03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 28 EKİM 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Ahmet Önen: “Ergenekon davasında salonun yetersizliğini, dava savcılarından Recep’in salona giremeyişinden anladım!” Bu hafta ligde ne oldu? Herkes Fener’e çalıştı! Mayasız Beşir Dirikol: “Haşim Kılıç’ın mayasında hukuk eğitimi yok ki, başkanı olduğu mahkemenin gerekçeli kararını anlasın!” Devletli Erol Barutçugil: “Kâh AKP’nin kuyruğuna takıl, kâh yerin dibine batır; işte MHP’de devlet politikası!” Söğüş Hamza Saykan: “IMF’ye göre, Türkiye ‘iyi ekonomik sicil’e sahipmiş. En iyi söğüşlenen ülke olduğundandır!” YağmurDeniz Yüksek Yerilim Hattı [email protected] Yolsuzluk milli sporumuz oldu: El elden uzundur! Deniz Feneri’nde objektif olabilmek! ALMANYA’DA ampulü fena halde patlayan Deniz Feneri, Türkiye’de de ampulünü patlatmak üzere. Yolsuzlukların peşine düşen CHP Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, yeni bir belge ile ortalığı güneş gibi aydınlattı. İslamcı iktidarın İçişleri Bakanı Beşir Atalay, meğer Deniz Feneri’nin meşhur isimleri Radyo Televizyon Üst Kurulu Başkanı Aykut Zahid Akman ve Kanal 7’nin sahibi Zekeriya Karaman ile ortak şirket kurmuş. Beşir Atalay’ı, dinci faaliyetleri nedeniyle görevinden alınan ilk rektör olarak anımsıyor olmalısınız. O şahıs şimdi İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturuyor. Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan RTE’nin yanıtlaması istemiyle verdiği önergede “bu şahıs”la ilgili sorular yöneltiyor, “Bu şahısla ilgili olarak Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yürüteceği soruşturmalarda gerekli objektifliği gösterebileceğine inanıyor musunuz” diyor. İnançlı Başbakan bakalım nasıl bir yanıt verecek de kamuoyunu inandırabilecek! - Çocukları ahlak bekçisi yapmışlar... “Ahlaksızlığın yaşı yoktur!” 28 EKİM gecesi Çankaya Köşkü’nde yakın arkadaşlarıyla bir toplantı yapan Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa, “Arkadaşlar, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” demişti; biliyorsunuz. Peki, bugün Çankaya Köşkü’nde Atatürk’ün makamında oturan zat ne diyor biliyor musunuz; “Belki yarın başka bir anlayış, başka yaklaşımlar ortaya çıkar ve bu iş hallolur” gibisinden laflar ediyor. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu mahkemeye kararıyla tescil edilen İslamcı AKP’nin oyları ile Cumhurbaşkanı yapılan Abdullah Gül, laiklikle derdi olan İslamcı ve Türk-İslamcıların anayasanın arkasından dolaşarak türbanı üniversitelere sokma girişiminin Anayasa Mahkemesi’nden dönmesi üzerine aynen şöyle diyor: “Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliğini laikliğe aykırı buldu. Başka bir gün belki bunlar yeniden tartışılacak. Belki de başka bir anlayış, başka yaklaşımlar ortaya çıkacak. Türban konusunda yalnızca iktidar değil, iki parti de oy verdi. Bir talep var ki konu gündeme geldi. Bir talep vardı ki konu gündeme geldi.” “İki parti daha” diyerek Türk-İslamcılara ve Kürtçülere sığınan Abdullah Gül’ün karısı Hayrünnisa türbanlı bir kadın. Türbanı için Türkiye Cumhuriyeti’ni Avrupa’da mahkemeye vermiş bir kadın. Kocası, İslamcı partiden iktidar koltuğuna oturunca davasından vazgeçti. Aslında, davayı kaybedeceğini anlayınca geri çekildi. Mahkeme ortamında olmasa bile her fırsatta davasını sürdürmeye çalışıyor, ona buna “türban demeci” veriyor. Kocası Abdullah Gül, “Ben vatandaşlarım arasında ayrım yapmam” diyorsa da türbansız kadın yurttaşlar karşısında türbanlılardan yana taraf durumunda. “Belki yarın başka bir anlayış” diyerek türbanlılara moral veriyor. İslamcı iktidar, Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini değiştirmeyi hatta mahkemenin yapısı ile oynamayı düşünüyor. İşte bu noktada Abdullah Gül’ün “belki yarın başka bir anlayış” söylemi İslamcılara “sabredin, bekleyin” mesajına dönüşüyor. Atatürk’ün “yarın”ındaki aydınlık Gül’ün “yarın”ı ile karanlığa gömülüyor! Yarın cumhuriyetin ilanını kutlayacağız. Çankaya Köşkü’ne çıkartılan Abdullah Gül de, kutlama demeci verecek. Teşekkür ederim; ben almayayım! Yarın GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM AKP’yi Kapatmak mı? Yoksa CHP’yi Açmak mı? Mizah yazarı Vedat Özdemiroğlu’nun o ince ve sa- de cümlesini size ileride açacağımı fısıldamıştım: “Mü- him olan AKP’yi kapatmak değil, CHP’yi açmak!” İşte gerekçeli kararın Anayasa Mahkemesi tarafından ya- yımlanıp bizler gibi sade fanilerin, bu partinin, en önemli yasaları hiçe sayarak yaşamasına rağmen, neden “açık” kaldığını, pek de ikna olmadan öğrenir- ken, aklımız kaçınılmaz olarak hayatımızı bir kâbusa çe- viren siyasi yaşamımıza takılıyor. Öncelikle itiraf edeyim: Benim gibi yıllardır -ne yazık ki- her öngördüğü felaket şaşmadan gerçekleşmiş bir kara gün habercisi baykuşun bile artık öngöremediği senaryolara kapıldık, gidiyoruz! Örnek mi? Türkiye’nin uçuruma ısrarla itildiği şu akıl almaz ortamda dahi, san- dım ki; AKP’yi “rejim”, “devlet”, adına ne derseniz de- yin, kapatmadığına göre; bu parti bir durulacak, elale- min yaşam tarzına, içkisine, özgürlüklerine olan saldı- rılarına bir son verecek, nefes alıp vermeye devam et- tiğine şükredip gerginliği artık azaltacak, tutarsız da- valardan medet ummaya son verecek ve “beraber ya- şama kültürü”nü bu sayede olgunlaşarak içine sindi- recek… Ne gezer! Garabet öyle boyutlara ulaşmış ki, benim gibi bir kötümserin bile ümit arayan öngörüleri anında çöpe gitti. AKP, yazın Haşim Kılıç’ın nurlu ağzından “AK Parti kapanmıyor” sözlerini duyduktan sonra, basına, içkiye, internete, ana muhalefet partisine olan saldırı- larını pervasız boyutlara taşıdı, hedefinin özgürlükleri- mizi tamamen yok etmek olduğunu kanıtladı. Kanıma göre bu “gerekçeli karar” ikna edici olama- dı. O “gerekçelerin” neler olduğunu ileride tarih fısıltı ki- tapları hazin bir şekilde duyurabilir, orasını bilemem. Ama şayet Anayasa Mahkemesi üyeleri “üniversitelere ne- den türban giremez?” konusundaki kendi gerekçeli ka- rarlarını okurlarsa, bu kararla nasıl çeliştiklerini görür- ler. Daha önce, Anayasa Mahkemesi üyelerinin kale- me alacakları gerekçeli kararın son derece hayati ol- duğunu ve davanın takipçisi olarak Cumhuriyet Baş- savcısı’nın AKP’yi sıkı denetim altında tutacağını bil- dirmesi gerektiğini yazmıştım. Nerdeee… AKP bu metni, önüne serilmiş yemyeşil bir halı gibi görecek. Aklıma takılan çok şey var tabii… Örneğin Haşim Kı- lıç, İBDA-C örgütünün dergilerinde ciddi görevler aldığına dair kanıtlar ortaya dökülmesine rağmen, bunları ger- çek anlamda tekzip eden hiçbir belgeyi ortaya koya- madı; kuru kuru “iftira” demek dışında… Bence Avru- pa ADD’leri Federasyonu Başkanı Dursun Atılgan’ın kendisine yazdığı ve neden her kararında laiklik karşı- tı görüşleri savunduğunu irdeleyen açık mektubu dik- katle okuyup, geçmişiyle ve vaatleriyle yüzleşmeli, bu- nun sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmalı. Peki, AKP’nin freninin artık toptan patladığı bu ka- ranlık günlerde, ana muhalefet ne durumda? Ben şahsen Baykal’ın konuşmalarının yüzde doksanının al- tına imza atarım. İyi bir hatip, iyi bir Cumhuriyetçi, iyi bir polemikçi… Ama biliyoruz ki, CHP ve başkanının “haklı” sözleri haftada bir grup toplantısında, haftada bir de TV’de canlı yayında söylemesi, bu ükenin ka- rartılmasını durdurmaya yetmiyor. Yetseydi, en önem- li, en saygın Atatürkçülerin birçoğu “Ergenekon”la top- lanıp malum şartlarda yargılanabilir miydi? Demek ki sis- tem böyle yürümüyor. Özet alternatif formül şu: CHP’nin ivedi olarak kapılarını halka açması, “içeriye ışığın girmesine izin vermesi” (let the sunshine in!), mi- tinglerde ortalığı inleten o muhteşem kitlenin gönül ra- hatlığıyla partiye üye olmaları ve CHP ile beraber ikti- dar olacaklarına inanmaları lazım! Bunun da basit nes- nel formülleri var. “CHP’de Demokratik Devrim!” kita- bımda bunları netleştirmiştim. Peki, Baykal bu devrimi isterse yapabilir mi? Ben- ce evet, hatta artık “yapmalı”nın da ötesinde, zorun- lu! Çünkü kredilerimizin tümü artık harcandı. Şu an- da Anayasa Mahkemesi’ne, Yüksek Yargı’ya, üniversite rektörlüklerine hangi atamaların yapıldığını, hangi güvenli dağlara karlar yağdığını biliyoruz. Çankaya’da hangi zihniyetin egemen olduğunu da unutmamız mümkün değil. Dünyanın her şirketi, her hükümeti, her partisi, işler kötü gittiği zaman oturup bir beyin fırtınası yapar ve “Ha- tam nerede?” sorusunu sorar. Çevreden aldığı eleşti- riler ve yönlendirmelerle kendine yeni bir strateji belir- ler. Bunun yerine “Ben hatasızım, hiç yanlış yapmadım; beni eleştirenler yok etmeye çalışan klikler” demenin bir faydası olsaydı, bugüne kadar bu “faydayı” görürdük değil mi? Baykal ve CHP, artık partinin kapılarını açıp, iktidarı “sevgiyle” yürütmeyi başarmalıdırlar. Bu Türki- ye’nin “tek” çıkışıdır… [email protected] Faks: 0212 227 34 65 PERİHAN ERGUN MHP ile AKP’nin birleşi- miyle üniversitelerde tür- banla baş örtme istemi Mec- lis’ten geçirilmişti. Buna kar- şın CHP, anayasanın vazge- çilemez üç baş maddesiyle onların tamamlayıcısı 4.’sü- ne dayanan, laik Cumhuriyet ilkelerine karşıtlığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahke- mesi’ne başvurmuştu. Yük- sek Mahkeme itirazı değin- diğimiz anayasanın değişti- rilemeyen maddeleri kapsa- mında daha önceleri verdiği kararlar doğrultusunda red- detti. Buna Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Emi- ne Şahin’le diğerleri hak- kında verdiği ret kararını da ekledi. Geçen hafta Gerekçeli Kararı’nı açıkladı. Buna baş- ta Başbakan olmak üzere Adalet Bakanı ve AKP’nin bazı grup sözcüleri söz dü- ellosuna soyunurcasına kar- şı çıktılar. Bu kararı, ulusun temsilcisi Meclis’in yasama hakkının gaspı gibi akıl almaz tanımla yatsıdılar. Hele MHP’nin seçim yatırımında siyasi koz olarak kullandığı- na inandığım bu yasanın oluşmasında iktidara güç vermekle kalmayıp bir de AKP’den anayasanın yetki- lerini düzenleyen 148’le 153’ncü maddelerinin de- ğiştirilmesini isteyerek orta- lara dökülmesi oldukça şa- şırtıcı. Parlamento işine gelen her şeyi çoğunluk gücüyle yapar diye bir şey olamaz. Yasa- manın sınırları anayasayla çizilmiştir. Bu yüksek mah- kemeler çağdaş demokrasi düzeniyle yönetilen tüm ulus- larda böyledir. Aksi halde onun adı totaliter faşizmdir. Bizde Anayasa Mahkeme- si 1961’de Kurucular Kuru- lu’nun düzenlemesiyle oluş- muştu. Onda olduğu gibi 1982 Anayasası’nda da başlan- gıçtaki dört değişmez mad- de olduğu gibi kabul edildi. Gerekçeli kararda bu for- matın Cumhuriyetin temel maddesi olan laikliğe aykırı- lığı bütün ayrıntılarıyla “taşı- nan dinsel simgenin” (Baş- bakan’ın tanımıyla siyasi olu- şu da var) hiç yatsınamaya- cak biçimde; türbanın dini baskı yaratarak, eğitim ile kamu düzenini de bozacağı nedenleriyle ortaya koymuş. Sonuç olarak, “Sizler ço- ğunluğa dayanarak yaptım oldu” diyemezsiniz yargısına varmış. Gerekçeli kararı Res- mi Gazete’yle kamuoyuna da duyurdu. 20 Ekim günü Ergenekon davasının duruşması yurt- severlerce merakla bekle- nirken görüntüleri tam bir dramatik üzüntü yarattı. An- laşılan 17 aydır çoğunluğu- nun suçlarını bilmeden hat- ta sağ girip ölü ve ağır has- talıkla tahliye olanlarla, halen tutuklu 46, tutuksuz 40 sa- nığın yargısız infazlarının bu mekânda devamına karar verilmiş. Göz alabildiğince geniş- likteki Silivri Tutukevi’nin içi- ne Adalet Bakanlığı’nca iki ayı geçkin sürede yapılan bu denli kısıtlı, teknik dona- nımdan yoksun bir duruşma salonu böyle mi olmalıydı? Hem de Bakan’ın bir gün önce -asrın en büyük dava- sı- dediği mekânla ilgili tep- kiler büyüyünce de –Canım alalade bir mahkeme- diye tanımladığı yargılama yerinin sanık avukatlarına, yakınla- rına, yerli ve yabancı basına uygun olamayacağını düşü- nememiş mi? Ayrıca Avrupa Birliği’nin baş adayı olma yolundaki iktidar oradaki in- san haklarını bizde neden yok sayıyor? Sayısız dalga- larla çoğaltılan sanık sayısı- nın dört-beş bin sayfalık dos- yalarla şişirilmiş iddianame- sinin uzun zaman alacağı ve bu koşullarda gerçek suç- luların saptanmalarının da adilce yapılamayacağı kay- gısını da taşıyorum. Tek gü- venim yargıçlarımızın ada- letteki yetenekleriyle huku- kun üstünlüğüne olan inan- cımla suçsuzların saptana- bileceği umudunu taşımam- dır... Bir de iddianamede Baş- savcı’nın terör örgütü liderleri yargısıyla ömür boyu tutuk- lanmalarını istediği kişilerle il- gili kanıt ve tanıklardaki da- yanaksızlık da ayrı bir se- naryo(!) Cumhuriyet gazete- si Başyazarı ve İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk’un 23 Ekim günlü köşesinde 13 Mayıs 2006’daki yazısıyla, gazete binasına atılan üç bombay- la ilgili olayın bazı iktidar yanlısı medyaca önemsen- meyişine sitemini, savcı onun liderlik suçunu kabullenme- sinin kanıtı saymış. Bu hü- küm bana öğretmenlik gün- lerimi hatırlattı. Serbest oku- ma saatlerinde dili anlaşılır gazetecilerin yazılarını sınıf- ta okutup çocuklara ana fik- rini sorardım. Yanıtları konuyu hiç anla- yamadıklarını sergilerdi. Bu ilkokuldan yükseköğrenime kadar eğitimdeki yetersizliğin topluma da yansımasının açık örneğidir. Halkımızın çoğunluğunun bu nedenle okuma özürlü oluşu anlama ve kavramada yoksunluk getiriyor. O köşe yazısı da bunun kanıtı. Bu durumda Allah suçsuz sa- nıkların yardımcısı olsun. Yer kalsaydı sözü Dağlarca’nın Savcı başlıklı dizeleriyle bi- tirmek isterdim. Meraklısı bulup okusun… ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 28 Ekim Recepsiz SESSİZ SEDASIZ (!) Gene Utanıyorum!.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Argoda rakõya verilen ad. 2/ Ja- ponlara özgü çiçek düzenleme sanatõ. 3/ Tiyatroda kurnaz uşak tiplemesine ve- rilen ad... Dil devri- minin ilk yõllarõnda “belediye” anla- mõnda kullanõlan sözcük. 4/ Bir renk... Bir tür deniz taşõ- macõlõğõ. 5/ Bir kö- şeden karşõ köşeye doğru katlanmõş ya da kesilmiş olan... Mõsõr İmparatorlu- ğu’nun en parlak döne- mindeki başkenti. 6/ As- ya’da bir õrmak... Bir spor takõmõnõn gözde oyuncu- su... Fas’õn plaka imi. 7/ Volga’dan sonra Avru- pa’nõn ikinci uzun õrmağõ... Sõvas’õn bir ilçesi. 8/ De- nizcilikte, hep birlikte yapõlan işlerde gayret vermek için kullanõlan söz... Katõşõksõz, saf. 9/ Müslüman olmayan yan- gõn tulumbacõlarõnõn giydiği bir tür ipekli mintan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Şnaps” da denilen, İskandinav ülkelerinin ulusal içki- si. 2/ “Yehova’ya hamd olsun” anlamõna gelen ve ayinlerde kullanõlan İbranice söz. 3/ Vurmalõ bir çalgõ... Burun ilti- habõ. 4/ Öküz yemliği... Üstün bir yetkinin gücünü simge- leyen değnek. 5/ Bir nota... Düz ve geniş arazi... “ --- ger- dan üstüne bir de ben gerek” (Karacaoğlan). 6/ Gereğinden çok yemek yiyen... Kenar süsü. 7/ İskambilin atasõ sayõlan 78’lik desteye ve bu kartlarla bakõlan falcõlõk yöntemine ve- rilen ad... Letonya’nõn para birimi. 8/ Sodyum elementinin simgesi... İpucu. 9/ Türk halk edebiyatõnda çoban türküsü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ş A P Ş A L A K İ Y E Y A L I M Ş A K M A P L İ H S O N D A M A M İ K İ K A N A M A Z L A Ğ I E F E S B A S İ T E N E K K E Ş N E R U D A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle