04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
T ürkçenin çok önemli bir zen- ginliğidir ekler... Yaklaşõk 160’õ bulan ekleri, Türkçenin öteki dillere göre önemli bir üstünlüğüdür. İn- gilizce, Fransõzca, Almanca gibi büyük dillerin hiçbirinde ek sayõsõ 160’õ bul- maz; bu, sayõlara dayalõ tartõşõlmaz bir zenginlik... Bu eklere bakarak dilimi- zin öteki dillerden daha doğurgan ve üretken bir dil olduğunu söyleyebiliriz. Ekler bir dil için söz- cüklerden daha önemli- dir. Bir dile her yõl on- larca sözcük katõlabilir, ancak beş yüz yõlda tek bir ek katõlmaz. Bu nedenle eklerin yok olmasõ sözcüklerin yok olmasõndan çok da- ha büyük bir kayõptõr. Bir zamanlar uysal, kumsal gibi sayõlõ söz- cüklerde gördüğümüz - sal/ -sel ekine karşõ çõ- kanlar çok olmuştu. Son yõllarda yeniden işleklik kazanan bu ekle yüzler- ce sözcük türetildi. Dil devrimi içindeki çabalar olmasaydõ bu ek yok olup gidecekti. Türkçenin onca eki du- rurken yabancõ ekleri hem de Türkçe sözcük- lere ekleyerek yanlõş yer- lerde kullananlar var. Olimpik, ekonomik gibi sözcüklerde gördüğümüz (-ik/-õk) eki dilimize Ba- tõ dillerinden geçmiş ya- bancõ bir ektir. Türkçe sözcüklere ge- tirilmemeli. Televizyon- larda bazõ konuşmacõla- rõn “İslamik” dediğini işitince kulaklarõma ina- namadõm. Önceleri haf- tada bir aldõğõm bir ga- zetede rastlõyordum “la- ikçi” sözcüğüne, Türk- çede böyle bir sözcük yok, yeni bir sözcük ola- rak sözlüklere girme ola- sõlõğõ da yok... Çünkü yanlõş türetilmiş bir söz- cük. “Ekonomikçi” “olimpikçi” denmeye- ceği gibi, laikçi de den- mez. Akõllarõ sõra “dinci” sözüne misilleme... “Dinci adam” denir, ama “laikçi adam” den- mez, “laik adam” denir. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 EKİM 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Vatandaş-İnsan YAŞLI BAŞLI, kadınlı erkekli bir araya gel- mişler, bir televizyon kanalında, kendi deyim- leriyle “Kürt sorunu”nu ya da “Kürt sorunlu Gü- neydoğu”yu tartışıyorlar. Durumu irdeleyip ça- releri de söyleyerek. Ülkenin her yerinde şu sı- ra sık sık yapıldığı gibi. O bakımdan, kanalın, konuşanların ya da ai- diyetlerin adı önemli değil. Biri, sorunun ve çözümün “siyasal” olduğunu savunmakta. “Siyasal” sıfatının ne anlama geldiğini pek bil- meden, derinliğine düşünmeden ya da bilse ve düşünse bile, açıkça söylemeden. Belki köklü bir anayasa değişikliği istiyor olabilir; ama o zaman hukuk düzeninde değişik- likten söz etmesi gerekmez mi? Her neyse, şöyle ya da böyle, federatif bir sis- tem mi istemektedir? Öyleyse, merkezi Diyar- bakır olan bir Güneydoğu federe devleti ile bü- tün öbür illeri içeren ve merkezi Ankara olan ikin- ci bir federe devlet arasında mı? Yoksa, yine on- ların deyimiyle, ortak “vatandaşlık kimliği” al- tındaki “etnik kimlik”lerin az çok yoğunlaştığı Doğu Karadeniz, Marmara’nın doğusu ya da Or- ta Anadolu bölgelerinin federe devletleri ile “Kürt kimliği” üzerine kurulmuş Güneydoğu devleti- ni içeren çok yanlı bir federasyon mu? O zaman, aynı kimlikleri taşıdıklarını söylemekle birlikte başka yerlerde bölgelerde yaşayanlar ne olacak? Yoksa, az çok bağımsız bir Kürt devleti ile An- kara cumhuriyetinin kendi rızalarıyla devrettiği bazı siyasal yetkileri kullanacak bir konfede- rasyon mu? Bu çözümlerin kaynak kullanımı ve paylaşımına getireceği güçlükleri biliyorlar mı? Günaha girmeyelim, belki de hukuk açısın- dan anadil, yerel kültür gibi “etnik özgür- lüklerin genişletilmesi”ni istiyorlardır. Bunların mutlaka “ortak” etnik hak olarak yerine getiril- mesini değil, değişik etnik kökenli bireylerin öz- gürlüğü olarak tanınıp saygı görmesini ve gü- vence altına alınmasını istiyorlardır. Ama o konuda “insan hakları hukuku” açı- sından saygının ve güvencenin bu özgürlükle- ri laf olarak sıralamakla değil, vatandaşlar ara- sında mutlak eşitliğin sağlanmasıyla ve bunun tersi olan ayrımcılık konusundaki en ufak belir- tinin bile kesinlikle yasaklanıp ağır biçimde cezalandırılmasıyla gerçekleşebileceğini kerli fer- li insanlar olarak bilmeleri gerekmez mi? Ö yle anlaşılıyor ki, Kemalist Cumhuriyet’in 85. yıldönümünde bile, bazı vatandaşlarımız cumhuriyetçi felsefeyi anlamış ve özümsemiş değiller. Oysa, bilmeleri gerekir ki, “ulus devlet” bireylerine sadece “insan-vatandaş” olarak bakmak zorundadır. Vatandaşın etnik kökeni- ni olumlu ya da olumsuz olarak gözönünde tut- mak, onu ayırımcılığa iter ve “insan”ı unuttura- rak yanıltabilir. [email protected] PENCERE Havan Topu?.. Yazının başlığını okuyan, ilk elde düşünebilir: - Havan topu da nerden çıktı?.. Ben çıkarmadım... Aktütün Karakolu’na saldırıda PKK’nin havan topu kullandığını gazeteler yazdı... Demek ki terör örgütü artık top kullanmaya baş- lamış... Havan topu ne mene bir şey... Çeşitlisi var... Havan, yivsiz, kısa namlulu bir top çeşidi, pi- yade sırtında taşınabileni var, tekerlekli araçla çe- kilebileni var... PKK hangisini yeğlemiş?.. Merak eden var mı?.. Önemli olan ne?.. Kuzey Irak’ta yuvalanan ve örgütlenen PKK sı- nırımızı geçerek havan topuyla karakolumuza sal- dırıyor; ama, biz devletler hukukunun verdiği ke- sin yetkiye karşın sınırın öteki tarafına geçemi- yoruz... Peki, ne yapıyoruz?.. Barzani’yle görüşmesi için Kuzey Irak’a dip- lomat yolluyoruz... Havan topuna karşılık, diplomat... Neden?.. Ah Amerika.. Vah ABD.. Bizim iktidar, koltuğunu Amerika’ya medyun ol- duğundan, Türkiye terörle yeterince mücadele edemiyor... Ama, Türkiye’de Amerikan ajanlarının gazete- leri ve TV’leri var; ordu ile mücadeleyi medya yo- luyla uyguluyorlar... Manzara ne?.. Askere PKK de vuracak... Satılık medya da vuracak... Polis birkaç gün önce bedenine bombalar sar- mış bir PKK’li kızı İstanbul’da yakaladı... Bir terörist havan topunu mantosunun ya da paltosunun altında saklayabilir mi?.. Kuzey Irak Amerikan işgali altında... PKK havan topunu Kuzey Irak’ta nesinin altında saklıyor?.. Pantolonunun arka cebinde mi?.. Bizim asker 1984-2008 arasında 32.000 terö- risti “etkisiz hale” getirmiş... Peki, bu iş nereye dek uzayacak?.. Siyasal iktidarı bir yana bırakıp askerle uğra- şanların bu soruya yanıt aramaları gerekmez mi?.. Yoksa salt askere saldırı düpedüz PKK’ye hizmet anlamı taşır... B u yõl, 1923 Türk Aydın- lanmasının 85. yõlõnõ kut- luyoruz. Cumhuriyetimi- zin kuruluş felsefesi, ilke- leri, 85 yõl sonra, çok daha başka yerlerde olmamõzõ gerektiriyordu. Nasõl oldu da buralara geldik... Cum- huriyetimizin onuncu yõlõ için hazõr- lanmõş Onuncu Yõl Marşõ’nõ düşünü- yorum. On yõlda her savaştan açõk alõn- la çõktõğõmõz, on yõlda on beş milyon genç yarattõğõmõz yer alõyor bu marşta. Yurdumuz, baştan başa demir ağlarla, yani demiryollarõ ile örülmüş; Etibank, Sümerbank, Karabük Demir Çelik gi- bi, kamu ekonomik kuruluşlarõ ile gö- rülmemiş bir kalkõnma hõzõ yakalanmõş. On beş milyon bir nüfus var ama, hep- si, aydõnlanma devrimine inanmõş, hep- si yürekli ve genç. Oysa şimdi, bakõyo- ruz, aydõnlanma devrimi kemirilmiş, kar- şõdevrimciler yönetimi ele geçirmişler. Köylere õşõk, bilgi götüren Köy Ensti- tüleri kapatõlmõş; yerlerine, imam okul- larõ, resmi, kaçak Kuran kurslarõ açõl- mõş. Kamu ekonomik kurumlarõ, özel- leştirme adõ altõnda elden çõkarõlmõş, sa- tõlmõş. Demiryollarõ, kendi yazgõsõna bõ- rakõlmõş, dõşa ve petrole bağõmlõlõk, karayollarõnõn öne çõkarõlmasõna neden olmuş, toplu taşõmacõlõk, karayollarõna teslim edilmiş. Karşıdevrimciler Cumhuriyetimizin kuruluşunda var olan gericilik, karşõdevrimcilik, önce ses- sizce, sonra sesini yükselterek yol aldõ. Aymaz politikacõlar, karşõdevrimi hep arka bahçeleri olarak gördüler. Bir avuç oy uğruna okşadõlar, kendi kollarõnõn altõnda besleyip büyüttüler. Demokrat Parti döneminde, Mende- res’in, milletvekillerine, “Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” dediğini biliyoruz. Böylece, alõnan ‘oy’un, her şey olduğu söylenmek isteniyor. Seçilmişlerin aldõklarõ oyla her şeyi ya- pabilecekleri vurgulanõyor. Cumhuri- yetimizin ilkeleri yok sayõlarak, karşõ- devrim okşanõyor. 27 Mayıs 1960’tan sonra kurulan Adalet Partisi, karşõdevrimcileri, ka- natlarõnõn altõnda tutup korudu. Gerici eylemlere karşõ Demirel’in, “Benim halkım, göğsünü gere gere ben Müs- lümanım diyemeyecek mi?” dediği, belleklerdedir. Demokrat Parti, Ada- let Partisi, DYP, Anavatan Partisi, ge- ricileri hep koruyup kolladõlar. Sıvas’ta diri diri yakıldılar Öbür sağ partiler de aynõ yolu izledi- ler. Sonunda, 1993 Temmuzu’nda, 37 aydõn insanõmõz, bir etkinlik için git- tikleri ve konuk olarak bulunduklarõ Sı- vas’ta diri diri yakõldõlar. O günler, Cumhurbaşkanõ olan De- mirel’in, çõlgõn gerici kalabalõğõ engel- lemeyen güvenlik güçlerine, “Vatan- daşla güvenlik güçlerini karşı karşı- ya getirmeyin” dediği unutulmadõ. Sı- vas’ta 37 aydõnõ yakan düşünce, bugün ülkemizi yönetiyor. Sonunda ikibinli yõllara geldik. Sağ partilerin tabanõnõ oluşturan ve geç- mişte yüzde on dolayõnda bulunan ge- riciler, bir avuç oy uğruna, okşanarak, korunarak, tabandan tavana geldiler ve kendi partilerini kurup önce Refah Partisi ile, daha sonra da AKP ile yö- netimi ele geçirdiler. Tarikatlar, cema- atler, güzel yurdumuzda egemen ol- dular. Şimdi, eşlerinin başlarõ kapalõ, temel din eğitiminden geçirilmiş bir siyasal kadro tarafõndan yönetiliyor ülkemiz. Bu tür yaşam biçimini benimseyen- lerin dünya görüşü, “Ben aydınlanma devrimine inanmıyorum, ben şeriat hükümlerine göre yaşamak istiyo- rum, ben din kurallarının, devlet dü- zeninde de egemen olmasını istiyo- rum” olarak özetlenebilir. ABD ve AB’yi de arkasõna alan bu kadro, yurdumuzda İslamcõ bir düzen kurulmasõna çalõşõyor. Kuran kurslarõndan geçenler, temel din eğitimi veren imam okullarõnõ bitirenler kamuda görev almaya başladõlar. Bir savcõ düşünün ki, eşi çarşaflõdõr. Daha sonra eşi çarşaftan çõkmõş ve sõkmabaşlõ olmuştur. Dünya görüşü Bay Savcõ’nõn dünya görüşü bellidir. Aydõnlanmaya, çağdaşlõğa, uygarlõğa, Atatürk Devrimleri’ne karşõdõr. Bu tür bir dünya görüşünün, dünya edebi- yatõndan, şiirden, resimden, çağdaş mü- zikten haberi olmadõğõ da ortadadõr. Bay Savcõ’nõn, dün, hiçbir koşulda gö- rüşmek olanağõ bile bulamayacağõ ün- lü bir gazeteciyi, ünlü bir yazarõ, ünlü bir bilim adamõnõ, TSK’nin üst kademele- rinde görev yapmõş en üst rütbeli gene- ralleri, bir soruşturma nedeni ile karşõ- sõna aldõğõnõ ve sorguladõğõnõ düşünelim. Olabilecekleri düşündükçe, ülkemiz adõna acõ çekiyoruz. Böylesine bir kül- türsüzlük ve hukuk bilgisizliği, kör bir cesarete dönüşebilir. Bizim savcõlarõmõzõn ‘san’larõnõn ba- şõnda Cumhuriyet sözcüğü vardõr. Ya- ni savcõlar, Cumhuriyetin savcõlarõ olacaklardõr. Cumhuriyeti ve Cum- huriyet ilkelerini koruyacaklardõr. Cum- huriyete karşõ bir eğitimle yetişmiş ve Cumhuriyet ilkelerine karşõ bir ya- şam biçimini benimsemiş kişilerden böylesine bir yaklaşõm bekleyebilirmi- yiz? Cumhuriyet savcısı değiller O zaman, böyle savcõlar, başka bir şe- yin savcõlarõdõr... Ama belli ki, Cum- huriyetin savcõlarõ değillerdir. Sevgili Mahmut Esat Bozkurt’un, 1 Kasõm 1926 tarihinde yargõç ve savcõlara söy- lediği, “Sizler, Türk Devrimi’nin de- mir eliyle kurulan uygarlığın kıs- kanç bekçileri olmak zorundasınız. Görev ve sorumluluklarınız, geçmişin dirilmesine, yeniliğin acı çekmesine zaman ve olanak vermeyecektir” söz- leri unutulmamalõdõr. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 85. yõlõnõ kutlarken, M. Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarõnõ saygõ ile anarken, bu- günlerin de geçeceğine ve Aydõnlanma Devrimi’nin yol alacağõna olan inancõ- mõzõ bir kez daha yineliyoruz. Buralara Nasõl Geldik?.. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 85. yõlõnõ kutlarken, M. Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarõnõ saygõ ile anarken, bugünlerin de geçeceğine ve Aydõnlanma Devrimi’nin yol alacağõna olan inancõmõzõ bir kez daha yineliyoruz. Erol ERTUĞRUL Türkçede Bilinmeyen Bir Ek Kemal ATEŞ TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI “ Gazilerimiz için ne yapsak azdır.” T.C. Ziraat Bankası Ankara Kızılay Ş. 39025990-5002 YTL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle