03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 2008 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI [email protected] Korkular sardõ buralarõ. Halloween, bizim bildiğimiz adõyla Cadõlar Bayramõ, New York’u hortlaklar, baykuşlar, hayaletler, zombiler şehrine dönüştürdü. Kökleri İrlandalõ kavim Keltlere dayanan bu bayram, bir maske takõp kendine korkunç bir görünüm vermekten çok daha fazlasõ demek aslõnda. Şöyle ki: Bundan neredeyse 2000 yõl önce Keltler, 1 Kasõm’õ yazõn kõşa döndüğü gün olarak görüyor, yaklaşan karanlõk kõştan ve uzayan gecelerden korkuyor, bunu ölümle bağdaştõrõyor; tam da bu dönüşümün olduğu gece bu dünya ile öte dünya arasõndaki çizginin eridiğine, ölüler tarafõndan ziyaret edildiğimize inanõyorlardõ. Onlarõ rahatsõz etmemek ya da kendi varlõklarõnõ gizlemek için onlar gibi giyindiler, maskeler taktõlar, büyük ateşler yakõp ölülerden korundular. İki milyon İrlandalõ göçmenin 19. yy’da Kuzey Amerika’ya gelmesiyle bu gelenek buraya da taşõnmõş oldu. Genel yargõnõn aksine aslõnda bir değil üç gün olan bu bayram, All Saints Day (Bütün Azizler Günü) ve All Souls Day (Bütün Ruhlar Günü) ile devam ediyor; bunlardan biri mezarlarõ ziyaret, diğeriyse azizlerin ruhlarõna dua etmek için. 31 Ekim’in, yani bayramõn kostümlerle kutlandõğõ gecenin ertesi günü yapõlõyor ziyaretler. Mezarlõklar çiçeklerle, mumlarla dolup taşõyor. Katolikler için çok önemli olan bu ziyaretlerin geleneğe uygun olan biçimi, geceleri ziyaret etmek bu dünyadan göçüp gitmiş olan sevilenleri. Dünyanõn neresinde ne bayram olursa olsun, yaşadõğõmõz devirde işin içine ticari unsurlarõn girmesi de kaçõnõlmaz. Bu kutsal gecenin, mezarlarõn fotoğrafçõlar için müthiş bir malzeme olduğunu ve buralarõn kameralar ile dolduğunu söylememe gerek var mõ? Ticaret demişken bu sene kostüm, ev partileri, balkabaklarõ, yüz boyalarõ, perili- lanetli ev şovlarõ, korku filmi seanslarõ, dekor malzemeleri derken; Amerika’da harcanmõş-kazanõlmõş olduğu hesaplanan miktar 5.8 milyar dolar! Üstelik ülke ekonomisi bu haldeyken. Noel Bayramõ çõlgõn tüketim günleri kategorisinde birinci sõrayõ korusa da biraz çocukça bir bayram gibi algõlanan Cadõlar Bayramõ’nõn bunca ciddiye alõnmasõ bize çok anlaşõlõr gelmiyor değil mi? Ama bunu sakõn New Yorklular duymasõn, çünkü bu yõl 35. kez yapõlan New York Halloween Gösterisi Amerika’da yapõlan en büyük kutlama. Gösteriden ziyade şenlik de diyebiliriz bunun adõna, ya da açõk hava tõmarhanesi; bir günlüğüne de olsa herkesin ne isterse yapabildiği, giyebildiği, rahat rahat deliliklerini sergileyebildiği bir nevi toplu terapi. Yaşamlarõnõn anormal temposunun altõnda ezilmiş ve aslõnda her günü bir korku bayramõ gibi yaşayan ama bunu fark etmeyen New Yorklularõn kendilerini bir günlüğüne de olsa kaptõrõp koymalarõ için bir fõrsat. Belki de bu yüzden 50 bin tane erişkin yaratõcõlõkta, vahşilikte sõnõr tanõmayan kostümleriyle arz-õ endam ediyorlar 31 Ekim’de, New York sokaklarõnda. Korku temalõ olduğunu sanmayõn sakõn bütün bunlarõn; çünkü olay Korku Bayramõ’ndan çõkõp tamamen kendini dõşa vurma yarõşõna dönüşüyor. Hayalet, cin, peri, vampir, hemşire, Marilyn Monroe, Özgürlük Heykeli, Eiffel Kulesi, John Lennon, Obama, Bush, Bin Ladin, Tenten, Sherlock Holmes, satrançtaki herhangi bir piyon, kuş, kedi, arõ, Taş Devri çizgi filminden Betty; hatta çok isterseniz bir iskambil kâğõdõ, bir telefon kulübesi bile olabilirsiniz. Her ne isterseniz, nasõl isterseniz. Her şeye izin var, siz kendinize izin verdikten sonra. Toplam iki milyon kişinin katõldõğõ, tüm dünyada yüz milyon kişinin televizyondan izlediği festival için aylardõr hazõrlanõyor bu şehir. Hemen bütün mağazalar bu temada kreasyonlar yapõyor, çalõşma saatlerini uzatõyorlar, hatta sõrf Halloween için ayrõ şubeler açan bile var. Restoranlar özel mönüler hazõrlõyor, kokteyller yaratõyorlar. Her yer balkabağõ, cadõ, iskelet, baykuş doldu burada, bir çizgi filmin içinde yaşar gibi sanki. Onlarõn Noel’i, Cadõlar Bayramõ, Şükran Günü, bizim bayramlarõmõz, hepimizde ortak olan Sevgililer Günü, Anneler-Babalar Günü gibi kutlamalar hep madalyonun iki yüzüyle geldiler bizlere. Bir yanda bir geleneği devam ettirmenin, sevdiklerimizi hatõrlamanõn iç huzuru, diğer yanda bu günlerin ticari bir tuzak olduklarõ ve anlamlarõnõ yitirdikleri düşüncesi. Her iki görüş de doğru olmakla beraber, bu günlerin bunlardan öte bir anlamõ da olmalõ: Mesela Cadõlar Bayramõ, normalde finans konuşan, metrolarda soluksuz koşturan insanlarõ kõsa bir süre de olsa deliliğe davet ediyorsa, onlar da buna dört elle sarõlõyorlarsa, belki de tam da amacõna hizmet ediyordur. İşin ironik yanõysa, aslõnda korkuyu ve senenin bir günü ölülere selam vermeyi sembolize eden bir bayram; bunun tam tersini yapõyor, yaşamõ kutsuyor artõk. Korku, coşku için bir araç sadece, kostümler ve peruklar da öyle. Kutlanan şey ne ölüler ne de korku, sadece esprisi hayatõn, kimse tarafõndan yargõlanmayacağõnõ bilmenin konforu. Korku değil, neşe fõşkõrõyor buradaki cadõlardan. Yani New York’ta baykuşlar, kabaklar, öcüler bahane ama delilik her zamanki gibi şahane. Küreselleşiyoruz, dünya küçülüyor, küresel köy oluyoruz. Küreselleştikçe birbirimizden daha da uzaklaşõyoruz. Aynõ ortamõ, aynõ evi, aynõ işyerini, hatta aynõ yatağõ paylaşan insanlar arasõndaki mesafeler uzadõkça uzuyor. 24 Ekim Belçika’da “kucaklaşma günü”ydü. Daha önce Brüksel, Anvers, Leuven vb. çeşitli kentlerde “bedava kucak” etkinlikleri düzenlenmişti ama “Bugün müdürünüzü, meslektaşınızı, arkadaşınızı, temizlikçiyi, komşunuzu, öğretmeninizi ya da tanımadığınız birini kucaklayabilirsiniz. Çünkü bugün ulusal kucaklaşma günü” çağrõsõyla Flamanlar 24 Ekim’i Belçika’da resmen ulusal gün haline getirmek için ilk adõmõ attõlar ve 24 Ekim’in ülke düzeyinde “kucaklaşma günü” olmasõ için çaba harcadõlar. Özellikle Flaman devlet televizyon ve radyosu VRT kampanyaya destek verdi. Radyo ve televizyon programlarõ ve kucaklaşma şarkõlarõ ile Belçikalõlarõ güne katõlmaya teşvik etti. Ellerine “Bedava Kucak” yazan birer karton alan radyo ve televizyon çalõşanlarõ birbirleriyle kucaklaşarak kampanyaya kendileri de katõldõlar. Flamanlarõn başlattõğõ “24 Ekim resmen ulusal kucaklaşma günü olsun” kampanyasõna Valonlar da destek verirse bu iş olur gibi geliyor bana. Ancak önce Valonlarla Flamanlarõn kucaklaşmasõ lazõm. Zaten 21 Kasõm 2007’de Leuven Katolik Üniversitesi (KUL) öğrencileri Belçika’nõn birliği için Valon ve Flaman öğrencilerin kucaklaşmasõ etkinliği düzenlemiş ve yaklaşõk 400 öğrenci katõlmõştõ. Daha önce düzenlenen “İyi günler/Merhaba deme haftası” ve “beklenmedik bir anda övgü dolu sözler söyleme kampanyası” eylemleriyle yaptõklarõ gibi organizatörler “kucaklaşma günü” girişimi ile de yabancõlaşmayla mücadele etmeyi amaçladõlar. İnsanlarõ davranõşlarõnõ değiştirmeye çağõrarak toplumsal bozulmaya ve yozlaşmaya karşõ direndiler. “Hepimiz insanız ve zaman zaman sevgiye gereksinmemiz var” diyen organizatörler, kampanya ile insanlarõ tekrar birbirlerine yaklaştõrmayõ ve hiç kimsenin yalnõz olmadõğõnõ göstermeyi amaçladõlar. Flamanlar kucaklaşma günü fikri için Avustralyalõ Juan Mann’dan esinlenmişler. Mann 30 Haziran 2004’te Londra’dan Sydney’e dönüşünde havaalanõna geldiğinde kimsenin onu beklemediğini görür ve duygusal selamlaşmalardan etkilenir. Kendi kentinde kendisini kimsesiz, yalnõz “bir turist gibi” hisseder. Hemen “Bedava sarılma” yazan bir levha ile sokağa çõkar ve bu dünyada “free hugs” hareketinin başlangõcõ olur. 80 ülkeye yayõlmõş olan bir incelik, kibarlõk ve insanlarõ birbirine yaklaştõrma hareketidir bu. 31 Aralõk 2006’da Ankara’da Kuğulu Park’ta, 28 Temmuz 2007’de İstanbul’da Taksim Meydanõ’nda ve İzmir’de de “bedava kucak” kampanyalarõ düzenlenmiş. Birinin gününü biraz daha güzelleştirmek, insanlarla buluşmak ve dünyaya yabancõlarõn (tanõmadõklarõmõzõn) o kadar da kötü olmadõğõnõ göstermek, insanlarõ bir araya getirmek ve mutlu anlarõ paylaşmak ve yaşama biraz daha hafiflemiş olarak devam etmek, insanlarõn insanlar için var olduğunu göstermek “bedava kucak kampanyası”nõn amaçlarõndan bazõlarõ. “Kendinizi üzüntülü ve dünyada yalnız hissettiğinizde, insanlarla konuşmak, biriyle gülmeyi paylaşmak, birinin size gülümsediğini görmek, sizi sarmalayıp kucaklayan ve her şeyin düzeleceğini söyleyen birine rastlamak yükünüzü hafifletir. Ya hiç kimsesi olmayanlar ne yapacaklar? Ailesi çok uzaktakiler? Arkadaşları tarafından anlaşılamayanlar?” diyen Mann elinde “bedava kucak” levhasõyla sokağa çõktõğõnda ilk 15 dakikada insanlar merakla bakmõşlar. Duran ilk kişi Juan’õ omuzlarõndan tutarak kedisinin o sabah öldüğünü, araba kazasõnda kaybettiği tek kõzõnõn ilk ölüm yõldönümü olduğunu anlatmõş. Kendisini dünyanõn en yalnõzõ hisseden kadõnõn gerçekten de kucaklaşmaya ihtiyacõ varmõş. Juan ile kucaklaştõktan sonra gülümsemiş. Kucaklaşma gününde Belçika’da güne katõlanlar ellerinde bedava kucak yazõlõ levhalarla sokaktan geçenleri kucakladõlar. Öğrenciler gün boyunca sokaklarda, huzurevlerinde, marketlerde bedava kucak dağõttõlar. Bazõ kentlerde önceden belirlenen saatlerde “kucaklaşma anı” yaşandõ. “Kuzeyden güneye doğru gitikçe insanlar birbirlerine daha sıcak yaklaşıyor ve kucaklaşmak doğal hale geliyor” gibi bir algõlama var Batõ’da. Büyük kentlerdeki okurlar otobüste, minibüste, caddede.. nerede olursanõz olun, şöyle bir bakõn bakalõm etrafõnõza, kaç kişi size merhaba diyor, sizinle konuşuyor ya da sessizce gülümsüyor? Yabancõlaşõyoruz, yalnõzlaşõyoruz... Ne yazõk ki işimiz kampanyalara kaldõ! [email protected] Cadõlar, korkular ve New York IŞIK CANSU CANAYAK NEW YORK Ulusal kucaklaşma günü ERDİNÇ UTKU BRÜKSEL Atatürk dayõm Bizde Atatürkçülük aileden gelir. Seferberlikte sekiz yõl askerlik yapmõş Haççe Ali dedemle, Atatürk’ün fotoğrafõ evimizin bir köşesinde yan yana dururdu. Dedemin resmi bõyõklõydõ. Eskiden askerler bõyõklõ da olurmuş. Atatürk ise saçlarõnõ geriye doğru taramõş, tertemiz giysileriyle, karatahtanõn başõnda halka okuma-yazma öğretiyordu. Yeni emeklemeye başladõğõm günlerde, sürüne sürüne evin köşesine gider, parmağõmõ resme doğru uzatarak: “Atta!” dermişim; “Atta!.” Annem, tamamlarmõş: “Dayı!.. Atatürk dayı!..” Ağladõğõmda, yatõştõrmak için, beni köşedeki o fotoğrafla avuturmuş. Kõzamõk ateşleriyle yanõp kavrulduğum gecelerde, hasta yatağõmda başõmõ her kaldõrdõğõmda, dayõmõ başucumda gördükçe yüreğime serin sular serpilmiş gibi olurdu, rahatlardõm... Başka bir köyde oturan Zeki Dayõm evimize konuk geldiğinde kafam karõşmõştõ. Zeki Dayõ’mõn dizine oturmuş, pala bõyõklarõnõ çekiştirmeye çalõşõrken bir yandan da parmağõmõ bir duvardaki resme, bir Zeki Dayõma doğru uzatarak: “Dayı!.. Dayı!..” dermişim. Annem tamamlarmõş: “He yavrum! O da dayı, bu da dayı!” 27 Mayõs devriminde altõ yaşõmdaydõm. Babamla birlikte Yalak pazarõna, Sarõz’a, Göksun’a, Tufanbeyli’ye gittiğimizde, devlet dairelerinde, kahvehanelerde, okul duvarlarõnda dayõmõn resimlerini gördükçe içim bir hoş olurdu. Demek ki o, sadece benim değil, bütün bir ulusun dayõsõydõ... İlkokulda, sõnõfa her girdiğimde, karatahtanõn üstünde asõlõ duran dayõmõn resmiyle göz göze gelirdim. Öğretmenin sorularõnõ doğru yanõtladõğõmda, dayõm gülümserdi. Derslerime çalõşmadõğõm, sorulara yanlõş yanõtlar verdiğim zamanlarda yüzü asõlõr, kaşlarõnõ çatardõ. Resim, hep aynõ resimdi oysa... Köyümüzde okul yoktu. İncemağara köyündeki okulda Süleyman Çiltaş’la aynõ sõrada oturuyorduk. Öğretmen, Atatürk’ü, Cumhuriyet devrimlerini anlatõyordu. Süleyman’õn kulağõna eğildim: “Biliyor musun, o benim dayım!” dedim. Süleyman, çok şaşõrdõ, parmağõnõ kaldõrdõ: “Anaaaa! Deli mi ne! Örtmenim, bu çocuk diyor ki, Atatürk benim dayım!..” Öğretmen, yanõma geldi, gülümseyerek saçlarõmõ okşadõ. Yaşamõm boyunca dayõma hiç söz söyletmedim. Ona yan gözle bakanlardan hep uzak durdum. Dayõma küfredildiğinde, heykelleri parçalandõğõnda, devrimleri ayaklar altõna alõndõğõnda, yüreğimde derin acõlar duydum. Acaba şimdi ne düşünüyor, diyerek hep gözlerinin içine baktõm... Şimdilerde, binlerce kilometre uzaklarda, kitap okurken, yazõ yazarken, zaman zaman, çalõşma masamõn bir kenarõnda duran dayõmõn resmine bakar, yüzündeki anlamõ yakalamaya çalõşõrõm. Uzunca bir süredir dayõmõn bakõşlarõnõ hüzünlü bulurum. Aklõndan geçenleri anlatmaz bana. Düşünceli, dalgõn haliyle uzaklara, hep uzaklara bakar... [email protected] ALİ HAYDAR NERGİS MALMÖ Kandinsky’ninkahvesinde... Sonbaharõn gelişini Münih’te insan en çok Marien Meydanõ’nõn gediklisi kestanecilerin tezgâhlarõnõ ve kepenklerini peşpeşe açmasõyla anlar... “Marion” yazõlõ eski püskü kestaneci kulübelerinden birine yanaşõp da bir külah kestane alarak vitrinlere baka baka yürümek ve sonbaharõn renklerini izlemek çok hoştur... Küresel krizin yarattõğõ gerginliklerle dolu insanlar, rahatlamak için olsa gerek, bugünlerde harõl harõl sanatla ilgileniyorlar nedense... Sinemalar tõklõm tõklõm, konserler, sergiler üst üste... Daha geçenlerde Fazıl Say’õ dinleyen Münihliler, bu defa da Münih Başkonsolosumuz Ali Rifat Köksal’õn öncülüğünde -Cumhuriyet Bayramõmõzõn 85. yõlõ kutlama etkinlikleri çerçevesi içinde- Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrasõ’nõ dinlediler... Bu arada ben de kente gelen gazetemiz yazarõ Erdal Atabek Hoca’yla ayaküstü konuşabildim... Sanat etkinlikleri içinde en çok ilgi göreni Wassily Kandinsky’nin aylarca sürecek dev sergisinin açõlõşõ oldu... İstanbullularõn tõpkõ Salvador Dali sergisine akõn etmesi gibi, Münihliler de 25 Ekim’de Lehnbach Haus adlõ galeride açõlan sergiye koştular. Ben de sergiye hücum edenler arasõndaydõm. Resim sanatõnõn çok önemli imzalarõndan biri sayõlan Kandinsky, Münih’te yaşamõş ve resim sanatõnõ burada öğrenmiş bir usta olarak tanõnõr... Öte yandan, bu ünlü ressamõn kentin gözbebeği sayõlan Schwabing’deki evini de gidip buldum geçen hafta.. Sanatçõnõn 1901-1904 arasõnda yaşadõğõ bu eski ev, şimdilerde herkesin ilgisini çekiyor. Gisela Strabe metro durağõndan iki adõm ileride Frederich Sokağõ’nõn köşesindeki yeşile boyalõ 4 katlõ binanõn 3. katõnda yaşamõş ünlü usta. Alttaki “Georgen Hof” adlõ eski kahvehane ise bugünlerde tõklõm tõklõm... Bir cumartesi ikindisinde burada yer bulmak imkânsõz. Herkes biraz da “nostaljik” takõlarak Kandinsky’nin yaşadõğõ mekânlarda olmanõn düşsel keyfini yaşõyor olmalõ... 1866 Moskova doğumlu olan Kandinsky, 1944’te Paris’te hayata gözlerini yumduğunda, ardõnda birbirinden eşsiz tablolar ve desenler bõrakmõştõ. Bereket, sevgili eşi Nina, bütün önemli yapõtlarõ Paris’te ulusal modern sanatlar müzesine bağõşlamõş da bugün bu sergi Münih’te binlerce insanõ bir araya getirebilmiş. Bugünlerde ünlü Schiller Caddesi’nin kitapçõ vitrinleri silme Kandinsky albümleriyle dopdolu... Sanat tarihçiler bu dev ustayõ modern resim sanatõnõn ilk başlangõcõ için adõm atan bir deha olarak kabul ederler... Önce Alman, sonra da Fransõz vatandaşlõğõna geçen bir Rus ressam aslõnda o! Hukuk ve iktisat eğitiminden sonra kafayõ resme takõp tuval başõndan ayrõlmayan bu çõlgõn adam, ilk yapõtlarõnda izlenimciliğin ve Rus romantizminin izlerini yansõtõr... Daha sonra Münih’e gelip öğrenim gördüğü yõllarda, biçimlere kişisel yalõnlõk kazandõrsa da aslõnda “Blau Reiter” grubunu kurduğu dönemlerde özgün yaratõcõlõğõ ve lirizmi öne çõkaran resimler yaparak ünlenmiştir. 1914’te savaş patlak verince, apar topar Moskova’ya dönen Kandinsky orada eğitimle uğraşõrsa da 1921’de 4 yõl önce evlendiği büyük aşkõ Nina Andreyevsky ile birlikte tekrar Almanya’ya döner... O zor yõllarda, 1922’de Weimar’daki “Bauhaus”ta görev verirler ona. Sanatõndaki “lirik geometri” eğiliminin başladõğõ yõllardõr o yõllar... Arka arkaya yazdõğõ kitaplarõndan ve makalelerden dolayõ resmin estetik değerlerini de anlatõr meraklõlara. Ancak çalõştõğõ “Bauhaus”un Nazilerce kapatõlmasõndan sonra sanatçõ Fransa’ya gider yerleşir. Aslõnda o, esnek ve kõvrak figürlerin bir araya geldiği kompozisyonlarõyla belleklerde yer etmiştir. Ölümünden önceki son yapõtlarõ sanatçõnõn düşsel biçimlere dönüşünün yansõmalarõdõr.. Şu birkaç haftadõr Kandinsky’nin evinin altõndaki kahveye dadandõm!.. Münih’ten gelip geçmiş yõğõnla sanatçõnõn izlerini taşõyan bu caddenin iki sokak ötesindeki (Ainmiller str. 34) Rainer Maria Rilke’nin evini de göz ucuyla görüp, sararmõş yapraklarõn örttüğü kaldõrõmlarda düşler kurmadan yapamõyorum... Açõk pencerelerden sokağa taşan piyano sesleri, sonbaharõn hüznüyle denk düşen bir romantizmi aklõmdan hiç çõkartmõyor günlerdir... Ve evlerin õşõklarõ birer birer yanarken aklõma bir sokak ilerideki caddede oturan Frida Kahlo gülüşlü cõlõz kemancõ kõz ile onun yakõşõklõ kocasõ caz piyanisti nasõl gelmesin? Onlarõn anõsõna tekrar Kandinsky’nin evinin altõndaki köhne mekâna kendimi atõp, düşlerle oyalanarak bir kadeh kõrmõzõ şarap õsmarlõyorum. Sonbaharõn hüznünü insan başka türlü nasõl azaltõr ki uzaklarda? [email protected] EROL ÖZKAN MÜNİH Uluslararası modeller dün Çin’de düzenlenen “Elite Model Look” dünya finalinde ter döktü. Çin’in sahil kenti Sanya’da düzenlenen yarışmanın son provasına katılan 65 ülkeden 80 genç kadın, en iyi model seçilebilmek için yarıştı. (Fotoğraf: AFP) Güzeller Çin’deyarıştı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle