23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 OCAK 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra kimileri Wilson ilkelerini kurtuluş çaresi olarak gördüler Atatürk mandaya karşı çıktı ugün ülkemizi yönetenler önemli kararlar almadan önce muhakkak Washington’a danışıyorlar. Birçok konuda karar alırken Bürüksel ne der diye düşünüyorlar... Terörün en yoğunlaştığı bir sırada, “Sınır ötesi harekât için izin gereklidir, hemen verilmelidir” biçimindeki tüm taleplere karşın, iktidarın başı Erdoğan, “Önümüzdeki ay Amerika’ya gideceğim, bir danışayım sonra karar veririz’’ diyebiliyor. Birçok yazar, bu tutumun manda yönetimini çağrıştırdığını yazdı. Bugün de kimi edebiyatçılarımız, “Türklerin kendi başlarına adam olamayacaklarına” ilişkin fikirleri B tazeliyorlar. ABD de zaten, “Dinciİslamcı” AKP aracılığıyla Türkiye’nin adeta tepesine çökmüş, bir bakıma “mandaterliğini” gerçekleştirmiş durumda. ABD Büyükelçisi Wilson, geçen aylarda kendi konutunda birçok kişiyi yemeğe davet ederek “çok hassas” konularda onların görüşlerini almaya kalkıştı. Adeta ünlü edebiyatçı Halide Edip’in 10 Ağustos 1919 tarihli mektubunda dediği gibi... Halide Edip ne diyordu: “Biz İstanbul’da kendimiz için.. Amerikan mandasını ehveni şer olarak görüyoruz. Filipin gibi vahşi bir memleketi bugün kendi kendini idareye kadir (yetenekli) asri (modern) bir makine haline koyan Amerika, bu hususta çok işimize geliyor. 1520 sene zahmet çektikten sonra yeni bir Türkiye ve her ferdi (kişisi) tahsilli, zihniyeti ile hakiki istiklali (bağımsızlığı) kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye’yi ancak ‘Yeni Dünya’nın (Amerika’nın) kabiliyeti vücuda getirebilir.” ‘T Halide Edip mektubunu şöyle sürÜRKİYE’YE MANDA OLMAK İSTİYOR’ dürüyordu: “Amerika da tabii mahzursuz (sakıncasız) değildir... İzzetinefsimizden epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz...” “... Amerika’nın fikri, hafi (gizli, örtülü) olarak şudur: Türkiye’yi olduğu gibi hiçbir parçaya ayırma mak, eski sınırları içinde vahdet (birlik) içinde muhafaza etmek şartıyla umumi ve bir tek manda almak istiyorlar.” Sanki, Halide Edip 86 yıl önce bugünleri görmüş, onun için “Amerikan mandası” istemiş gibi... Bu nedenle yakın tarihimizde epeyce tartışma yaratmış olan “manda” konusuna değinmekte yarar var. Mandacılık nedir? Ulusal Bağımsızlık Savaşı sırasında “manda” fikrini kimler desteklemişti? Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuda tavrı nedir? Bugünlerde bunlara kısaca bakmakta yarar var. Wilson ilkeleri manda yandaşlarını cesaretlendirdi P rinceton Üniversitesi’nde siyaset bilimleri profesörü olan Woodrow Wilson 1912 ve arkasından 1916 yıllarında iki kez ABD Başkanlığı’na seçildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında kendisine göre sürekli barışı sağlamak amacıyla ünlü 14 maddelik ilkelerini açıkladı (8 Ocak 1918). Bu ilkeler “gizli diplomasinin kalkması ve silahlanmanın azaltılması, denizlerin mutlak serbestliğinin sağlanması, sömürgeleştirilmiş halkların bağımsızlığa kavuşturulması, Cemiyeti Akvam’ın (Milletler Cemiyeti) kurulması...” gibi konuları kapsamaktadır. O günlerde bu öneriler kulağa çok hoş geliyordu... Bu ilkelerin ortaya çıkması sonucu manda ve mandaterlik kavramları gelişti ve tanımları ortaya çıktı. Uluslararası hukuk literatüründe manda, “Kendilerini yönetebilecek derecede örgütlenme düzeyine erişmemiş ülke ya da sömürgelere uygulanan rejim” olarak tanımlandı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı’nın ve Almanya’nın kimi toprakları ile Afrika’daki kimi sömürge bölgeleri üzerindeki yönetim yetkilerinin, Milletler Cemiyeti’nin belirlediği koşullar çerçevesinde, cemiyete üye devletlerden birisi tarafından kullanılmasına dayanan bir yönetim biçimi olarak belirginleşti. Buna göre “mandater” sıfatını taşıyan devletler, Milletler Cemiyeti’yle yapacakları anlaşmalarda öngörülen koşullar çerçevesinde bağımsız bir yeni devletin koşullarını hazırlamak üzere belirtilen ülkelerde vesayet (korumacı) görevini yerine getireceklerdi. Bu ülkeler kendi kendilerini yönetebilecekleri olgunluğa erişecekleri aşamaya ulaşıncaya kadar yönetimlerine bir mandaterin öneri ve yardımları yol gösterici olacaktı. Gazetemizin kurucusu Yunus Nadi, Atatürk’le birlikte Ulusalcılar büyük önderin yanında Minber, Wilson Prensipleri Cemiyeti’ne karşı çıkan yazısında (7 Aralık 1918), “galiplerin bir olup bittisi karşısında ancak ulusal vicdandan doğmuş taleplerle karşı çıkılabileceğini, bunu sağlamak için barış şartlarının belirleneceği komisyonda, basından, mebuslardan ve milletin mütefekkirlerinden (düşünür) temsilciler bulunması gerektiğini” öne sürüyordu. ilson Prensipleri Derneği’nde, bir yandan Akşam’dan Necmettin Sadak ve Yenigün’den Yunus Nadi gibi ulusalcı ve Kuvayı Milliyeciler, öte yandan Ali Kemal, Refik Halit gibi işbirlikçilerin beraberce yer alması bugün şaşkınlıkla karşılanabilir. Ancak, günün koşulları unutulmamalıdır. Bu cemiyetin kuruluşu 1918 Aralık ayının başıdır. İstanbul fiilen işgal edilmiş, ne bir kurtuluş umudu, ne de yol gösteren var... Ancak, zaman içinde her şey yerine oturdu. Zaten daha sonra özellikle Yunus Nadi bu düşünceye karşıt olarak Anadolu’ya geç W Kurtuluşu ABD’de buldular O dikmeyen adamın tarafına çesmanlı Devleti’nin I. virdi. Gazete temsilcileri, Vakit Dünya Savaşı’nda yenilMatbaası’nda toplanarak... mesi ve vatan topraklaBaşkan Wilson’a bir ‘muhtıra’ rının parça parça işgal edilmesi göndermeye karar verdiler. Bu talepleri karşısında, Türkiye’nin muhtıranın esası, Amerika’nın varlığının güçlü bir devletin koTürkiye’ye önce belirli bir zaruması altında yürütülmesi geman için barış te’min etmesi, rektiğine inananlar vardı. Bu kiyani saldırıdan korunmasını şiler Türkiye’nin ABD gibi ekosağlaması, aynı zamanda, Türnomik yönden güçlü bir ülkenin kiye’ye iktisadi yardımda bumandası altında varlığını koruyalunması, bu yıllar içinde Türbileceğine inanıyorlardı. kiye’ye uzmanlar göndererek Öncelikle, ABD Başkanı Wilyeni bir rejim kurması ve iç son’un 14. ilkesine dayanarak ve kalkınmayı sağlamasından iba“Türklerin çoğunlukta oldukretti. Cemiyet 1918 yılı Kasım ları topraklarda bağımsız bir ayında kuruldu. iki ay içinde de Türk devletinin kurulmasının ortadan kalktı. Çünkü, Doğu uygun olduğunu” düşünerek, 4 Aralık 1918’de Mondros AteşAnadolu, ta başından beri bukesi’nden bir ay sonra İstanbul’da nun aleyhindeydi.”(2) Wilson Prensipleri Cemiyeti kuruldu. ERNEĞİN Wilson Prensipleri’nin uyanKURUCULARI dırdığı umutla Wilson Wilson Prensipleri DernePrensipleri Cemiyeti ği’nin kurucularının en kurmak fikrinin, edebaşında Halide Edip’le biyatçı ve Üsküdar birlikte yine AmeriAmerikan Koleji kan eğitimli Ahmet mezunlarından Emin Yalman gelir. Halide Edip HaDiğer kurucular aranımdan kaynaksında gazeteciler landığı, aynı ceDr. Celal Muhtar, miyetin üyesi AhVelid Ebüzziya, met Emin YalAli Kemal, Refik man ve ünlü araşHalid (Karay); Yutırmacı Gotthard nus Nadi, NecmetJaeschke tarafından tin Sadak gibi ünlü belirtilmiştir. (1) HALİDE ADIVAR isimler vardı. Kurucular 5 Aralık 1918’de Başkan Wilson’a OĞU ANADOLU Amerikan mandası için istekte KARŞI ÇIKTI’ bulunan bir mektup yazdılar ve Halide Edip (Adıvar) daha sonbu mektupta, “azınlıkların hakra Wilson Prensipleri Cemiyeti larının güvence altına alınmahakkında şunları yazmıştı: sını, önemli bakanlıklara birer “Bütün dünyada kuvvetli bir Amerikalı müsteşar atanmate’sir yapan ve yenilmiş milletsını, bir Amerikalı Baş Müstelere bir az umud veren Wilson şar başkanlığında müsteşarlar Prensipleri, bizi de büyük çapkurulu oluşturulmasını, polis ve ta etkiledi ve İstanbul’da Wiljandarmanın bir ABD’li genel son Prensipleri Cemiyeti, tamüfettişe bağlanmasını” istedinınmış yazarlar ve avukatlar ler. (3) Bu mektupta ülke insantarafından kuruldu. Galiplelarının siyasi rüşte (olgunluğa) rin, yenilen milletlere hiçbir erişmediklerinden yola çıkılıyorta’viz vermeyecekleri seziliyordu. Siyasi rüşte erişilene kadar 15 du. Taksim faciasına uğrayan 25 yıl bir Amerikan mandası isTürkiye, tabii olarak, dikkatiteniyordu... ni Wilson gibi hiçbir ülkeye göz ? İstanbul’da aralık 1918 başlarında kurulan Wilson Prensipleri Derneği doğal karşılandı. Karşı çıkan olmadı, aksine onay gördü. Çok ilginçtir ki, Wilson Prensipleri Derneği’ne basında sadece Atatürk’ün ortak olduğu Minber gazetesi hemen karşı çıktı. ti, Yeni Gün adlı gazetesini Ankara’da çıkardı ve ilk Meclis’te İzmir Milletvekili olarak görev yaptı. Asıl şaşkınlık Mustafa Kemal’in tutum ve davranışında aranmalıdır. Çünkü bu kadar ünlü kişinin kurduğu bir dernek ortada. Umutsuzluk ve kurtuluş için ufukta hiçbir belirti görünmüyor, ama Mustafa Kemal bu manda düşüncesine şiddetle karşı çıkıyordu. Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçtikten sonra Amasya Bildirgesi’nden başlayarak Erzurum ve Sıvas kongrelerinde tam bağımsız bir Türkiye hedefi için çalışmaları dikkate alınırsa bağımsızlık düşüncesinin Mustafa Kemal’de nasıl köklü olduğu anlaşılır.Aslında Atatürk Nutuk’ta bu ikircikli durumu açıkça anlatmış ve kendisinin uygun gördüğü seçeneği de ortaya koymuştur. yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumunun kıyısında, kafaları çıkar yol, kurtuluş yolu aramakta... Burada, pek önemli olan bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım. P Ulus ve ordu, Padişah ve ADİŞAH’IN HAİNLİĞİ ATATÜRK’ÜN MİNBER GAZETESİ’NDE MANDA İÇİN YAPTIĞI YORUM D S O günlerin birçok aydın kiÖYLEV’DEN ‘Temelsiz bir bina’ lkenin ve ulusun içinde bulunduğu çok zor koşullar ve feci durum karşısında hemen her yerde kimi yurtseverler kurtuluş çareleri düşünüyorlardı. Bu nedenle İstanbul’da aralık 1918 başlarında kurulan Wilson Prensipleri Derneği doğal karşılandı. Karşı çıkan olmadı, aksine onay gördü. Çok ilginçtir ki, Wilson Prensipleri Derneği’ne basında sadece Atatürk’ün ortak olduğu Minber gazetesi hemen karşı çıktı. 7 Aralık 1918 günü Minber’de yayımlanan başyazı ilginçtir. Minber’in Wilson Prensipleri Derneği’ne sert bir dille çatan baş yazısı; “Temelsiz bir bina: Wilson Prensipleri Derneği” başlığını taşıyordu. Yazının başlığı zaten içeriğini de anlatmaya yeterliydi. İki gün sonra 9 Aralık 1918 günkü sayısında Minber, Amerikan mandası düşüncesini tekrar ele alıyor, bu düşünceye karşı çıkıyor, manda yaklaşımı yerine ileri devletlerin her birinden ayrı ayrı yararlanılması düşüncesini savunuyor ve “Avrupa rekabeti karşısında ABD’ye iltica doğru mudur?” diye soruyordu. Mustafa Kemal’in ortak olduğu ve yönlendirdiği Minber’in İstanbul’da tek başına Wilson Prensipleri Derneği’ne ve Amerikan mandası yaklaşımına karşı çıkışı o günkü koşullarda son derece önemlidir ve bu karşıt yazıları da Ü ‘D özetlemekte yarar vardır. Minber, Wilson Prensipleri Cemiyeti’ne karşı çıkan yazısında (7 Aralık 1918), “galiplerin bir olup bittisi karşısında ancak ulusal vicdandan doğmuş taleplerle karşı çıkılabileceğini, bunu sağlamak için barış şartlarının belirleneceği komisyonda, basından, mebuslardan ve milletin mütefekkirlerinden (düşünür) temsilciler bulunması gerektiğini” öne sürüyordu. 9 Aralık 1918’de yayımlanan “Avrupa Rekabeti Karşısında Amerika’ya İltica Doğru mudur?” başlığını taşıyan imzasız başyazıda şunlar ortaya atılıyordu. ABD’nin Uzakdoğu’da büyük ekonomik çıkarları vardır. ABD savaşın bütün nimetlerini tekeline alamayacağına göre, oradaki büyük çıkarlarını bırakıp “Türkiye’nin kendine sağlayacağı yararlar” ile yetinemez. Ekonomik çıkarlardan ya da “mülkümüzden” yapılacak herhangi bir özveriye karşılık öte yandan ödün istemekte “bir dakika” gecikmez. Siyasal denge sayesinde yaşayacak hükümetler, özellikle “böyle karışık zamanlarda” hiçbir yana eğilim gösteremezler. Bu nedenle, ülkenin güçlerini işletmek ve yönetimini düzeltmek için ileri ülkelerden “ayrı ayrı yararlanılmalıdır”. şisini çaresizlik içinde bırakan seçenekleri teker teker ele alarak irdelemişti. Bu çok önemli durum değerlendirmesini Söylev’den aktaracağız. Genel durumu değerlendirme: “Düşman devletler Osmanlı Devleti’ne ve ülkesine nesnel ve tinsel (maddimanevi) yönden saldırmışlar; onu yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler. Padişah ve Halife olan kişi, yaşam ve rahatını kurtarabilecek çare aramaktan başka şey düşünmüyor. Hükümeti de aynı durumda. Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan Ulus, karanlık ve belirsizlik içinde, olup bitecekleri bekliyor.Felaketin korkunçluğunu ve ağırlığını anlamaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve olaylardan etkilenebilme güçlerine göre, kurtuluş çaresi saydıklan yollara başvuruyorlar.. Ordu, adı var, kendi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar, Genel Savaş’ın bunca sıkıntı ve güçlükleriyle yorgun; yurdun parçalanmakta olduğunu görmekle Halife’nin hayınlığından haberi olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bağlı ve uysal. Ulus ve ordu, kurtuluş yolu düşünürken, kuşaktan kuşağa geçen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce yüce Halifeliğin ve Padişahlığın kurtuluşunu ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve Padişahsız kurtuluşun anlamını kavramaya yetenekli değil... Bu inanca aykırı görüş ve düşüncelerini açığa vuracakların vay haline! Hemen dinsiz, vatansız, hayın sayılır.. istenmez. Bir başka önemli noktayı da söylemek gerekir. Kurtuluş yolu ararken İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke gibi görülmekteydi. Bu devletlerden yalnız biriyle bile başa çıkılamayacağı kuruntusu, hemen bütün kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti’nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya, Macaristan varken hepsini birden yenen, yerlere seren İtilaf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla düşmanlığa varabilecek durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı. Bu anlayışta olan yalnız halk değildi; özellikle, seçkin denilen insanlar bile böyle düşünüyordu. Öyleyse, kurtuluş yolu ararken iki şey söz konusu olmayacaktı: Önce, İtilaf Devletleri’ne karşı düşmanlık durumuna girilmeyecekti; (sonra da) Padişah ve Halifeye canla başla bağlı kalmak temel koşul olacaktı. SÜRECEK CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle