01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 12 EKİM 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Brel, Otuz Yıl Sonra... SANATA BAKIŞ SELMİ ANDAK Türkiye’de Modern Sanat... [email protected] Ölümlerden uzaklaşmak istedim. Bir de ruhumu oyala- mak… Kaçamak yaptım. Çok sevdiğim, tekrar tekrar sı- ğındığım bir sese sarıldım. 30 yıl sonra bile bana iyi geldi o ses. Her şeyi unutturacak sanırken, her şeyi anımsattı. Tut- tum, ardından yazdığım yazıyı buraya aldım. İşte “kaçak” yazı… Otuz yıl önce, 9 Ekim’de, Jacques Brel öldü. Brel, şarkıcıydı. Bence, daha çok ozandı. Besteci ve yo- rumcuydu. Sözlerini kendi yazdığı, kendi bestelediği şarkı- ları, sahnede olağanüstü bir biçimde yorumlarken, yüreğinden kopan her sözcüğün, her notanın bedelini fazlasıyla öde- diğini anlardınız. Her gözyaşının, her kahkahanın, alnında biriken her ter damlasının bedelini ödediğini bilirdiniz... Brüksel’de doğmuştu. O engebesiz dümdüz ülkeyi, do- ğasını, insanlarını, Flamanları, limanları, buğday tarlalarını çok sevdi. Bir kuşun kendisini asabileceği, o alçak gri gökyü- zünü de... Sevdiklerini eleştirmekten geri kalmadı: Flamanları ya da Fransızları... Sevmediklerine karşı eleştirisi acımasızdı: “Savaş bezir- gânları”na; yaşlandıkça daha çirkinleşen burjuvalara; “as- la” ve “sonsuza dek” sözcüklerini ağızlarından düşürmeyen yalancı âşıklara; “kahraman” olabilmek için savaşı özleyenlere ve gözleyenlere, “uygarlık adına gaz odalarını, idam seh- palarını, elektrikli sandalyeleri, atom bombasını keşfeden ar- sız maymunlara” hep öfkesini kustu. “Kolayı seçenlere”, yani “bağışlamak için gözlerini kapayan din adamlarına” …Yani “savaş bittikten sonra, ‘bu sonun- cuydu’ deyip geçmiş ve gelecekteki ölümleri görmezlikten gelip ahkâm kesen askerlere”… Yani ellerindeki nimeti bil- meyip, “aşklarını habire hırpalayanlara”… Sanki gibi yapanlara “kendinize gelin” diye haykırıyordu. Yeryüzünü tümden değiştirmek isteyenlere ve yeryüzünde hiç ama hiçbir şeyin değişmemesini isteyenlere, “hiçbir düş, savaşı, bombaları, cinayetleri haklı kılmaz” diyor; önümüz- de uzanan pisliğin ötesine bakmayı, kulaklarımızı tırmala- yan öfkeli seslerinin ötesine kulak vermemizi öneriyordu... “Serüvene koşmak için trenler bekliyorsan, güneşi yaka- layıp gözlerine yerleştirmek için, beyaz yelkenlilerin seni ge- lip almasını bekliyorsan... Yarına inanmak için günbatımını görmen gerekiyorsa, umudu yaşatmak için yarınları bilmen gerekiyorsa... Derin görünmek için can sıkıntısına, iyi kalp- li görünmek için zayıflığa ve güçlü görünmek için öfkeye ih- tiyacın varsa... Demek ki hiçbir şey anlamadın!” diyordu. Kimi zaman öfkesini yatıştırıp af diliyordu Brel. Sevmeyi beceremediğimiz erkek ya da kadınlar için… Bo- zuk para gibi harcadığımız sözcükler için… Yerine getir- mediğimiz vaatler için… Attığımız nutuklar, verdiğimiz va- azlar için ve “yeryüzünde yüzbaşılardan oluşan ülkeler” için, tüm insanlardan özür diliyordu. Neyse ki aşk vardı Neyse ki, tüm kötülüklere, çirkinliklere, yozluklara, öfke ve kinlere karşı aşk vardı. “Birbirimize sunabileceğimiz, paylaşabileceğimiz, yalnız aşksa... Sabahları giydirmek, yürekleri zenginleştirmek, her yol ayırımında yolumuzu bulabilmek için yalnız aşk varsa... Silahlara karşı durmak için tek sığınağımız, tek güvencemiz, yalnış aşksa” korkmamalıyız. “Çünkü hiçbir şeyimiz olma- sa bile, sevmenin gücüyle, dünya avuçlarımızdadır, dostla- rım.” Sevmenin gücü sonsuzdur Jaques Brel’de. O, sevdiğine “yağmur yağmayan ülkelerden topladığı, in- ci damlaları sunacaktır”; “ölümden sonra bile toprağı kazıp sevgilisinin vücudunu ışıkla ve altınla kaplayacaktır” yeter ki onu terk etmesin... Sevdiğine, yepyeni sözcükler icat ede- cek, ve sevdiği o yepyeni dili anlayacaktır... Ona rastlama- dığı için üzüntüsünden ölen kralın öyküsünü ya da artık öl- düğü sanılan bir volkanın yeniden nasıl ateş püskürdüğü- nü anlatacaktır... Ama isterse, hiç konuşmayacak, artık hiç ağlamayacak, yalnızca, gizlenip, onu seyredecektir. Yeter ki, sevdiği onu terk etmesin... Sevgilisinin gölgesi, elinin göl- gesi, hatta köpeğinin gölgesi olmaya razıdır, yeter ki sev- diği onu terk etmesin... Brel, ardında sayısız ölümsüz şarkı, sayısız hayran bıra- kıp, kansere yenildi. Dinleyicilerini sonsuz mutlu etti, ama birlikte yaşadığı kadınları mutlu kıldı mı bilemiyorum. Belki de bu kadınlar, boylarından büyük bir işe kalkışmışlardı: Ona hayran olmak yerine, âşık olmuşlardı... Ölümünden otuz yıl sonra Brel’e ve tüm sevenlere sev- giler… [email protected] Faks: 0 212 257 16 50 Türkiye’de sanat dünyamız öncelikle “Mo- derncilik akımlarının” etkisinde kalmıştır. Mo- dernleşme dünyayı oluşturan bireyselleşme, endüstrileşme, kültürel farklılaşma, kentleşme, estetik sekülerleşme, bürokrasileşme, rasyo- nalleşme akımlarının daima etkisinde kalmış- tır. Kültürel farklılaşma, metalaşma akımlarını da birlikte getirmektedir. Bürokrasileşme ve rasyonelleştirme akımlarını da gündelik akım- larla birleştirmektedir. Modernleşme hepsi bir arada modern dünyayı oluşturan bireysel- leşme, sekülerleşme, endüstrileşme, kültürel farklılaşma, metalaşma, kentleşme, bürokra- tikleşme, rasyonalleşme süreçlerini anlatan bir terimdir. Buna karşılık estetik modernlik, en- düstrileşme ve rasyonelleşmenin yabancılaş- tırıcı boyutlarına karşı çıkarken kültürü dönüş- türmeye ve yaratıcı özgerçekleştirici sanatta bulmaya çalışan avangard modernist hare- ketlerde ve bohem alt kültürlerde ortaya çık- tı. Modernlik, gündelik hayata modern sana- tın, tüketim toplumunun ürünlerinin, yeni tek- nolojilerin, yeni ulaşım ve iletişim tarzlarının ya- yılması yoluyla girdi. Modernliğin yeni bir en- düstriyel ve sömürgeci dünya kurduğu dina- mikler “modernleşme” olarak betimlenebilir. Bu minvalde çağdaş sanat konuşmalarının 5. yı- lı, Türkiye’de modernlik ve modernizm olgu- suna odaklanıyor. Disiplinlerarası bir konuşma ve katılımcı kimliği ile sanat, edebiyat, sinema, tarih, sosyoloji, politikalar ve benzeri alanlar- da yaşanan dönüşümü tartışmaya açmak is- tiyor. Fotoğraf sanatı ve eğitimi Moderatör Merih Akoğul. Konuşmacı Doç. Dr. Melih Zafer Arıcan. Bahçeşehir Üniver- sitesi’ndeki toplantıda fotoğraf sanatçısı sev- gisini iletti. Bu sanat olayında ayrıca dans söy- leşisi yer aldı. “Tüpte Uzay Dansı” başlığı al- tında, bedenin uzayla olan ilişkisine dayanan “Tüpte Uzay Dansı” adlı proje Butch dansçı- sı olan Fkuhara tarafından sunuldu. 1.5 met- re yüksekliğinde ve 10 metre genişliğinde 6 farklı tüp kullanılarak gerçekleştirilen bir per- formans, bilimsel eğitim ve deneyimler ile yaşamak için bir şans sayıldı. 2006 Kasım ayın- da Tokyo’da Japon Bilim ve Teknolojik Ajan- sı’nın düzenlediği “Science Agora” projesini gerçekleştirdiği bir gösteri ile başarılı oldu. Ja- pon bilim ve teknoloji ajansının bir gösterisi- ni sundu. Monaco’da UNESCO’nun gerçek- leştirdiği “Digital Sanat” projesinde başarılı ol- du. Nail Çakõrhan, yarõn Gökova’da son yolculuğuna uğurlanacak CumhuriyetinbilgesiydiOKTAY EKİNCİ Cumhuriyet dönemi edebiyatõmõzda “Na- il V” imzasõyla ün yapan Ağa Han Mimarlõk Ödülü sahibi şair ve yazar Nail Vahdeti Ça- kırhan tedavi gördüğü Muğla’da 10 Ekim 2008 Cuma gecesi yaşamõnõ yitirdi. Çakõr- han’õn mücadele dolu yaşamõndaki son dire- nişine destek veren Muğla Yücelen Hasta- nesi’nin doktorlarõ, 98 yaşõndaki bilge has- talarõnõn bağõrsak kanserine yenik düştüğünü bildirdiler. Yaklaşõk 2 ay İstanbul Üniversi- tesi’nin Çapa Hastanesi’nde yatan Nail Ça- kõrhan’õn, yaşamõnõ “anılarıyla” buluşarak sürdürmesi için tedavisine de “memleke- ti”nde devam edilmesine karar verilmişti... Nâzım Hikmet’le “1+1=1” adlõ ortak şi- ir kitabõ olan; yaşamõnõ eşi Prof. Halet Çambel’le birlikte Anadolu uygarlõklarõna adamõş; her yönüyle “Cumhuriyet aydını”nõ simgeleyen kültür ve düşünce adamõ Çakõr- han, Gökova Körfezi’ndeki Akyaka bel- desine de mimari çalõşmalarõyla imzasõnõ at- mõştõ. ‘Sanatkâr’ bir ailenin çocuğuydu Muğla’nõn Ula ilçesinde “sanatkâr” bir ai- lenin çocuğu olarak doğan Çakõrhan, ilkokulu orada okuduktan sonra orta ve lise öğrenimini Konya’da yaptõ. Yazarlõğa 17 yaşõndayken Konya’da çõkardõğõ “Kervan” dergisinde başladõktan sonra İstanbul Üniversitesi’nde felsefe eğitimi görürken “Resimli Ay” der- gisinde çalõşarak edebiyat çevreleriyle tanõ- şõr. Aynõ süreçte Nâzõm Hikmet’le arkadaş olan Çakõrhan, ülkesinden kaçmak için değil, sosyalizmi öğrenmek için Sovyetler Birliği’ne gitmek isterse de izin verilmeyince, çareyi yi- ne de kaçmakta bulur. Moskova Doğu Halklarõ Üniversitesi’nde Stalin, Tito gibi dönemin ünlüleriyle de ta- nõşarak sosyalizm ve ekonomi dersleri gö- rürken, “uygulama”yõ da yakõndan tanõmak için bir fabrikaya işçi olarak girdiğinde Ba- yan Taisa’yla tanõşarak evlenir. Ne var ki 1937’de Taisa hamileyken Türkiye’ye gel- diğinde bir daha geri dönemediğinden, ço- cuğuyla da ancak yõllar sonra eşi Halet Çam- bel’in õsrarlõ çabalarõ sonucunda buluşur- lar... Çakõrhan’õ 1938’den sonra Tan gazetesinin yazarlarõ arasõnda görüyoruz. Atatürk’ün yakõn arkadaşlarõndan Hasan Cemil Bey’in arkeolog kõzõ Halet Çambel’le evlenmesi ef- sanevidir; çünkü Halet Hanõm’õn ailesi izin vermediğinden “gizlice” nikâhlanmõşlardõr. ‘Çıplak beton açık hava müzesi’ Çambel’in 60 yõldõr sürdürdüğü Osmaniye- Kadirli’deki Karatepe arkeolojik kazõlarõ için mimar Turgut Cansever’in tasarladõğõ “çıp- lak beton açık hava müzesi” projesini inşa ederek aileden gelen yapõ ustalõğõnõ kanõtla- yan Çakõrhan, gerekçesini şöyle anlatõr: “Dağ başındaki zor koşullarda devlet de parayı aksatınca müteahhit kaçtı. Onca eseri yağmurun, karın altında bırakamazdık, kış bastırmadan inşaatı kendimiz yaptık ve ta- mamladık.” 1970’lerden sonra yaşamõnõ sürdürdüğü Gö- kova Körfezi kõyõsõndaki Akyaka’da yöresel mimari karakteri yaşatarak inşa ettiği eviyle 1983 Ağa Han Mimarlõk Ödülü’nü alan Na- il Çakõrhan, ilerleyen yõllarda dostlarõna da benzer evler yapõnca geleneksel dokuyu ya- şatan bir yerleşme doğar. Aynõ özen diğer ya- põlarda da gösterilir ve Akyaka tüm kõyõ yer- leşmelerimiz arasõnda doğayla uyumlu mi- marisini yaşatan yegâne belde haline gelir. İlhan Selçuk, bu eşsiz ayrõcalõğõndan ötü- rü Akyaka’yõ dinlence beldesi seçerken şunu söylemişti: “Yağmacıların betonuna karşı böylesi bir kültürel direnişi ancak bir devrimci gösterebilirdi; Akyaka, devrim- ci Nail’in Türkiye’ye armağanıdır...” Kültür ve aydõnlanma dünyamõzõn büyük in- sanlarõndan Çakõrhan’õn cenazesi, yarõn öğ- len namazõndan sonra Akyaka mezarlõğõnda toprağa verilecek. Yaşamõnõ eşi Prof. Halet Çambel’le birlikte Anadolu uygarlõklarõna adayan Nail Çakõrhan, Gökova Körfezi’ndeki Akyaka beldesine de mimari çalõşmalarõyla imzasõnõ atmõştõ. Zeynep Oral Ustaydõ. ‘Usta’ sözcüğünün tüm anlamlarõnõ ve açõlõmlarõnõ benliğinde toplamõştõ. Doğadan, topraktan ve halkõndan öğrenendi. Doğaya, toprağa ve topluma ve- rendi. Dünya görüşü, hayattaki du- ruşu, dostluklarõ, birliktelikleri, ya- şam biçimi.. hepsi bir bütündü. Aklõyla yüreği, sözüyle eylemi birdi. Nâzım Hikmet onun için söylemişti şu dizeleri: ‘Hoş geldin! / Kesilmiş bir kol gibi / omuz başõmõzdaydõ boşlu- ğun.../ Hoş geldin! / Ayrõlõk uzun sürdü. / Özledik./ Gözledik... / Hoş geldin!/ Biz / bõraktõğõn gibi- yiz. / Ustalaştõk biraz daha / taşõ kõrmakta, / dostu düşmandan ayõr- makta... / Hoş geldin. / Yerin ha- zõr. / Hoş geldin. / Dinleyip diye- cek çok. / Fakat uzun söze vakti- miz yok. / YÜRÜYELİM.....’ Yaşam yürüyecek ve ben yüre- ğimde Halet Çambel’i kucakla- yarak, omuz başõmda, kesilmiş bir kol gibi yokluğunu hissettiklerim kervanõna Nail Çakõrhan’õ da ka- tacağõm… Cengiz Bektaş Her şeyden önce bir ozanõ yitirdik; şiirden mimariye her türlü açõklõğa duyarlõlõkla yorum getirebilen ya- şamõn ozanõnõ. O bütün kültür in- sanlarõna yol açõcõ davranõşta bulu- nabilen bir kültür insanõydõ. Ben onu yakõndan tanõma şansõna erişmiş biri olarak, bu bilgiyi alõr almaz ök- süzlüğümü duyumsuyorum. Aklıyla yüreği, sözüyle eylemi birdi NÂZIM HİKMET’İN ARKADAŞIYDI Türkiye’nin mimarlõk okumamõş mimarõydõ ÖZCAN ÖZGÜR MUĞLA - Türkiye’nin mimarlõk okumamõş mi- marõ, Nâzım Hikmet’in dostu, Türkiye’nin ilk ba- yan arkeoloğu Halet Çambel’in eşi, şair Nail Çakırhan uzun zamandõr tedavi gördüğü hastalõğa yenik düştü. Nâzım Hik- met’in önerisiyle basõnda çalõşmaya karar verdi. Bir yandan gazetemizde dü- zeltmenlik yaparken, bir yandan da edebiyat fakül- tesinin felsefe bölümüne devam etti. BuaradaNâzõmHikmet ile dostluklarõ kõsa sürede ilerledi. 1930 yõlõnda ortak kitaplarõ “1+1=Bir” ya- yõmlandõ. Bir dönem Nâ- zõm Hikmet’in babasõnõn evinde birlikte yaşadõlar. İki yõl sonra “Komünist teşkilatıkurmak”tangöz- altõna alõndõlar. Bursa Ce- zaevi’nde 2.5 yõl Nâzõm Hikmet ile aynõ koğuşta kaldõlar. 1933 yõlõnda, Cumhuriyet’in 10. yõlõ ne- deniyle çõkarõlan aftan ya- rarlandõlar ve 1934’te ser- best kaldõlar. Cezaevi çõ- kõşõnda Hayat Ansiklope- disi’nin düzeltmenliğini üstlendi. 1934 yõlõnda sos- yalizmin ne olduğunu öğ- renmek için SSCB’ye git- ti. Komintern’le ilişki kur- du ve Moskova’da üç ay Rusça öğrendi. Ardõndan Moskova Doğu Halklarõ Üniversitesi’ne (KUTV) girdi. Orada 2.5 yõl sosya- lizm ve ekonomi eğitimi gördü. Bu arada, Stalin, Tito, Hoşimin, Kruşçev, Dimitrov gibi önemli si- yasetçileri görme ve bazõ- larõyla tanõşma fõrsatõ bul- du. Öğrenimi sürerken bir yandan da sosyalizm uy- gulamalarõnõyakõndangör- mek için Moskova yakõn- larõndaki tekstil fabrika- sõnda çalõşmaya başladõ. Orada tanõdõğõ Taisa ile evlendi. İkinci Dünya Sa- vaşõ çõkmak üzereydi. Ev- liliğinden 8 ay sonra aldõ- ğõ talimatla ülkeden ayrõl- mak durumunda kaldõ. Orada bulunanlarõn savaş sõrasõndaçalõşmalarõnõken- diülkelerindesürdürmeleri uygun görülmüştü ve he- men yola çõkmasõ istendi. Akyaka’da yaptõğõ ça- lõşmalar sonucunda 1983’te dünyanõn en say- gõn mimarlõk ödüllerinden Ağa Han Uluslararasõ Mi- marlõk Ödülü’nün sahibi oldu. Mimarlõk eğitimi al- mamõş, kendi kendini ye- tiştirmiş birinin böylesine önemli bir ödüle değer gö- rülmesiakademikçevreleri ayağa kaldõrdõ. Ödülden gelen parayla Muğla’daki eski bir hanõ Kültür Evi olarak restore etti. 1996 yõ- lõnda, bulunabilen şiirleri ve düzyazõlarõ, “Daha ÇokOnlarYaşamalıydı” adlõ kitapta toplandõ. Filmekimi’nde bugün Kültür Servisi - Filmekimi bu yõl da uluslararasõ ödül alan filmleri sinema severlerle buluşturuyor. Filmekimi’nde bugün Emek Sinemasõ’nda saat 11.00’de “Limon Ağacõ”, saat 13.30’da “Küçük Denizkõzõ Ponyo”, saat 16.00’da “Palermo’da Yüzleşme”, saat 19.00’da “Lorna’nõn Sessizliği” ve saat 21.30’da “Körlük” (Gala) adlõ filmler izlenilebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle