28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
S Ü R E C E K Atatürk’ün ilk heykeli Saraybur- nu’ndaki heykeldir. (1926) Heykelci Ca- nonica değil, Avusturyalı Heinrich Krip- pel’dır. Konya Atatürk, Samsun Atatürk, Ankara Zafer, Afyon Zafer anıtlarını da Krippel yapmıştır. Pietro Canonica Mus- solini iktidara geldiği sırada 53 yaşında, dünyaca ünlü bir heykel sanatçısıydı. Kı- sacası “Mussolini’nin heykeltıraşı” de- ğildi. Bu nitelemenin amacı ne? İyi ni- yet bu anlatımın neresinde? Canonica’nın yaptığı ilk heykel Anka- ra Etnografya Müzesi’nin önündeki atlı heykeldir (1927). Bunu Sıhhiye Meyda- nı’ndaki mareşal üniformalı heykel, Tak- sim’deki Cumhuriyet Anıtı ile İzmir’deki atlı Atatürk anıtı izlemiştir. Hiçbir hey- kel Atatürk istedi diye dikilmiş değildir. İllerin, belediyelerin, derneklerin ya da gazetelerin istemesi, önayak olmasıy- la yaptırılmıştır. Atatürk döneminde yu- karıda saydıklarımızın dışında yanılmı- yorsam başka bir heykel yaptırılmadı. Atatürk heykelleri ve büstleri furyası çok sonra, 1960’larda başlamıştır. Atatürk’ün Canonica’ya model durduğu, Canoni- ca’nın da güya heykelin eskizini çizdiği sahne “Mussolini’nin heykeltıraşı” nite- lemesini daha da düşündürücü yapıyor. Bu sahnede Atatürk’ü oynayan aktör Mussolini’ye benzetilmiş, onun ünlü ki- birli, şişkin duruşuyla duruyor. Bu çirkin sahnenin yönetmeni kim? Can Dündar mı, bir başkası mı? Kimi kınayacağımı bilmek istiyorum. Atatürk ve zafer heykellerinden böyle mi söz edilmeliydi? Bu ne ham, bu ne gör- güsüz anlatım! Anıtlar toplumların tunç- tan, mermerden bellekleridir. Heykelin put sanıldığı bir toplumda bu heykeller, hem ciddi bir devrimdir hem de kadirbilme anıtlarıdır. Tabii anlayan için. A tatürk’ün üzüntüsü sõrf bu sah- ne ile sõnõrlõ değildir. Duruma bir- çok kez üzülmüştür. Başta o, herkes ülke hõzla kalkõnsõn, her sorun bir an önce çözülsün, uygarca, insanca yaşayõşa kavuşulsun istiyor ama bütçe küçük, yama büyük, dert çok, istek çok. Hepsi ideal fedailerinin õstõrabõnõ yaşõyor. Ne yapõlõyorsa o küçücük bütçe ile, o dar uzman kadrosuyla yapõlõyor. Sorunlarõn kaynağõnõ Cumhuriyette bulanlar o dö- nemi ve neler başarõldõğõnõ hiç bilme- yenlerdir. Bilgisizliğin sefasõnõ sürüyorlar. Durumun daha iyi anlaşõlmasõ için birkaç bil- gi notu daha: a.Atatürk neredeyse durmaksõzõn yur- du gezmekte, durumu incelemekte, yetkililerle konuşmaktaydõ. Durumu en iyi izleyen insandõ. Cumhurbaşkanõ olduktan sonra mesela Adana’yõ 9, Balõkesir’i 7, Bursa’yõ 13, Çanakkale’yi 5, Edirne’yi 3, Es- kişehir’i 10, İzmir’i 7, Kayseri’yi 4, Kon- ya’yõ 6, Mardin’i 3, Mersin’i 6, Samsun’u 3, Sõvas’õ 4, Trabzon’u 4 kez ziyaret etmiştir. ÇOK ŞEYLER YAPILDI b.Bu olayõn tarihi 1930’dur. Filmdeki sunuş, bu tarihe kadar sanki Türki- ye’de hiçbir şey yapõlmamõş gibi bir izlenim veriyor. Hayõr! Çok şey yapõlmõştõ, yapõlõ- yordu. Bu dönem, dürüst Batõlõ gözlemcilerin Türk Mucizesi diye nitelikleri her alanda kal- kõnma dönemidir. İlkele yakõn bir miras kal- mõştõ Cumhuriyet’e: Zavallõ bir tarõm, sõfõ- ra yakõn bir sanayi, ekonomi bakõmõndan ya- rõ sömürge. Kişi başõna milli gelir 4 lira. İş- galciler savaş sõrasõnda ve çekilirken birçok şehirlerimizi, kasabalarõmõzõ, köylerimizi yakõp yõkmõşlar. Milyondan fazla insanõmõz aç ve açõk. Tek kuruş borç almadan, orta- çağdan çõkmak ve yaralarõ sarmak için dev gibi hizmet aşkõyla büyük çabalar harcan- mõştõr. Yeri gelmişken söyleyeyim: Yakõlan, yõ- kõlan on binlerce camiyi de cumhuriyet yap- tõrmõştõr. Cumhuriyete kanat gerenlerin hepsinin hayatõ bir destandõr. Okullar ya- põlõyor, demiryollarõ millileştiriliyor (6 yõl- da 1.800 km. yeni demiryolu da yapõlmõş- tõ), veremle, sõtmayla mücadele ediliyor, elektrik santrallarõ kuruluyor, yetişmeleri için her konuda yurtdõşõna öğrenciler yollanõyor, kadõn-erkek eşitliği sağlanõyor, sanayi ku- ruluyor, bilim, sanat ve spor destekleniyor, yargõda ikilik kaldõrõlõyor, uçak fabrikasõ açõ- lõyor, Ankara ve İstanbul radyolarõ yayõna geçiyor, baraj yapõmõna başlanõyor, bütçe- de denklik korunuyor, yeni devlet birimle- ri kuruluyor (mesela Merkez Bankasõ, İsta- tistik Enstitüsü, Meteoroloji G.Md.lüğü), eş- kõyalõğõn kökü kazõnõyor, daha neler neler... Cumhuriyet bütün bunlarõ kendi yağõyla kav- rularak, borçsuz başarmõştõr ve hep daha iyi- sini, güzelini, ilerisini istemiştir. Yapõlanlarõ bu yüzden hep yetersiz görmüştür. Bu tut- ku şimdi de olsa! c.Lozan’õ imzalamak zorunda kalan Batõ emperyalizmi yoksul Türkiye’ye kredi vermemiştir. Bu süre içinde iki kez kõs- mi seferberlik ilan edilmiş (Şeyh Sait isya- nõ ile Mussolini’nin Doğu Akdeniz’le ilgi- li açõklamasõ üzerine) ve dünyayõ sarsan bü- yük ekonomik bunalõm (1929) başlamõştõr. Başarõ bunlara rağmen sağlanmõştõr. İşte böyle. Filmde bunlarõn hiçbiri yok. CMYB C M Y B 17 ARALIK 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT AKP Niçin Karşı Çıkıyor, Anlamadınız mı? Yerel seçimlerin şaibeden kurtulması için “Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun”da değişiklik yapılacak mı? Bayram öncesinde bu doğrultuda gündem oluş- turmak isteyenlerin önerileri, genetik yapımızın gere- ği olmalı, hızını kesmişe benziyor. Ta ki 29 Mart’ı ya- şayalım ve “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi”ne göre bir gecede ülke nüfusunun 5 milyon artmış ol- masına sessiz kalınmasının bedelini, açılan sandıkların, mazbatalara yansıyacak karmaşalı sonuçları ile öde- miş olalım! Bugün de medyaya verilen demeçlerle şaibeli kü- tüklerden şikâyeti sürdüren muhalefet milletvekilleri, henüz söz konusu yasada yapılan değişikliğin dü- zeltilmesini gerçekleştirecek somut bir öneriyi TBMM Başkanlığı’na vermiş değiller. MHP Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural, şaibe olayının merkez üssü sayılması gereken Türkiye İstatistik Kurumu’nda çalışan bir kişiden ken- disine gelen yazılı bir ihbarı açıkladı. TÜİK’in adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre yaptığı sayımın 14 Haziran 2007’ye kadar ulaşılan so- nucu Türkiye nüfusunun 64 milyon 574 bin olduğu- nu gösteriyormuş. Bu sayı, Ağustos 2007’de 64 mil- yon 574 bine ulaşmış. Sayım tamamlandığı için görev yapan memurların işine son verilmesine karşın, Aralık 2007’de, TÜİK’in bilgisayarında görünen nüfus, lütfen sıkı durun, 70 mil- yon 586 bin 256’ya çıkmış! Dağdaki teröristin adı var da... MHP Grup Başkanvekili, toplam 101 bin 922 ad- reste 15 yaş ve üstü seçmenler bulunduğunu söylü- yor. Dahası ulaşılamayan 5 milyon kişiyi sayım me- murlarının hiç görmedikleri halde, kendilerine kapıyı açan kişilerin beyanına göre, adrese dayalı kayıt sis- temine eklediklerini ileri sürüyor. Vural’ın bu doğrultuda somut bir örneği de var. “PKK terör örgütü üyesi olarak evini yıllardır terk eden Salman Kurtulan, bu şaibeli sayımda, Adana ili Sey- han ilçesi Söğütlü mahallesi 141 sokak, 2-2 kapı numaralı evin 1 numaralı dairesinde, sanki bugün de oturuyormuş gibi seçmen kütüğüne kayıt edil- miş!” Dahası, yine Vural’ın kardeşinin evinde, ken- disi dışında 6 kişinin daha oturduğu görülüyormuş! Yüksek Seçim Kurulu’nun denetimini kullanma- sını sağlayacak hukuki düzenleme yapılmasını ısrar- la istiyor MHP’li Vural. Ancak bu değişikliği sağlamayı amaçlayan bir yasa teklifini o da hâlâ hazırlamış de- ğil. Peki kim hazırlayacak öyle bir teklifi? Ana Muhale- fet Partisi CHP mi? CHP’nin çok iyi bir hukukçu olduğunu bildiğim Ge- nel Sekreteri Önder Sav, kendisine bu konudaki gö- rüşünü soran Radikal muhabirine “Bu listelerle ya- pılacak bir seçimin şaibeli hale geleceğini” söy- lemiş ve “Öyle bir yasa değişikliğine gidilmesi ha- linde ona biz de katılırız ve destek veririz” demiş. Anlaşılan CHP ile MHP birbirlerinden bekliyor de- ğişiklik için atılacak ilk adımı. AKP memnun Seçim takviminin yaprakları “G” günü yani 29 Mart için giderek azalıyor. Şaibe iddiaları arttıkça ar- tıyor. Ama o iddiaların sahipleri olan muhalefet mil- letvekillerinden henüz iki maddelik bir yasa değişik- liği için girişim yok. Muhalefet cephesindeki bu bekleyişin en fazla AKP’yi memnun ettiği anlaşılıyor. CHP Genel Sekreteri ile konuşan muhabir, gaze- tesine doğal olarak iktidar partisinin de aynı değişik- lik teklifi için görüşlerini yansıtmış. AKP Meclis Grup Başkanvekili Sadullah Ergin’in, şaibeli kütüklerin has savunucusu olduğunu gizlemek gereğini bile duymayışı, ünlü Amerikalı yazar Ripley’in “İster İnan, İster İnanma” kitaplarında yer alacak ka- dar ilginç. İktidar partisinin, 298 sayılı Seçmen Kütükleri Ya- sası’nda dokuz ay önce neden değişiklik yapmak ge- reği duyduğunu da ortaya koyan, dahası bir gecede hokus pokus yöntemi ile artan 5 milyon sanal seçmen olayına can kurtaran simidi gibi sarıldığını belgeleyen şu üç satırlık demeci tane tane okumalı, AKP’nin de- mokrasi manifestosu olarak kesip saklamalısınız: “Anayasaya göre seçimlere altı ay kala yapılan değişiklikler bu seçimlerde uygulanmaz. YSK’nin de talebi yok. Yeni sistem, seçmen kütüklerine gö- re çok daha güvenli.” Sayın Başkanvekili, ilk bakışta bir doğruyu nakle- der gibi görünüyor “anayasaya göre” derken. Ancak kendisi de biliyor ki, anayasanın seçimlere altı ay ka- la seçim yasasında değişiklik yapılamayacağını ön- gören hükmü, seçmen kütüklerinin içinden çıkılamaz hale gelmesini değil; oy verme, propaganda, aday gös- terme gibi işlevlerini dokunulmazlık altına almak amacını içerir. Hal ve vaziyet böyle iken, şaibeli kütükleri savun- maya kalkmak ve topu, daha doğrusu seçimlerin so- rumluluğunu Yüksek Seçim Kurulu’na atmak, bir baş- ka şaibeyi davet etmek değil midir? Ne dersiniz, YSK’nin Sayın Başkanı Muammer Ay- dın? İktidar, sizin herhangi bir talebinizin olmayışını kendisine siper ediniyor da... Böyle zamanlarda rahmetli İsmet İnönü’yü nasıl öz- lem ile anarım, anlatamam... Şimdi “Zaman Tüneli”ne girsem ve kırk yıl öncesi- ne dönüp, Pembe Köşk’te kendisine günün haber- lerini okusam. Şu şaibeli kütük hikâyesini anlatsam ne derdi dersiniz? “Maskaralar.” Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net ‘Türk mucizesi’ yok sayõlõyor Film, 1930 tarihine kadar Türkiye’de hiçbir şey yapõlmamõş izlenimi veriyor B irdenbire onuncu yõla ve Atatürk’ün coşku, sevinç, gu- rur dolu onuncu yõl söylemine geçiliyor. Hani Türkiye’de her şey berbattõ, perişandõ, Atatürk’ü kandõrmõşlardõ? Bi- ri yalan söylüyor. Atatürk mü, Can Dündar ve ekibi mi? Fil- min geneline bakarak kararõ sizler verin. Yine filmde “devrim çocuklarını yedi” deniyor. Suikastçõlara ceza verilmesini “devrim çocuklarını yedi” diye anlatmak yakõşõksõz bir ya- kõştõrma olur. İttihatçõlar davasõnda idam edilen dört İttihatçõdan biri dõşõndakiler Anadolu’ya geçmiş, Milli Mücadele’ye katõl- mõş bile değillerdi. Hiçbiri devrimin içinde, yanõnda yer almadõ. Bunlar için de devrimin çocuklarõ demek komik kaçar. “Devrim çocuklarını yedi” deyişiyle Kâzım Karabekir, Ra- uf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy düşünülüyorsa, ger- çek şudur: Bu isimler Milli Mücadele döneminin önemli isim- leridir. Hizmetlerini büyük saygõyla anarõz. Fakat Cumhuriyetin ilanõ üzerine muhalefete geçerler. Çağdaşlaşma atõlõmõnda, bu amaçlõ devrimlerde emekleri ve kararlarõ yoktur. ADIVAR: PAŞA HAKLIYMIŞ Devrim çocuklarõnõ yememiş, bu kimseler baş seçtikleri Ata- türk’ü asõl kurtuluş yolunda terk etmişlerdir. Birkaç bilgicik: Karabekir Paşa ve söz konusu kimseler, “kendilerinden olu- şacak bir olağanüstü kurul tasarlamış, her şeyin bu özel ku- rulun onayı ile yapılmasını” istemişlerdir. Yasal anlayõşa aykõrõ olan bu öneri elbette kabul edilmemiştir. (İnönü, Hatõralar, 2.c., s. 171 vd.) Karabekir’in anõlarõnda çok saydõğõm askeri kişiliğine hiç ya- kõştõramadõğõm birçok siyasi saptõrma ve çarpõtma var. Siya- set bazõ askerlere hiç yaramõyor. (Meraklõsõ için: Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele, s. 617-639) Rauf Orbay padi- şahlõktan yanaydõ. Refet ve Ali Fuat paşalar, Büyük Taarruz ön- cesi kendilerine önerilen ordu komutanlõğõnõ reddetmiş, kõyõ- da kalmayõ istemişlerdir. Tarihin akõşõnõ hiç anlamamõşlardõ. Atatürk’e küsen Halide Edip Adıvar bile Sabiha Sertel’e, “M. Kemal Paşa haklıymış” diyecektir. (Aktaran Yıldız Ser- tel, Cumhuriyet gazetesi, 4 Şubat 1997) Refet ve Ali Fuat pa- şalar, daha sonra Atatürk’e sokularak milletvekili olmuş, sof- rasõnda yer almõşlardõr. (1935-1932) Atatürk’ü kurtuluş yolunda terk ettiler A T A T Ü R K ’ Ü N H E Y K E L L E R İ Prof. Dr. Rıza Ayhan ikinci kez Ga- zi Üniversitesi Rektörlüğü görevine atandõğõ günden beri gazetenizin Rek- törlüğümüzle ilgili asõlsõz iddialarõ sürekli olarak sütunlarõna taşõmasõ ibretle iz- lenmektedir. İlk günlerde Rektörlüğü- müzü hedef alan haberlerin, Üniversite- miz Fen-Edebiyat Fakültesi dekanõnõn subjektif iddialarõndan ibaret olduğu gözlenmiş; ancak 22 Ağustos 2008 gün- lü sayõnõzõn 7. sayfasõnda yer alan “Rek- törün Sicili Bozuk” başlõklõ haberin ve- riliş şekli ve üslubuna bakõldõğõnda, biz- zat gazetenizce de Rektörlüğümüzün hedef alõnarak, beylik iddialarla kasõtlõ olarak yõpratõlmaya çalõşõldõğõ açõkça görülmektedir. Gazetenizce Rektörlü- ğümüzle ilgili haberler yapõlõrken doğ- ruluk, tarafsõzlõk vs. gibi temel Basõn Meslek İlkelerinin ve Gazetecilik Etik Kurallarõnõn hiçe sayõldõğõ açõkça gö- rülmekte olup; aşağõdaki hususlarõ bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunmak ge- rekmiştir: 1- Üniversitemiz Rektörünün, önceki rektörlük döneminde “Kadrolaşma, kayırmacılık ve akçalı işlerde yol- suzluk yaptığı ve bu sebeplerle hak- kında birçok soruşturma ve dava açıldığı” iddiasõ tamamõyla gerçek dõ- şõ olup; Prof. Dr. Rõza Ayhan tarafõndan, 2004 yõlõnda yapõlan seçimlerde en ya- kõn rakibine 698 oy fark atarak en faz- la oyu almasõna rağmen rektörlüğe atan- mamasõ üzerine, bilgi edinme hakkõ çerçevesinde Cumhurbaşkanlõğõ Maka- mõndan ve Yükseköğretim Kurulu Baş- kanlõğõ’ndan ‘atanmama gerekçesi’ sorulmuş; Cumhurbaşkanlõğõ Genel Se- kreterliği ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlõğõnõn cevabi yazõlarõnda “Prof. Dr. Rıza Ayhan hakkında yürütülen ya da sonuçlanmış hiçbir inceleme, so- ruşturma vs. bulunmadığı” açõkça belirtilmiştir. Hal böyleyken, gazetenizce hâlâ aksinin iddia edilmesi esefle kar- şõlanmaktadõr. 2- Prof. Dr. Rõza Ayhan dönemlerin- de “Gazi Üniversitesi’nde ülkücü kad- rolaşma yapıldığı, son günlerde de ‘re- isliğini göstererek’ farklı dünya görü- şüne mensup öğretim üyeleri üzerin- de baskı kurulduğu” iddialarõ da saf- satadan ibarettir. Ne önceki ne de şim- diki Prof. Dr. Rõza Ayhan dönemlerin- de, Üniversitemizce siyasi görüş ve tu- tumlarõndan dolayõ öğretim üyeleri ara- sõnda hiçbir ayrõm yapõlmamõş, Üni- versite kadrolarõna yapõlan atamalarda ge- çerli mevzuat çerçevesinde sadece liya- kat ilkesi esas alõnmõştõr. 3- Haberin bir yerinde “Söz konusu iddiaların CHP milletvekili Mehmet Tomanbay tarafından bir soru öner- gesiyle Meclis’e de taşındığı ve ayrın- tılarıyla tek tek sıralandığı” ifade edil- mektedir. Bahsedilen soru önergesine ve- rilen ayrõntõlõ cevap TBMM kayõtlarõn- da mevcut olup, gazetenizin muhabirle- rinin bu bilgilerden de istifade etmesi te- menni olunur. 4- Yine haberde yer alan, “Maliye Teftiş Kurulu ve Devlet Denetleme Ku- rulu tarafından Üniversitemiz Rektörü hakkında soruşturma açılması isten- diği” iddiasõ da gerçekdõşõdõr. Söz konusu kurullarca yapõlan inceleme neticesinde soruşturma açõlmasõ gerektiğine dair herhangi bir rapor düzenlenmemiş, her- hangi bir konuda Prof. Dr. Rõza Ay- han’dan savunma istenmemiştir. Üniversitemizi bilinçli ve sistematik bir şekilde karalamayõ amaçlayan iftira ni- teliğindeki bu yayõnlar, Gazi Üniversi- tesi’ni öğrencisi, öğretim üyesi ve diğer tüm personeliyle kucaklama isteğimiz- den ve gerçek manada bilim üretme yolundaki azmimizden asla vazgeçire- meyecek; bu haberleri yayõnlayarak ka- muoyunda kafa karõşõklõğõ yaratan so- rumlulardan hukuki zemin içerisinde elbette hesap sorulacaktõr. Kamuoyuna saygõyla duyurulur. Av. Ömer BEKEÇ Gazi Üniversitesi Rektörlüğü Vekili DÜZELTME METNİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle