Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B
encil, çõkarcõ ve
toplumsal değerlere
kaygõsõz bir insan
türü yaratmayõ esas tutarak,
sömürenlerin egemenliğini
sağlayan sistemin adõ, li-
beralizmdir. Yüzyõllar bo-
yunca süregelen tüm ulus-
lararasõ çekişmelerin ve ül-
kelerin içlerindeki kõyasõya
mücadelelerin altõndaki pu-
su liberal dokulardõr. Öbür
yandan, geniş halk kitlele-
rini gerçek demokrasiden
uzaklarda tutarak sõnõrlõ bir
düzlemde sömürücülere yol
bulan da liberalizmdir.
İnsanõ; “En az çaba ile
en çok kazanç sağlamayı
amaç güden akıl sahibi
varlık” olarak tanõmlayan
liberalizm, şimdilerde er-
telenmiş bir bunalõm yaşa-
maktadõr. Görünür odur ki,
“Yeni dünya düzeni”
adõyla 1980’lerden bu ta-
rafa savunulmaya çalõşõ-
lan sistem, iflas etmektedir.
Toplumculuk, her alanda
yükselen değer olarak or-
taya çõkmaktadõr.
İrdeleme
İki büyük dünya savaşõ-
nõn yer aldõğõ XX. yüzyõl,
emperyalist yöntemlerin
ayakta tutulmasõna tanõktõr.
Birinci Dünya Savaşõ biti-
minden sonraki durağan
dönemde yaşanan 1929 bu-
nalõmõ, ABD kaynaklõ ola-
rak dünyayõ sorunlara sü-
rüklemiştir.
ABD tarihinde önemli
bir portre olan ve Federal
Yüksek Mahkeme çevre-
lerince; “komünist eği-
limli” olduğuna ilişkin sav-
lar ortaya atõlan Başkan
Roosevelt ise kamu yara-
rõna müdahalelerle buna-
lõmlarõ önlemiştir. Roose-
velt’in; “Yeni dalga” ola-
rak tanõmlanan sosyal dev-
let programõ; “Liberalizme
karşıt somut bir tavır”
şeklinde tanõmlanmõştõr.
Bu müdahalenin olumlu
etkisi o tarihlerde Avrupa
ve Asya’ya değin uzan-
mõştõr.
İnsanlõk tarihinin kay-
dettiği geniş ölçekli en çe-
tin boğuşma 1939-1945
yõllarõ arasõndadõr. İkinci
Dünya Savaşõ, ülkeleri tõp-
kõ birincisi gibi emperyalist
bloklarõ ayrõştõrarak, ka-
põştõrmõştõr. Bireysel tutku
ve doymazlõklarla özdeş
ve fantastik efsanelerle be-
zeli faşizm ise liberaliz-
min en vahşi gücü şeklin-
de ortaya çõkarak emper-
yalizmin totaliter aygõtõ ol-
muştur.
En acõ yitirimler ise fa-
şizm eliyle sosyalist ülke-
lerde yaşanmõştõr. Sonra, sõ-
rasõyla; 1974 yõlõndaki pet-
rol bunalõmõ, 1980-1990
arasõ İran-Irak savaşõ ve
Afrika’daki iç çatõşmalar
hep liberal çõkarcõlarõn el-
lerinde örgütlenmiştir. Ama
liberal saldõrõlar hiç dur-
mamõş, Kore ve Vietnam
savaşlarõyla süregelmiştir.
Savaşlarõn çõkmasõ silah
tacirleri için o denli kârlõ bir
iştir ki, sadece Vietnam
cephesindeki boğuşma, si-
lah fabrikatörlerine günde
1.5 milyon dolar kazan-
dõrmõştõr. Her Vietkonglu
yurtseverin can bedeli ola-
rak 50.000 dolarlõk bir ka-
zanç ABD’li üreticiye ak-
tarõlmõştõr. “Nobel” ödül-
lendiricisi İsveç Krallõ-
ğõ’nõn sanayicileriyse si-
lah üretiminde öteden beri
Avrupa şampiyonudur.
Günümüze doğru
Sömürüye dayalõ ABD
ve AB siyasetleri Irak cep-
hesinde yine işbirliği yap-
tõlar. Ama gidişat ters dön-
dü. Gerileyen silah üretimi
ABD kesimini “Mortga-
ge” çerçeveli konut satõş
düzenbazlõğõ, bankacõlõk
sektöründeki oyunlar ve
borsa kumarbazlõğõnõn dibe
vurmasõyla etkiledi. Çoku-
luslu şirketlerin ABD boz-
gunu, Avrupa ve aynõ ka-
tegorideki Güneydoğu As-
ya’yõ kapsadõ. Borsalarda,
tehlike çanlarõ çalmaya baş-
ladõ. Sõra onlarõn kuyruğu
olan ülkelerde ve bu arada
da Türkiye’dedir.
SSCB’nin 1991 yõlõnda
yõkõlmasõyla, liberalizmin
küreselleştirilmesinde ege-
men olan ABD-AB yönte-
mi iflas yolundadõr. 24
Ocak 1980 kararlarõyla
vahşi liberalizmi seçen Tür-
kiye’nin ekonomik alõnya-
zõsõ da bellidir. ABD-AB
ortak liberal cephesi en
azõndan iktisatçõ Keynes’in
devlet müdahalesini öngö-
ren öğretisini öne geçir-
mişlerdir. Hatta bazõ özel
sektör öğelerinin kamu ça-
tõsõna alõnarak devletleşti-
rilmesi yolu izlenmekte-
dir. Adam Smith’in; “Bı-
rakınız yapsınlar, bıra-
kınız geçsinler” yaklaşõ-
mõna zorunlu olarak sõrt
çevirmişlerdir. Anlaşõlan
odur ki, liberalizmin in-
sanlõğõ hiçe sayan kötücül
saltanatõ bitmiştir.
Sonuç
Serbest piyasa ekonomi-
si, uygulandõğõ tüm ülkelere
toplumsal acõlar çektirmiş-
tir. Türkiye bu ekonominin
uygulanmasõna 1950’ler-
den bu tarafa tanõk olmuş-
tur. 1980 yõlõndan sonra
ise liberalizme kõyasõya
teslim bayrağõ çekilmiştir.
Siyasal, sosyal ve kültürel
karmaşalarla ekonomik çal-
kantõlar antiemperyalist ve
antikapitalist çizgideki
halkçõ-devletçi Kemalist
ideolojiye saldõrõdan doğ-
muştur. Öyleyse, ülkenin
ve halkõn dirlik ve esenliği
1930’lu yõllardaki Türkiye
ivmesine dönmektir.
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2008 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Kutlu Olsun Diyerek...
Yarın Cumhuriyet Bayramı...
Bu sözcüklerle başlayan kaç yazımı okudunuz
şimdiye kadar:
“Cumhuriyet’le aynı yaştayım. Her yıl kendi yaş
günümdür kutlanan. Çocukken, ilkgençlik günle-
rimde sevinç verirdi bu bana. Bir çeşit mutluluk-
tu, gururdu duyduğum. Şimdi yok öyle şey! Hat-
ta bir hüzün çöküyor içime. Cumhuriyet, başladığı
noktadan daha da gerilere düşmeli miydi? Ata-
türk’ün Cumhuriyeti’nden ne kaldı elde avuçta?”
Bu satırlar 1975 yılının 28 Ekim günü “Evet Ha-
yır” köşesinde çıkmıştı:
“Gelin de mutluyum deyin. Ben mutlu bir
Türk’üm. Türk olmanın mutluluğu içindeyim, de-
yin... Deyin de göreyim sizi... Açık açık hilafet, sal-
tanat, şeriat propagandalarının yapıldığı bir ülke-
deyiz. Oy almak isteyen her politikacı önce Ata-
türk devrimlerini ayak altına alıyor. Atatürkçü dü-
zeni de değiştirdik, yok ettik, ortadan kaldırdık. Şim-
di nasıl bir düzen getirelim diye birbirimize giri-
yoruz.”
Anayasa Mahkemesi bilinçli halkımıza bir bay-
ram armağanı verdi. AKP iktidarının Anayasanın
“değişmesi olanaksız” maddelerini hiçe sayarak,
yapmak istediği değişikliklere “dur” dedi. Atatürk
Cumhuriyeti’nin sağlam bir kalesi olduğunu bir kez
daha kanıtladı. Gerici akımlara her zaman set çe-
keceğini gösterdi...
AKP her şeyi ele geçiriyor. Şimdi sıra Anayasa
Mahkemesi’nde mi? Başbakan “Anayasa Mah-
kemesi, anayasanın üstünde değildir” diyor. Üs-
tünde, altında diye bir sorun yok, gerçek olan bu
yüce mahkemenin anayasanın koruculuğunu
yapması!.. Yüzde bilmem kaç oy almak yetmiyor
ülkenin temellerini altüst etmeye!
Ama, dedi bir dost, “Zamanla, Anayasa Mah-
kemesi’ni de ele geçirecekler, o zaman istedikle-
ri anayasayı yaparlar”. Atatürk ilkelerine bağlı üye-
ler emekliye ayrılır, yaşamını şu ya da bu yoldan
yitirir. Ağır hastalanır, görevini yapamaz olur, o za-
man Çankaya’daki AKP’li işine gelenleri, kısaca-
sı yandaşlarını bir bir getirir görevlere, olur biter!..
Birkaç ay önce Anayasa Mahkemesi’nin bazı
üyeleri özel otobüsle güney illerimizde geziye çık-
mıştı. Bir ara korktum, bir taşıt kazası yaşamasınlar
diye!..
Yarın Cumhuriyetimizin 85. yılı, hepimize kut-
lu olsun.
Kutlu olsun, ama kırk yıl önceki yazımdaki uya-
rıları yinelesem mi!
“Üsleri, tersaneleri işgal edilmiş bir ülkenin in-
sanları gibi duymuyor musunuz kendinizi? Elimiz
kolumuz bağlanmış. Uyutulmuşuz, kandırılmışız!
Atatürk ilkeleri tepetaklak edilmiş, kökü kazınmış
hepsinin? Nasıl duymalı Cumhuriyet Bayramı’nın
sevincini? Nasıl?”
PENCERE
Yine Nafile
Bir Yazı...Amerika’dan yönlendirilen dinciler kurnaz mı
kurnaz; İslamcı politika Kuranıkerim’in temel
hükümlerini es geçiyor, özellikle türbancı siyaseti
güdüyor...
Diyorlar ki:
- Kadının türban takması Kuran’ın gereğidir, üni-
versitede türban yasağı özgürlüğe ve demokra-
siye aykırıdır...
Kuranıkerim hükümlerine göre erkek eşini dö-
vebilir..
Kadın, şeriata göre mirasta, erkeğe düşen hak-
kın yarısı kadarını alır...
Erkek, kafası kızdı mı, karısına bağırır:
- Boş ol!..
Evlilik biter..
İmam nikâhının hükmü bu kadardır; nafaka ma-
faka hak getire...
Kuran ahkâmına göre kadın erkekten aşağıdır,
erkek egemenliği altında yaşar...
Türkiye’de cümle âlemin bildiği bu Kuranıke-
rim hükümleri ve daha niceleri hasıraltı ediliyor;
siyasal kavga türban üzerine oturtuluyor; laikli-
ğe seçim sandığında gol üstüne gol atılıyor...
Neden?..
Çünkü kadınlar sus pus...
Türkiye’de kadın dedin mi, akla özgür birey ge-
lemez, tesettür egemendir, cins-i lâtif erkeğinin
buyruğundan çıkamaz, ne kimliğini savunabilir,
ne de kişilik haklarını talep edebilir...
Günümüzde toplumsal kültürümüz kadının
ezilmesini öngörüyor ve doğal sayıyor...
Peki, üniversitede türban yasağının anlamı
ne?..
Cami inancı işlediği zaman cami olur...
Üniversite inancı dışladığı zaman üniversite
olur...
Cami inançtır..
Üniversite akıldır..
Bilimsel araştırmada kılavuz ne İslam şeriatının
mantığıdır, ne Musevi ya da Hıristiyan inancı üni-
versitenin kapısından içeri girebilir...
Türbanla üniversite kapısına dayanan kız öğ-
renci, daha baştan bilimsel mantığı -başka de-
yişle üniversiteyi- reddetmiş demektir...
Ama suç kendisinde midir?..
İlköğretimde ve aile yaşamında beyni yıkanan
kız çocuğu, dinci - İslamcı siyasetin gençlik ke-
siminde bir militana dönüşüyor...
Kuran ve hafız kursları, tarikat ve cemaat ör-
gütlenmesi, imam okulları kız çocuğunu daha kü-
çük yaştan şartlandırıyor...
O artık özgür insan, birey, özgür vatandaş, er-
kekle eşit kişi olmak şansını yitirmiştir...
Üniversite kapısına dayandığı zaman aklı tür-
banının altında yok olmuştur...
Ancak biliyorum ki bütün bu yazdıklarım tartı-
şılmaz doğruları dile getirse de nafiledir...
Kadınların özgürlüğü, tüm İslam dünyasında,
ya türban ya da daha beteri çarşaf veya burka-
nın altında sıfırlanıyor...
İslam coğrafyasında kadın - erkek eşitliğine
ulaşmak için tarihsel zaman ölçeğinde daha
çok yol tepmek gerek...
G
ünümüzde kişisel gelişim, Kendini
Gerçekleştirme olarak ele alõn-
maktadõr. Araştõrmalar, kişi-
yi en çok motive eden gücün,
kendini gerçekleştirme dürtüsü
olduğunu göstermektedir. Nihai amaç, kendini
gerçekleştirmedir. Kendini gerçekleştirme dür-
tüsü çocukluktan başlar. Kendini gerçekleştir-
me insanõn doğuştan getirdiği potansiyelini ve
kapasitesini keşfetmesi, yaşama geçirmesi.
Kendini gerçekleştirme, bireylerin yaşam kali-
tesini arttõrarak, var olma bilincini geliştirerek,
kapasitelerini ortaya çõkararak sağlõklõ ve den-
geli bireylerin oluşumuna katkõda bulunur. Bu
özellikteki bireylerin artõşõ nitelikli, etkili top-
luma yol açacaktõr.
Çocukluk yaşantõlarõ, kendini gerçekleştirmeyi
destekleyebileceği gibi engelleyebilir de. En-
gellenmeme durumunda çocuğun ileriki yaşa-
mõnda kendini gerçekleştirme açõsõndan şunlar
beklenir:
- Kişinin, başkalarõnõn düşünceleri veya
mantõğõ yerine, kendi düşünceleri doğrultusun-
da davranabilme yeteneği,
- Bireyden tüm yaşantõlara açõk olmasõ,
- Her anõ dolu dolu yaşamasõ,
- Düşünce ve özgürlük duygusu,
- Yüksek düzeyde yaratõcõlõğa sahip olmasõ,
- Yüksek düzeyde sosyal ilgi göstermesi.
Kõsacasõ, çocuklar/gençler, şimdi ve gelecekte
potansiyellerini tam olarak kullanma fõrsatõ ve-
rildiğinde kendilerini geliştirirler. Ancak, de-
neyim veya deneyimlere açõk olmama; kalõpsal
davranõşlar gösterme kendini gerçekleştirmeyi
engelleyecektir. Gözlem ve deneyimler õşõğõn-
da dini cemaatlerin örgütlenme biçimleri ve dav-
ranõş, eylemleriyle özgerçekleştirime engel ol-
duklarõ söylenebilir. Aslõnda, dini cemaatlerin
bireyi etkileme süreciyle, onun özgürlüğünü na-
sõl elinden aldõğõna ve sonuçta bireylerin psi-
kolojik durumu için önemli olan kişisel gelişi-
mine (kendini gerçekleştirme) ne tür olumsuz et-
kilerinin olabileceğine ilişkin olarak, yazõnõn he-
men başõnda ipuçlarõ verilmektedir.
Dini cemaatlerin oluşumu, yapõsõ hakkõnda çok
şey söylenildi, yazõldõ. Ancak, dini cemaat ol-
gusunun, dini cemaat üyelerinin özellikle çocuk
ve gençlerin, kişisel gelişimine olumsuz etkile-
rinin neler olabileceği konusunda çok az şey ya-
zõldõ. Gözlenen o ki; dini cemaatler maneviya-
tõ sadece dinsel öğede aramaktadõr. Bazõ dini ce-
maatler de kişisel gelişimi, sadece mesleğe
yönlendirme olarak ele almaktadõr. Dini cema-
atler, kişisel gelişimi sadece bu açõdan ele al-
malarõ nedeniyle, psikolojik olarak çocuk ve
gençlerdeki yarattõklarõ olumsuzluklarõn hesa-
bõnõ yarõn nasõl verecekler? Dini cemaat lider-
lerinin bu durumu düşünecek düşünsel derinlik
ve zenginlikten yoksun olduklarõ görülmektedir.
Dini cemaatlerde hiyerarşik bir yapõ bulun-
maktadõr. İlişkiler; abi, abla; çocuk ve genç şek-
linde biçimlenmektedir. Her dini cemaat üyesi
gibi çocuk/genç de; değerli olmak; kabul edil-
mek ister. Ancak, düşünsel olarak dini cemaat-
lerde bireyin değeri, çocuğun ve gencin değe-
ri, dini cemaat liderlerinin atfettiği değer kadardõr.
Bunun anlamõ, dini cemaatlerin oluşumuna ve
sürdürülmesine katkõ sunduğu ölçüde çocuk ve
gencin değerli olmasõdõr. Aslõnda, çocuğun ve
gencin farklõ duygu, düşüncelerinin de olabile-
ceği göz ardõ edilmektedir. Psikolojik ve gerçek
anlamda değerli kabul edilmeyen çocuk/genç,
kendi içgüdüleriyle hareket etme yeteneğini kay-
bedecek ve bu nedenle kişisel gelişimi engel-
lenecektir.
Dini cemaat liderlerinin, zaman zaman ço-
cuklara/gençlere, dini, ortaçağdaki bir ideolo-
jiymiş gibi benimsetmeye çalõşmasõ, aslõnda di-
nin kendisine zarar verdiği gibi, çocuk ve genç-
lerin düşünsel dünyasõna da zarar vermektedir.
Dinin salt olarak anlatõlõp çõkarõmlarõn çocuk ve-
ya genç tarafõndan yapõlmasõ yerine, bütün çõ-
karõmlarõn tartõşmaya açõk olmayacak bir şekilde
çocuğa dikte edilmesi, bazõ gençlerin yorumla-
ma ve sorgulama yeteneklerine engel olup akõl
ve bilimden uzaklaşmalarõna sebep olabilmek-
tedir. Sõradan bir tarihçi veya bilim adamõnõn iş-
levlerine bakarak din kurumuna saygõ göster-
memesi mümkün değildir. Uygarlõk tarihi bo-
yunca din kurumu bugüne kadar gelmiştir. Bu
süreç içerisinde gerek bireysel gerek toplumsal
işlevleri gerçekleştirmiştir. Bu nedenle saygõ du-
yulmasõ gereken kurumlarõn başõnda din gel-
mektedir. Ancak beklenen, dinin hakkõnõ dine,
bilimin hakkõnõ bilime vermek olmalõdõr. Dinin
bir ideoloji biçiminde benimsenmesi, çocukla-
rõmõzõn bazõ yaşantõlara açõk olmasõnõ engelle-
mektedir. Ayrõca düşünce ve özgürlük duygu-
sundan uzaklaşmasõna sebep olmakta ve dola-
yõsõyla yaratõcõlõğõnõ engelleyebilmektedir. Bu du-
rumun da çocuklarõn bugünkü ve gelecekteki ki-
şisel gelişimini olumsuz etkilemesi kaçõnõl-
mazdõr. Diğer taraftan, dini cemaatler bunun-
la yetinmeyip muhafazakârlõğõ ve tutuculuğu
benliğinin bir parçasõ durumuna getirdikleri ço-
cuklarõ, bugünde ve yarõnda içinde bulunduğu-
muz çağa, topluma ve devletin geleneklerine ya-
bancõlaştõrabilmektedirler. Bu nedenle, bazõ
gençler laik ahlaka karşõ eylemlerde bulunarak
sistem dõşõ arayõşlar içine girmektedirler.
Birey, duygu ve düşünceleri açõsõndan; ‘bi-
ricik’tir. Bunun anlamõ; duygu ve düşünceleri
açõsõndan her insanõn, diğer insanlardan farklõ ol-
masõdõr. Ancak dini cemaat üyesi, bu özelliği-
ni liderlerine bağlõyorsa, kişisel gelişiminin
olumsuz etkilenmesi kaçõnõlmazdõr. Üye, ken-
di duygu ve düşüncelerine aykõrõ olsa da, dav-
ranõş sergilemek durumundadõr. Böyle yaşayan
çocuk/genç, ne o anõ ne de yarõnõnõ yaşayabile-
cektir. (Kendisi olamayacağõndan, kendini ger-
çekleştiremeyecektir.) Yaşayamama, kendini ger-
çekleştirememeyi de beraberinde getirecektir.
Yani kişisel anlamda gelişememeyi... Eğer ço-
cuğun bilişsel ve duygusal dünyasõ olduğu gi-
bi kabul edilirse, çocuğun kendine olan saygõ-
sõ artacak; böylece girişimciliği hõz kazanacak;
potansiyelini kullanma fõrsatõ bulacaktõr.
Özellikle dini cemaat liderleri, üyelerinden ita-
at beklediklerinden, üyelerinin ne/nasõl düşün-
dükleri kendilerini çok ilgilendirmemektedir. On-
larõ ilgilendiren; üyelerinin ne düşünmesi ve ne
yapmasõ gerektiği üzerinedir. Kuşkusuz dini ce-
maatler böyle yapmakla tek tip bireyler yetiş-
tirmektedir. Böylece, farklõ duygu ve düşünce-
lere karşõ çõkarak bireyselleşmeyi engellemek-
tedirler. Ancak, bireyler arasõndaki farklõlõklar
pek de önemsenmemektedir. Bu durumdaki
gençlerin/çocuklarõn eş seçme gibi, bir şeyi is-
teme ya da reddetme özgürlükleri dahi kõsõt-
landõğõ gibi; kişisel anlamda sorumluluk alma
becerileri de gelişemeyecek ve çok geniş an-
lamda da toplumun etkin bir üyesi olmakta zor-
lanacaklardõr.
Türkiye’de Dini Cemaatler
Hasan GÜNEŞ Adõyaman Üniversitesi
The English Concert Singers
PROGRAM
Tarih: 30 Ekim 2008, Per?embe Saat: 20.00
Tel: 0212 498 41 03
Yükselen
Tutkuyla
Sesler
Deo Gracias (A Ceremony of Carols) Benjamin Britten
Now is the Month of Maying (Madrigal) Thomas Morley
Benedictus (The Armed Man) Karl Jenkins
Dies Irae (Requiem) W. A. Mozart
O Magnum Mysterium Morten Lauridsen
Paskalya ‹lahisi (Cavalleria Rusticana) P. Mascagni
Brindisi (La Traviata) G. Verdi
Askerler Korosu (Faust) C. Gounod
Musetta'nın Vals ?arkısı (La Bohème) G. Puccini
Hallelujah Korosu (Mesih Oratoryosu) G. F. Handel
“Carmina Burana”dan Seçmeler Carl Orff
Tonight (West Side Story) Leonard Bernstein
Can't help Lovin' That Man (Showboat) Jerome Kern
Memory (Cats) Andrew Lloyd Webber
Dance a Cachucha (Gondolcular) Gilbert and Sullivan
Waltzing Matilda (Avustralya) arr. Marie Cowan
Old McDonald Had a Farm (‹ngiltere) arr. George Mitchell
Siyahamba (Zulu ?arkısı - Afrika) arr. Anders Nyberg
Feel Good arr. David Elliott
I Got a Robe (Feel the Spirit) arr. John Rutter
When The Saints Go Marchin' in (Feel the Spirit) arr. John Rutter
ROY WALES - ?EF
TIM RHYS-MORGAN - P‹YANO
Çoksesli Koro Konseri
Liberalizmden, Toplumculuğa…
Ertuğrul KAZANCI Eğitimci - Hukukçu