14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 EYLÜL 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 Elli yıllık ‘kentsel yağma’nın önder isimlerine sevdalı bir siyasette ‘kültür ve turizm’! ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘MenderesÖzal’cılık ve ‘kültür’ 1 2 billerine yol’ uğruna “İstanbul’u yıkarak” da tarihe geçmişti. İşbitirici yağmacılık Düşüncenin ve Birikimin Karşılığını Vermek Kimi zaman medyada enflasyon oranlarıyla bağıntılı olarak, o dönemdeki “en ucuz” mallardan da söz edilir. Sevgili okurlarımın şunu bilmelerini isterim ki, ülkemizde bu tür açıklamalar hep bir yalanı, en azından bir gerçeği saklama durumunu içerir. Çünkü bu ülkede yıllardır en ucuz, hatta çoğu zaman “bedava” olan ürünler, düşünce ve birikim ürünleridir. Üstelik, biraz sonra açıklamaya çalışacağım gibi, ucuz ya da bedava olmaları bir yana, bu gruba giren ürünlere karşılık bir “ödeme” yapılmasının, yapılması gerektiğinin düşüncesi bile neredeyse ayıptır, yakışıksızdır, olmaması gereken bir şeydir. Ve bütün bunların doğal sonucu olarak: Yine bu gruba giren ürünler, karşılıksız istenmesi en kolay ürünlerdir. Yıllardır hep olduğu gibi, bu yıl içersinde de bir dergi için bir yazı yazma önerisi aldım. Telefondaki son derece nazik ve saygılı ses, yeni bir dergi çıkartmak üzere olduklarını ve konuyu söyledikten sonra, böyle bir konuda benim imzamı taşıyan bir yazının da dergide yer almasının kendileri için bir “gurur kaynağı” olacağını söyledi. Nazik sesin sahibine teşekkür ettikten ve yazının gönderilme tarihini de saptadıktan sonra –eski deneyimlerime dayanarak, bu konuşmaya artık karşı tarafça son verileceğini tahmin ettiğimden “Telif konusunda ne düşünüyorsunuz?” sorusunu sordum. Şaşkınlıktan kaynaklanma, kısa bir sessizlik oldu. Sonra: “Ne gibi?” diye bir karşısoru geldi. “Yani, dergide yer alacak yazılara ne kadar telif ödüyorsunuz?” –bu sormakta yıllardır geciktiğim, çok haklı soruyu ben sormuştum. Verilen karşılık, bu kez de yanılmadığımı gösterdi. “Şimdilik” herhangi bir telif düşünülmüyormuş, çünkü ortada zaten büyük özverilerle oluşturulan bir girişim varmış. Dergi için bir yer tutulmuş, kâğıt ve baskı giderleri olacakmış, başkaca giderler olacakmış; şimdi bütün bunlara ek olarak… Evet, bütün bunlara ek olarak, o dergiyi dergi kılacak asıl unsura ya da temele, yani dergide yer alacak düşünce ve birikim ürünlerine, yani yazılara da bir bütçe ayrılması, yazarlara ve çevirmenlere ödeme yapılması düşünülebilir miydi? Telefondaki nazik ve saygılı sesin söylemeye çalıştıklarından çıkan anlam, buydu. Haklıydı. Düşünülemezdi. Aslında o gencin –sesinden genç biri olduğu anlaşılıyordu– bir suçu da yoktu; o ve yaşıtı olan, dergi girişiminde onunla birlikte yer alan arkadaşları, dünyaya gözlerini böyle bir geleneğin atmosferinde açmışlardı. Bu geleneğin adı, girişim ne olursa olsun, düşünceyi ve birikimi karşılığı ödenmesi gereken değerler skalasının en sonuna yerleştirmek veya hiç yerleştirmemekti. Bu geleneğin içinde doğanlar için, örneğin bir derginin bürosu ya da yönetim yeri olması amacıyla kiralanan yerin kirasının ödenmemesi, elbette söz konusu değildi. Derginin basılacağı kâğıda karşılık para ödenmemesi de elbette söz konusu değildi. Buna benzer daha bir sürü kalemin zorunlu kıldığı giderleri karşılamamak diye bir şey de yine elbette!– olamazdı. Ama düşüncesine ve birikimine güvenilerek kendilerinden yazı veya çeviri istenenlere bir ödeme yapılmaması çok doğaldı, böyle bir şeyin sözünü etmek bile aslında yakışıksızdı, ayıptı, çünkü sonuçta “idealist” bir tutum ve durum söz konusuydu! Böylelerine, gerçekten iyi niyetle ve içtenlikle önerim, şu olacak: Bu tutumunuzu değiştirseniz ve diyelim sizin “idealist” diye nitelendirdiğiniz tavrı paylaşıp paylaşmamayı biraz da düşüncelerinden ve birikimlerinden yararlanmak istediklerinizin seçimine bıraksanız? Örneğin tasarladığınız derginin bütçesini yaparken, daha baştan bilginin ve birikimin karşılığını da ödemeyi doğal saysanız ve böyle bir ödemeyi kabul edip etmemeyi ya da önerdiğiniz miktarda indirim yapmayı karşı tarafın iradesine bağımlı kılsanız? Onun “idealizmini” daha en baştan varsayıp, bunun üstüne oynamasanız? Çünkü bunu yapmadığınızda ne oluyor, biliyor musunuz? Diyelim geçerli düzene “muhalif” iseniz eğer, o düzenin en kötü yanlarından biri olan “düşünceyi ve birikimi boşlama” eylemine siz de –farkına varmadan– destek çıkmış oluyorsunuz! eposta: [email protected] Geçen yazımda Tarihi Kentler Birliği’nin (TKB) Şanlıurfa Buluşması’nı anlatırken, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın henüz görevi devraldığı gün, gelip katılmasından söz etmiştim. Açılışta konuşan Prof.Dr. Metin Sözen, yaklaşık “50 yıl”dır süren politikaların tarihi kentlerimizdeki “imar tahribatı”nı anımsatarak, TKB’nin öncelikle bunu “durdurma”yı hedeflediğini söylemişti. TKB Başkanı ve Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki de “tarihe karşı umarsızlığı terk etmenin coşkusu”nu anlatmıştı. Bu sözlerin ardından söz alan Bakan da “aynı tahribat”la yüreğinin yandığını belirterek, bunu yaratan uygunsuz yapılaşmaya “artık” TKB’yle birlikte müdahale edileceğini belirtti. Peki, ya Başbakan Erdoğan’ın, aynı 50 yıldaki “imar yıkımları”na da önderlik eden Menderes ve Özal’a olan bağlılığına ne demeliydi? Sorudaki “merak”ımızı ise bu yazıya bırakmıştık… “Gerilimli” birliktelik 3 Özal döneminde ise kentlere ve kültürel mirasa karşı tutum, bu kez 12 Eylül yasalarıyla ve adına “işbitirici”lik denen hukuk dışı yöntemlerle doruğa çıktı. İstanbul’da Park Otel ve Gökkafes’ler, Ege ile Akdeniz kıyılarındaki tarih ve doğa “işgal”leri, dönemin “simge”leri oldular. Aynı yasalarla bugün de sürdürülen “ayrıcalıklı imar talanı” uygulamalarının ilk ve öncü örnekleriyle birlikte doğalkültürel koruma alanları ile ormanların, turizm tesislerine tahsisi Özal’la başladı. Hâlâ yine Kültür Varlıklarını Koruma Kurulları’nın en fazla sıkıntı çektikleri alanlar, bu tür yağma projelerine açılan sitler ile tarihsel ve doğal dokuları parçalamalarına rağmen “bacasız sanayi” denerek çevre suçları görmezden gelinen dev turizm yapılaşmalarıdır. “Heyecan”ın soruları TARİHE VE KENTE DUYARSIZLIĞIN ÖNDERLERİ 1AKP 22 Temmuz 2007 seçimlerinde de Erdoğan’ı “Menderes ve Özal’ın devamı” olarak ilan etti. 2Karaköy’deki ünlü ahşap cami de Menderes’in İstanbul yıkımlarıyla yok edildi. 3Gökkafes, imarda Özal dönemiyle başlayan “ayrıcalıklı gökdelenleşme”nin simgesi oldu. Nitekim Günay’ı ilk kutlayan AvrupaTürkiye Turizm İş Konseyi Başkanı Hüseyin Baraner demiş ki; “Bakanlığınız turizm sektöründe büyük mutluluk yarattı”. Buna karşın kültür ve sanat çevreleri de günlerdir şunu yazıp söylüyor: “Turizmi kültüre duyarlı kılmak yerine kültürü turizme teslim eden anlayışa karşı önlem alınmalı”. İşte bu “gerilim”li buluşmanın, sadece “uyuşmazların çatışan birlikteliği” yüzünden değil, Başbakan Erdoğan’ın yeğlediği “Menderes ve Özal’ın devamı” bir siyasetin “öncelik”leri karşısında, pek de kolay olmayacağını şimdiden söylemek gerekiyor. Neden mi? Yine geçen yazıda demiştik ki: “Oysa Menderes, Türkiye’yi ‘küçük Amerika yapma’ uğruna kentlerimizin teslim edildiği ‘tarih düşmanı kimliksiz apartmanlaşma düzeni’nin başbakanıydı; Özal da aynı düşmanlığı ‘ayrıcalıklı imar rantı yapılaşması’yla doruğa çıkartan, ‘gecekondulaşmanın kaçak kentleşmeye dönüşmesi’ni başlatan, 1980’lerin ‘iş bitirici’lik lideri”. (Cumhuriyet6 Eylül 2007) Biraz daha açalım: Kültürel soykırım AKP lideri 60. hükümet için “ilk” bakanlar listesini sunduğunda, Sezer’in yeni cumhurbaşkanına havale ettiği kabinede “kültür” ile “turizm”in ayrılacağı sanılmıştı. Çünkü kültür çevrelerinin aynı yöndeki talepleriyle birlikte, bakan sayısının da artacağı duyumları vardı. Ancak beklenen olmadı; önceki AKP hükümetine Erkan Mumcu’nun kabul ettirdiği birleşme “sürüyor”. CHP kökenli Ertuğrul Günay da “muhafazakâr” bir iktidardaki “soldan gelen” kimliğiyle, bu “zoraki evliliği” yönetmekten sorumlu. Yani, kültürel değerleri özünde “yaşam” ve “yaratıcılık” kaynağı sayan bir çağdaşlığı savunanlarla, aynı değerleri sadece “turistik zenginlik” sayan bir çıkarcılığın “ortak bakan”ı olacak! Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Koruma Kurulları, yıllardır hep “sivil mimarlık örneklerini yok eden apartmanlaşma hırsı”na ve aynı anlayışın “otomobillere yol için tarihi yıkması”na karşı direniyor. Her iki kültür tahribatının temelinde de “Menderes dönemi” var. Öncelikle 1950’lerin “kat mülkiyeti yasası”yla, dünyada “örneği görülmemiş” bir tarihi yapı kıyımı başlatılarak, kentlerimizi bezeyen eski evler “kat karşılığı yapsat sektörü”nün yıkımlarına teslim edildi. Dönemin ünlü “her mahallede bir milyoner” sloganıyla, sivil mimari örneklerimizin apartman müteahhitlerine “arsa” diye verilmesi özendirildi. Bu “yok edici imar düzeni”, bir yandan toplumsal kent kültürünü hızla yozlaştırırken, bir yandan da bugünkü tekdüze apartman kentlerini yarattı. Menderes işte bu “kültürel soykırım”la birlikte, ‘dev Amerikan otomo İşte böylesi “tahripkâr” bir kültür ve turizm politikasının iki tarihsel liderine “bağlılık” içindeki bir partiye “sosyal demokrasiye uygun gördü”ğü için katıldığını açıklayan Günay, acaba nasıl bir yol izleyecektir? Ünlü kitabı “Bosna Yazıları”nda (1997) aktardığı, Balkanlar’daki “kültürel imha”ya karşı tepkisini, bizdeki “benzer sonuçlar” yaratan imar aymazlıklarında da görebilecek miyiz? Örneğin ülkenin en değerli sitlerinin “turizm bölgesi” kararıyla “bakanlık eliyle” yapılaşmaya açılmasından, ya da “AKM’yi yıkma” projesinden vazgeçilecek mi? Günay, yeni görevindeki ilk demecinde demiş ki; “Her bakanlık önemlidir; ama kültür beni heyecanlandırıyor”. (30 Ağustos 2007ajanslar) Bakalım AKP’yle sürdüreceğine inandığı; “insan”dan yana dünya görüşüyle, Menderes ve Özal’ı izleyen Erdoğan’ın “rant”tan yana politikalarını da aynı heyecanla göğüsleyebilecek mi? HEYKEL YARIŞMASI SONUÇLANDI Gheorghe Zamfir’in ezgileriyle ‘Troya’ Kültür Servisi Anadolu Ateşi’nin yeni gösterisi “Troya”nın ekim ortasında sunulması bekleniyor. 7 yıldır hazırlıkları süren çalışma Troya efsanesini görkemli bir müzikalle sahneye taşıyacak. Galası Çanakkale’de yapılacak gösteriye dünyaca ünlü müzisyenler de katılıyor. Dünyaca ünlü pan flüt virtüözü, 50 yıllık müzik yaşamına 120 ödül sığdıran Gheorghe Zamfir de “Troya” için Türkiye’ye geldi. Mitolojiyi çok sevdiğini, özellikle de Troya efsanesinden çok etkilendiğini belirten usta sanatçı, etkileyici melodileriyle aşk sahnelerine duygu katacak. Romanyalı sanatçı gösteriye savaş sahnelerinde de Balkan ezgileriyle katılacak. Sanatçı farklı boylardaki 7 flütünün her birini farklı bir ruh ve nefes tekniğiyle çalarak; çeşitli biçemlerde müzik yaptığını belirtiyor. Türkiye’yi çok seven ünlü sanatçı, önceki yıllarda Efes Antik Tiyatro’da, Aspendos’ta ve Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’yla konserler vermişti. Gheorghe Zamfir, 10 Ekim’de de Çeşme’de İzmir Senfoni Orkestrası eşliğinde müzikseverlerle buluşacak. Yarışmanın birincisi Sibel Horada ile Seçici Kurul üyesi Prof. Ferit Özşen. Gürdap son yolculuğuna uğurlandı Gheorghe Zamfir ? Kültür Servisi Önceki gün yaşama veda eden sinema oyuncusu Cem Gürdap (Tulum Hayri) dün Pendik Çarşı Camisi’ndeki öğle namazının ardından Yeni Şeyhli Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlandı. Gürdap, Rıfat Ilgaz’ın unutulmaz yapıtından Ertem Eğilmez tarafından aynı adla sinemaya uyarlanan “Hababam Sınıfı”ndaki ‘Tulum Hayri’ rolüyle ün kazanmıştı. Sanatçı, Pendik Uydukent’te oturduğu evde fenalaşmış, bir süre sonra eve gelen sağlık görevlileri tarafından yapılan muayenede, yaşamını yitirdiği anlaşılmıştı. Birincilik barış güvercinine ZEYNEP ALTAY 44.sü düzenlenen festivalin ulusal yarışmasına başvurular yarın sona eriyor HSBC Bank’ın “Barış ve Dostluk” konulu heykel yarışması sonuçlandı. Toplam 134 yarışmacının 155 yapıtla katıldığı yarışmada birinciliğe İstanbul’dan Sibel Horada’nın yapıtı değer görüldü. 50 bin YTL’lik ödüle hak kazanan Sibel Horada’nın yapıtının seçiminde, günümüz sanatının ulaşmış olduğu evrensel ölçütler kadar çalışmanın kültürel ve fiziksel çevryle ilişkisi de göz önüne alındı. Terörü kınamanın yanı sıra 35 yaş altı genç heykel sanatçılarının yaratıcılıklarını ortaya koymaları için fırsat yaratan yarışmada birinci olan yapıt, 2003’te yaşanan üzücü olayın yıldönümü olan 20 Kasım günü HSBC Esentepe yapısının önünde açılacak. Önceki gün Esen tepe’de HSBC Bank’ta yapılan ödül töreninde finale kalan diğer 9 yapıt da sergilendi. Birinci aşamasında çizim ve teknik raporların sunulduğu, ikinci aşamasında ise finale kalan 10 yapıtın değerlendirildiği yarışmada Seçici Kurul Prof. Ferit Özşen, Mimar Hasan Mingü, Prof. Hüsamettin Koçan, Prof. Dr. İhsan Bilgin, Doç. Nilüfer Ergin, Doç. Dr. Zeynep Yasa Yaman ve HSBC Bank’tan Gülbin Yücesan’dan oluşuyordu. Sibel Horada ile birlikte yapıtları sergilenen sanatçılar; Tülay İçöz, Çağdaş Erçelik / Ahmet Arif Eken, Doğan Onur Araz, Seçkin Pirim, Deniz Dokçöz / Ferhat Hacıalibeyoğlu / Orhan Ersan, Ebru Reman, Oya Gamze Akgüner, Nazmiye Öztürk, İlker Yardımcı oldu. Antalya’nın seçicileri açıklandı Kültür Servisi “44. Antalya Altın Portakal Film Festivali”, “3. Uluslararası Avrasya Film Festivali” ve ülkemizin ilk ve tek film marketi olan “Uluslararası Avrasya Film Market” gibi üç büyük etkinlikten oluşan “Uluslararası Antalya Film Festivali”nin “Büyük Jürisi”, festival sponsoru Digitürk’ün önceki akşam Anjelique’de verdiği partide açıklandı. 44. Altın Portakal Film Festivali uzun metraj bölümünün Ulusal Seçici Kurulu Genco Erkal başkanlığında, Cem Yılmaz, Hale Soygazi, Mahinur Ergun, Zeki Demirkubuz, Emrah Yücel, Mehmet Açar, Nida Karabol ve Uğur İçbak’tan oluşuyor. Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK Vakfı) ile Antalya Kültür Sanat Vakfı’nın (AKSAV) işbirliği ve REAL Hipermarketler Zinciri’nin ana sponsorluğunda, 1928 Ekim arasında yapılacak festival için geri sayımın başladığının da duyurulduğu partide, Ulusal Kısa Film Yarışması ile Ulusal Belgesel Film Yarışması’nın seçici kurulları da açıklandı. Kısa Film Yarışması Seçici Kurulu Cansel Elçin, Semir Aslanyürek, Ebru Ceylan, Balçiçek Pamir, Danny Lennon, Belgesel Film Yarışması Seçici Kurulu ise Coşkun Aral, Canan Obay, Ludmilla Cvikova, Ertuğrul Karslıoğlu ve Tuba Akyol’dan doluşuyor. Ulusal yarışmaya son başvuru tarihi yarın. Mor ve Ötesi ile Duman Kuruçeşme’de ? Kültür Servisi Mor ve Kuruçeşme Ötesi Arena’da Mor ve Ötesi ile Duman rüzgârı esti. Önceki gece saat 21.00’de başlayan konser seyircinin yoğun ilgisi nedeniyle gece geç saatlere kadar sürdü. Sahneye ilk olarak muhalif tavırlaryla gençlerin sevgilisi haline gelen Mor ve Ötesi çıktı. Bir buçuk saate yakın sahnede kalan Mor ve Ötesi en beğenilen parçalarını seslendirdi. Topluluğun şarkıcısı Harun Tekin 12 Eylül’ün 27. yıldönümü dolayısıyla kısa bir konuşma yaparak şunları söyledi: “Bundan 27 yıl önce bu ülkede birtakım adamlar üniformalarına güvenerek anayasayı ihlal ettiler. Bunun adı darbeydi. 100 bin insan tutuklandı, onlarca insan asıldı. Asılan insanlardan biri vardı ki henüz 16 yaşındayken yaşı büyültülerek idam edilmişti. Bu millet cuntacı genarelleri çoktan unuttu. Ama onu, Erdal Eren’i kimse unutmayacaktır.” Gece, zorunlu askerlik görevlerini tamamlayıp müzik yaşantılarına geri dönen Duman topluluğunun muhteşem konseriyle sona erdi. Festival 17 Ekim’de Aya İrini’deki konserle açılıyor 17. Akbank Caz Festivali’ne geri sayım başladı Kültür Servisi ‘17. Akbank Caz Festivali’, 17 Ekim’de Aya İrini’de John Pizzarelli Quartet’in “Frank Sinatra Şarkıları” konseriyle başlayacak. Bu yıl ‘’Her Köşe Bucak’’ söylemiyle yola çıkılan festivalde, İzmir, Ankara ve İstanbul’da toplam 30 ayrı yerdeki 35 konserde 130’un üzerinde sanatçı sahneye çıkacak. Genç cazcılar da var Akbank Sanat Merkezi’nin seminer ve işlik çalışmalarıyla destekleyeceği festivalin konserlerine, Aya İrini, CRR Konser Salonu, Babylon, Q Jazz by les Ottomans, garajistanbul, Kemer Golf ve Country Club, Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi, Ankara MEB Şura Salonu ve Akbank Sanat ev sahipliği yapacak. Arc hie Shepp Quartet, The Phil Woods Quintet, Nublu Orchestra gibi ustaların yanı sıra, genç cazcıların da müzikseverlerle buluşacağı festivalin sanat yönetmeni Mehmet Uluğ. Etkinliğe yurtdışından, Japonya’nın ünlü caz topluluklarından Soil & Pimp Sessions, Renaud GarciaFons ile Arcoluz, Mose Allison, Terje Rypdal, Palle Mikkelborg, Helen Davies ve Moscow Art Trio, Roberto Fonseca, Tortured Soul, Amp Fiddler; ülkemizden de Kerem Görsev, İlhan Erşahin, Selen Gülün, Ayhan Sicimoğlu & The Latin Allstars; Murat Öztürk, Gevende, DANdadaDAN, Sarp Maden Quartet, Dinamik, Song Dreaming 2, DJ Yakuza, Kaiser & Semih Duo gibi ünlü topluluk ve sanatçılar katılıyor. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle