22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 EYLÜL 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Utan Mehmet Ali Kılınç: “Dışişleri Bakanı Ali Babacan o kadar utangaç ki, İsrail’e verilen notayı Suriyeli bakana açıklattı! Ya ğ m u r E k i m ABDullah iftarını askerle açacakmış... “Teravih namazını da kılmalı!” ESKİ cunta şakşakçılığından dönme bir kalemtıraş, demokrasi dersi vermeye kalkışınca Prof. Dr. Aydın Aybay’ın da siniri tepesine çıkmış: “Bu zat, İngiliz ordusunun emekli genelkurmay başkanının ‘Asker’ başlıklı kitabının yayımı nedeniyle kendisiyle yapılan bir söyleşide ‘görevde iken niçin konuşmadın’ sorusuna cevaben ‘asker konuşmaz’ dediğini naklediyor. Bunu nakleden eski cunta şakşakçısı, bu laf üzerine inşa ettiği laf salatası ile ‘anlarsınız ya’ demeye getiriyor. Bu zata önce şunu sormak gerek: Sizin merhum asker dedeniz de görevde iken böyle ‘sukuti’ miydi? Sonra da kendisine şunu anlatmalı: İngiltere’de yerleşik demokratik rejimi kökünden değiştirecek bir girişim olmaz, olamaz. İktidara gelen parti ne kadar yüksek oranda oy alırsa alsın, böyle bir girişime cesaret edemez. Onun için askerin, böyle bir tehlike olasılığıyla DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Hamakat halka dönük konuşma yapmasına da hiç gerek yoktur. Bizim cunta yardakçısının anlamadığı ilkin budur! İkincisi, orada başpiskopos da dahil olmak üzere görevli görevsiz, en duyarlı konularda herkes konuşur. Örneğin Hayde Park’a gidip bir portakal sandığının üzerine çıkan kişi, hanedana bütçeden para verilmesi usulünü yerden yere vuran konuşma yapabilir. Kısacası, bünyesinde rejimi ve düzeni altüst edecek hiçbir tehlike taşımayan demokratik ülkelerde ‘konuşma’nın hiçbir tehlikesi veya engeli yoktur. Herkes dilediği gibi konuştuğu için, ayrıca genelkurmay başkanının konuşmasına da gerek kalmaz. Bu uygulamayı soyut bir demokrasi ve AKP’nin ana hedefinde anayasanın anlamı: Ara yasa! Nasihat Oktay Gültekin: “Baba oğluna, ‘Ben sana cumhurbaşkanı olamazsın demedim ki, gazoz satamazsın demiştim’ demiş!” meşruiyet anlayışı ile siyasal ve toplumsal yapısı bambaşka olan bir ülkedeki uygulamalar ile karşılaştırmak (ardındaki niyetin ne olduğu bir yana) olsa olsa ‘hamakat’ ürünü bir yaklaşımdır. Bu konuda daha söylenecek çok şey var ama öncelikli olarak bu zata sorulacak önemli bir de soru var: Merhum dedesinin de görevlisi olduğu hukuken meşru bir yönetim sayılan ‘Saltanatı Seniyye’ye karşı, ordu müfettişi sıfatıyla geçtiği Anadolu’dan sert eleştirilen yönelten, yani ‘konuşan asker’ olan ünlü Türk generalinin kim olduğunu acaba biliyor mu?” Genç okurlar için not: Yazının içinde geçen ve başlıkta yer alan hamakat sözcüğünün Türkçe anlamı ahmaklık, bönlük, aptalca davranmadır. Ancak demokrasi budalaları için hamakatın da bir anlamı kalmamıştır! Bir Dinci Kalemin Hezeyanları... Yazıyı birkaç kez dikkatle okudum… İslamcı düşünür olarak öne sürülen, Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç’ın, “Sömürge olmamak” başlıklı köşe yazısına şaşırmadım, güldüm!.. İslamcı ya da önemli bölümü soldan çark etmiş liberal etiketli yazarların tarihi ne denli kolayca çarpıttıklarını bu sütunda defalarca sergiledim. Ancak, Ali Bulaç’ın yazısı, bu alanda benzeştiği diğer kalemleri bir çırpıda geride bırakıverdi!.. Yazı, “İslam dünyasının yüzde 80’inin 19. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılın neredeyse son çeyreğine kadar sömürge olmasına karşın Türkiye ve İran’ın bundan kurtulduğu, ancak bu durumun aslında dezavantaj olduğu!” anafikri üzerine kurgulanmış… Neden dezavantajmış? Çünkü böylelikle, sömürge olanlar totaliter yönetimlerden kurtulmuş, ancak bağımsız kalan iki ülkede totaliter yönetim anlayışı sürekli hale gelmiş! Öyle ki, bugün Mısır ve diğer Ortadoğu toplumları sivil alan ve medeni özgürlükler konusunda Türkiye ve İran’dan çok daha iyi konumda bulunuyorlarmış… Pes!.. Bu kadar çarpık bir anlayışın neresini düzelteceksiniz? Sömürge olmayı ilerlemenin motoru olarak gösterecek denli zavallılaşmak bir yana, bugün örnek gösterdiği ülkelere kısaca göz atmak bile yeter aslında, ama konumuz bu değil. Bulaç, yazısında “Vahşileşmiş kapitalizmi savunanların en çok sol kökenli aydınlardan geliyor olması tesadüf değildir” dedikten sonra cümlesini şöyle tamamlıyor: Bunların Kurtuluş Savaşı sırasındaki temsilcileri mandacı aydınlardı… Burada duralım… ??? Kurtuluş Savaşı’nda mandacılar, işbirlikçiler kimlerdi acaba?.. Bulaç, çalakalem yazdığı yazısında yanılmıyorsam, “Sıvas Kongresi sırasında Amerikan mandasına yakın duran aydınları” işaret ediyor. İnsaf, o aydınların tamamı bu hülya sonrasında Kurtuluş Savaşı’na sonuna dek destek verdiler. Politik hesaplar ve ihtiraslar ayrı bir yazı konusu. Ali Bulaç ve onun teknesine binenlere kısa bir tarih dersi vermek gerekiyor, bakalım mandacı ve işbirlikçiler gerçekten sol kökenli miymiş?!.. Bağımsızlık savaşı veren Kuvayı Milliyecileri din dışı, hain ilan edip, uşağı Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasıyla idama mahkum ettiren, Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusunu ise “Hilafet ordusu” olarak selamlayan, kurtuluş sonrası bir İngiliz zırhlısıyla ülkesinden kaçan Vahdettin mi solcuydu?!.. 1918 Kasım’ında Associated Press muhabirine, “halifenin egemenliğini tehdit etmeyen herhangi bir manda yönetimini memnuniyetle kabul edeceğini” söyleyen veliaht Abdülmecit mi sol kökenliydi?!.. İşgalci Yunan hükümetine başvuran, başkanlığını eski Şeyhülislamlardan Mustafa Sabri’nin yaptığı Anadolu Cemiyeti, Yunan işgali altındaki Batı Anadolu’da bir “Batı Anadolu Özerk Hükümeti” öneriyordu. Yönetimin başında Hıristiyan bir vali bulunacaktı. Bu öneri Yunanistan Başbakanı Gunaris’in önüne geldiğinde şu yanıtı vermişti: “Bu hain Türklere ihtiyacımız yok!.” Bu cemiyetin başındaki din adamlarının etiketinde solcu mu yazıyordu!.. Edirne Selimiye Camii’nde, 13 Ağustos 1920’de, Yunan Genel Valisi’ni, Yunan generallerini, Rum metropolitini ağırlayıp, Venizelos’un sağlığı için dua okuyan Müftü Hilmi Efendi mi, yoksa bu haberi manşetten veren Te’min gazetesi mi solcuydu?!. Yunan ordusunun halifenin ordusu sayılması gerektiğini söyleyecek kadar alçalan Tealiyi İslam (İslamı yüceltme) Cemiyeti mi sol kökenliydi?!. Alemdar gazetesinde “dünyanın en adil, en namuslu, en haşmetli devleti” diye yazan Refii Cevat Ulunay mı, kurtuluş hareketini uydurmasyon bir blöf olarak tanımlayıp, “Kuzum Mustafa, sen deli misin?” diye alay eden Refik Halit Karay mı, “fenalığın kaynağı Kuvayı Milliye, ateş olsa cirmi kadar yer yakar” diyen Ali Kemal mi, yoksa başta padişah olmak üzere tümünün üye olduğu “İngiliz Muhipler Cemiyeti” mi solcu geçmişe sahipti?!.. Yalanın, tarihi çarpıtmanın da bir sınırı vardır. Belgeler olanca açıklığıyla ortada, bağımsızlığa düşman olanların, işbirlikçi ve mandacıların neredeyse tümü dinci, padişahçı ve liberal takımdandı!. Yazık, İslamcı düşünürü böyleyse… e posta: umitzileli?gmail.com Beraber Can Sözer: “Söğüt’te seneye iplere konu olan şahsı da aralarına alıp beraber ip atlarlar! Ne şenlik olur ama!” SESSİZ SEDASIZ (!) Zaman’dan dezenformasyonun Allah’ı ABD’DEKİ malum hoca efendinin Türkiye’deki gazetelerinden Zaman’ın internet sayfasında bir fotoğraf: Çanka Köşkü’nde Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı ayakta el sıkışıyor. Altındaki yazı: “Cumhurbaşkanımızın ilk gezisini Güneydoğu’ya yapması bizim için ödüldür”, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yurt gezilerine Güneydoğu’dan başlaması, sıkıntılarına çözüm… (devamı), Yaşar Büyükanıt’tan Gül’e ‘hayırlı olsun’ ziyareti.” Bu tablo üzerine Fatih Aker soruyor: “Ne algılıyorsunuz ilkin ve hemen! Tırnak içindeki sözü Genelkurmay Başkanı’nın söylediğini değil mi? Oysa öyle değil, bu sözü, hem de bu biçimiyle de değil, ‘Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçilir seçilmez ilk gezisini Güneydoğu’ya yapması özellikle iş dünyası için çok önemli. Bunun ne kadar değerli olduğunu da ancak biz burada yaşayan insanlar biliriz. Bu, bize verilmiş bir hediyedir, bir ödüldür’ ifadesiyle belirten kişi Diyarbakır Ticaret Borsası Başkanı Fahrettin Akyıl. Zaman’ın tüm basılı, görüntülü ve elektronik uzantıları, bir dezenformasyon/misenformasyon bombardımanını yürütüyor. Elbette okur ve izleyicilerinin ‘körleşip, sağırlaşmasına’ yeni yeni katkılarını, teori ve pratikleriyle onlar üzerinde deniyorlar. Bir ölçüde başarmadıkları söylenebilir mi?” behicak?yahoo.com.tr Sorunsal Anıl Öçal: “Anayasa taslağı tartışılamıyor... Çünkü sivilce sorunu var!” Ucuzluk Akif Kökçe: “Türk malı işsizlik içinde, Çin malı ucuzluklar yaşıyoruz.” Türbanı Savunan Parti... HAMDİ YAVER AKTAN Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi Bir uyuşmazlıkta mahkemeler karar verdikten sonra hukuksal olarak konu çözüme bağlanmış kabul edilir. Karar üzerinde bilimsel tartışma, eleştiri kuşkusuz ki yapılabilir. Ancak, kararın bağlayıcı olmadığı, uyulmasında zorunluluk bulunmadığı ya da kararın farklı anlaşılması gerektiği ileri sürülemez! Çünkü, hukuk devletinde mahkeme kararı “doğru” olduğu için değil, mahkeme kararı olduğu için bağlayıcıdır ve bu nedenle de saygıyla karşılanır; saygı duyulur. Ne var ki “türban” konusunda ulusal düzeyde “sorun” çözüme bağlanmasına ve verilen kararlar ulus üstü mahkemece de kabul görmesine karşın sürekli bir şekilde konu gündemde tutularak kararlara farklı yorumlar getirilmek istenmektedir. Bu farklı yorumların açıklanmasına değinmek konumuzun dışında ise de Anayasa Mahkemesi’nin “yorumlu ret” kararı da dahil olmak üzere hiçbir mahkeme kararı türbanın önünü açmış değildir! Kaldı ki, türbanın kamusal ortamda kullanılması, savunulması ya da yasak olmasına karşın bu konuda düzenleme yapılabilmesi olanaksızdır. Türban konusundaki Danıştay’ın bağlayıcı ve Yargıtay’ın açıklayıcı nitelikteki kararlarından öteye Anayasa Mahkemesi, türbanı Cumhuriyetin temel ilkelerinden olan laiklik ilkesi çerçevesinde değerlendirmektedir. ??? Öncelikle belirtilmelidir ki anayasayı yorumlama yetkisine sahip tek makamyargı mercii Anayasa Mahkemesi’dir. Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına göre, kararın sonucu kadar gerekçesi de bağlayıcıdır. Gerçekten de Yüksek Mahkeme’ye göre “başta yasama organı olmak üzere yasama ve yürütme, kararların yalnız sonuçları ile değil, bir bütünlük içinde gerekçeleri ile de bağlıdır. Gerekçeleriyle birlikte kararlar, yasama işlemlerini değerlendirme ölçütlerini içerirler ve yasama etkinliklerini yönlendirme işlevi de görürler. Bu nedenle, yasama organı düzenlemelerde bulunurken, iptal edilen yasaya ilişkin kararların sonuçları ile birlikte gerekçelerini de göz önünde bulundurmak zorundadır.” Anayasa Mahkemesi tarafından 1989 yılında verilen ve “Birinci Türban Kararı” olarak nitelenen kararda türban konusunda “çağ dışı bir görünüm veren bu durumun giderek yaygınlaşması, Cumhuriyet devrim ve laiklik ilkesi yönünden sakıncaları da açıktır... Dinsel nitelikteki giysiler ayrıca laiklik ilkesine ters düştüğünden daha yoğun bir aykırılık oluşturur” (abç.) gerekçesi kullanıldığı gibi, 1991 yılındaki yorumluredde konu olan “İkinci Türban Kararı”nda da yükseköğretim kurumlarındaki kılıkkıyafet serbestisine ilişkin düzenlemenin “dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü ve türbanla kapatılması” ve dinsel nitelikli giysileri kapsamadığı belirtilmiştir. Yüksek Mahkeme anılan kararlardan sonra parti kapatma davalarında da aynı içtihadını sürdürmüştür. Refah Partisi davasında, kendi kararlarına yaptığı atıftan sonra bu konudaki Danıştay kararlarına da değinerek bu kararlara karşın “Parti Genel Başkanı ile kimi parti yetkililerinin mahkeme kararlarını etkisiz hale getirmek için resmi daire ve üniversitelerde türban kullanmayı teşvik eden” konuşmalarının laiklik ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğunu kararlaştırmıştır. ??? Fazilet Partisi davasında da Refah Partisi’nin kapatılmasına ilişkin kararındaki gerekçeye gönderme yapan Anayasa Mahkemesi, laiklik ilkesine aykırı olarak, yasal düzenlemeler ve kararlar göz ardı edilerek parti tarafından laik düzen karşıtları için bir mesaj oluşturmasına karşın türban konusundaki görüşleri bilinen bir kişinin seçilebilecek bir yerden aday gösterildiğini belirtmek suretiyle bu nitelikteki bir kişinin aday gösterilmesinin dahi laiklik ilkesine aykırı düşeceğini dolayısıyla vurgulamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Refah Partisi davasında sözleşmenin ihlal edilmediğini kararlaştırırken, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçelerine katıldığını açıkladığı gibi laiklik ilkesinin “hukukun üstünlüğü ve insan hakları ve demokrasiye saygı ilkeleriyle uyum içinde bulunan Devletin temel ilkelerinden biri olduğunu” belirtmiştir. Kavakçı/Türkiye davasında ise kamuoyuna yansıtılanın tersine, mahkumiyet nedeninin “türban yasağı” olmadığı “türban yasağı” nedeniyle uygulanan siyasetten yasaklanma süresinin uzunluğudur! Anayasa Mahkemesi’nin AİHM’ce de benimsenen gerekçeleri karşısında türbanı savunan, türban yasağının kamu kurum ve kuruluşlarında, öğretim kurumlarında serbest bırakılmasını isteyen yönetici ve mensuplarını bünyesinde barındıran bir siyasal parti anayasa hükümleri ve laiklik ilkesi değişmediği ve değiştirilemeyeceği de düşünüldüğünde kapatılmak durumundadır. Anayasa Mahkemesi kararlarının hüküm fıkraları ve gerekçelerinin bir bütün olarak değerlendirilmek zorunluluğu ve türbanın Cumhuriyetin değişmez laiklik ilkesiyle ilişkili ve bu ilkeye aykırılık oluşturduğunun yerleşik içtihat haline gelmiş bulunması karşısında yasal ve dahası anayasal bir değişikliğin yapılamayacağı, yapılmasının düşünülmesi halinde de önceki yaptırımlarla karşılaşılabileceği unutulmamalıdır! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 13 Eylül www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Somut. 2/ Ürenin kanda 1 birikmesi sonu 2 cu ortaya çıkan hastalık... Eki 3 me hazırlanmış 4 toprak. 3/ Or 5 han Kemal’in bir romanı... 6 Eski ve bilin 7 meyen bir tarihi 8 anlatmakta kullanılan deyim 9 sözü. 4/ “Nana”, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Germinal”, “Mey 1 C UMA Y A N I hane” gibi romanlarıy2 E Ş İ K V İ R A la ünlü Fransız yazar. 5/ 3 N A M A Z H I Z Akım şiddeti birimi ki4 E K B A L AMA loamperin kısa yazılıH E Z E L S şı... Cennet bağı. 6/ 5 V AME L E Radyum elementinin 6 İ L İ A R simgesi... Doğu ve Gü 7 Z İ B İ D İ neydoğu Anadolu’da 8 ME L İ S A İ konargöçerlerin kıl ça 9 K E Ş A N F ÖN dırlarından oluşan yayla yerleşmesi. 7/ Sıkıntı verme, üzme... Bir sanat yapıtında işlenen ana konu. 8/ Eskiden Karagöz oynatılan kahvelere verilen ad... Olan, olmuş. 9/ Çok küçük boyutlara sahip madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Soyut. 2/ Faiz... Osmanlı ordusunda ve donanmasında hafif piyade askeri. 3/ Ayak bileği kemiği... Soyundan gelinen kimse. 4/ Nişastayı parçalayarak şekere çeviren bir enzim... Mezopotamya’da kurulmuş en büyük sitelerden biri. 5/ Oyun, dolap... Küçük bitkilere verilen ortak ad. 6/ Tohumlardan ezilerek yağ elde edilen yer. 7/ Yemek... Toprağı kazıp siper yapmak. 8/ Süt, peynir, yumurta ve yufkayla yapılan bir tür yiyecek... Motorlu taşıtların elektriğini sağlayan aygıt. 9/ ABD’de, plajlarıyla ünlü bir kent... İsrail’in plaka imi. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle