Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
28 EKİM 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
Kürt siyasal hareketinde şiddeti
yöntem olarak kulanan iki aşırı ucun
benzer tek hastalığı kan akıtmak de-
ğil!.. PKK ve Hizbullah’ın örgütlenme
stratejisinde “ajan”kavramı önemli
yer tutar! Kendilerinden olmayan, is-
teklerine karşı çıkan ya da muhalif du-
ran herkesi “ajan” diye damgalamak
bu iki örgütün vazgeçilmez stratejisi-
dir. PKK’de 300, Hizbullah içinde ise
en az 40 militanın “ajan” suçlamasıy-
la öldürüldüğü öne sürülür! Bey-
koz’da ele geçirilen bilgisayar disketleri
de, Hizbullah’ın yalnızca Diyarba-
kır’da, memurdan işçiye, taksiciden
tatlıcıya kadar 5 binden fazla insanı
“ajan” diye fişlediğini gösterir! “Ajan”lık
suçlaması bu örgütlerde kimi zaman
öylesine çarpıcı biçimde kullanılır ki,
paranoya tanımlaması bile hafif kalır.
Kimbilir belki, “Güneydoğu’da bir
kahvehanede oturan üç kişiden biri
Hizbullahçı, biri PKK’liyse, diğeri ajan-
dır” şeklindeki yaklaşımın ardında da
bu paradoks vardır!
Terör örgütlerinin istihbarat birim-
leriyle ilişkilerini biraz abartılı anlatsa
da, bu tanımlama durup dururken üre-
tilmedi! Örneğin istihbaratçılarla en çok
PKK ilişkilendirilir! Bunu biraz da
Öcalan’a yönelik suçlamalar öne çı-
karmıştır. Eski eşi Kesire’nin babasının
MİT’çi olduğu iddiaları, yakın çevre-
sinden Pilot Necati’nin istihbaratçı ol-
duğuna ilişkin tartışmalar Öcalan’ı
kuşkulu duruma düşürmüştür. “Er-
genekon” tartışmaları sırasında
“PKK’yi MİT kurdu” şeklindeki yayın-
lar da Öcalan üzerindeki kuşkuları de-
rinleştirmiştir. Öcalan’ı MİT’le ilişki-
lendirenlerin başında Şeyh Sait’in
torunu eski DYP milletvekili Abdül-
melik Fırat gelir. Fırat bu iddiayı
dünkü Sabah gazetesinde de gün-
deme getirmişti. Örneğin, “PKK derin
devlet tarafından kurulmuş bir orga-
nizasyondur” demişti. Fırat, “Bu bağ-
lantıyla ilgili size gelen somut bilgi var
mı” sorusuna, “Ergenekon’da savcı
bunun üzerinde çalışıyor. Bir şeyler or-
taya çıkaracaktır” diye iddialı bir yanıt
vermişti. Muhabir “Çok da somut
şeyler yok” dese de Fırat, “Öcalan An-
kara’ya geldiğinde MİT’te çalışıyor. Dö-
nemin MİT yöneticisi, Öcalan ve ar-
kadaşlarını Çubuk Barajı’nın kenarın-
da topluyor. PKK son dönemde Jİ-
TEM’le iç içe çalışıyor” diyerek iddia-
larını sürdürmüştü.
“Musa Anter’i PKK öldürdü”, “De-
rin devlet bitmeden PKK bitmez” di-
yen Fırat, röportajın sonunda haklı ola-
rak “Bu bilgiler size nereden geliyor”
sorusuna muhatap olmuştu! Ancak o,
“MİT ve askerde bizim de tanıdıkları-
mız var. Aralarında bizim tarafın ço-
cukları var. Onlar da bize gerçekleri an-
latıyor. O nedenle Öcalan’ın ilişkileri-
ni biliyorum” yanıtıyla kendi derin
ilişkilerini de açığa vermişti!..
Zaman gazetesi, Başbakan Erdo-
ğan’ın Tunceli’de söylediği “Güneydo-
ğu’nun silah değil fabrika sesine ihtiya-
cı var” şeklindeki sözlerini pazar günü
manşet yapmıştı. Bu iyi niyetli bir sap-
tama olabilirdi, ancak söyleyeni vebal-
den kurtaramıyordu! Harran topraklarını
sulayacak Urfa tünellerinin temeli 3
Nisan 1977’de atılmıştı. PKK ise kısa sü-
re sonra, 27 Kasım 1978’de tören ye-
rine 200 kilometre uzaklıkta, Lice’nin Fis
köyünde kurulmuştu. İlk kazmayı vuran
Süleyman Demirel tünellerin 1984’te
biteceğini açıklamıştı. Tünel bitmedi
ama ne hikmetse PKK tam da o tarih-
te eylemlere başladı!.. Rastlantıya ba-
kın ki, GAP’ın en büyük ünitesi Atatürk
Barajı’nın temelleri de henüz bir yıl ön-
ce atılmıştı. GAP’a ilk kazmanın vurul-
ması ve PKK’nin kurulmasının üzerin-
den 30 yıl geçti. Güneydoğu’yu topye-
kün kalkındıracak GAP’ta 20 yıl gecik-
me var! Harranlı topraksızlar Karadeniz’e
fındık toplamaya giderken yollarda ölü-
yor. AP’sinden MSP’sine, ANAP’ın-
dan DYP’sine hiçbir başbakan ne
PKK’yi yok edebildi ne GAP’ı bitirebil-
di!.. Son 6 yıldır iktidarda olan AKP’nin
lideri ise yalnızca konuşuyor!.. Erdoğan
Güneydoğu’ya hangi makineyi monte
etti ki sesini duymak istiyor!.. Bu soru,
“Leyleğin ömrü laklak bizimki cek cek...”
diye süren GAP üzerine yazılmış ünlü bir
şiiri de anımsatıyo!
Entelektüel İnciler!..
“Apo ile Yeşil’in sistem içindeki
sadece rolleri farklı. Apo’nun ro-
lü kötü adamı oynamak. Daha doğrusu
Komkar ve Rızgari’yi tasfiye için ör-
gütlenmiş bir anti-Kürt hareketi, Kürt
milliyetçiliğinin lideri oldu. Bu Moiz
Kohen’in, Tekinalp adı ile Türk milli-
yetçiliğinin fikir babası olması gibi bir
şey. Ya da Ziya Gökalp gibi bir Kür-
dün, Türk milliyetçiliğinin esasları(?!)nı
yazıyor olmasından farklı değil.”
Abdurahman Dilipak, Vakit
“Türkiye’de sorun ‘Kürtlerle’ değil
‘Kürtlükle’dir... Elbette kültürel
olan her şey politiktir. Ama buradaki
tartışma siyasal üniter devlet ile fe-
deratif yapı arasındaki çelişki ve etki-
leşimdir. Kısacası iki taraf da Kürt’ten
değil Kürtlükten bahsettiğini bilmek,
Kürtler kültürel Kürtlüğe, Türkler siyasal
Kürtlüğe biraz daha yanaşmak zo-
rundadır. Demokrasi bunu zorunlu
kılmaktadır!”
Hasan Bülent Kahraman, Sabah
e-posta: mfarac@cumhuriyet.com.tr
MED CEZİR
MEHMET FARAÇ
‘MİT’çisin!..’, ‘MİT’çiyim!..’
Bir başka Güneydoğulu Ümit Fırat
ise ise örgüte sampatiyle yaklaşan Ta-
raf gazetesine konuşmuştu. O da
tıpkı Abdülmelik Fırat gibi Barzani
hayranlığını dışa vurmuştu. “Barzani
ile barışık olmak Türkiye’nin Kürtlerle
barışması anlamına gelir” biçiminde-
ki uçuk yak-
laşamının te-
melinde işte
o hayranlık
yatıyordu!
Taraf’ın Fı-
rat’la ilgili
“PKK muhalifi” tanımlaması doğruy-
du! Ancak saptamalarındaki çarpıklık
“Kürt entelektüeli” tanımlamasını hak
etmediğini gösteriyordu! Şüphesiz
Cumhuriyetçi geçinip PKK’cilik oy-
nayan zavallıların ikiyüzlülüğüne düş-
memişti! Ancak “MİT, Kürt sorununun
çözümü konusunda daha gerçekçi”
şeklindeki sözlerini neye dayandırdı-
ğı da anlaşılamamıştı! Fırat, “Türki-
ye’nin Kürt meselesinde PKK’siz ba-
rışın olamayacağı bir noktaya geliyo-
ruz” şeklindeki iddiasıyla muhalifi ol-
duğu çevrelerin ağzına bir parmak bal
çalmıştı! 1993 yılında Bingöl’de 33 erin
öldürülmesi eylemi için “Derin devlet
PKK’ye sahte enformasyon vererek
yaptırdı” diyerek de “Ergenekon” fo-
bisine kapıldığını göstermişti! Peki
“PKK’yi dağdan indirmek için ne ya-
pılmalı”ydı?.. Fırat bu soruya “Kürtlerin
dağlarında her yere ‘Ne mutlu Türküm’
yazılmazsa, ‘Türk öğün, çalış, güven’
gibi laflar kaldırılırsa...” şeklinde Er-
bakan tandanslı komik bir yanıt ver-
mişti! Bu roportaj salt PKK’nin siya-
sallaştırılmasına hizmet etmiyordu!
“Kürt entelektüeli” Ümit Fırat’ın vizyon
sıkıntısını da deşifre ediyordu!
27 Ekim 2008 (Evrensel Gazetesi)
Makine Sesi!..
Sağırlar Diyaloğu!..
Medyadaki üçüncü “Kürt” röporta-
jı dünkü Vatan’daydı. Diyarbakır Tica-
ret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet
Kaya, PKK ve Kürtler konusunda ol-
dukça karamsar bir tablo çizmişti.
“Güneydoğu’ya 10 yıl pozitif ayrımcı-
lık yapılmasını” istiyordu. “PKK bitiril-
se bile Kürt sorunu devam eder” id-
diasındaydı!.. Çünkü çözüm yöntemi-
nin yanlış olduğunu savunuyordu!
Ona göre OHAL de çare değildi,
DTP’nin kapatılması da!.. Peki, “25 yıl-
dır bu kadar karamsar olmamıştım” di-
yen Kaya’ya göre çözüm neydi? Va-
tan’daki röportajın başından sonuna
kadar bu soru ısrarla deşilmişti. Meh-
met Kaya’nın çözüm yolu ne aş, ne iş,
ne ekonomi ne de siyasetti!.. Yalnız-
ca “diyalog”dan söz ederken şöyle di-
yordu:
“Başbakan DTP Genel Başkanı’nın
elini sıkıp sorunu görüşmediği zaman
vali de burada belediye başkanıyla
görüşmüyor. Emniyet müdürü beledi-
yenin hiçbir birimiyle ilişkiye geçmiyor.
Diyarbakır’da belediye ve kamu kuru-
luşları hiçbir şekilde bir araya gelemi-
yor!..”
Ortada bir çelişki vardı; Öcalan avu-
kat görüşmelerinde askeri ve sivil ke-
simden çok sayıda kişinin kendisiyle
diyaloğa geçtiğini anlatıp duruyor!
Peki o zaman Güneydoğu’daki diya-
loğu kimin kurşunu sağır ediyor?..
D
emokrasimizin bir temel soru-
nu da “Kürt sorunu”dur. Bü-
yük bir gecikmeyle fark ettiği-
miz bu sorunu, uzun bir süredir, kâh
üstünde düşünerek, kâh dövüşerek ya-
şõyoruz. Ne var ki, gerçekçi çözümler
özgür bir tartõşma ortamõnõn eseri ola-
bilir; bunu sağlamadõkça, daha da
önemlisi, çözümler soyutta bõrakõlma-
yõp yaşama geçirilmedikçe, demokrasi-
miz “topal” olmaktan kurtulamaya-
cak.
Bütün bunlarõ hayat dayatõyor.
Ama her şeyden önce, niçin böyle
bir sorun var?
Tarihten gelen ortaklık ve
bütünlük
Kürtler, Türkiye’nin doğusunda ve
güneydoğusunda yaşayan; 15 milyon
dolayõnda nüfuslarõyla bu bölgelerde
çoğunlukta olan bir halktõr. Söz konu-
su topraklar, ilk kez Selçuklularõn kul-
landõklarõ bir deyimle, “Kürdistan”õn
bir parçasõdõr; Kürdistan ise siyasal de-
ğil coğrafi bir gerçeklik olarak, dört
devlet, Türkiye, Suriye, Irak ve İran
arasõnda bölünmüş durumda. Öte yan-
dan, Kürtlerin, İsa’dan önceye çõkan
bir tarihi, ayrõ bir dili ve özgün bir ede-
biyatõ vardõr. “Önasya’da yaşayan
Türk asıllı bir kavim” ya da “dağlı
Türk” gibi kimi -asõlsõz ve şoven- id-
dialara karşõn Kürtler Türk de değiller;
nasõl ki Türkler de Kürt değildir (Bkz.
özellikle şu son iki eser: Naci Kutlay,
21. Yüzyıla Girerken Kürtler, Perî
Yayõnlar, İstanbul, 2002; Hasan Ce-
mal, Kürtler. Doğan Kitapçõlõk, İstan-
bul, 2003).
Öyle de olsa, Anadolu’nun o eşsiz
mozayiğinde, onu daha da göz alõcõ kõ-
lan apayrõ bir renktir bu halk. Türklerle
ilişkileri söz konusu olduğunda da tür-
külerimize kadar ortak olduğumuz, da-
hasõ kõz alõp kõz verdiğimiz bir halktõr
Kürtler; böylesi bir iç içe geçişin ve
“bütünleşme”nin başka bir örneği de
yoktur tarihte.
Bütün bunlara karşõn, ne olmuştur
tavrõmõz onlara?
Pek yakõn tarihlere değin, -Türki-
ye’de- hemen bütün iktidarlar, Kürtlere
karşõ “ikiyüzlü bir politika” izlemiş;
Kürtlerin varlõğõ resmi planda yadsõnõr-
ken uygulamada tam tersi bir yol tu-
tulmuştur. Gerçekten, bir yandan Kürt-
lerden vergi ve asker alõr, seçimlerde
oyu istenirken öte yandan Doğu’da ya-
şayan yurttaşlar ulusal bütünlüğe karşõ
bir konumda gösterilmiş ve kuşku ile
bakõlmõştõr kendilerine; bu tutum, õrkçõ
ve bölücü politikalara haklõlõk sağla-
yan, bölgeye yönelik iktisadî, askeri,
kültürel, eğitim ve güvenliğe değin bü-
tün siyasetlere damgasõnõ vuran bir ba-
kõş açõsõna, bir toplumsal değer yargõ-
sõna yol açmõştõr.
Bunun örnekleri uzun bir liste tutar...
Bu örneklere bakõp sorulabilir: Kim-
dir bölücü? Bizzat Türk burjuvazisi,
onun yönetimi değilse kim?
Cumhuriyet’in ilanõndan 15 ay sonra
patlak vermiş bir ayaklanmanõn, Şeyh
Sait Ayaklanmasõ’nõn (1925) ve onu
izleyen başkaldõrõlarõn genç Cumhuri-
yet yönetiminde yol açtõğõ kaygõlar el-
bette önemlidir. Ancak, bunlarõn so-
rumlularõ yakalanõp cezalandõrõldõğõna
göre, ayrõca bütün bir halkõn sürgit
“lanetli” olarak görülmesinin anlamõ
ne? Hele çok partili döneme geçtikten
sonra, aynõ ikiyüzlülüğü sürdürmenin
anlamõ nedir? Demokrasi bir bütün-
dür ve tüm ülkede geçerli olmak zo-
rundadõr. Demokrasi gerçekten var
idiyse, Kürtleri onun dõşõnda tutmanõn
anlamõ neydi?
İkiyüzlülük, ama niçin, ne adõna?
Hem bölücülük yapmak, hem de bö-
lücülük suçlamalarõyla Doğu’daki
yurttaşlara karşõ sürekli bir düşmanlõk
ortamõnõ yaratma politikasõnõn altõnda
yatan, şu olmuştur: Türkiye’de demok-
rasi yaşamõnõ “tehdit” altõnda tutarak
“sınırlı” kalmasõnõ sağlamak! Bunun
en çarpõcõ örneği, Türkiye İşçi Parti-
si’nin (TİP) kapatõlmasõnõn gerekçesi-
dir. Gerçekten, TİP hakkõnda, hemen
“bölücülük” iddiasõyla, Anayasa
Mahkemesi’nde dava açõlõr; ve parti 12
Mart faşist darbesinin arkasõndan ka-
patõlõr. Parti kapatõlõrken TİP’li yöneti-
ciler de iki suçlamadan mahkûm olu-
yorlardõ, “Komünist” idiler ve “Kürt-
çülük” yapmõşlardõ!..
12 Mart’õn arkasõndan 12 Eylül as-
keri müdahalesi de yine büyük ölçüde,
demokratik yaşamõn zayõf halkasõnõ
oluşturan Kürt ulusal demokratik hare-
ketinin üstüne basarak gerçekleştiril-
miştir: “Ülkenin bölünme tehlikesi”
temasõ, milliyetçi şoven duygularõn
egemen olduğu bir toplumda, hemen
her kesimde yankõ bulmuş ve faşist
darbe kamuoyunda “haklılık” kazan-
mõştõr. Bütün bu olup bitenlerden çõka-
rõlacak dersler nelerdir?
T
ürkiye’nin doğusu ve güneydoğusu, zengin
yeraltõ ve yerüstü kaynaklarõna karşõn, ülkenin
“mahrumiyet bölgesi”dir; dün öyleydi, bugün
de böyledir.
Bu “mahrumiyet”i rakamlara vurmak mümkün.
Ama asõl önemlisi, nedenler ve çõkõş çareleri...
Cumhuriyetin kalkõnma politikasõnda, ağõrlõğõn ba-
tõya ve Marmara bölgesine verilmesi, nedenlerin ba-
şõnda geliyor, öyle de olsa, 1927 sanayi sayõmõnda, Di-
yarbakõr, iller arasõnda 7. sõrada idi; 1997 sõralamasõnda
57. sõraya düşer. Arada uzun yõllarõn ihmalleri yer alõ-
yor. Bu savsaklamalar, yoksulluğa yol açarken bir gün
teröre de kaynaklõk edecekti elbet. Gerçekten, Do-
ğu’nun ve Güneydoğu’nun olduğu kadar, bütün bir ül-
kenin belini kõran, sosyal ve ekonomik dengesini al-
tüst eden, PKK terörü olmuştur. Bilanço korkunçtur:
30 bin insan ölmüş, 100 milyar dolar heba olmuştur.
Bütün bunlara, Irak’a Amerikan saldõrõsõnõn eko-
nomimize vurduğu darbeleri de eklemeli.
Ancak, bir şeyler de yapmak gerekiyor.
Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kalkõn-
dõrõlmasõ için değil, bütün bir ülkeyi etkileyeceği için
de bir şeyler yapmak. AKP hükümeti, gelişmelerin ye-
terince bilincinde midir?
Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan insanlarõn iş ve aş
sorunu “inşallah ve maşallah”la çözülemez. Devle-
tin, bu bölgelerde fabrika kurmasõ, işyeri açmasõ ise
imkânsõz; çünkü parasõ yok! Yabancõ sermaye ve ül-
kenin batõsõnda oluşan sermaye de bu bölgelerde ge-
lip yatõrõm yapmaz. Bu durumda, tek çözüm, bölge-
deki girişimcileri desteklemek, bölge halkõnõ yatõrõma
ve üretime yönlendirmektir. Yatõrõm ve üretim de sa-
dece fabrika kurarak olmaz; tarõmsal yatõrõm ve üre-
tim de sanayi yatõrõm ve üretimi kadar önemlidir.
Acõdõr, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hayvan-
cõlõk ve tarõmsal üretim ölmüştür; kör topal da olsa,
Doğu ve Güneydoğu insanõna iş ve aş sağlayan sistemi
biz kendimiz çökerttik!
Şimdi, hemen yapõlmasõ gereken, bu sistemi yeni-
den kurup işletmek olmalõ! Bunu yapacak olan da dev-
lettir, hükümettir. Sistem, ayaklarõ üzerine tekrar di-
kildiğinde, Doğu ve Güneydoğu insanõnõ hem yatõrõ-
ma hem üretime itecektir. Sõradan teşviklerle de ye-
tinmemeli!
Umut verici başlangõçlar da görüyoruz...
Bu arada, GAP’õ hõzla bitirip üretime açmalõyõz!
Böylece, Doğu’yu ve Güneydoğu’yu kurtaracak ve
yollarõ açacak olan, daha büyük çapta üretim etkin-
likleridir. Daha şimdiden bir “ulusal dava” bo-
yutlarõna bürünen bu konunun üzerinde ne kadar
durulsa yeridir.
Öte yandan, Türkiye’deki demokratik açõlõma,
Türkiye’nin Kürtleri de yardõmcõ olmalõdõrlar:
Doğru düzgün işleyen bir demokrasinin “in-
şa”sõna katõlma; bir de, kuracaklarõ partilerin,
“Kürtlerin partisi” olmaktan çõkõp bütün Tür-
kiye’ye açõlmalarõ... Bu son halde, “milli birlik ve
beraberlik” daha da gelişecek, “ülke bütünlüğü”
ve “üniter devlet” ilkeleri güç kazanacaktõr.
Günümüzde, Anayasa Mahkemesi’nde davasõ olan
Demokratik Toplum Partisi’ni de (DTP) işte bu ilke-
ler adõna kapatmamalõ. DTP kapatõlõrsa, sevineceklerin
başõnda -hiç kuşkusuz - PKK olacaktõr...
Doğu’yuveGüneydoğu’yukalkındırmak
YARIN:
1923 DEVRİMİ BİTMEDİ...
O R T A K D E R S L E R
B
aşta şu: Kürt sorunu çözü-
lürse, sadece Kürtler için
çözülmüş olmayacak; de-
mokrasiyi bir güvenceye bağla-
yacağõndan, Türkler için de çö-
zülmüş olacak.
Türk ve Kürt demokratlarõnõn
ortaklaşa gerçeğidir bu!
Burada, sosyal demokratlara
daha da önemli görevler düşmek-
tedir, Kürt sorunu söz konusu ol-
dukça, Türkiye “sağ”õnõn tutumu
nedir, ne olabilir, bunu bilmek için
kâhin olmaya gerek yoktur; bir bö-
lümü, bir “eşkıya” edebiyatõnõ
uzun bir süre daha sürdürmeye so-
yunurken bir bölümü soruna, din
ve inanç açõsõndan yaklaşacaktõr,
nitekim öyle oluyor. Burjuvazinin
sosyal demokrat kanatlarõ ise ko-
nuya, mümkün olan gerçekçilik-
le bakmalõdõrlar; en başta da şu -
çok kez şoven ve kaba- milliyet-
çi alõşkanlõğõ terk etmeliler!
Aynõ şeyi niçin Kürtlerden de
beklemeyeceğiz?
Çünkü, 80 ve 90’lõ yõllarda
PKK’nin bir sõğ, ufuksuz ve he-
sapsõzca davranõşõnõn maliyeti,
Kürt-Türk 30 bin ölüdür.
Bu acõlarõ yeniden yaşayamayõz!
Ama her şeye karşõn sormuş da
olalõm: Kimdi asõl yaratõcõsõ o
kanlõ terörün? Yeniden hatõrlata-
lõm: Türk aydõnlarõ gibi Doğulu
aydõnlar da 1960’lõ yõllarda de-
mokrasiye büyük umutlarla ve
içtenlikle sarõlmõşlardõ. Ne var ki,
TİP’in getirdiği demokrasi anla-
yõşõnõn desteksiz bõrakõlmasõ; ar-
kasõndan, Kürt sorununu yok sa-
yan bir demokrasi anlayõşõnõn
yaygõnlõk kazanmasõ, sonra da 12
Eylül rejiminin düpedüz õrkçõ, fa-
şist ve vesayetçi tavrõ, bu aydõn-
larõn bir bölümünü umutsuzluğa,
giderek terörcü savrulmalara it-
miştir. Özetle, Türk burjuvazisi,
ektiklerini biçmiştir Doğu’da!
Ama onca acõlara sarõp sarma-
layarak şunlarõ da öğretmiştir olan
biten: Ne yönden gelirse gelsin, ne
adõna olursa olsun, terörün sağla-
yacağõ hiçbir şey yoktur. Öte yan-
dan, Kürtler ve Türkler arasõnda bir
birlik olacaksa, “sevgiye, eşitliğe
ve kardeşliğe dayalı bir birlik”
olacaktõr! Bu beraberlik üstelik
mümkündür ve Kürt sorunu, çö-
zülmez bir sorun değildir. Ama na-
sõl?
Abdullah Öcalan’õn yakalan-
masõnõn ardõndan PKK terörünün
sona ermesiyle, Kürt sorunu gün-
demden düşer gibi oldu; ne var ki,
Irak savaşõyla, sorun yine güncellik
kazandõ ve çözülünceye kadar da
gündemde kalacağa benzer. Şunu
da görmek gerekir: Kürtlerin mü-
cadelesi, PKK’nin kişiliğine in-
dirgenip bir terör olayõ olarak
gösterilmeye çalõşõlmõştõr; oysa
sorun PKK’den önce vardõ, PKK
sahneden çekilse de sorun varlõğõnõ
sürdürecek. PKK’nin sahneden
çekilişi ise bir süreç içinde ola-
caktõr; siyasetçiler, devletin ilgili
birimleri, medya ve aydõnlar bu sü-
reci doğru okumalõdõrlar (Bkz.
Ruşen Çakır, “PKK’nin Direnç
Noktası”, Vatan, 8.9.2008).
Bir gerçek de şudur: Kürt soru-
nunu çözmek, aynõ zamanda Tür-
kiye’de demokrasiyi sağlõğõna ka-
vuşturmak, onu sağlam temeller
üzerine oturtmakla eşanlamlõdõr.
Böylece, her iki sorun, etle tõrnak
gibi birbirine bağlõdõr: Kürt soru-
nu çözülmeden özgürlükçü bir
demokrasinin kurulmasõ müm-
kün olmadõğõ gibi, çağdaş bir de-
mokrasi kurulmadan da Kürt so-
runu çözülemez (Bkz. özellikle
Tarık Ziya Ekinci, Vatandaşlık
Açısından Kürt Sorunu ve Bir
Çözüm Önerisi, Küyerel Yayõn-
larõ, İstanbul, 1997; Demokrasi,
Çokkültürlülük ve Bir Yargısal
Serüven, Küyerel Yayõnlarõ, İs-
tanbul, 1999).
Önümüzde açõlan dönem de al-
tõn değerindedir...
Özgürlük ve kimlik
Başta özgürlükler ve “kimlik
sorunu” geliyor. Anayasadan
kaynaklanan şu acayiplikler sõrõ-
tõyordu: “Kanunla yasaklanmış
herhangi bir dil”le düşünce açõk-
lamasõ ve yayõm yasaklanmõştõ
(m. 26, 28). Burada kastedilen, as-
lõnda Kürtçe idi ve elbette bir il-
kellikti; çünkü dil, yasaklama kal-
dõrmaz. Bu, anayasa değişiklikle-
ri sõrasõnda kaldõrõlõp atõlõrken
“ölüm cezası” ayõbõ da -ilke ola-
rak- hukukumuzdan temizlen-
miştir.
Bir de bütün ülke çapõnda eği-
tim konusunda dil konusu önem-
lidir: Üniter yapõlõ devletlerde,
eğitimde, tek bir dil kuralõ uygu-
lanõr. Örneğin Fransa’da, doğu-
sunda, Alsace ve Lorraine için de
eğitim dili Fransõzcadõr. Türki-
ye’de de bu kural adõna Türkçe
olacaktõr. Ama bu kural, Kürtçe-
nin başka alanlarda kullanõlmasõ ve
eğitimini dõşlayamaz, dõşlama-
malõ. Hem, bu konuda çoğu so-
runlar, Avrupa Katõlõm Ortaklõğõ
Belgesi ile gündeme girmiştir.
PKK terörü savsaklanmaya gel-
mese de teröristlere bir “eve dö-
nüş” kapõsõ daha açmak da öne-
mini sürdürüyor.
Öte yandan, sayõsõ 100’ü aşmõş
üniversitelerimizden birinde, ör-
neğin Diyarbakõr’da, bir Kürt
Etüdleri Enstitüsü gösterebilir mi-
siniz? Ya da bir üniversitenin ta-
belasõnda Kürt kültüründe yeri
olan birinin adõ niçin yoktur? Ah-
medi Hani, üç yüz yõl önce yaşa-
mõş çok ünlü bir Kürt şairidir; Ağ-
rõ ilinde doğmuştur. Ağrõ Üni-
versitesi’ne onun adõ neden veril-
mez de “İbrahim Çeçen Üni-
versitesi” olur? Kimdir bu İbrahim
Çeçen?
Ama sadece bunlar da yetmez:
Doğu ve
Güney-
doğu,
kalkõn-
m a y õ
ve gö-
nenci de
bekliyor...
Kürt sorununu
yeniden düşünmek
Tunceli’de Mart-Nisan 1937’de isyan çıkaran Seyit Rıza, oğlu ve kayınbiraderi.
Doğu ve
Güneydoğu’da
yaşam
koşulları
hep zorlu
olmuştu.