşı efsa- nevi bir bağımsızlık savaşı ver... Sonra git “küresel tu- rizmi cezbetmek adına”, “Discovery Channel”da ül- ke imajını dilim dilim “sirk reklamı” gibi ufala... “Incredible India” bu nedenle bize Hindistan’ın son 60 yıllık tarihinde nerden nereye geldiğini anlatıyor ve bir “reklam filminden” çok çok fazla şey söylüyor... Acaroğlu; ben bu ayrıntılara uzun boylu girmeden da- ha nereye varmak istediğimi satır aralarında yakalamış... Bu sütunu bu özen ve dikkatle izleyen tüm okur- lara teşekkürler! Çarşaf açılımcısı Deniz Baykal’a göre, Âşık Veysel “tek parti döneminde” Atatürk ile gö- rüşmek istedi, “ama gidemedi, kendisini bekle- yen insanlara ulaşamadı, çünkü bulvara çıkma- sına izin vermediler.” Acaba öyle mi? Meraklısı, açar değerli halkbilimci Metin Tu- ran’ın Prospero Yayınları’ndan 1994’te yayım- lanmış olan “Âşık Veysel Yaşamı, Sanatı, Şiirle- ri” kitabını okur, öğrenir gerçeği. Hem de Âşık Veysel’in kendi ağzından... Cumhuriyet’in 10. yılında Ahmet Kutsi Te- cer’in girişimleriyle halk ozanları Cumhuriyet ve Atatürk üzerine şiirler düzmüşlerdir. Bunlar ara- sında Veysel de vardır. Ağcakışla nahiyesi mü- dürü Ali Rıza Bey, Veysel’in destanını beğenince, Âşık Veysel de “Ata’ya ben giderim” diyerek ar- kadaşı İbrahim ile yayan yola düşer. Ankara’da Milletvekili Mustafa Bey’e ulaşırlar. Âşık Veysel, sonrasını şöyle anlatır: “Milletvekili Mustafa Bey, ‘Okuyun da bir dinleyeyim bakayım’ dedi. Okuduk dinledi. O za- manlar Ankara’da çıkan Hâkimiyet-i Milliye ga- zetesiyle konuşacağını söyledi. ‘Yarın bana ge- lin!’ dedi. Gittik. ‘Ben karışmam’ dedi. Sonun- da kesti attı. Biz ordan döndük geldik. ‘Ne yap- sak’ diye düşünüyoruz. Sonunda, ‘Matbaaya biz gidelim’ dedik. Saza, tel alıp takmak, eski telle- ri yenilemek de gerekti. Ulus Meydanı’ndaki çar- şıya, o zamanlar Karaoğlan Çarşısı diyorlardı. Saz teli almak için Karaoğlan Çarşısı’na yürüdük. Ayağımızda çarık. Bacağımızda şal-şalvar, şal ceket. Belimizde kocaman bir kuşak! Efen- dim polis geldi: - Girmeyin dedi. Çarşıya girmek yasak! Bizi tel alacağımız çarşıya sokmadı. Polis: - Yasak diyoruz. Siz yasaktan anlamaz mısı- nız? Orası kalabalık. Kalabalığa girmeyin! diye diretti. - Peki, girmeyelim dedik. Polisi güya savmış gibi yürümeye devam ettik. Adam geldi, arka- daşım İbrahim’e çıkıştı: - Kafadan gayri müsellah mısın? Girmeyin di- yorum. Beynini patlatırım senin! diye çıkıştı. - Beyefendi biz dilenmiyoruz! Biz çarşıdan saz teli alacağız! dedik. O zaman polis İbrahim’e: - Tel alacaksan bu adamı bir yere oturt. Git te- lini al! Neyse gitti İbrahim, teli aldı geldi. Tel tak- tık. Ama sabahleyin çarşıdan da geçemiyoruz. Sonunda matbaayı bulduk. - Ne istiyorsunuz, dedi müdür. - Bir destanımız var. Gazeteye vereceğiz! dedik. - Çalın bakayım, bir dinleyeyim, dedi. Çaldık dinledi! - Ooo! Çok iyi dedi. Çok güzel. Yazdılar. ‘Yarın gazetede çıkar’ dediler. ‘Ge- lin de gazete alın!’ Orada bize telif hakkı olarak biraz da para verdiler. Sabahleyin gidip 5-6 ga- zete aldık. Çarşıya çıktık. Polisler: - Oooo! Âşık Veysel siz misiniz? Rahat edin efendim! Kahvelere girin! Oturun, dediler. Bir il- tifat başladı ki sormayın! Çarşıda bir zaman gez- dik. Fakat yine Mustafa Kemal’den ses yok. De- dik: Bu iş olmayacak. Amma Hâkimiyet-i Milli- ye gazetesinde destanımı üç gün birbiri üstüne yayımladılar. Mustafa Kemal’den yine ses çık- madı. Köye dönmeye karar verdik. Fakat cebi- mizde yol paramız da yok.” Âşık Veysel, geriye dönüş için valilikten ve be- lediyeden para alamadıklarını anlattıktan sonra Halkevi ile buluşmalarını da şöyle dile getirir: “Nasıl edelim? Ne edelim, derken bir de Halkevi’ne uğrayalım bakalım. Belki oradan bir şey çıkar diye düşündük. Mustafa Kemal’e gi- demiyok. Halkevine gidek. Bu defa, Halkevi’ne, bizi kapıcılar bırakmıyor ki girelim. Orada dine- lip duruyorduk. İçerden bir adam çıktı: - Ne geziyorsunuz burada? Ne arıyorsunuz, di- ye sordu - Halkevi’ne gireceğiz ama bırakmıyorlar, di- ye cevap verdik. - Bırakın! Bu adamlar, tanınmış adamlar! Âşık Veysel bu, dedi. O içerden çıkan adam, bizi edebiyat şubesi müdürüne gönderdi. Orada: - Ooo! Buyurun, buyurun, dediler. Halk- evi’nde bazı milletvekilleri varmış. Şube müdü- rü onları çağırdı: - Gelin halk şairleri var, dinleyin, dedi. Eski milletvekillerinden Necib Ali Bey: - Yahu dedi bunlar fakir adamlar. Bunlara ba- kalım. Bunlara birer kat elbise de yaptırmalı. Pa- zar günü de Halkevi’nde bir konser versinler! Hakikaten bize birer takım elbise aldılar. Biz de o pazar günü Ankara Halkevi’nde bir konser ver- dik. Konserden sonra cebimize para da koydu- lar. Ankara’dan köyümüze işte o parayla döndük.” CHP, bir anlamda devrimin tarihi demektir. Kulaktan duyma asılsız bilgilerle devrim tari- hini kötülemek, karalamak, saptırmak CHP’nin işi olamaz... Sanatsız Hayat Biraz Bayat DİLEK ŞEHZÂDE Bu şehir, bir ‘şehr-i dilara- yı şuara’; bir şairler şehridir. Muteberdir. Ezeldir sanki, bel- ki ebeddir. Nice taşlar dikilidir bağrında, kıymık kıymık ecel- dir. Hasılı, gündüzüyle gecesiy- le bu şehir baştan başa bir şi- ir. Nasıl demeli, sustuğunda rüzgârlarıyla, binalarıyla, sula- rıyla konuşan. Kızdığında sur- larıyla destur çeken size sizin yerinize. Yağmurlarıyla yunup yıkayan, en olmaz dediğiniz zamanlarda gökkuşağının al- tında pırıl pırıl parlayan. Dü- pedüz sihirdir sihir. Öyle ki biraz muzip, meczup biraz. Meczupluğu eski çağ- lardan gelir. Ne yapsa yeridir hani. Yine de sevgilidir. Kir- piklerinin gölgesinde bir ömür geçirilir. Sizin ömrünüz nedir ki onun sunağına serilmiş; o ne hükümran dize getirmiştir. Ol- sun, mertlik onun indinde en makbul değerdir. Bıçkınsanız hele, gözlerini yedi tepesinde gezdirir ve diyelim ki sır indirir; müjdeler olsun sizi seçmiştir. Ben birbirinin içinde olabilen, birbiriyle yaşamayı becerebi- len, yanındakiyle var olabilen kavramlara, kişilere, kurum- lara bayılıyorum. Yok etmeye planlanmış olmayan, ‘Ben böy- leyim işte’ deyip hayat dedi- ğimiz tüm mercimek tanesini kaplamaya çalışmayan. Renk- ler de buna dahil. Siyahla be- yaz gibi. Geceyle gündüz gibi. Hem görkemli hem sıcak ol- mak gibi. Hem gizemli hem açık olmak gibi... Hem kadim, hem modern olmak.. Aya İrini gibi. Bu yılki Akbank Caz Festi- vali, dünya müzisyeni Stephan Micus konseriyle Aya İrini’de açıldı. Festivalin takipçileri el- bette festival güzelliklerini bi- lir. Festival kitapçığında diyor ki: “Her şehir, ilham olur caza. Ama söz konusu şehir İstanbul olunca, daha yoğun bir etkile- şimden söz etmek gerekir.” İşte şehrin caz halini 18. kez bi- ze yaşatan festival yöneticile- rini, başta Derya Hanım olmak üzere tebrik ediyorum; insan- daki değişimi, dönüşümü, sa- natla böyle güzel birleştirdik- leri için. Gerek sanatçıların gerek festival mekânlarının se- çimi, gerekse mekân.sanat- çı-sanatsever buluşması açı- sından yine çok keyifli günler yaşandı şairler ve de sultan- lar şehrinde. Stephan Micus dünya kül- türleri ve müzikleriyle kendini ve kendisiyle birlikte seyircisi- ni de yoğuran bir sanatçı. Bir modern zaman seyyahı. Ço- cuk ruhlu bir bilge. Yunus gi- bi. Benim Stephan Micus’un büyülü müziği ile tanışmam sa- nıyorum 15 yıl öncelere daya- nır. Pek çoğumuzun ether ve beşer hayatında onun izleri, bazen ekmek kırıntıları olarak yolu bulmamızı sağlamıştır. Ev burada mecazdır, aslolan huzurdur, kendiyle barışıklıktır. Ney, düdük, sakhuaci, bav- yera kanunu, japon flütü, ka- limba gibi etnik ve geleneksel enstrümanlarla, kültürlerarası ve modern bir müzik yapan Mi- cus, kutsal barış anlamına ge- len Aya İrini Müzesi’nde muh- teşem bir gece yaşattı. Mer- yem Ana’ya Dua adlı perfor- mansında, enerji ve notaların yukarı doğru oluşu, göğe doğ- ru yükselişi; dâhice değil de nedir? Yine çok etkileyici bir başka performansı olan antik Japon koan’ında enerj ve no- taların; toprağın aldıklarını ve verdiklerini işaret edercesine aşağı ve yukarı doğru oluşu- nun da altını çizmek isterim. Ruhumuzda bir berrak pırıl- tı, zihnimizde bir ışıltı ve Aya İri- ni’nin görkemli ve yalın, yalnız ve kalabalık, tutkulu ve mağ- rur duvarlarında bir hoş seda bırakan Stephan Micus’a ve onu bizimle buluşturanlara sevgiyle. Bu da bizim fotoğrafımız Deniz Baykal, kara çarşaflı akrabalarının da bulunduğu fotoğrafı köşesinde yayımlayan Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e “çarşaf açılımı”na desteği için teşekkür etmiş. Yandaki fotoğraflardan biri, geçmişte CHP Genel Sekreterliği de yapmış olan dedem Nafi Atuf Kansu ile ikinci eşi Nadire Kansu’ya ait. Diğer fotoğrafta da annem, anneannem, babam, ablam ve ben yer alıyoruz. Ayrıca ailemde hiç “Turgut Özal hayranlığı” filan da olmadı. Çok merak ediyorum: Acaba bu belgeler, Baykal’ın deyimiyle “bizim tam olmak istediğimizi ortaya koyan bir fotoğraf” mıdır, değil midir? CHP lideri olarak Deniz Baykal, bu fotoğraflarda yer alan insanların torunu, çocuğu olmam nedeniyle bana da teşekkür edecek mi, etmeyecek mi? Âşık Veysel Olayı BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Her türlü çalõş- malarda, özellikle sporda yetiştirici. 2/ Dürüst, iyi ahlak- lõ... İstanbul’un bir semti. 3/ Fazladan kõlõnan namaz ya da tutulan oruç... Ar- navutluk’un plaka imi. 4/ Uluslararasõ Tiyatro Enstitü- sü’nün simgesi... Nâzım Hikmet’in bir oyu- nu. 5/ Siirt ilinde bir kap- lõca... Kurşun borularõn ağzõnõ açmakta kullanõlan ucu sivri takoz. 6/ Muğ- la’nõn Milas ilçesine bağ- lõ turistik bir belde... Ceviz büyüklüğünde bir domates cinsi. 7/ Radyum elemen- tinin simgesi... Oyunda cezalõ çocuk... Güzel sanat. 8/ Hint sanatõnda sõkça betimlenen, timsah, yunus ve fil karmasõ efsanevi su canavarõ. 9/ Bir küre ya da yuvarla- ğõn üstünde döndüğü eksen... Yeşil ile mavi arasõ renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Işõnõm yeğinlik düzeyini algõlayõp ölçen aygõt. 2/ Ya- rarlõ... Lifleri dokumacõlõkta kullanõlan değerli bir bitki. 3/ İşe yaramayan, boşa giden... Bir renk. 4/ İtici neden, gü- dü... Argoda çok çalõşan öğrenciye verilen ad. 5/ Doku te- li... Bulgur, biber, soğan, domates, maydanozla yapõlan ve asma yaprağõna sarõlõp çiğ olarak yenen bir yiyecek. 6/ Es- ki yapõ ya da kent kalõntõsõ... Asker. 7/ Eski Mõsõr’da gü- neş tanrõsõ... Büyükanne... Utanç duyma. 8/ Bir yükün yu- karõya kaldõrõlmasõnõ sağlayan araç. 9/ Balçõk... Üzerine ya- zõ yazmak için hazõrlanan deri. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H Ü N K A R İ D O R A L İ P İ P E R Y A V Ş A N A T O M A İ L E L İ T A S N A R M A Ç U N A H T İ A N A A M İ N A L A Y I N İ F A K Y A R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nilgun@cumhuriyet.com.tr TC İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NDAN DOSYA NO: 2007/697 Erdal Fidancõ - Emirkan Eğlence Tesisleri ve Turizm Tic. Ltd. Şti. vekili tarafõndan davalõ Ali Özkaya aleyhine açõlan menfi tespit -ala- cak davasõnõn duruşmasõ İzmir 4.Asilye Ticaret Mahkemesi’nin du- ruşmaya mahsus salonunda 21.01.2009 günü saat 09.35’te yapõla- caktõr. Davacõ vekili mahkememize verdiği dava dilekçesi ile, fazlaya haklarõ saklõ kalmak kaydõ ile davalõya ödenecek İzmir Balçova Ki- pa Şubesi’ne ait 30.10.2007 vadeli 2.000,00-YTL 30.11.2007 vade- li 2.000,00-YTL bedelli, 30.12.2007 vadeli 2.000,00-YTL bedelli 3 adet çeklerin ödenmemesi için ödeme yasağõ konulmasõnõ ve davalõ ödenen 1.000-YTL'nin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ge- ri alõnmasõna karar verilmesi yönünden dava açmõş olup, Davalõ Ali Özkaya'nõn tüm aramalara rağmen bulunamadõğõ ve adresi tespit edi- lemediğinden ilanen dava dilekçesinin tebliğ edilmesine karar veril- miş olup, davalõ Ali Özkaya'nõn mahkememizde yapõlacak olan du- ruşmasõna katõlmasõ veya kendini bir vekille temsil ettirmesi aksi taktirde dava dilekçesinin tebliğ edilmiş sayõlacağõ hususu ilanen teb- liğ olunur. 30.10.2008 (Basõn: 66142)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle