29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 2008 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Metin And da... Fethi Naci, Mehmet H. Doğan, Ali Püsküllüoğlu, İlhan Berk... Edebiyat kan yitiriyor. Metin And’la da bilim... Onların hayatı, altmış yetmiş yıllık bir emeğin onu- runu taşıyor. Her alandaki değer düşümü bu onurun anlamını kavramaya yetecektir. Dünya boş kalmıyor. Her gidenin yeri doldurulu- yor; ama nasıl, hangi emekle?.. F. Naci, edebiyatı toplumsal düşüncenin imbi- ğinden geçirdi. M. H. Doğan, nitelikli çevirilerinin yanında, şiirsel hiçbir yaratıyı gözden kaçırmadı. Püsküllüoğlu, yalınlığın şiirini yazdı, sözlükçülük- te çağdaş Şemsettin Sami oldu. Berk, şiirle uyuyan, şiirle rüya gören, şiirle uyanan bir şairdi. Şiirde güzelliğin duygu diya- lektiğini aradı... Metin And... Anadolu kök kültürünün arşiv gezegeniydi. Küf tuttuğu sanılan belgelerin kazıbilimcisi idi. Kuş uçmaz kervan geçmez toprakların kültür ele- yicisiydi. Köy seyirlik oyunlarının iz sürücüsüydü. Etnik ve dinsel bağnazlığın egemen olduğu bir kül- tür ortamında Yunan bağbozumu-şarap- sarhoşluk tanrısı Dionysos’la Türk köylüsünü aynı şı- ra fıçısında demlendirmek ne demektir? Evrensel dostluğun kültür elçisiydi... Yıl 1968. Ankara. Henüz tanışmıyoruz And’la. Sa- natsevenler Derneği’nin salonunda bir oyun tartışı- lıyor. Oyunda folklorik öğeler de var. Masada kim- lerin oturduğunu anımsamıyorum. Arka sıralarda oturan takım elbiseli topluca bir iz- leyici, ayağa kalkıp, Anadolu halk kültüründe onun sahnelediği şeyler olmadığını belirterek yönetmeni eleştiriyor. Yönetmen, görüşünü açıklamaya geçmeden, sa- londa homurdanmalar oluyor. Söze “Sayın Metin And...” diye başlayınca homurtu kesiliyor, onu gör- mek için herkes kafasını arka sıralara çeviriyor. O sıralarda Metin And dergilerde, gazetelerde adı görülen, ortalarda fazla dolaşmayan bir kişi. Bacon’ın dediği gibi, ‘bilgi güçtür’, bileni atak kı- lar. Onun ataklığı, bilgiden aldığı güce bağlanmalı- dır. And, coşkuluydu, ataktı, yalnızdı... Eline işe yarar bir belge geçmesin, coşkusu dili- nin ışığı olurdu. Sözcükleri söyleyişte kendine özgü ses tınısının ayrı bir etkisi vardı. Sözdiziminde sekmeler olmaz- dı. Sekme sayılırsa, konuşurken biçimli kaşlarından yüzüne hoş bir gülüş yayılırdı. And’ın sevecenlik ışıyan bu gülüşü hiç değişmezdi. Görmeyeli nerdeyse yirmi yıl olmuştu. Bir gün, Ber- lin’in en kalabalık caddesi Kurfüstendamm’da o de- ğişmez gülüşüyle karşıma çıkıverdi. Adımları yavaşlamış, boyu biraz kısalmış mıydı? Onu kucaklarken Türkiye gerçek insan varlığıyla içime dolmuştu. Ona sorulan ‘nasılsınız’ın karşılığı hiçbir zaman ‘iyi- yim’ olmamıştır. “İyiyim” demeye bile vakti yoktu; o gün de el- yazmalarından bulup çıkardığı minyatürler üzerinde durarak, gelmeden basımevine verdiği Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası’nın içeriğini anlatmıştı. Metin And... Bügülerin, gölge oyunlarının, Türk tiyatrosu tari- hinin ve Kerbela’dan başlayıp Anadolu içlerinde de- yişlerle söylenceleşen törelerin temel taşı koyucu- suydu. “Oyuncu insan”dan kendini yarattığı kültürle var eden “düşünen insan”a ulanan bir kültür tarihinin, Anadolu etnik ve dinsel ritüellerinin gerçek yorum- cusu idi. Anadolu kültür varlıklarının gün yüzüne çıkması- nın yol açıcısıydı... [email protected] [email protected] R üştü Asyalı tiyatromuzun önde gelen oyuncularõndan biri. Başarõlõ bir yö- netmen ve yorumcu. Seyircinin ya- kõndan tanõdõğõ, sevdiği, benimsediği bir isim. Sa- natçõ, geçen günlerde Devlet Tiyatrolarõ Başre- jisörü oldu ve aynõ günlerde İsmail Dümbüllü Ödülü’nü aldõ. - Sizi öncelikle İsmail Dümbüllü Ödülü için kutluyorum ve bu vesileyle, bir yaraya par- mak basmak, geleneksel Türk tiyatrosunun bugün ne durumda olduğu hakkında görüş- lerinizi almak isterim. RÜŞTÜ ASYALI - İsmail Dümbüllü Ödü- lü’nün bana verilmesini, geleneksel Türk tiyat- rosunun son temsilcisinin adõnõ taşõmasõ bakõ- mõndan çok önemli buluyorum. Hem değerli Dümbüllü ustamõzõn adõnõ hem de geleneksel Türk tiyatrosu kavramõnõ yaşatmõş oluyoruz. Ne yazõk ki birkaç kişi dõşõnda (ben de bunlardan bi- riyim) gelenekselin-özellikle-tiyatro alanõnda taşõdõğõ yaşamsal önem, bugünlerde ne kimse- nin umurunda, ne de kimse konunun farkõnda! - Bu umursamazlığın ya da kopukluğun ne- denlerini nasıl özetlersiniz? ASYALI - Bence, tiyatro yaşamõmõzdaki en önemli eksiklik, geleneksel Türk tiyatrosu bil- gi, belge ve becerisinden yoksun olmamõzdõr. Eğer, Cumhuriyet tiyatrosu yaşamõmõza girdiği günlerde, öğreniminde ve uygulamasõnda çok ba- şarõlõ olduğumuzu övünerek söyleyebileceğim dünya tiyatrosunda uygulanan tiyatro biçemle- rinin yanõ sõra, geleneksel tiyatro araştõrmasõ, öğ- renimi ve uygulamasõ da yaşama geçebilseydi, eksiksiz bir Türk tiyatrosu yapõsõna sahip ola- bilirdik. Gerçi, kuramsal kitaplarõmõzda konunun göz ardõ edildiğini söylemek haksõzlõk olur ama, gerçekçi olarak düşünürsek bugünkü du- rum, ustadan çõrağa el vererek ulaşõlan verile- rin kurumaya yüz tuttuğu bir çorak dönemi gös- teriyor. Çoğumuz, ustadan çõrağa yoluyla do- nanma yerine, kulaktan kulağa ne kaldõysa ye- tinme zorunluluğuyla karşõ karşõyayõz. - Dünyada bu yönde çok önemli mesafeler alınırken biz dönüp geriye bakmamış, gele- neksel tiyatromuz üzerine yeterince eğilme- mişiz. ASYALI - Dünya tiyatrocularõnõn özendik- leri, öykündükleri; benimseyip, özümseyip, ör- neğin Bertolt Brecht gibi dünyayõ etkileyen bir kurama dönüştürdükleri, geleneksel Türk ti- yatrosunun dallarõndan biri olan “Ortaoyunu” için, istediğimiz kadar, ‘ilk epik tiyatro’ ya da ‘ilkel epik tiyatro(!)’ diye çõrpõnalõm; değeri- ni bilmediğimiz, hak ettiği yere oturtamadõğõmõz varlõklarõmõz, her konuda olduğu gibi tiyatroda da elimizden gidiveriyor. Bu yüzden, bize dü- şen sahip çõkmak ve hakkõnõ vermektir. Tiyatro okullarõmõzdan başlayarak, gelenek- sel Türk tiyatrosunun ne olduğu/nasõl olduğu; ne olmadõğõ/nasõl olmadõğõ araştõrõlõr, incelenir, öğretilir, öğrenilirse tiyatromuzun bir güzelliği, bir zenginliği daha yaşamdaki özgün yerini alõr umudunu taşõmaktayõm. Böylelikle, olur-ol- maz kişiler, yalan-yanlõş işleri, tiyatronun bir tü- rü diye yutturmaya kalkõşma cesaretini göste- remezler. - Bu alanda bilimsel çalışmalar yapılması ve bir Geleneksel Türk Tiyatrosu Araştırma Merkezi kurulması gerektiğine inanıyorum. ASYALI - Evet, sorunun çözümü için en doğ- ru saptamayõ siz yaptõnõz. Devletin ve çağdaş Türk tiyatrosunun birikimli, deneyimli, merak- lõ, çalõşkan, sorumlu sanatçõlarõnõn ve bilim in- sanlarõnõn çalõşmalarõ sonucunda kurulacak bir Geleneksel Türk Tiyatrosu Araştõrma Merkezi öncelikli gereksinimimizdir. PAYLAŞMAK - Sayın Rüştü Asyalı, biraz da yeni görevi- nizle ilgili konuşalım. Devlet Tiyatroları Baş- rejisörü olarak nasıl bir çalışma yöntemi iz- leyeceksiniz? Devlet Tiyatroları gibi geniş bir mekanizma, bir oluşum içinde başrejisörün konumu nedir, ne olmalıdır sizce? ASYALI - Onur duyduğum, önemsediğim ye- ni görevime başlar başlamaz düşündüğüm ilk ey- lem ‘paylaşmak’tõ. Tiyatro dediğiniz güzeller güzeli işin sorumluluğunu da mutlu sonucunu da paylaşmak; seyircimize sunacağõmõz güzel- likleri, bir “Rejisörler Kurulu”nun iş bölümü ve kurgusu ile gerçekleştirmek. Böyle bir ya- põlanma düşüncesinde en önemli desteği genel müdürümüz sayõn Lemi Bilgin’den gördüm, gör- mekteyim. Devlet Tiyatrolarõ gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin “aydınlanma” kurumlarõnõn başõnda gelen bu saygõn yapõda, başrejisör, ku- rumun sanatsal işleyişini tek başõna sağlõklõ yü- rütemez kanõsõndayõm. Başrejisörün konumu bence, görev paylaşõmõnõ yaparak “Rejisörler Kurulu” yardõmõyla, Türkiye çapõnda, bölge mü- dürleri ve rejisörleriyle işbirliğini sağlamak, oyun çalõşmalarõnõ gözlemek, izlemek, değerlendir- mek ve sonuçlarõ “Rejisörler Kurulu”nun ra- porlarõyla birlikte genel müdürün bilgilerine ve onayõna sunmak olmalõdõr. Başrejisör , genel re- pertuvar ve bölge repertuvarlarõ önerisinde bu- lunabilir. Ayrõca, “Rejisörler Kurulu” için ön- gördüğü rejisörler listesini de genel müdürün onayõna sunarak, yaşama geçmesini sağlar. - Yeni tiyatro mevsiminde sayın Lemi Bil- gin’le yapacağınız çalışmalar ne yönde geli- şecek? ASYALI - Yapacağõmõz çalõşmalarõn ilki özel bir gösteri: Lemi Bilgin, ben ve sanatçõlarõmõ- zõn rol alacaklarõ, Cumhuriyetimizin 85. ve Ata- türkümüzün zamansõz yitiminin 70. yõldönüm- leri dolayõsõyla, Falih Rıfkı Atay’õn “Çanka- ya” adlõ anõlarõndan benim sahneye uyarladõğõm “Yeniden Doğarken” oyununu okuma tiyatrosu olarak sunacağõz ve Türkiye’de her sahnemiz- de gösterilecek. Sayõn Lemi Bilgin’in 2009 ti- yatro yõlõnda Devlet Tiyatrolarõ’nõn 60. yõlõ do- layõsõyla sunulmasõnõ düşündüğü repertuvar, 60 yerli oyunumuzla güzelleşecek ve etkinleşecek. Ayrõca, çocuk seyircilerimizle daha çok, daha sõk buluşabilmek amacõyla ‘bu yıl beş yüz bin çocuk!’ diyerek yola çõkacağõz, oyunlarõmõz pro- vada. Bir başka yeni yaklaşõmõmõz da tiyatro- larõmõzõ, bölgeler arasõ ortak çalõşmalarla bir- birlerine daha da yakõnlaştõrmak amacõnõ güt- mekte. Böylelikle, oyuncularõmõz kendi bölgesi dõşõndaki seyircilerle de buluşma olanağõna kavuşurken, seyircilerimiz de farklõ tiyatrolarõ- mõzõn değişik oyunlarõnõ seyredebilecekler. Bü- tün bu çabalarõn tek amacõ, seyircilerimizi ti- yatrolarõmõzõn sunacağõ çok ve çeşitli güzellik- lerle buluşturmak ve sanatõn umut veren solu- ğunun gücüyle yaşamõn olumsuzluklarõnõ uzak- laştõrmak. Başarabilirsek ne mutlu! Seyirciyi tiyatronun zenginlikleriyle buluşturmak RüştüAsyalõiledünvebugün“Yeni görevime başlar başlamaz düşündüğüm ilk eylem ‘paylaşmak’tõ. Devlet Tiyatrolarõ gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘aydõnlanma’ kurumlarõnõn başõnda gelen bu saygõn yapõda, başrejisör, kurumun sanat işleyişini tek başõna sağlõklõ yürütemez kanõsõndayõm.” Kültür Servisi - Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarõ, bugünden itibaren 10 Ekim’e dek Harold Pinter’õn yazdõğõ, Devlet Tiyatrolarõ rejisörlerinden Hakan Çimenser’in yö- nettiği ‘Aldatma’ adlõ oyunla Tepebaşõ Sahnesi’nde seyirciyle buluşacak. Oyun sondan ba- şa doğru giden öyküsü ve farklõ anlatõmõ ile dikkat çekerken, anlattõğõ üç kişilik ‘aşk ve iha- net’ öyküsüyle seyircisine canlõ ve gösterişli bir tiyatro ziyafeti sunuyor. (0 222 335 72 71) MÜSLİM ÇELİK 1. Çocuk eskiliğimdir. ‘Çocuk ve Allah’õ yaz- dõm. Çocukta doğmak, Tanrõ’da ölmemek için. Bir imgenin yerini beyaz aldõ. Kõrdõ göğün ma- visini. 2. Havaya çizdim, dünya değil. Hava vardõ. Aydõnlõğõn parmaklarõndan damlayan ağõrlõk- sõzlõğõ. 6. Gölgesi kemiksiz, ter mayasõndan ‘Sõvas- lõ Karõnca’. Gerçek düşleri ölçülebilirliği, uyacak değil! 9. Bir şiir yazsam, hiçbir sözcük olmasa! Dü- şünmedim. 15. Bir-gün az kalsõn şiiri bõrakõyordum bir- kaç saatliğine, öleyazdõm. Ben bendeki sesi ara- dõm. Soluğumun hõzõndan yola çõktõm. Işõkla yer değiştirdim. Anka. 26. İmge bir görünür bir yiter. ‘Soyun!’ Akar- suyu giyin. Soyunmak sõnõrsõz. ‘Kõzõlõrmak Kõ- yõlarõ’ndan bir sõr sõzdõ aynasõ yaşamõn, ölüm kalõmõn. Sõrsõzdõ! 32. Ağu dökerler usuma sözcükler, şiir ya- zarõm bal sanõrlar. Bundan haberi yok arõlarõn; zamansõzlõktõ, şiire geçmiştim. ‘Türkçe benim ses bayrağõm!’ 52. Sözü, şiiri yak, küllerini havada savur! Ge- riye kalan, kanatlanõr, uçar. Özlemini çektiğin zamandan daha eski Tanvaktinin yeni vücudu, uyanõşõ, ten sesi, ses sesi. 66. “Büyür hatõralar gibi ihtiyarlar” Ço- cuklar uyurken. 69. Asu, su, “Daha”, Bilinmeyen baskõsõ: Do- ğa-dağ-yeşil-kuş-karõnca-ağaç-evren-gök- yõldõz-sonsuzluk-insan halleri. Gece-çağ + uyku + kuş = sonrasõzlõk+var. vakit-gün ağaç 73. Şair/birey yaşamõmõ hep şiire adadõm. “imgelem boyutum” “evrensel birlik” örtüsü zorunlu özgürlük alanlarõ. 75. Şeyh Galib’e çiçekler’i yazarken de; dildeki bilgisayar’dõm. 76. “Açõl susam” dedim. “Kuş ayak” takõn- dõm. Başparmak işaret parmağõna karşõ, bü- tününe karşõ, kendine karşõ. 83. Dağlarca sayrõlamõş! Ülke sayrõlamõş! Yaprağõn yeğniliğini Yeşilliğini ovalarõn Gün õşõğõnõn erinci Sesin gözyaşõnõ Yellerin kararsõzlõğõna, ağõrlõksõzlõğõnõ Kõyametli taşlarõn sertliğini Onlarõn üzerine, balõn tadõnõ Ülkenin coğrafyasõnõ, Kõzõlõrmak Kõyõlarõ’nõ Yakõcõlõğõnõ ateşin, kõşõn soğuğunu Kumrunun sevgisini Susuşunu uçurumlarõn Şiirde uyanõşõnõ vb. vb. vb. Kaynatõp verin! 85. Güneş õsõtmõyor görmeden harflerimi. Fõ- rat’õn iniltisi şiirin õşõğõ doğuda. 90. 90 yaş, ölü dallarõ kõran sessiz fõrtõna. Dağlarca’nõn son Yörük, dağlara bakõyor. Kuşun uçmasõ. 92. Türkçenin süt dişleri Yunusi. Der ki: Geceyle aramõzda mavi bir şey sal- lanõr. 93. Sana dün bir Dağlarca’dan baktõm ey şi- ir, görmedim uğramadõğõ köşe bucak, yol yõl- dõz, insan halleri, boncuk, mavi, keten kenevir, çocuk-evren günõşõğõ İstanbul. 94. Hücre hücre şiir, benzemezlik. 95. Dağlarca’nõn “Süt Şiirleri”. “Dağlarca’ya uğradõk, süt şiirleri çõkmõştõ”. (1) Şair Müslim Çelik’in Fazõl Hüsnü Dağ- larca’nõn 95. yaşõ için yazdõğõ güzellemeden bö- lümler. Dağlarca’yla 95’e Doğru Bir Yol Denemesi (1) Dağlarca güvenilirellerde EGEMEN BERKÖZ B üyük şairimiz Fazıl Hüsnü Dağ- larca’nõn Başkent Üniversitesi Araştõrma Hastanesi’nde tedavisi sürüyor. Dün kendisini görmeye gitti- ğimde hastanedeki odasõnõn bir kat altõndaki diyaliz biriminde diyaliz ma- kinesine bağlõydõ. Yüzünün rengi çok iyiydi, sağlõklõ bir görünüşü vardõ. Sonra, şair Yaşar Miraç ve yanõndan ayrõlmayan Ruşen Eşref Yılmaz’la bir- likte hastanenin başhekimi Prof. Dr. Kürşat Tokel ve doktoru Doç. Dr. Ül- kem Yakupoğlu ile görüştük. Söyledikleri özetle şöyle: “Dağlarca hastanemize geldiğinde diyaliz için takılan kateterde enfeksiyon sap- tandı ve kateter değiştirildi. Sonra vücuda ge- çen enfek- siyonun te- d a v i s i n e başlandı. Bu arada beyin da- marların- daki pıhtı- laşma ne- deniyle bi- linci ka- pandı. Şu anda her iki duru- mun da te- davisi sürüyor. Cuma, cumartesi te- dirgindik, ancak bugün daha iyi. Bilinci açılma yolunda. Söylenenle- re tepki veriyor, yapması istenenle- ri yapıyor. Örneğin dön denince dö- nüyor. Bir iki gün içinde daha iyi ola- cağını umuyoruz. Öte yandan, en- feksiyon konusunda da gelişme var. Kan değerleri, tansiyonu, ateşi iyi. Fi- zik tedavisi ve diyalizi de doktor de- netiminde sürdürülüyor. Bilinci bi- raz sonra da açılabilir, yaşı nedeniyle zaman da alabilir bu.” Hastaneden içimiz rahat olarak ayrõldõk, gerek Başhekim Tokel, gerekse doktoru Ülkem Hanõm Dağlarca’nõn kim ol- duğunu, değerini biliyorlar ve onu iyi- leştirmek için gereken her şeyi büyük bir titizlikle yapõyorlardõ. Tam bu satõrlarõ yazõp noktayõ koymuştum ki telefonum çaldõ ve yanõnda kalan Ru- şen Bey heyecanlõ bir sesle Dağlar- ca’nõn bilinci açõldõ diye beklediğimiz müjdeyi verdi. Ben de bu müjdeyi Dağlarca’yõ sevenlerle paylaşõyorum. ‘Aşkveİhanet’inöyküsüsahnede ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Uluslararasõ Mer- sin Festivali, bugün tarihi Tren Garõ önünden baş- latõlarak Cumhuriyet Meydanõ’nda noktalanacak yürüyüş ve konuşmalarla başlayacak. Bu yõl 10. kez düzenlenen festivalde bugün 16.00’daki yü- rüyüşün noktalanacağõ Cumhuriyet Meydanõ’ndaki açõlõş konuşmalarõnõn ardõndan halkoyunlarõ gös- terileri, fotoğraf sergisi açõlõşõ, Büyükşehir Bele- diye Tiyatrosu’nun sahneleyeceği “Sait Hop Sa- it” adlõ oyun ve Ebru Gündeş’in Cumhuriyet Meydanõ‘ndaki konseri gerçekleşecek. Çeşitli et- kinliklerin yer alacağõ, 19 Ekim’e dek sürecek festivalde ünlü sanatçõlar Edip Akbayram, Funda Arar, Özcan De- niz, İbrahim Tatlıses, Selda Bağcan, Deniz Oral’õn yanõ sõra, “Türkü Ge- cesi” konserlerinde Tolga Çandar- Seza Kırgız-Oğuz Aksaç, Ali Asker- Nurettin Rençber-Uğur Karataş, Volkan Konak-Hasan Yükselir- A. Rıza Yılmaz üçlüleri de sanatse- verlerin karşõsõna çõkacak. Levent Kırca Tiyatrosu’nun, “Bir Başka- dır Benim Memleketim”, Su Tiyatrosu’nun, “Sa- kıncalı Piyade” adlõ oyunlarõnõn yanõ sõra, Ankara Gelişim Tiyatrosu’nun, her gün çocuklar için sah- neleyeceği, “Kayıplar Ülkesinden Çıkış” adlõ ço- cuk oyunu ve Yılmaz Erdoğan’õn BKM Mutfak Oyuncuları‘nõn, “Çok Güzel Hareketler Bun- lar” gösterisi festivale renk katacak. Cumhuriyet gazetesi yazarlarõndan Ali Sirmen ve Sunay Akın’la temsilcimiz Çetin Yiğenoğlu’nun da ka- tõlacağõ, “Konuşacaklarımız Var” adlõ bölümlerde Serdar Akinan’la Enver Aysever de katõlõmcõ- larla söyleşecekler arasõnda yer alõyor. Festivalin bir diğer özelliği ise sağlõk konusundaki konfe- ranslar ve spor etkinliklerinin yer almasõ. Bu bö- lümlerde, insan ve ruh sağlõğõ ile ilgili konularda uzmanlar söyleşide bulunurken, tenis ve briç şampiyonasõ da etkinlik boyunca sürecek. Mersin’de sanat dolu günler... Kültür Servisi - Suna ve İnan Kõraç Vakfõ Pera Müzesi, 7 - 26 Ekim 2008 tarihleri arasõnda Pe- ra Film Etkinlikleri’ne, Almanya’dan Kla- sikler: 1930-1943 Sesli Filmler programõ ile başlõyor. Pera Müzesi Film ve Video Bölü- mü’nün Ekim 2008 tarihinden itibaren aylõk ola- rak düzenleyeceği film programlarõ, sinema kla- siklerinden deneysel film-video örneklerine, ani- masyonlar ve belgesellerden kõsa film türleri- ne kadar uzanan kapsamlõ çalõşmalardan olu- şuyor. Sergilere paralel programlarõn da yer al- dõğõ etkinlikler, sinemanõn önemini ve çeşitli- liğini vurgulamayõ, Pera Müzesi ziyaretçisini, izleyicilerini farklõ etkinliklerle buluşturmayõ ve müzeye yeni ziyaretçiler kazandõrmayõ amaçlõyor. Almanya’dan klasikler, sinema ta- rihinden 10 önemli başyapõta yer veriyor. Go- ethe Institut ve Almanya Federal Cumhuriye- ti Büyükelçiliği işbirliği ile düzenlenen prog- ram “Türkiye’de Alman Kültür Esintileri” ve “Kültür Haftaları” kapsamõnda düzenle- niyor. Pera Müzesi oditoryumunda gösterime girecek filmler: “Üç Adam ve Lilian / Three Men and Lilian, Mavi Melek /The Blue An- gel, Dans Eden Kongre / The Congress Dan- ces, M, Gülen Mirasçılar / Merry Heirs, Amphitryon, Kaliforniya İmparatoru / The Emperor of California, La Habanera, Münchhausen, ve Titanic.” Büyük şairin tedavisi Başkent Üniversitesi Araştõrma Hastanesi’nde sürdürülüyor Almanya’dan klasikler Ali Sirmen
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle