04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 OCAK 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kadın Neden Örtünmeli? Eğer konu cinsel dürtülerle bağlantılı ise erkek neden örtünmüyor sorusu da akla gelmelidir. Erkek örtünsün ve kadın baştan çıkmamak için onu göremesin! Bunu böyle ortaya koyduğumuzda, örtünmeyi kadının üzerine yüklemek kadına bakışın özünü yansıtmaktadır. PENCERE İki Kırmızı Çizgide İki Parti.. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya bir açıklama yaptı... Durup dururken yapılan bir açıklama değil bu... İşi şakaya vurursak, kimilerinin oturup kendi kendilerine sormaları gerekir: Eniştem beni niye öptü?.. ? Çağdaş bir toplumda yargı dışında bir kurum, bir parti, bir kişi düşünmek olanaksız... İktidar partisi kendi kendisine sormalı: Yüzde 46.5 oyla Meclis’e girdim, çoğunluğu ele geçirdim, artık her şeyi yapabilir miyim?.. Yanıt: Yapamazsın!.. Başsavcının hukuk açısından olağanüstü değeri olan dört başı mamur açıklaması da bu gerçeği vurguluyor... ? Başsavcı anımsatıyor: “ Bağımsız ve egemen olan her devletin, partiler üstü olan bir devlet politikası vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin devlet politikası, işgal güçlerinin yurttan çıkarılıp, Lozan Antlaşması sonucu ülke sınırlarının yeniden belirlenmesi ve kurucu devlet ve kurucu Meclis tarafından yapılan 1924 Anayasası ile belirlenmiştir. 1982 Anayasası ile de anılan devlet politikası, değiştirilemez hükümleri de konulmak suretiyle koruma altına alınarak Başlangıç hükümleri ve ilk dört madde açıklanmıştır.” ? Başsavcının açıklamasında altı çizilecek sözcükler var... “Partiler üstü devlet politikası...” “İşgal güçleri..” “Lozan Antlaşması..” “Kurucu Meclis’in 1924 Anayasası..” “Değiştirilemez hükümler..” Ne demek istiyor başsavcı?.. Anlamaya niyeti olan anlar; anlamak istemeyen ceremesini de göze aldıysa yoluna devam eder... ? DTP’yi bilmeyen yok... Kürt kardeşlerin partisi... Ama, adaletin denetiminden bağımsız olamaz... AKP’yi de bilmeyen yok... İktidar partisi.. Ama, AKP’de DTP gibi yargının denetimi altındadır... Kaç oy alırsa alsın, Meclis’te çoğunluğu ne olursa olsun, iktidarı ele geçirdikten sonra Çankaya’ya da adamını oturtsun, bir şey değişmez... Yargı görevini yapmak zorundadır... ? Türkiye iyiye doğru gitmiyor... İki kırmızı çizgiyi çiğneyen iki parti Türkiye’yi büyük bir hesaplaşmanın kıyametine doğru kasıtla iteliyorlar!.. Badem ŞİMDİ bir yaşını biraz geçti, ama 4 Aralık 2006 günü bulunduğunda bir aylık bebekmiş. Didim önlerinde annesini kaybetmiş, uzun süredir meme ememediği için aç, vücudu susuz kalmış, mecalsiz, bitkin durumdaymış. Ama çok değerli olduğu ve bulanlar da bu konuda bilinçli balıkçılar oldukları için hemen Foça’ya haber verip oraya yetiştirmişler. Çünkü Foça, yakınındaki efsanevi Siren Kayalıkları’yla Türkiye foklarının yurdu olarak biliniyor. Adını da onlardan aldığını unutmamış. Denizle ve ürünleriyle haşır neşir olan, dünyaya açıklığını hiç yitirmeyen Foça halkı fok yavrusu gelince boş durur mu? Belediyeyle balıkçılar hemen “ilkyardım” için gerekeni yapmışlar, üniversitelerin su ürünleri fakültelerine başvurup sonrası için bilgi almışlar. Bu arada, Hollanda’daki Fok Enstitüsü’nün yolladığı uzman hemşire de, iki gün sonra, 6 Aralık’ta Foça’ya yetişmiş. Böylece oluşan “bakım heyeti” uskumru ve palamut etlerini süreçten geçirip yavruyu besleyerek rahatını sağlamış, belediye olanakları yerli bağışlarla birleştirilerek çabucak 24 metrekarelik havuzuyla birlikte bir “fok rehabilitasyon merkezi” kurulması başarılmış. Türkiye, artık Moritanya ve Yunanistan’dan sonra dünyada böyle bir merkeze sahip olan üçüncü ülke sayılıyor. ir yılı aşkın süre Foça’da kalan yavru, vaktiyle Aydın adı verilen yunusun Karadeniz kentlerinde edindiği sevgiye benzer bir ilgi görüp “Badem” adını almış. Sevilmenin pekâlâ çirkinliği bile güzelliğe dönüştürebileceğini gösteren bir canlı anıt olarak. Badem, şimdi daha güneyde, Gökova sularında dolaşıyor. İyileşip büyüyünce geçen 28 Nisan günü denize salıverilmiş ve oralara gitmiş. “Nasıl biliyorsunuz” diye sorarsanız, vücuduna işlenen bir kod numarasını görenler çeşitli fok merkezlerine yerini bildiriyorlar da ondan. ok, yine yunus gibi, hem sempatik hem de ilginç bir yaratık. Örneğin, başlangıçta dörtbeş kardeş olarak ana karnına düşüyor, sonra ana karnında öbür kardeşlerini yiyerek büyüyen tek yavru olarak dünyaya geliyor. Ama balinaların alın yazısı onun da başına gelmiş. Yanlış avlanma ve başka nedenlerle yeryüzünde canlı kalmış fok sayısı bazı hesaplara göre altı yüzü, bazı hesaplara göre de dört yüzü geçmiyormuş. Çok şükür, yeni yeni uyanan çevre bilinci ve doğa sevgisi canlı kalanları yaşatmayı ve biraz çoğaltmayı sağlamakta. Tarihe böyle geçmek de var: Örneğin Sayın Mustafa Koç, Türkiye’de ve dünyada sadece aile serveti dolayısıyla değil, çok çevrede söz konusu merkeze yaptığı bağışlar dolayısıyla “Badem’in manevi babası” olarak da tanınıyor. Badem’in yaşamöyküsü, hayvanlara “insanca” davranmayı henüz öğrenememiş olanlar için hayli düşündürücü değil mi? Prof. Dr. M. Orhan ÖZTÜRK B B F [email protected] ir Ortaçağ toplumunu aydınlanmış topluma dönüştürmek için köklü önlemleri büyük bir yüreklilikle ortaya koyan Atatürk devrimleri, en başta kadının toplumdaki yerini yüceltmeyi amaçlamıştı. Kentleşmiş toplumun kimi kesimlerinde bu amaç bir oranda gerçekleşti. Ancak, uygarlığın en temel koşullarından olan kadınerkek eşitliği ve kadına toplumda verilen yer bakımından bu ülkenin daha çok yol alması gerektiği de açıktır. Son günlerin siyasal çekişmeleri arasında bu toplumda kadınerkek eşitsizliğini en belirgin biçimde türban konusu simgeleştiriyor. Türbanın toplumda bu denli ağırlık kazanması derinde kadına, bilinçli ya da bilinç dışı yaygın bir bakışın, bir tutumun süregeldiğini gösteriyor. Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi söylemlerle bu bakışın, bu tutumun üstü örtülü tutulmaya çalışılmaktadır. Bir başka deyişle, türbanın somut yapısı kadınları örtmek için kullanılırken türbanın simgeleşmiş yapısı da erkeklerin kadına bakışının ve tutumunun üstünü örtmektedir. Kadının örtünme gereksinimi ya da örtünmeye zorlanması dinsel bir inanca bağlı olsa bile, örtünmeyi zorunlu kılan bu inancın altında yatan bilinç dışı tinsel süreçleri tanımaya çalışmakta yarar görüyorum. Bunları tanıyabilirsek, altta yatan insan anlayışının temel niteliğini bir oranda anlayabiliriz. İslam bilimcileri arasında kadının örtünme zorunluluğu tartışmalı bir konu olsa bile, hem toplumun dine içtenlikle inanan kesimlerinde, hem dini siyaset ya da başka çıkarlar için sömüren çevrelerde kadının örtünmesi önemli bir değer taşımakta, uygulanmaktadır. Son 2030 yılda bu uygulamanın siyasal bir anlam da yüklenmesi yapacağımız çözümlemeyi (tahlil) değiştirmez. İslam tarihçileri örtünmenin ortaya çıkışını, gerekçelerini incelesinler, ben konuya bilinç dışının psikolojisi açısından bakmak isterim. Yalın dille konunun özü şudur: Kuran’da açıkça yazılmış olsun olmasın, İslam toplumlarında yaygın dinsel inanışa göre kadın, erkeklerin karşısında örtünmelidir. Neden? Çünkü kadın saçlarını, boynunu, derisini açık tutarsa onu gören erkeğin cinsel dürtülerini uyarabilir, erkeği baştan çıkarabilir, dolayısı ile de kendisi baştan çıkabilir. Erkek ona cinsel duygularla bakarsa, gözle yapılan cinsel ilişki (göz zinası) söz konusu olabilir. Konuya böyle baktığımızda, kadının örtünmesi hem erkeği, hem kadını korumuş oluyor. Nasıl? Kadının kendisini baştan çıkarıcı olmaktan, dolayısıyla da baştan çıkarılmaktan, erkeği de baştan çıkmaktan, baştan çıkarıcı olmaktan koruyor. Böyle bir korunmaya gereksinimin özünde insana temel bir bakışın anlamı yatmaktadır: Bu temel bakışa göre, kadın ve erkek, birbirlerini görünce baştan çıkmaya, çıkarmaya, çıkarılmaya eğilimlidir, hazırdır. Hem erkek, hem kadın kendi cinsel dürtülerini denetim altında tutamaz, kendini dürtülerine kolayca kaptırabilir. Gene bu temel bakışa, anlayışa göre insanoğlu özünde cinsel, dürtüsel eğilimlerini denetleyebilmede güçsüz bir varlıktır. Ancak kutsal bir inancın gücü ve kadının örtünmesi ile bu dürtüsel eğilimler denetim altında tutulabilir. sına, bir ressamın çıplak kadın tablosuna cinsellik dışı duygularla bakması olanaksızdır. Sokakta, işyerinde, toplum içinde örtünmeyen kadınların hepsi erkeğin karşısında ancak cinsel bir nesne olarak görülebilirler. Bu insan anlayışına göre, insanın cinsel dürtüleri karşısında yenik düşmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle de dinsel kurallar ve uygulamalar ile denetim altında tutulması zorunludur. Güvensizlik duygusu Konunun, aynı anlayışa dayanan bir başka yönü erkek egemen toplumda erkeğin kadına karşı kıskançlık duygusuyla ilgilidir. Bu duygunun altında erkeğin kendi erkekliğine güvensizliği yatmaktadır. Erkeğin, özellikle cinsel açıdan güven duyabilmesi için kadına kesin egemen olması ve başka erkeklerin bakışlarından kadını uzak tutması gerekmektedir. Bir başka deyişle erkek, eşini yeterince korumadığı, yani bakışlara karşı onu örtmediği sürece eşine karşı güvensiz bir konumdadır. Eşi aldatabilir, aldatılabilir. Erkek, kadını kendi egemenliği altında tutarak ve onu örterek özgüven eksikliğine bağlı kıskançlık duygusuna karşı kendini bir oranda korumuş olmaktadır. Böyle bir durumda, erkeğin erkeklik duygusu kadının ona boyun eğmesine, onun egemenliği altında kalmasına bağlı olmaktadır. Kimi dinsel kurallar da (türban gibi) bu erkek egemenliğini sürdürmek için kullanılmaktadır. Böyle bir durumda erkek kimliği büyük oranda kadın üzerinde egemen oluşuna bağlı kalmakta, bu da gerçek özgüven duygusunun gelişimini güçleştirmektedir. Örtünmeyi zorlayan inanç İşte bu noktada, bu bakış biçimi, kişilik gelişimi ile ilgili çağdaş ruhbilim bilgilerine ters düşmektedir. İnsan geliştikçe, olgunlaştıkça, onun özbenliği hem çevreden, hem içsel dürtülerinden göreceli özerklik kazanabilmektedır. Bir başka deyişle insanoğlu, çevresine uyum sağlayabilmek için iç dürtülerini, gereksinimlerini (özellikle cinsel dürtülerini) bekletebilmeyi öğrenmektedir. Çocukluktan kalma dürtülerine bağlı enerjiyi cinsellikten ya da saldırganlıktan soyutlayarak topluma yararlı, yaratıcı etkinliklere dönüştürme (yüceleştirme) yetilerini geliştirebilmektedir. İnsanoğlu, hayvanlardan farklı olarak, cinsel dürtülerini ertelemeyi, eğitmeyi, uygun zaman, uygun yer, uygun eşle doyurmayı öğrenebilmektedir. Örtünmeyi zorlayan bir inanç, insanın bu tür bir gelişim gösterebileceğini kabul etmiyor. Diyor ki, insan kendi cinsel dürtülerine ve çevredeki uyaranlara (örneğin başı açık kadın) karşı özünde zayıftır; çevredeki uyaranlara ve cinsel gereksinimlerine boyun eğmek zorundadır. İnsanda bu cinsel dürtüler varken karşı cinsten olan kişiyi cinsellikten soyutlanmış biçimde göremez. Örneğin, bir balerinin estetik dan Denetim önce kadına uygulanmalıdır Eğer konu cinsel dürtülerle bağlantılı ise erkek neden örtünmüyor sorusu da akla gelmelidir. Erkek örtünsün ve kadın baştan çıkmamak için onu göremesin! Bunu böyle ortaya koyduğumuzda, örtünmeyi kadının üzerine yüklemek kadına bakışın özünü yansıtmaktadır. O da kadının temelde daha güçsüz, dürtülerine kolayca kapılabilir olduğu sanısıdır. Denetim her şeyden önce kadına uygulanmalıdır; çünkü kadın dürtülerini denetleyemez, kolayca baştan çıkabilir ve baştan çıkarıcı olabilir. Bu noktada kadına karşı erkeğin kuşkucu, güvenmeyen, paranoyak, kıskanç tutumu ve kendi özgüvensizliği açıkça belli olmaktadır. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki, kadına güven duymayan, onu güçsüz, aşağı gören, onu sürekli denetim altında tutmaya çalışan, kendi dürtüselliğinin sorumluluğunu da kadına yükleme eğiliminde olan erkeğin temel sorunu kendi özgüven duygusunun eksik oluşudur. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle