Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 2008 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Korkular sardõ buralarõ. Halloween, bizim
bildiğimiz adõyla Cadõlar Bayramõ, New
York’u hortlaklar, baykuşlar, hayaletler,
zombiler şehrine dönüştürdü. Kökleri İrlandalõ
kavim Keltlere dayanan bu bayram, bir maske
takõp kendine korkunç bir görünüm vermekten
çok daha fazlasõ demek aslõnda. Şöyle ki:
Bundan neredeyse 2000 yõl önce Keltler, 1
Kasõm’õ yazõn kõşa döndüğü gün olarak görüyor,
yaklaşan karanlõk kõştan ve uzayan gecelerden
korkuyor, bunu ölümle bağdaştõrõyor; tam da bu
dönüşümün olduğu gece bu dünya ile öte dünya
arasõndaki çizginin eridiğine, ölüler tarafõndan
ziyaret edildiğimize inanõyorlardõ. Onlarõ
rahatsõz etmemek ya da kendi varlõklarõnõ
gizlemek için onlar gibi giyindiler, maskeler
taktõlar, büyük ateşler yakõp ölülerden
korundular. İki milyon İrlandalõ göçmenin 19.
yy’da Kuzey Amerika’ya gelmesiyle bu gelenek
buraya da taşõnmõş oldu. Genel yargõnõn aksine
aslõnda bir değil üç gün olan bu bayram, All
Saints Day (Bütün Azizler Günü) ve All Souls
Day (Bütün Ruhlar Günü) ile devam ediyor;
bunlardan biri mezarlarõ ziyaret, diğeriyse
azizlerin ruhlarõna dua etmek için. 31 Ekim’in,
yani bayramõn kostümlerle kutlandõğõ gecenin
ertesi günü yapõlõyor ziyaretler. Mezarlõklar
çiçeklerle, mumlarla dolup taşõyor. Katolikler
için çok önemli olan bu ziyaretlerin geleneğe
uygun olan biçimi, geceleri ziyaret etmek bu
dünyadan göçüp gitmiş olan sevilenleri.
Dünyanõn neresinde ne bayram olursa olsun,
yaşadõğõmõz devirde işin içine ticari unsurlarõn
girmesi de kaçõnõlmaz. Bu kutsal gecenin,
mezarlarõn fotoğrafçõlar için müthiş bir malzeme
olduğunu ve buralarõn kameralar ile dolduğunu
söylememe gerek var mõ? Ticaret demişken bu
sene kostüm, ev partileri, balkabaklarõ, yüz
boyalarõ, perili- lanetli ev şovlarõ, korku filmi
seanslarõ, dekor malzemeleri derken;
Amerika’da harcanmõş-kazanõlmõş olduğu
hesaplanan miktar 5.8 milyar dolar! Üstelik ülke
ekonomisi bu haldeyken. Noel Bayramõ çõlgõn
tüketim günleri kategorisinde birinci sõrayõ
korusa da biraz çocukça bir bayram gibi
algõlanan Cadõlar Bayramõ’nõn bunca ciddiye
alõnmasõ bize çok anlaşõlõr gelmiyor değil mi?
Ama bunu sakõn New Yorklular duymasõn,
çünkü bu yõl 35. kez yapõlan New York
Halloween Gösterisi Amerika’da yapõlan en
büyük kutlama. Gösteriden ziyade şenlik de
diyebiliriz bunun adõna, ya da açõk hava
tõmarhanesi; bir
günlüğüne de olsa
herkesin ne isterse
yapabildiği, giyebildiği,
rahat rahat deliliklerini
sergileyebildiği bir nevi
toplu terapi.
Yaşamlarõnõn anormal
temposunun altõnda
ezilmiş ve aslõnda her
günü bir korku bayramõ gibi yaşayan ama bunu
fark etmeyen New Yorklularõn kendilerini bir
günlüğüne de olsa kaptõrõp koymalarõ için bir
fõrsat. Belki de bu yüzden 50 bin tane erişkin
yaratõcõlõkta, vahşilikte sõnõr tanõmayan
kostümleriyle arz-õ endam ediyorlar 31
Ekim’de, New York sokaklarõnda. Korku temalõ
olduğunu sanmayõn sakõn bütün bunlarõn; çünkü
olay Korku Bayramõ’ndan çõkõp tamamen
kendini dõşa vurma yarõşõna dönüşüyor. Hayalet,
cin, peri, vampir, hemşire, Marilyn Monroe,
Özgürlük Heykeli, Eiffel Kulesi, John Lennon,
Obama, Bush, Bin Ladin, Tenten, Sherlock
Holmes, satrançtaki herhangi bir piyon, kuş,
kedi, arõ, Taş Devri çizgi filminden Betty; hatta
çok isterseniz bir iskambil kâğõdõ, bir telefon
kulübesi bile olabilirsiniz. Her ne isterseniz,
nasõl isterseniz. Her şeye izin var, siz kendinize
izin verdikten sonra. Toplam iki milyon kişinin
katõldõğõ, tüm dünyada yüz milyon kişinin
televizyondan izlediği festival için aylardõr
hazõrlanõyor bu şehir. Hemen bütün mağazalar
bu temada kreasyonlar yapõyor, çalõşma
saatlerini uzatõyorlar, hatta sõrf Halloween için
ayrõ şubeler açan bile var. Restoranlar özel
mönüler hazõrlõyor, kokteyller yaratõyorlar. Her
yer balkabağõ, cadõ, iskelet, baykuş doldu
burada, bir çizgi filmin içinde yaşar gibi sanki.
Onlarõn Noel’i, Cadõlar Bayramõ, Şükran Günü,
bizim bayramlarõmõz, hepimizde ortak olan
Sevgililer Günü, Anneler-Babalar Günü gibi
kutlamalar hep madalyonun iki yüzüyle geldiler
bizlere. Bir yanda bir geleneği devam
ettirmenin, sevdiklerimizi hatõrlamanõn iç
huzuru, diğer yanda bu günlerin ticari bir tuzak
olduklarõ ve anlamlarõnõ yitirdikleri düşüncesi.
Her iki görüş de doğru olmakla beraber, bu
günlerin bunlardan öte bir anlamõ da olmalõ:
Mesela Cadõlar Bayramõ, normalde finans
konuşan, metrolarda soluksuz koşturan insanlarõ
kõsa bir süre de olsa deliliğe davet ediyorsa,
onlar da buna dört elle sarõlõyorlarsa, belki de
tam da amacõna hizmet ediyordur. İşin ironik
yanõysa, aslõnda korkuyu ve senenin bir günü
ölülere selam vermeyi sembolize eden bir
bayram; bunun tam tersini yapõyor, yaşamõ
kutsuyor artõk. Korku, coşku için bir araç
sadece, kostümler ve peruklar da öyle. Kutlanan
şey ne ölüler ne de korku, sadece esprisi
hayatõn, kimse tarafõndan yargõlanmayacağõnõ
bilmenin konforu. Korku değil, neşe fõşkõrõyor
buradaki cadõlardan. Yani New York’ta
baykuşlar, kabaklar, öcüler bahane ama delilik
her zamanki gibi şahane.
Küreselleşiyoruz, dünya küçülüyor,
küresel köy oluyoruz. Küreselleştikçe
birbirimizden daha da uzaklaşõyoruz. Aynõ
ortamõ, aynõ evi, aynõ işyerini, hatta aynõ
yatağõ paylaşan insanlar arasõndaki
mesafeler uzadõkça uzuyor. 24 Ekim
Belçika’da “kucaklaşma günü”ydü. Daha
önce Brüksel, Anvers, Leuven vb. çeşitli
kentlerde “bedava kucak” etkinlikleri
düzenlenmişti ama “Bugün müdürünüzü,
meslektaşınızı, arkadaşınızı, temizlikçiyi,
komşunuzu, öğretmeninizi ya da
tanımadığınız birini kucaklayabilirsiniz.
Çünkü bugün ulusal kucaklaşma günü”
çağrõsõyla Flamanlar 24 Ekim’i Belçika’da
resmen ulusal gün haline getirmek için ilk
adõmõ attõlar ve 24 Ekim’in ülke düzeyinde
“kucaklaşma günü” olmasõ için çaba
harcadõlar. Özellikle Flaman devlet
televizyon ve radyosu VRT kampanyaya
destek verdi. Radyo ve televizyon
programlarõ ve kucaklaşma şarkõlarõ ile
Belçikalõlarõ güne katõlmaya teşvik etti.
Ellerine “Bedava Kucak” yazan birer karton
alan radyo ve televizyon çalõşanlarõ
birbirleriyle kucaklaşarak kampanyaya
kendileri de katõldõlar. Flamanlarõn başlattõğõ
“24 Ekim resmen ulusal kucaklaşma
günü olsun” kampanyasõna Valonlar da
destek verirse bu iş olur gibi geliyor bana.
Ancak önce Valonlarla Flamanlarõn
kucaklaşmasõ lazõm. Zaten 21 Kasõm
2007’de Leuven Katolik Üniversitesi (KUL)
öğrencileri Belçika’nõn birliği için Valon ve
Flaman öğrencilerin kucaklaşmasõ etkinliği
düzenlemiş ve yaklaşõk 400 öğrenci
katõlmõştõ. Daha önce düzenlenen “İyi
günler/Merhaba deme haftası” ve
“beklenmedik bir anda övgü dolu sözler
söyleme kampanyası” eylemleriyle
yaptõklarõ gibi organizatörler
“kucaklaşma günü” girişimi ile
de yabancõlaşmayla mücadele
etmeyi amaçladõlar. İnsanlarõ
davranõşlarõnõ değiştirmeye
çağõrarak toplumsal bozulmaya
ve yozlaşmaya karşõ direndiler.
“Hepimiz insanız ve zaman
zaman sevgiye gereksinmemiz
var” diyen organizatörler,
kampanya ile insanlarõ tekrar birbirlerine
yaklaştõrmayõ ve hiç kimsenin yalnõz
olmadõğõnõ göstermeyi amaçladõlar.
Flamanlar kucaklaşma günü fikri için
Avustralyalõ Juan Mann’dan esinlenmişler.
Mann 30 Haziran 2004’te Londra’dan
Sydney’e dönüşünde havaalanõna geldiğinde
kimsenin onu beklemediğini görür ve
duygusal selamlaşmalardan etkilenir. Kendi
kentinde kendisini kimsesiz, yalnõz “bir
turist gibi” hisseder. Hemen “Bedava
sarılma” yazan bir levha ile sokağa çõkar ve
bu dünyada “free hugs” hareketinin
başlangõcõ olur. 80 ülkeye yayõlmõş olan bir
incelik, kibarlõk ve insanlarõ birbirine
yaklaştõrma hareketidir bu. 31 Aralõk
2006’da Ankara’da Kuğulu Park’ta, 28
Temmuz 2007’de İstanbul’da Taksim
Meydanõ’nda ve İzmir’de de “bedava
kucak” kampanyalarõ düzenlenmiş. Birinin
gününü biraz daha
güzelleştirmek, insanlarla
buluşmak ve dünyaya
yabancõlarõn (tanõmadõklarõmõzõn)
o kadar da kötü olmadõğõnõ
göstermek, insanlarõ bir araya
getirmek ve mutlu anlarõ
paylaşmak ve yaşama biraz daha
hafiflemiş olarak devam etmek,
insanlarõn insanlar için var
olduğunu göstermek “bedava kucak
kampanyası”nõn amaçlarõndan bazõlarõ.
“Kendinizi üzüntülü ve dünyada yalnız
hissettiğinizde, insanlarla konuşmak,
biriyle gülmeyi paylaşmak, birinin size
gülümsediğini görmek, sizi sarmalayıp
kucaklayan ve her şeyin düzeleceğini
söyleyen birine rastlamak yükünüzü
hafifletir. Ya hiç kimsesi olmayanlar ne
yapacaklar? Ailesi çok uzaktakiler?
Arkadaşları tarafından
anlaşılamayanlar?” diyen Mann elinde
“bedava kucak” levhasõyla sokağa
çõktõğõnda ilk 15 dakikada insanlar merakla
bakmõşlar. Duran ilk kişi Juan’õ
omuzlarõndan tutarak kedisinin o sabah
öldüğünü, araba kazasõnda kaybettiği tek
kõzõnõn ilk ölüm yõldönümü olduğunu
anlatmõş. Kendisini dünyanõn en yalnõzõ
hisseden kadõnõn gerçekten de kucaklaşmaya
ihtiyacõ varmõş. Juan ile kucaklaştõktan sonra
gülümsemiş. Kucaklaşma gününde
Belçika’da güne katõlanlar ellerinde bedava
kucak yazõlõ levhalarla sokaktan geçenleri
kucakladõlar. Öğrenciler gün boyunca
sokaklarda, huzurevlerinde, marketlerde
bedava kucak dağõttõlar. Bazõ kentlerde
önceden belirlenen saatlerde “kucaklaşma
anı” yaşandõ. “Kuzeyden güneye doğru
gitikçe insanlar birbirlerine daha sıcak
yaklaşıyor ve kucaklaşmak doğal hale
geliyor” gibi bir algõlama var Batõ’da.
Büyük kentlerdeki okurlar otobüste,
minibüste, caddede.. nerede olursanõz olun,
şöyle bir bakõn bakalõm etrafõnõza, kaç kişi
size merhaba diyor, sizinle konuşuyor ya da
sessizce gülümsüyor? Yabancõlaşõyoruz,
yalnõzlaşõyoruz... Ne yazõk ki işimiz
kampanyalara kaldõ!
erdincutku@binfikir.be
Cadõlar,
korkular ve
New York
IŞIK CANSU
CANAYAK
NEW YORK
Ulusal kucaklaşma günü
ERDİNÇ UTKU
BRÜKSEL
Atatürk
dayõm
Bizde Atatürkçülük
aileden gelir.
Seferberlikte sekiz yõl
askerlik yapmõş Haççe
Ali dedemle,
Atatürk’ün fotoğrafõ
evimizin bir köşesinde
yan yana dururdu.
Dedemin resmi
bõyõklõydõ. Eskiden
askerler bõyõklõ da
olurmuş. Atatürk ise
saçlarõnõ geriye doğru
taramõş, tertemiz
giysileriyle,
karatahtanõn başõnda
halka okuma-yazma
öğretiyordu. Yeni
emeklemeye
başladõğõm günlerde,
sürüne sürüne evin
köşesine gider,
parmağõmõ resme
doğru uzatarak:
“Atta!” dermişim;
“Atta!.” Annem,
tamamlarmõş: “Dayı!..
Atatürk dayı!..”
Ağladõğõmda,
yatõştõrmak için, beni
köşedeki o fotoğrafla
avuturmuş. Kõzamõk
ateşleriyle yanõp
kavrulduğum
gecelerde, hasta
yatağõmda başõmõ her
kaldõrdõğõmda, dayõmõ
başucumda
gördükçe
yüreğime
serin sular
serpilmiş gibi
olurdu,
rahatlardõm...
Başka bir
köyde oturan
Zeki Dayõm
evimize konuk
geldiğinde kafam
karõşmõştõ. Zeki
Dayõ’mõn dizine
oturmuş, pala
bõyõklarõnõ
çekiştirmeye çalõşõrken
bir yandan da
parmağõmõ bir
duvardaki resme, bir
Zeki Dayõma doğru
uzatarak: “Dayı!..
Dayı!..” dermişim.
Annem tamamlarmõş:
“He yavrum! O da
dayı, bu da dayı!”
27 Mayõs devriminde
altõ yaşõmdaydõm.
Babamla birlikte Yalak
pazarõna, Sarõz’a,
Göksun’a,
Tufanbeyli’ye
gittiğimizde, devlet
dairelerinde,
kahvehanelerde, okul
duvarlarõnda dayõmõn
resimlerini gördükçe
içim bir hoş olurdu.
Demek ki o, sadece
benim değil, bütün bir
ulusun dayõsõydõ...
İlkokulda, sõnõfa her
girdiğimde,
karatahtanõn üstünde
asõlõ duran dayõmõn
resmiyle göz göze
gelirdim. Öğretmenin
sorularõnõ doğru
yanõtladõğõmda, dayõm
gülümserdi. Derslerime
çalõşmadõğõm, sorulara
yanlõş yanõtlar
verdiğim zamanlarda
yüzü asõlõr, kaşlarõnõ
çatardõ. Resim, hep
aynõ resimdi oysa...
Köyümüzde okul
yoktu. İncemağara
köyündeki okulda
Süleyman Çiltaş’la
aynõ sõrada
oturuyorduk.
Öğretmen, Atatürk’ü,
Cumhuriyet
devrimlerini
anlatõyordu.
Süleyman’õn kulağõna
eğildim: “Biliyor
musun, o benim
dayım!” dedim.
Süleyman, çok şaşõrdõ,
parmağõnõ kaldõrdõ:
“Anaaaa! Deli mi ne!
Örtmenim, bu çocuk
diyor ki, Atatürk
benim dayım!..”
Öğretmen, yanõma
geldi, gülümseyerek
saçlarõmõ
okşadõ.
Yaşamõm
boyunca
dayõma hiç
söz
söyletmedim.
Ona yan
gözle
bakanlardan
hep uzak durdum.
Dayõma
küfredildiğinde,
heykelleri
parçalandõğõnda,
devrimleri ayaklar
altõna alõndõğõnda,
yüreğimde derin acõlar
duydum. Acaba şimdi
ne düşünüyor, diyerek
hep gözlerinin içine
baktõm...
Şimdilerde, binlerce
kilometre uzaklarda,
kitap okurken, yazõ
yazarken, zaman
zaman, çalõşma
masamõn bir kenarõnda
duran dayõmõn resmine
bakar, yüzündeki
anlamõ yakalamaya
çalõşõrõm. Uzunca bir
süredir dayõmõn
bakõşlarõnõ hüzünlü
bulurum. Aklõndan
geçenleri anlatmaz
bana. Düşünceli, dalgõn
haliyle uzaklara, hep
uzaklara bakar...
alinergis@yahoo.se
ALİ HAYDAR
NERGİS
MALMÖ
Kandinsky’ninkahvesinde...
Sonbaharõn gelişini Münih’te insan en
çok Marien Meydanõ’nõn gediklisi
kestanecilerin tezgâhlarõnõ ve
kepenklerini peşpeşe açmasõyla anlar...
“Marion” yazõlõ eski püskü kestaneci
kulübelerinden birine yanaşõp da bir
külah kestane alarak vitrinlere baka baka
yürümek ve sonbaharõn renklerini
izlemek çok hoştur... Küresel krizin
yarattõğõ gerginliklerle dolu insanlar,
rahatlamak için olsa gerek, bugünlerde
harõl harõl sanatla ilgileniyorlar
nedense... Sinemalar tõklõm tõklõm,
konserler, sergiler üst üste... Daha
geçenlerde Fazıl Say’õ dinleyen
Münihliler, bu defa da Münih
Başkonsolosumuz Ali Rifat Köksal’õn
öncülüğünde -Cumhuriyet
Bayramõmõzõn 85. yõlõ kutlama
etkinlikleri çerçevesi içinde- Doğuş
Çocuk Senfoni Orkestrasõ’nõ
dinlediler... Bu arada ben de kente
gelen gazetemiz yazarõ Erdal Atabek
Hoca’yla ayaküstü konuşabildim...
Sanat etkinlikleri içinde en çok ilgi
göreni Wassily Kandinsky’nin
aylarca sürecek dev sergisinin açõlõşõ
oldu... İstanbullularõn tõpkõ Salvador
Dali sergisine akõn etmesi gibi,
Münihliler de 25 Ekim’de Lehnbach
Haus adlõ galeride açõlan sergiye
koştular. Ben de sergiye hücum edenler
arasõndaydõm. Resim sanatõnõn çok
önemli imzalarõndan biri sayõlan
Kandinsky, Münih’te yaşamõş ve resim
sanatõnõ burada öğrenmiş bir usta olarak
tanõnõr... Öte yandan, bu ünlü ressamõn
kentin gözbebeği sayõlan
Schwabing’deki evini de gidip buldum
geçen hafta.. Sanatçõnõn 1901-1904
arasõnda yaşadõğõ bu eski ev, şimdilerde
herkesin ilgisini çekiyor. Gisela Strabe
metro durağõndan iki adõm ileride
Frederich Sokağõ’nõn köşesindeki yeşile
boyalõ 4 katlõ binanõn 3. katõnda yaşamõş
ünlü usta. Alttaki “Georgen Hof” adlõ
eski kahvehane ise bugünlerde tõklõm
tõklõm... Bir cumartesi ikindisinde
burada yer bulmak imkânsõz. Herkes
biraz da “nostaljik” takõlarak
Kandinsky’nin yaşadõğõ mekânlarda
olmanõn düşsel keyfini yaşõyor olmalõ...
1866 Moskova doğumlu olan
Kandinsky, 1944’te Paris’te hayata
gözlerini yumduğunda, ardõnda
birbirinden eşsiz tablolar ve desenler
bõrakmõştõ. Bereket, sevgili eşi Nina,
bütün önemli yapõtlarõ Paris’te ulusal
modern sanatlar müzesine bağõşlamõş da
bugün bu sergi Münih’te binlerce insanõ
bir araya
getirebilmiş.
Bugünlerde ünlü
Schiller Caddesi’nin
kitapçõ vitrinleri
silme Kandinsky
albümleriyle
dopdolu... Sanat
tarihçiler bu dev
ustayõ modern resim
sanatõnõn ilk başlangõcõ için adõm atan
bir deha olarak kabul ederler...
Önce Alman, sonra da Fransõz
vatandaşlõğõna geçen bir Rus ressam
aslõnda o! Hukuk ve iktisat eğitiminden
sonra kafayõ resme takõp tuval başõndan
ayrõlmayan bu çõlgõn adam, ilk
yapõtlarõnda izlenimciliğin ve Rus
romantizminin izlerini yansõtõr... Daha
sonra Münih’e gelip öğrenim gördüğü
yõllarda, biçimlere kişisel yalõnlõk
kazandõrsa da aslõnda “Blau Reiter”
grubunu kurduğu dönemlerde özgün
yaratõcõlõğõ ve lirizmi öne çõkaran
resimler yaparak ünlenmiştir. 1914’te
savaş patlak verince, apar topar
Moskova’ya dönen Kandinsky orada
eğitimle uğraşõrsa da 1921’de 4 yõl önce
evlendiği büyük aşkõ Nina
Andreyevsky ile birlikte tekrar
Almanya’ya döner... O zor yõllarda,
1922’de Weimar’daki “Bauhaus”ta
görev verirler ona. Sanatõndaki “lirik
geometri” eğiliminin başladõğõ yõllardõr
o yõllar... Arka arkaya yazdõğõ
kitaplarõndan ve makalelerden dolayõ
resmin estetik değerlerini de anlatõr
meraklõlara. Ancak çalõştõğõ
“Bauhaus”un Nazilerce
kapatõlmasõndan sonra sanatçõ Fransa’ya
gider yerleşir. Aslõnda o, esnek ve
kõvrak figürlerin bir araya geldiği
kompozisyonlarõyla belleklerde yer
etmiştir. Ölümünden önceki son yapõtlarõ
sanatçõnõn düşsel biçimlere dönüşünün
yansõmalarõdõr..
Şu birkaç haftadõr Kandinsky’nin evinin
altõndaki kahveye dadandõm!.. Münih’ten
gelip geçmiş yõğõnla sanatçõnõn izlerini
taşõyan bu caddenin iki sokak ötesindeki
(Ainmiller str. 34) Rainer Maria
Rilke’nin evini de göz ucuyla görüp,
sararmõş yapraklarõn örttüğü
kaldõrõmlarda düşler kurmadan
yapamõyorum... Açõk pencerelerden
sokağa taşan piyano sesleri, sonbaharõn
hüznüyle denk düşen bir romantizmi
aklõmdan hiç çõkartmõyor günlerdir... Ve
evlerin õşõklarõ birer birer yanarken
aklõma bir sokak ilerideki caddede oturan
Frida Kahlo gülüşlü cõlõz kemancõ kõz
ile onun yakõşõklõ kocasõ caz piyanisti
nasõl gelmesin? Onlarõn anõsõna tekrar
Kandinsky’nin evinin altõndaki köhne
mekâna kendimi atõp, düşlerle
oyalanarak bir kadeh kõrmõzõ şarap
õsmarlõyorum. Sonbaharõn hüznünü insan
başka türlü nasõl azaltõr ki uzaklarda?
erolozkan66@hotmail.com
EROL ÖZKAN
MÜNİH
Uluslararası modeller dün
Çin’de düzenlenen “Elite Model
Look” dünya finalinde ter
döktü. Çin’in sahil kenti
Sanya’da düzenlenen
yarışmanın son provasına
katılan 65 ülkeden 80 genç
kadın, en iyi model seçilebilmek
için yarıştı. (Fotoğraf: AFP)
Güzeller
Çin’deyarıştı