15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 EYLÜL 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Yoğun olarak 1988 yılında başlayan laiklik tartışmaları kral seçilen Zeynel Abidin’in yasaklamasına kadar sürdü 9 Adım adım İslam devleti TURHAN FIRAT: M Türkiye ile yan yana getirilemez T ürk uzmanlar da Türkiye ile Malezya’nın birbirleri ile karşılaştırılmasından rahatsız. Emekli Büyükelçi Turhan Fırat, Malezya’nın birlikte örnek gösterilmesinden ziyade, Türkiye ile yan yana dahi getirilemeyecek bir ülke olduğunu söyledi. Malezya ile Türkiye’nin birbirine benzemesinin çok düşük bir ihtimal olduğunu değerlendiren Fırat, “Şu anda Türkiye’de acaba Malezya’ya benzer miyiz diye bir endişe var. Ancak bunun şimdilik yersiz olduğunu düşünüyorum. Malezya ile ne siyasi rejimimiz, ne etnik ve dini yapımız ne de coğrafya olarak hiçbir benzerliğimiz yok. Evet ikisi de Müslüman çoğunluğa sahip ülke ancak, armut ile elmayı birlikte sayamazsınız” diye konuştu. Malezya’nın henüz sömürge etkisinden çıkamayan 50 yıllık bir devlet olduğunu da vurgulayan Fırat, bu ülkenin İngiltere ve ABD’nin istemiyle kurulduğunu anımsattı. Malezya’nın bu nedenle yüzde 60’lık bir Müslüman kitleye karşın, tamamıyla bir Ilımlı İslam ülkesi gibi hareket ettiğini belirten Fırat, “O yüzden Malezya Müslüman bir ülke olmaya çalışıyorsa ılımlı İslam ülkesi olmaya mecbur. Geriye kalanların yüzde 40’ını Müslüman mı yapacaksınız? Halkın 4’te biri Çin kökenli. Bu Çinliyi alıp Müslüman yapamayacağınıza göre, tam bir İslami yönetimi zaten gerçekleştiremezler” diye konuştu. Fırat Türkiye’nin anayasal sisteminin tamamen laiklik üzerine kurulduğunu da belirtirken Batı sistemi içerisinde Malezya gibi bir Ilımlı İslama geçişe konjonktürün izin vermeyeceğini ifade etti. alezya’da laiklik ve İslami devlet tartışmaları ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1957 yılından bu yana devam ediyor. Ülkenin ilk başbakanlarından Tunku Abdulrahman’ın, 1980’lerde yaptığı bir açıklamada, “İslami devlet isteği boş bir hayaldir. Malezya gibi çok etnik gruplu ve çok dinli bir ülkede İslami devletin yeri yoktur” demesi ve 1988’de ülke yargıtayının bir mahkeme kararıyla ülkenin “teokratik” yapıda olmadığını karara bağlamasına karşın tartışmalara nokta konulamadı. Laiklik tartışmaları 1988’den sonra yoğun olarak nisan ayında başladı. Mizan Zeynel Abidin’in krallığa seçilmesiyle birlikte türbanlı eşi Nur Zahire de saray protokolüne girdi. Bunu protesto eden muhalefetteki Halkın Adaleti Partisi ve Liberal Demokrat Hareket, türbanlı kraliçeyi protesto ederek yemin törenine katılmadı. LDH, türbanlı kraliçenin toplumun tüm kesimlerini temsil etmediğini vurguladı. Bunun ardından laiklik tartışmaları hızlanırken Kral Zeynel Abidin ülkede laikliğin tartışılmasını yasakladı. Başbakan Yardımcısı Necib Razak’ın da “İslam resmi dindir ve biz İslami bir devletiz. Asla laik olma ? Başbakan Yardımcısı Necib Razak’ın “İslam resmi dindir ve biz İslami bir devletiz. Asla laik olmadık, çünkü Batı tanımıyla laik olmak, ülke yönetimiyle İslami ilkelerin birbirinden ayrılması anlamına gelir” demesiyle ülke laik çizgiden tamamen kaydı. dık, çünkü Batı tanımıyla laik olmak, ülke yönetimiyle İslami ilkelerin birbirinden ayrılması anlamına gelir” demesiyle ülke laik çizgiden tamamen kaydı. Ancak İslami çizgiye kayışta ülkede özellikle laiklik yanlısı Umno Partisi taraftarı üst zümre bulunması ve bu laik kesimin lüks içerisinde yaşaması da etkili oldu. 1970’lerin ardından ülkede radikal İslam hızla gelişirken 1980’den itiraben Çinli ve Hint nüfusunun hızla artmaya başlaması bir politika olarak devlet kurumlarının İslamlaştırılmasını beraberinde getirdi. Bu yaklaşımda en önemli etkiyi Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütü ile Pakistan’daki Tebliğ Cemiyeti gerçekleştirdi. Ülkenin bu duruma gelmesini sağlayan radikal İslam yanlısı partileri ve yapıları şöyle: Malezya İslam Partisi (PAS): 1951 yılında Malezya Devleti’nin İslami temellerde kurulmasını isteyenler tarafından kuruldu. Umno’nun desteklediği laik devlet projesine tamamen karşı çıkan PAS, 1959’da ilk kez katıldığı Kelantan ve Terengganu eyaletlerinde seçimi kazandı ve tamamen şeriat hukuku uygulamaya başladı. PAS bir dönem ülke yönetiminde de koalisyon ortağı oldu. Malezya İslami Gençlik Hareketi (ABİM): 1971’de Malezya Müslüman Öğrenciler Birliği üyesi öğrencilerce kuruldu. Kuruluşundan kısa süre sonra PAS’la bir ittifak kurdu. 1974’ten sonra Enver İbrahim’in liderliğinde büyük bir ilerleme kaydetti. ABİM Müslüman Kardeşler örgütünün devlet yönetimi planları ile politikalarını temel alan politikalar izledi. Enver İbrahim ülkenin başbakan yardımcılığı görevini yürütürken 1998’de dönemin başbakanı ve halen ABİM Genel Başkanı olan şeriat yanlısı Dr. Muhammed Nur Manuti tarafından görevine son verilmişti. Ardından Enver İbrahim demokratik reform çağrısı yapılan gösterilere liderlik etmiş, sonrasında da yetkiyi kötüye kullanmak ve eşcinsel ilişkiye girmekten tutuklanmıştı. Tebliğ Cemaati: Pakistan’daki Tebliğ Cemaati’nin bir uzantısı olan ve 1970’lerde kurulan hareket tam anlamıyla şeriat düzeni istiyor. Ancak teknoloji ve ekonomi konularının şeriatın işi olmadığını düşünüyor. Daru’lErkâm: 1968’de Esari Muhammed’in liderliğinde kurulan parti, devlet yönetiminin değil, eğitim ve kültürel faaliyetlerin İslama göre yapılandırması gerektiğini düşünüyor. Özellikle gençler arasında halen yaygın olan hareket PAS’ı da eleştiriyor. Ancak parti şu anda yasaklı olduğu için seçimlere katılamıyor. Malezya, stratejik açıdan Doğu ile Batı arasındaki enerji güzergâhlarının üzerinde Küresel İslamlaştırma BAHADIR SELİM DİLEK Enver İbrahim serbest lkenin önemli siyasetçilerinden Enver İbrahim yeni Kral Zeynel Abidin’in göreve gelmesiyle birlikte affedildi. Siyasete yakın süreçte geri dönmesi beklenen İbrahim, eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Holbrooke’un açıklamalarının ardından ise konuya ilişkin yorum yapan nadir Malay siyasetçilerden oldu. İbrahim, Holbrooke’un sözlerini “kişisel görüşü” olarak tanımlarken, “Ama gerçeklere bakacak olursak, Malezya’da demokrasi ve ifade özgürlüğü yok, insanlara hiçbir şekilde özgürlük sağlamayan acımasız kanunlar var. Yargı hiçbir şekilde bağımsız değil, ayrıca basın özgürlüğü de yok. Ülkede sadece hükümetteki parti tarafından yönetilen medya organlarına lisans veriliyor. Yani Malezya ile Türkiye’nin demokrasilerinin karşılaştırılması, kesinlikle doğru bir kıyaslama değil” değerlendirmesini yaptı. İbrahim Malezya’da tamamen şeriat düzeninin olmasının söz konusu olmadığını, ancak evlenme, boşanma ve bazı kişisel hukuka ilişkin kavramlarda İslami kuralların oldukça sert bir biçimde uygulandığını anlattı. Malezya ılımlı Asya Pasifik bölgesi üzerinde çalışmalar yapan Dr. Bahadır Pehlivantürk de, Malezya ile Türkiye’nin birbirinden farklı ülkeler olduğunu belirtirken, bu ülkede iktidarın Malay çoğunluğa farklı hukuk uygulaması ve ağır cezalar verildiğini anlattı. Malezya’nın bağımsızlığını kazandığı 1957 yılından bu yana laikliği oturtmak gibi bir derdi olmadığını anlatan Pehlivantürk, Holbrooke’un Türkiye ile Malezya’yı aynı kefeye koyan açıklamalarına ise farklı bir yorum getirdi. Pehlivantürk, “Holbrooke’un temel olarak İran, Suudi Arabistan gibi ülkeleri aldığını göz önüne alırsak, Malezya İslami kurallar açısından tabii ki yumuşak görünür. Ancak şu unutulmamalı ki, Malezya’da şeriat kuralları uygulanıyor. Malaylar ve Müslüman olmayanlar arasında farklı bir hukuk sistemi bulunuyor. Holbrooke, Malezya ve Türkiye’nin İslam dünyasının iki ‘ılımlı İslam ülkesi’ olduğunu düşünüyor, ama bu tespit de çok yanlış. Ilımlı İslamdan söz ediyor, ama bu tamamen kendi düşüncesi” değerlendirmesini yaptı. Ülkenin anayasasında laiklik kavramına yer verildiğine ancak ülkedeki Müslüman kesim için bunun hiç uygulanmadığına da dikkat çeken Pehlivantürk, “Biz Atatürkçülük ve laiklik için uğraşmış, Cumhuriyet tarihi boyunca seküler bir ülke yaratmaya çalışmışız. Bugüne kadar da başarılı olmuş. Türkiye’yi Malezya ile kıyaslayamazsınız. Ama Malezya’yı da Suudi Arabistan ve İran ile de karşılaştıramazsınız. Malezya, Türkiye ile Suudi Arabistan arasında gidip gelen bir ülke. Ilımlı ama şeriat uyguluyor. Laiklik anayasada yokmuş gibi davranıyor” dedi. Pehlivantürk, “Türkiye Malezya olur mu?” tartışması konusunda ise şu görüşü dile getirdi: “Türkiye ne Malezya olur diyebiliriz, ne de olamaz diyebiliriz. Malezya’da aşırı İslamcılara uzun dönem göz kırptılar. Malezya da dahil olmak üzere nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan ülkelerde aşırı İslama tavizin birazı ya da fazlası olmaz. Yani Malezya’da olan kesinlikle Türkiye’de olmaz da diyemiyoruz.” ANKARA “Türkiye Malezya’laşır mı?” tartışmalarına katkıda bulunabilmek için “Malezya neden İslamlaştırılıyor” sorusuna da yanıt vermek gerekiyor. Soğuk Savaş ile birlikte politik bir araç olarak kullanılmaya başlanan İslam, 21. yüzyılda küresel enerji rekabetinin giderek yoğunlaşması üzerine, küresel politika belirleyicileri tarafından daha etkin ve daha yoğun biçimde kullanılmaya başlandı. İşte Malezya’nın dış etkilerle İslamlaştırılması, ülkede İslami değerlerin hem politikada hem sosyal yaşamda egemen kılınması çabalarının arkasında ülkenin stratejik önemi ve yüksek ekonomik potansiyeli bulunuyor. Gerek ülkenin başta petrol olmak üzere kendi hammadde zenginliği, gerekse Doğu ile Batı arasındaki petrol taşımacılığını kontrol eden Malakka Boğazı’nın üzerinde olması, küresel enerji rekabetinin adeta kırılma noktası olarak görülüyor. Malezya 1970’lerden bu yana hem doğalgaz hem de petrol ihraç ediyor. Dünyanın yıllık petrol gereksiniminin yarısının taşınması ve toplam dünya ticaretinin dörtte biri Malakka Boğazı üzerinden yapılıyor. Bu nedenle de Batılı güçler, İslamlaştırma ile Malezya’yı daha “kontrol edilebilir” duruma getirmek istiyorlar. Böylece Batı sermayesi ile Ortadoğu’nun enerji kaynakları ve enerji talebi giderek artan Çin arasında kurulacak stratejik/politik dengede Malezya, “kantarın topuzu” görevi üstlenmiş durumda. Malakka Boğazı... Ü Peki, stratejik açıdan Malezya’yı bu kadar önemli yapan hangi özelliği bulunuyor? Bu sorunun yanıtını verirken önce Türkiye’nin de Avrupa ile Asya arasındaki “geçiş” konumuna benzeyen Malakka Boğazı’ndan başlayalım. Stratejik olarak Malezya’nın kontrol ettiği Malakka Boğazı uluslararası suyolları statüsünde bulunuyor. Boğaz, Endonezya, Malezya ve Singapur arasında yer alıyor. Büyük miktarlarda petrol, çelik ve doğal ürünler Güneydoğu ve Kuzeydoğu imal alanlarına Malakka üzerinden taşınıyor. Hatta son verilere göre dünyanın yıllık petrol gereksiniminin yarısını ve dünya ticaretinin dörtte birini taşıyan 63 bin gemi Malakka Boğazı’ndan ve Singapur’dan geçiyor. Gelecek 30 yıl içinde süper güç olmaya aday Çin gibi giderek büyüyen bir ekonomi ile Japonya ve Güney Kore gibi iki ekonomik dev, petrol ve doğalgaz ithalatının yüzde 80’ini Malakka üzerinden yapıyor. Yani politik olarak Malezya’yı kontrol eden güçler, hem küresel enerjiyi hem de küresel ticareti büyük ölçüde kontrol altına almış olacaklar. Söz konusu stratejik/diplomatik denklemde Çin’in ağırlığı ve Malezya’da Çin nüfusun varlığı da göz önüne alındığında, ülkede İslamlaştırmanın neden büyük önem taşıdığı da or Ülkede İslami değerlerin egemen kılınması çabalarının arkasında ülkenin stratejik önemi ve yüksek ekonomik potansiyeli bulunuyor, bu nedenle Malezya’da ikili bir görüntü oluşuyor. Bir yanda modernlik diğer yanda İslami kuralların geçerli olduğu sosyal yaşam. Holbrooke ne demişti? ski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke, ABD’nin CBS kanalında katıldığı bir televizyon programında, Washinton’un Ilımlı İslamı uzun zamandan beri savunduğunu belirtmiş ve “ABD, 11 Eylül’den beri dünyanın her yerinde ılımlı İslami deHolbrooke mokrasileri istediğini belirtiyor ama sadece iki tane var: Türkiye ve Malezya. Türkiye’de ılımlı bir Müslüman parti, meşruiyetlerini Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’ten alan ünlü milliyetçi partileri mağlup etti” demişti. taya çıkıyor. Aslında, Ortadoğu’da oynanmakta olan büyük oyunun benzeri Malezya ve Güney Asya’da da oynanıyor. Ortadoğu’da radikal İslamın panzehiri olarak ılımlı İslamın gösterilmesi ve politik olarak ılımlı İslam modelinin gündemde tutulmasına benzer şekilde Malezya’da da aynı oyunun sahnelenmekte olduğu dikkat çekiyor. Radikal İslam tehdidi Malakka Boğazı’ndan geçen bütün gemiler Cemaatül İslam, Moro İslam Özgürlük Cephesi ve Abu Sayyaf Grubu gibi terörist örgütlerin tehdidi altında bulunuyor. Bu örgütlerin daha önce de bu bölgede çeşitli liman ve şehirlerde saldırılar düzenlediği biliniyor. Bu örgütlerin arkasında ise Suudi sermayesinin olduğu, söz konusu örgütlerin yönetici kadrolarının Mısır’daki El Ezher’de eğitim gördüğü de resmi kayıtlarda bulunuyor. Suudi Arabistan’dan ve Mısır’dan gelen bu destekler, radikal İslamın, ılımlı İslama politik olarak nasıl zemin hazırladığı yönünde önemli bir örnek oluşturuyor. Ülkedeki Müslümanların genellikle Sünni ve Hanefi olması ise ülkenin hız la İslamlaştırılmasına zemin hazırlıyor. Aslına bakıldığında ülkenin 13 ve 14. yüzyıldan bu yana Arap coğrafyası ile yakın ilişki içinde bulunması, Malezya’da İslami geleneklerin ön plana çıkmasında kolaylaştırıcı oldu. Görünürde Batı için Malezya’da dünya ticaretini ve enerji güzergâhlarını tehlike altına sokabilecek bir radikal İslam tehdidi bulunuyor. Yani Ortadoğu’da El Kaide gerekçesi ne ise Malezya’daki gerekçe de Cemaatül İslam, Moro İslam Özgürlük Cephesi. Panzehiri ise yine Ortadoğu’da olduğu gibi “ılımlı İslam”... İşte bu nedenle Endonezya, Singapur ve Malezya arasında boğazın güvenliğini sağlamak için Malakka Boğazı Devriye Ağı kuruldu. 21 Nisan 2006’da imzalanan anlaşmayla boğazın güvenliğinin havadan da sağlanabilmesi olanağı ortaya çıktı. Avrasya coğrafyasında giderek gelişen bir başka ülke olan Hindistan için de Malezya ve Malakka Boğazı büyük önem taşıyor. Nikobar ve Andaman Adaları aracılığıyla Malakka Boğazı’na yönelebilen Hindistan, aynı zamanda boğaz üzerinden Güney Çin Denizi’ne ve onun da üzerinden Pasifik Okyanusu’na bağlanıyor. Yani söz konusu güzergâh Hindistan için önemli bir çıkış noktası oluşturuyor. Malakka Boğazı, Hindistan’ın güvenliği için vazgeçilmez bir konumda bulunuyor. Bu da ister istemez Hindistan’ı bölgesel güvenlik sisteminin bir parçası yapıyor ve Hindistan’a uluslararası su niteliğinde olan Malakka Boğazı’nın güvenliği ile ilgilenme hakkını veriyor. Bu da doğal olarak, Malakka Boğazı üzerinde kayıtsız koşulsuz denetim arayan Batılı güçler ve çokuluslu şirketleri rahatsız ediyor. Hindistan’ın bölgesel oyuncu olarak küresel sistemin içinde yer alması, söz konusu odakların küresel çıkarlarını zedeliyor. Bu nedenle de Malakka Boğazı’nı kontrol eden ve Hindistan’ın bölgeye ilişkin gelişmelerde muhatap almak zorunda olacağı Malezya’daki yönetimin de İslamlaştırılması gerekiyor. Küresel oyun kurucularına göre İslamlaştırılan bir Malezya, radikal İslama karşı panzehir olacağı gibi aynı zamanda ülke içindeki Çinli ve Hintli nüfusun da yönetimdeki etkisi kırılacak. Böylece Malezya’nın, kendi stratejik konumunu da Çin ve Hindistan lehine kullanmasının önüne geçilecek. SÜRECEK E CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle