24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 20 ARALIK 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 20 Aralık SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU ‘Bireysel Özür’ Böyle mi Olur? “Bireysel vicdan hesaplaşması ve özür çağrısı” şeklinde bir grup aydının internette imzaya açtığı me- tin, her kampanya gibi sonuçları itibarıyla bir “toplu ha- reket” olması hasebiyle, “kolektif sorumluluk” ve “vicdan sahibi” her yurttaşı muhatap alan bir “kolek- tif suç” göndermesi içeriyor. İlk sorun burda. Bu yaman bir çelişki. Başka bir “sıfat” kullanmak istemediğim için, “yaman” demekle yetiniyorum. Ama kısaca ifade etmek gerekirse “bireysel özür” adına, bir “imza kampanyası” açılmasını, -“kendi payıma”- çok “yakışıksız” buldum. Bir ahbabınıza, kalbini yaralayan bir kabahatiniz ol- du diyelim. Özür dilemek adına konu komşuyu topla- yıp; kapısına dayanırsanız bu efendice olmaz. Değil mi? Böyle bir durum dostunuzu, hiç arzu etmediği son derecede sevimsiz bir nahoş “oldu-bittiyle” karşı karşıya bırakmakla eş anlama gelir ki; “vicdan sahibi Türk yurttaşları ve aydınlarının” muhatap olduğu du- rum tam da bu şimdi…. “Bakın görün; ben vicdanlı bir aydın olaraktan, ken- di özrümü sunuyorum. Hadi bakalım. Hodri meydan! Senin de vicdanın var mı, yok mu… görelim?” gibi- lerden bir durum var ortada. “Vicdan” mı, “diplomasi” mi? “Aydın” sözcüğü ile at başı giden bir kavram “vic- dan”sa; bir başka kavram da altına imza attığınız fi- kirlerin “politik sonuçlarını kabullenmek” ve bu so- nuçların arkasında durmaktır… Kimse kimseyi aldatmasın. Sapına kadar politik bir metin var ortada... Ve fakat “kaçak” ya da “kaçamak”! Türkiye’nin en hassas yaralarından biri üzerinde “po- litik” bir kampanya başlatacak ama “kendi payıma” iba- resiyle bir “kaçış noktası” bırakacaksınız… Metnin samimiyetine gölge düşüren bu “diploma- si oyununu” -naçizane ben de “kendi payıma”- büyük bir “zaaf” olarak görüyorum. Samimi, içten bir vicdan hesaplaşmasında; “dip- lomasi oyunlarının” yeri olamaz. Bireysel “vicdan hesaplaşmaları”; bireysel yapılır. Kimse de buna karışmaz. Karışmamalı da. “Vicdan” denen şey çünkü hürdür. Baştan sona “kişisel” bir kav- ram olan “vicdan”; ancak hürriyet varsa, var olabilir. “Vicdan” kavramından “hürriyeti” çıkardığınız anda ge- riye bir “hiç” kalır. Ne var ki “bireysel özür” adı altında böyle uluorta her- kesin “vicdanı” açık arttırmaya çıkarıp; ardından da “ma- mafih kendi payıma” demek… olmaz. Yok böyle bir şey. “Provokasyon” ve demokratikleşme İmzacılar arasında, beğendiğim, çok sevdiğim dostlarım da var. Bazılarıyla konuşsam; bana şunu söyleyeceklerine eminim: “Burası Türkiye! Bazı açılımlar bizde ancak böyle ba- zı şeyler zorlanarak yapılabilir!” Bu da yaman bir çelişki doğrusu. Prensipse prensip! İlkelerin en yücesi “vicdan”la, “siyasi pragmatizmin” yan yana getirilmesi; “inandırıcılığa” vurulacak en bü- yük darbedir. “Kişisel vicdan hesaplaşmalarının” ötesine giden “si- yasi hedefler” güdülüyorsa -ki “fiili sonuçlar” göz önü- ne alındığında ister istemez bu böyle- güdülen “amaç” ne? Türkiye Cumhuriyeti’nin, tarihin bambaşka bir aşa- masında; “Osmanlı’dan” devraldığı karanlık mirasın üzerine çekilen bir perdeyi aralamak mı? Tarihi temize çekmek; Ermenistan’la bir yumuşama, yakınlaşma sağlamak mı? AB hedefine yaklaşmak mı? Türkiye’yi sadece daha insan haklarına saygılı, da- ha demokratik, daha uygar bir ülkeye dönüştürmek mi? Böyle bir kampanya; bu hedeflerin hiçbirine bizi, bu- gün olduğumuzdan daha yakın bir konuma getirmez. Olsa olsa “Özür dilemiyorum” ya da “Özür bekli- yorum” minvali karşıt kampanyalarca gördüğümüz üze- re anında fitillenen bir kamplaşma ve sertleşme or- tamına çeker. Geniş genel kamuoyunda düpedüz “tokat” etkisi ya- ratan ve “provokasyon” şeklinde algılanan bir çıkışın; “siyasi açıdan” “diyaloğa” hizmet etmesini beklemek de safdillik. Bunun nedenini de gelecek yazıda anlatacağım. nilgun@cumhuriyet.com.tr Yüzleşmenin Sonucu Özgürlükçü Cumhur’a... Sömürgeci savaş ve işgal, özür dinler mi? Örnek mi istiyorsunuz? İşte size bir-iki örnek: 1. Dünya Savaşı sırasında Ruslarla birlikte Kars’a, Ardahan’a; Erzurum, Bitlis, Muş ve Van’a girenlerin kes- tiği, topluca öldürdüğü insanlardan kim özür dileyecek? Trabzon’un işgalinde Rus ordu- sunu Rus ve Amerikan bayrağıyla karşılayanların kıydıklarından kim özür dileyecek? Mondros ve Sevr sonrası Fran- sızlarla birlikte Anadolu’ya girenlerin gerçekleştirdiği katliamlarda yaşamını yitirenlerden kim özür dileyecek? Bir şey daha: Dış ülkelerde ellerini kollarını sal- layarak dolaşan kukla katillerce şe- hit düşürülen diplomatlarımızdan kim özür dileyecek? “Yüzleşme”de Kemal Kılıçdaroğlu soğukkanlıydı, hazırdı, hedefini belirlemişti. Karşısındaki Melih Gökçek’in yüksek tonlu vıdı vıdısı bile yetmedi, demek istediğini dedi: 1- Ankaralılara yüksek fiyattan gaz sayacı satılarak, belediyeye bütçe dışında, halkın cebinden kaynak yaratılmıştı. 2- Ankara Anakent Belediyesi’nin açtığı gaz sayacı ihalelerinin biricik gözdesi firmanın yazılım hatası yüzünden on binlerce Ankaralı’ya kullanmadıkları doğalgazın bedeli ödetilmişti. Kılıçdaroğlu-Gökçek “yüzleşmesi”nden geriye akıllarda yalnızca “Ankara soyulmuştur” tortusu kaldı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir sözü, tartışmanın özetiydi: “Sayın Gökçek’e mendil verin, terledi.” Bir kenarcığa yazın: Melih Gökçek bitmiştir! Adnan Binyazar Görevimiz tehlike Mezar taşıma Dil Derneği’nin “Ustalara Say- gı” gecelerinin bu ayki konuğu Adnan Binyazar’dı. Binyazar, etkinlikteki konuş- masında Aydınlanma çağının büyük düşünürlerinden Leib- niz’in, Luther için söylediği “Halkın ağzına bakarak konuş- tu” sözünü anımsattı: “Luther kasaplara, satıcılara, halka sorarak çalışmıştır. Diller aydınlanmanın birinci adımı- dır. Bir toplum eğer dilinin sa- hibi ise, tarihinin ve düşünce- sinin sahibi ise o toplumda ay- dınlanma başlamış demektir.” Adnan Binyazar, halkçı ay- dınlanmanın tam da seherinde durur. Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel’in dediği gibi, “ma- salını yaratan dev”dir o. Gidiş İç Anadolu Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu (İÇASİFED) Başkanı Mehmet Akyürek’ten “teğet geçti” gözlemleri: “İnşaat sektörü durdu. Otomotiv yan sanayii durdu. Pazar daralması nedeniyle birçok firma işsiz kaldı. Bankalar kredileri erken çağırmaya başladı: Vadesinden önce kredi ödemelerinin yapılmasını istiyorlar. ‘Artık risksiz kurum yoktur’ gibi bir anlayış içindeler. Kredi geri ödemelerini hiç aksatmadan yapan firmalar için bile kredi limitlerini yarıya, dörtte bire çektiler. Faizler yükseldi. Yüzde 24-25’lere çıkan faizin bize maliyeti yüzde 36-40’ı buluyor. Kesinlikle para sıkıntısı var. Hiç kimse birbirine çek vermez oldu. ‘İşletmelerimizi nasıl sürdüreceğiz?’ kaygısını taşıyanlar çoğunlukta. Kısacası şu andaki gidiş olumsuz.” Eczacılar yarın saat 12.00’de Ankara’da mitingde bir araya gelip “Artık yeter!” diyecekler. Hani AKP “Reform yaptık. Bundan böyle düşük muayene ücretlerini eczanelerden alabilirsiniz” demişti ya, bu uygulama geldi, hasta ile eczacıyı karşı karşıya bıraktı. Tahsil edilemeyen muayene ücretleri eczanelere gider olarak yansırken sağlık sisteminin yükünü eczacılar çekmeye başladı. Dahası, “yeşil kart” reçetelerinin karşılığı ödenmediği için bu yük de yine eczacıların sırtına bindi. İlaç tekellerinin istemine uyarak ilaç fiyatlarını Avro’ya bağlayan Sağlık Bakanlığı, döviz değeri katlanınca, devletin üstleneceği yüksek maliyetten kaçınmak için kendi koyduğu kuralı uygulayamaz hale geldi. İlacı pahalıya raflarına koymuş olan eczacılar bu yüzden özsermaye yitimine uğradılar. Depodan alınıp eczanelere giren ilaçlarda oluşan fiyat farklarının ilaç firmalarınca karşılanmaması üzerine eczacıların stok maliyetlerinde de önemli yitikler oluştu. Ve son darbe: AKP, 10 milyar dolarlık ilaç pazarına egemen olmak isteyen büyük şirketlerin çıkarına hazırladığı eczacılık yasası ile tüm eczacıları neredeyse “reyon sorumlusu” konumuna getirmenin eşiğinde. Eczacılar, hem kendi hakları, hem de hepimizin sağlık hakkı için Kolej Meydanı’nda yarın “Artık yeter!” diyecekler. Onlara katkı vermek, destek olmak yurttaşlık görevidir... Eczacıların mitingi yarın Küresel İklim Krizini Unutturmamalı! SADIK ÇELİK Aralık ayının ilk iki haftasında Polonya’nın Poznan kentinde “BM İklim Konferansı” düzen- lendi. Konferansa 192 ülkeden temsilci katıldı, haber ajansları- nın aktardığına göre tüm dünya tarafından merakla izlenen kon- feransta maalesef somut adım- lar bu sefer de atılamadı. Bu se- ferki bahane de yaşanmakta olan global mali kriz. Yaratılan küresel finansal kriz haliyle reel sektörleri de çok ciddi biçimde etkisi altına almış, fatura yine ça- lışanlara, emekçilere çıkartıl- mıştır. Kapitalizmin zehirli atık- ları yer küreyi yaşanmaz hale ge- tirmiştir. Uluslararası sermaye ve iş- birlikçileri daha çok kâr, daha çok konfor, daha çok lüks ve bit- mez tükenmez arzu ve istekle- ri uğruna dünyayı yaşanılır ol- maktan çıkararak cehenneme çevirmek üzeredirler. Hiçbir şey, küremizin varlığını ve dengele- rini sürdürmesinden daha önem- li olamaz; hiçbir arzu ve istek onu tehdit etmemelidir. Dünya nüfusunun yüzde 10’luk kesi- minin daha zengin, daha mutlu olmak ve egolarını tatmin etmek için geriye kalan 6.5 milyar insanı tehlikeye atmaları adaletli midir, olabilir mi? Bu ekonomik krizden birebir sorumlu olan CEO’lar ve banka patronları günahlarının bedelini tüm insanlığa fatura edemezler, buna hakları yoktur. Bilim adam- ları, çevreciler de diğer taraftan durmadan uyarmaya devam ediyor: İklim değişikliklerine kar- şı gerekli önlemler alınmazsa, dünyayı mali krizden daha beter etkileyecek ve mali krizin daha da derinleşmesine, kronikleş- mesine neden olacak. Kuraklık, su sıkıntısı, salgın hastalıklar, sel- ler ve birbirini izleyecek doğal fe- laketler kapıda… BM Genel Sekreteri Ban Ki- mun, Ponzan kentindeki BM İklim Konferansı’nı başlatırken şu çağrıda bulunmuş: “Aynı an- da iki kriz yaşıyoruz. İklim deği- şikliği ve küresel ekonomik kriz. Ancak bu krizler bize iyi fırsatlar sunabilir. Bu, eşzamanlı olarak, her iki krizin üstesinden gelebil- mek için bir fırsat olabilir.” İyi niyetli bu çağrı, atmosferi en çok kirleten ülke olmasına rağmen ekonomisini sekteye uğratmasından korktuğu için Kyoto Protokolü’nü imzalama- yan ABD ve küresel mali kriz ne- deniyle iklim koruma önlemleri almakta çekimser davranan Av- rupa ülkelerinin tutumlarını de- ğiştirmede çok başarılı olamadı maalesef. BM iklim değişiklikleri sözleşmesini imzalayan 192 ül- kenin temsilcilerinin, sera etki- sine karşı yeni tedbirleri belirle- mek için, bundan sonra bir yılı var. Kopenhag’da 7-18 Aralık 2009 tarihleri arasında düzen- lenecek olan konferansta daha somut sonuçlar elde edilmesi bekleniyor. Peki, dünyada bu gelişmeler olurken, Türkiye’de küresel iklim değişiklikleri ve Kyoto Protoko- lü ne kadar gündemde? Geçen günlerde gazetelerde yer alan bir haber bu sorunun cevabını öğ- renmemizi sağladı. Habere gö- re, Kyoto Protokolü, Kasım 2008 itibarıyla TBMM Genel Kurul gündeminde 30. sırada bulunuyor. Kyoto Protokolü’nün imzalanması konusunun Mecli- simize sunulduğu tarihlerde, biz de 08.06.2008 tarihli “Türki- ye’nin Kyoto Gerçeği” başlıklı yazımızda konuyu incelemeye çalışmışız. O tarihten bu yana da görünen o ki hiç yol alamamışız. Türkiye’nin gündeminde ma- li kriz, işsizlik, yoksulluk, terör, şiddet, güvenlik vs. gibi birçok önemli konunun bulunduğu su götürmez bir gerçek, ancak bir başka önemsemediğimiz, gele- ceğimizi birinci dereceden etki- leyecek bir konu küresel iklim krizi. Unutmayalım ki bulundu- ğu iklim kuşağı nedeniyle Tür- kiye, küresel iklim krizinden en çok etkilenecek ülkelerin ba- şında gelecektir. Türkiye, gerek iklim değişikli- ğiyle ilgili uluslararası müzake- relerde, gerekse Kyoto Proto- kolü ile ilgili görüşme ve uyum çalışmalarında artık daha faal, daha aktif olmalı ve bir an ön- ce (ulusal çıkarlarını ve sanayi- sinin gelişimini de göz ardı et- meden, gelişmiş sanayi ülkele- riyle arasındaki dengeleri gö- zeterek, tek taraflı teslim olma- dan) önümüzdeki 10, 20, 50 yıl için alacağı önlem planlarını netleştirmelidir. Şu anki küresel mali kriz esnasında, ekonomiyi belki de biraz daha kötüye gö- türebilecek olan karbon salımı- na kısıtlama getirilmesi gibi ön- lemlerin kısa vadeli birer acı re- çete olduğu doğrudur. Ama yi- ne de bu önlemlerin şimdi alın- maması, uzun vadede doğal kaynakların kullanılamaz hale gelmesi, tarımsal üretimin kö- tüleşmesi ve verimsizleşmesiy- le ekonomik durumun daha da içinden çıkılamaz olmasına yol açabilir. Bir an önce, Türkiye olarak biz de üzerimize düşeni yapmalı ve küresel iklim değişikliğine karşı doğru önlem ve tedbirleri alabilmek için kamu-özel sektör- üniversite-sivil toplum işbirliği- ni hayata geçirmeli ve gereki- yorsa bu işbirliklerinin sürdürü- lebilir olması için ulusal ve ulus- lararası fonlardan yararlanılma- lı ve bu konuya bütçeden pay ayrılmalı. Küresel iklim değişikliği neti- cesinde bizi bekleyen global ölçekli sorunlar belki de bugü- ne kadar yaşlı yerkürenin karşı- laştıklarından çok daha ciddi doğal afetler, felaketler, geri dönülemez, kalıcı iklim deği- şiklikleri olacaktır. Bu nedenle, Türkiye ve tüm dünya ülkeleri bu sorunu yaratan etkenlerin değil, çözümün birer parçası olacak şekilde hareket etmelidirler. sadik.celik@keyveni.com Siyaseten sabıkaları belli Hü- samettin Özkan ile Kemal Derviş, CHP ile oynaşmaya başlamış. Öyle anlaşılıyor ki, çarşaf açılımı rastlantı filan değilmiş, CHP’de kapsamlı “operasyon” için düğmeye basılmış. Hem de Amerikancı AKP’nin inişe geçtiği söylenen bir dö- nemde, yine bir seçim öncesi! Turgut Özal ile birlikte baş- layan ayrıcalıklı yatır yaratma uygulamalarına son vermeli- yiz artık. Yoksa, Türkiye’nin her kö- şesi mezarlığa dönecek. Biraz sağduyu ve ciddiyet, lütfen... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kastamonu’nun Cide ilçesinde, sarkõt ve dikitle- riyle tanõnmõş bir mağara. 2/ Özsu... Su taşkõnõ. 3/ Bir zaman birimi... Bi- siklet ve motosik- lette iskeleti oluş- turan metal bö- lüm. 4/ Binicilikte atõn en yavaş yü- rüyüşüne verilen ad. 5/ Bir yerin en kenarda bu- lunan bölümü... Jüpiter gezegeninin bir uydusu. 6/ Samsun ilinde, önem- li bir kuş alanõ olan göl... Bir nota. 7/ Ukrayna’nõn başkenti... Sipersiz şap- ka. 8/ Bir cetvel türü... “Oğulotu” da denilen güzel kokulu bir bitki. 9/ Ergenlik sivilcesi... Briçte, atõlan bir kâğõtla eşine oy- namasõnõ istediği kâğõdõ belirtme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Geniş ağõzlõ ve derin mağara... Tantal elementinin simgesi. 2/ Hararet... Kayõk, mavna ve küçük gemilerin kalafata çekildikleri yer. 3/ Çocuğun eğitim ve öğreti- miyle ilgili erkek bakõcõ... Endonezya’nõn plaka imi. 4/ Şarkõ, türkü... Bir şeyin niteliklerini sõnamak için yapõ- lan işlem. 5/ Osmanlõ donanmasõnda kullanõlmõş yel- kenli bir gemi. 6/ Düşüncesizce her işe atõlan... Bir no- ta. 7/ Halõ ya da kilim dokunan tezgâh... Laos’un para birimi. 8/ Rütbesiz asker... Mercek. 9/ Pokerde aynõ renkten beş karta verilen ad... İnce ve düzgün dokun- muş pamuklu kumaş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 L E N F O M A İ E L A Z İ G O N T İ N K A A P A A K S U N A E T R U Z Ç İ R J A K E T A T A Y İ P N O R İ T O E N S A L İ M F L O Ş Y A F A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T.C. MAZGİRT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN 2008/75 Davacõ, Arzu Bulat tarafõndan hasõmsõz olarak Mahkememize açõlan, Tunceli İli Mazgirt İlçesi Ortaharman Köyü Cilt No: 70, Ha- ne No: 57 ve Birey Sõra No: 64’te nüfusuna kayõtlõ Muammer ve Çiçek kõzõ 01.01.1974 doğumlu Özlem Gedik’in kendisinden uzun süredir haber alõnamadõğõndan ve ölmüş olmasõnõn muhtemel olduğundan bahisle adõ geçenin gaipliğine karar verilmesi talep edilmiş olmakla; Türk Medeni Kanunu’nun 32 ve devamõ maddeleri gereğince işbu ilan tarihinden itibaren altõ ay içinde adõ geçen hakkõnda bir bilgisi olanlarõn Mahkememizin 2008/75 Esas sayõlõ dosyasõna bilgi vermeleri hususu ilanen duyurulur. 24.09.2008 Basõn: 57421
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle