14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 EYLÜL 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Halkoylaması bilmecesi 11. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini öngören düzenlemenin 21 Ekim’de yapılacak referandumda kabul edilmesi durumunda Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı tartışmalı hale gelecek ANKARA (Cumhuriyet Bü var, sonraki kanun önceki ka dedi. Hükümetin 21 Ekim’e kadar ya da anayasa paketinin karosu) Cumhurbaşkanının halk nunun yerini alır” dedi. bul edilmesinden yeni cumhurtarafından seçilmesine ilişkin başkanının seçileceği süreye kaanayasa paketinin 21 Ekim’de ‘Gül yeniden aday olmalı’ Bu durumda Gül’ün halkın dar yeni bir anayasa değişikliği yapılacak halkoylamasında kabul edilmesi durumunda 11. seçeceği seçim süreci için yeni yaparak geçici 19. maddenin Cumhurbaşkanı Abdullah den aday olması gerektiğini kay paketten çıkarılması gerektiğini kaydeden Türk, “Bu Gül’ün durumu tartışsorunun çözülebilmemalı hale gelecek. Bazı si için yeni bir anayasa hukukçular, pakette gedeğişikliği şart. Bunun çici maddeyle 11. Cumda 21 Ekim’e kadar yahurbaşkanı’nın da halk pılması gerekir. Halkotarafından seçilmesinin yuyla kabul edilmiş öngörüldüğünü belirtehükmü iptal etmek yerek 21 Ekim’den sonra rine, halkoyuna sunul11. Cumhurbaşkanı için madan önce o kapsamyeni seçim yapılması gedan çıkarmaları daha rektiğini vurguluyor. doğru olur” dedi. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa pa OY VERME İŞLEMİ BAŞLADI Anaya Ergin: Yenisi için geçerli olur ketiyle ilgili tartışmalar sa değişikliği paketinin oylanmasına gümrük sürüyor. Bazı hukukçuAKP Grup Başkanvekapılarında başlandı. Yurttaşlar, Kapıkule ve lar, paketin halkoylamakili Sadullah Ergin, tarİpsala gümrük kapıları ile Antalya, İzmir Adsında kabul edilmesi dunan Menderes, Ankara Esenboğa, İstanbul tışma gerektirecek bir rumunda Gül’ün duruAtatürk ve Sabiha Gökçen, Kayseri Erkilet ve durum olmadığını belirmunun tartışma yarataAdana Şakirpaşa havalimanlarındaki sandık terek “Geçici 19. madcağına dikkat çektiler. de özel bir maddedir. larda, 24 saat süreyle oy kullanabilecekler. Eski Adalet Bakanı Hik11. Cumhurbaşkanı semet Sami Türk, pakeçildiği için yok hüktin kabul edilmesi ve yürürlüğe deden Türk, “Ortaya çıkan du münde bir madde olacak. Bu girmesi durumunda Resmi Ga rum çok açık. Meclis’te kabul tezi ileri sürenler nasıl seçim zete’de yayımından itibaren 40 edilmiş, ama henüz yürürlü yapacaklarını da söylesinler. gün sonra 11. Cumhurbaşka ğe girmemiş bir metin var. Referandumdan sonra halk nı’nı halkın seçmesi gerektiği Halk tarafından kabul edildi seçimi 12. cumhurbaşkanı için ni dile getirdi. Türk, “Eğer pa ği zaman bütün maddeleriy geçerli olacaktır” dedi. Ergin, ket referandumda kabul edi le yürürlüğe girecek. Sayın maddenin kaldırılması yönünde lirse yeni kanun olur. Hukuk Gül devam etmek istiyorsa ye çalışma yapılmadığını, buna ihta geçerli olan bir temel ilke niden aday olması gerekir” tiyaç olmadığını belirtti. GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Sayenizde... Türkiye’deki liberal/postmodernist entelijansiyanın sığ, seçkinci kendini beğenmişliğinin (“bu koyunu biz güderiz arkadaş!”) farkındaydık. Elimizden geldiğince, uyarmaya, “yaşam tarzlarına” düşman bir siyasi akımı desteklediklerine, bir “transformismo” sürecinde olduklarına dikkat çekmeye çalıştık. Şimdi, destekledikleri akım “doğasına”, kendi “hakikat rejimine” uygun davranmaya başlayınca, şaşırdıklarını, huysuzlaştıklarını görüyoruz. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Aziz Nesin’i anmanın tam zamanı Nesin’in bir öyküsünde, öykünün karakteri (adı lazım değil) bozkırda yürürken uzaktan kurt sesi duyar. Çok korkar, kendini avutmak için, “yok canım köpektir” der. Kurt sesi yakınlaştıkça o “köpektir, köpektir” diye avunmaya devam eder. Ta ki kurt yetişip, bacağına dişlerini geçirene kadar. “Ah!” der “kurtmuş” tökezlenerek yere yuvarlanırken… Liberal entelijansiya işte bu karaktere benziyor. Önce, damarlarında “ikamecilik” olduğundan, AKP liderliğinin vitriniyle, partiyi, partiyle de siyasal hareketi birbirine karıştırdı. Sonra, siyasal İslam hareketinin tarihsel, uluslararası özelliklerini yadsıyarak, ısrarla “ılımlı (iktidara ancak, liberal ve demokratik olduğunu iddia ederse, yaklaşabileceğini bilen) İslam”ın, farklı, “ehlileşmiş bir yaratık” olduğunu tekrarlayıp durdu, oluşmasında kendine büyük önem vehmetti. Fanteziyi biliyorsunuz: Bak, bunları radikallerden (Milli Görüş’ten) ayırdık, şimdi sıra, sıradan bir muhafazakâr partiye dönüştürmeye geldi. İktidar “realitesi” ve bizim aklımız bu süreci hızlandıracaktır… Bu kez, AKP hem hükümeti hem de Cumhurbaşkanlığı’nı aldı. Artık, rejimi yeniden yapılandırmaya uygun tüm araçlar elinde. Siyasal İslamın “mahalle etkisi”, kültürel projesinin çeşitli öğeleri kendilerini hissettirmeye, daha önce kimsenin bilmediği “Namaz gönüllüleri” gibi örgütleri ortaya çıkmaya, hareketin entelijansiyası da, ses tonunu sertleştirmeye başladı. Şimdi “bizimkiler” düş kırıklığı deklare ediyor, artan fanatik tutumlardan yakınıyorlar; hâlâ akıl vermeye çabalıyorlar… Sığlık derken işte bunu kastediyordum. Her arzusuna uygun, aklına yatkın olanı gerçek sanmakla, kendi önemini abartmakla ilgili bir sığlık bu. Arkadaş senin hiçbir “hakikat rejimine” (ne Aydınlanma, ne Dini) sadakatin yok. Kendi fantezilerinin (‘büyük söylemler’ bitti) herkes için geçerli olduğuna, herkesin “yapıya” teslim olduğuna inanacak kadar kendinle dolusun. Bugün buna, yarın öbürüne inandığın için insanların “inançlarından” kolaylıkla vazgeçmesini bekliyorsun. Tayyip Bey, en son Kanal D programında olmak üzere, kaç kez uyardı: “Ilımlı İslam yakıştırmaları çok çirkin” dedi, ekledi, “dinimize saygısızlıktır, hakarettir. İslamın ılımlısı ılımsızı falan olmaz, İslam İslamdır o kadar”. Sen hâlâ bağıran köpektir… köpektir diyorsun ayağını ısırmaya başladığı halde... [email protected] Tam 27 yıl olmuş. Artık bir tarih 12 Eylül 1980 darbesi. Bir yönüyle tarih ama bir başka açıdan baktığımızda ise 12 Eylül “yaşıyor ve savaşıyor”. Çünkü 12 Eylül bütün kurumlarıyla ayakta. 12 Eylül darbecileri hâlâ itibarlı insanlar olarak aramızda dolaşıyor, saygı görüyorlar… 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilmesi de bugüne kadar mümkün olmadı. O da bütün haşmetiyle üzerimizdeki egemenliğini sürdürüyor. ??? 12 Eylül’le hesaplaşmalıyız. Bu hesaplaşmanın değişik boyutları ve değişik tarafları bulunuyor. Önce kişisel olarak hesaplaşmalıyız. Siyasi olarak hesaplaşmalıyız. En önemlisi de Avrupa Birliği’ne yönelmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hesaplaşması. Kişisel hesaplaşma şöyle ifade edilebilir: 12 Eylül birçok insanımızın hayatında derin yaralar açtı, derin acılar bıraktı. Meclis’i kapatan, siyasi partileri kapatan, yürürlükteki anayasayı ortadan kaldıran bu askeri darbeyle gerçek 12 Eylül’le Hesaplaşmak… bir kişisel hesaplaşma, yürürlükteki anayasada “Darbeciler yargılanamaz” hükmünün ortadan kaldırılması mücadelesini sonuca ulaştırmaktır. Bundan sonra darbe mağdurlarının darbecilerden kanun önünde hesap sormalarının yolunun açılmasıdır. Kişisel hesaplaşmanın ikinci boyutu ise askeri darbeyle kökten bütün bağların koparılmasıdır. 12 Eylül döneminde öğrendik ki, en kötü demokratik rejim, en iyi askeri darbeden daha kabul edilebilir bir rejimdir. Ben bu konuda askeri darbe mağdurlarının en azından bir kesiminin köklü bir hesaplaşma yaptığından emin değilim. Demokratik rejim konusunda yaşanan tereddütler, topluma inançsızlık, bazı insanlarda “darbenin iyisi de olabilir” şeklinde bir sakat anlayışın gizliden gizliye varlığını sürdürmesine neden oluyor. Böyle bir yaklaşımla 12 Eylül’le yapıldığı sanılan hesaplaşma gerçekçi bir temele oturamaz. Türkiye askeri darbelerden çok zarar gördü. Bu konuda tereddütsüz bir tutum almadan 12 Eylül’le hesaplaşılma düşüncesi pek inandırıcı kabul edilemez. ??? Tabii asıl hesaplaşmayı devletin yapması gerekiyor. Bunun ilk şartı darbecilerin yargılanmasının önündeki engellerin kaldırılması. İkinci önemli adım ise askeri darbe mağdurlarından, haksız yere idam edilen, cezaevlerinde, işkence merkezlerinde öldürülen, sakat kalan, acı çeken insanların ailelerinden özür dilenmesidir. Bunun da ötesinde; bir daha askeri darbe yapılamayacağını sağlayacak demokratik reformlara hız verilmesidir. Örneğin askerlerin iç hizmet talimatnamesinden darbe yapmayı meşru kılacak hükümlerin temizlenmesidir. Türkiye’nin 12 Eylül’le hesaplaşması, Türkiye’nin gerçek demokratik bir ülke haline gelmesi mücadelesinin, çabasının en önemli itici unsurudur. 12 Eylül yalnızca anayasayla sınırlı bir kurumlaşma yaratmadı, aynı zamanda üniversitenin, medya dünyasının otoriter baskıcı bir anlayışla yönetilmesinin de kapısını açtı. Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu gibi kanunlarla da siyasi hayatın demokratikleşmesinin önüne engeller çıkardı. “12 Eylül’de bize, şunları şunları yapmışlardı. Bu rejim felaket bir rejimdi” demek haklıdır. 12 Eylülcülerden hesap sorulması isteği yerinde ve meşru bir istektir. Bundan da önemlisi; askeri darbelerle kökten bir ideolojik ve siyasi hesaplaşma içine girmektir. “Benim darbem iyidir, seninkisi kötüdür” dedikçe gerçek bir darbe hesap laşması yaşanamaz. Çok anlattığım bir örneği burada bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Bir Atina gezisi sırasında büyükelçiliğimizin onur masasında Kenan Evren’in imzalı fotoğrafını görmüştüm. Bu büyükelçi daha sonra Dışişleri Müsteşarlığı da yaptı. Biz Atina’yı ziyaret ettiğimizde Yunan cuntacılarının iki liderinden birisi hapishanede ölmüştü. Diğeri ise 27 senedir tek kişilik bir hücrede hapiste yatıyordu. Yunanistan’la aramızdaki fark buydu. Artık Yunanistan’da askeri darbe, düşünülmeyen bir kötülük olarak görülüyordu. Bizde ise darbeciler hâlâ el üstünde tutuluyordu ve askeri darbe ihtimali, bir ihtimal olarak konuşulabiliyordu. ??? 12 Eylül’le hesaplaşmak darbecilikle ve darbelerle de bir hesaplaşma haline dönüştürülmedikçe gerçek içeriğine kavuşamaz. Gelin 12 Eylül’le derinlemesine hesaplaşalım… ‘Ilımlı İslam’ kavramı gerekli, ama bizim için değil Ortadoğu’da uygulanmaya konan emperyalist proje için, “ılımlı İslam” kavramı gerekli. Stratejik açıdan hedef alınan coğrafyada, yükselmekte olan bir siyasi, dini, en önemlisi kitlesel hareket var. Bunu, bölmek, içinde işbirlikçiler yaratarak zayıflatmak, diğer muhalefet hareketleriyle özellikle ulusalcılıkla, antiemperyalizmle, sosyalizmle kapıştırmak, bu arada hareketin tümünü karşıya almamak gerekiyor: “Sorun İslam değil radikal İslam. Çözüm ılımlı İslam saptaması” işte bu amaçla üretildi. Kuramsal açıdan, eğer realiteyi, her tarihsel, kültürel zeminde, bukalemun gibi renk değiştirerek sermaye ilişkisini üreten, tek bir kapitalist uygarlık olarak değil de, tek bir boyutuna, kültüre indirgeyerek, birbirine düşman Hıristiyan ve İslami uygarlıkların çatışması olarak betimliyorsanız işiniz çok zor. Karşınızda, ılımlı, yani asimile edilebilecek bir İslam yoksa ne yapacaksınız? Savaş, imha, tecrit ve Batı’dakileri de Doğu’ya sürmekten başka bir seçeneğiniz kalır mı? Bu nedenle, “gerçekçi” bir politika üretebilmek için, “ılımlı İslam” kavramını, gerçekte böyle bir akım var olmasa bile, birkaç sahte Müslümanın, oportünist yazarın sayesinde fantezi olarak korumak, varmış gibi davranmak gerekiyor… Ancak, siyasal İslamın siyasetçileri bu kavramın arkasındaki zaafları gördüler, sürece parazit bir ilişkiyle bağlandılar. Şimdi hem zaman, mevzi kazanıyor, hem toplumsal etkilerini yaygınlaştırıyor, hem de, kapitalizmle barışık olduklarından (tek bir uygarlık), sermaye ve güç biriktirmeye, bu sırada “radikalleri” de koruyarak hareketi bölmemeye dikkat ediyorlar. Ama, bu arada kapitalizme ve emperyalizme karşı projeler, hatta liberal demokrasi dahi hızla tasfiye oluyor; sosyal demokrat taklitçileri “ülkenin inanç haritası içinde” kendilerine yer aramaya başladıkça, siyasal yelpaze, sağıyla soluyla, siyasal İslamın “simgesel evreni” içine çekiliyor, İslamın “hakikat rejimiyle” uyuşmayan siyasi akımlar, yaşam tarzları giderek tasfiye oluyor. Sayenizde... [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com ÇİŞ CEZASI KESİLEN CHP’Lİ DURGUN: Komplonun nedeni rüşvet belgesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’li Antakya Belediyesi’nin “çiş cezası” kestiği CHP Hatay Milletvekili Gökhan Durgun, Belediye Başkanı Mehmet Yeloğlu, AKP Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in de adının geçtiği rüşvet olayıyla ilgili elinde belge olduğu için kendisine “komplo kurulduğunu” açıkladı. Durgun, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında Antakya Belediyesi’nce “ihtiyaç giderme cezası” kesilmesi olayının bir komplo olduğunu söyledi. Seçimler öncesinde yerel bir televizyonda AKP’lileri “yolsuzluk ve rüşvet” iddialarını tartışmak üzere açık oturuma çağırdığını belirten Durgun, bu çağrısının karşılık bulmadığını dile getirdi. Bunun üzerine AKP’nin “rüşvet ve yolsuzluk” iddialarına yanıt vermeye çağıran afişler hazırlattığını belirten Durgun, Ankara’ya döndükten sonra Belediye Başkanı’nın kendisiyle ilgili bir “hazırlık yaptığı” bilgisi aldığını belirtti. Durgun, ardından 24 gazeteden 19’unda haber olan “çiş cezası” haberlerinin kamuoyuna yansıdığına dikkat çekti. Durgun, “Bir süre önce benim ortaya çıkmasına katkı verdiğim Ali Dibo iddiaları nedeniyle beni küçük düşürmek, rüşvet olayını magazinleştirmek amacıyla ortaya atılmış bir olaydır” dedi. Elinde Antakya Havaalanı ihalesinde dönen rüşveti belgeleyen ses kaseti bulunduğu için kendisine yönelik böyle bir iftira kampanyası başlatıldığını belirten Durgun, bu delille birlikte Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletilmek üzere Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na rüşvet iddiasına adı karışanlar hakkında suç duyurusunda bulunduğunu bildirdi. Bu arada Hatay Valisi Ahmet Kayhan, Durgun’un “rüşvet kaseti”nde belediye başkanıyla konuştuğunu iddia ettiği Gençlik ve Spor İl Müdürü Ali Rıza Tütüncüoğlu hakkında idari soruşturma başlatacaklarını söyledi. ‘TÜRK DOSTLARINI KAYBEDİYORSUNUZ’ Rehn’den 301. madde uyarısı Dış Haberler Servisi AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, kendisini ziyaret eden TÜSİAD heyetine, “301. madde yüzünden Türk dostlarını kaybediyorsunuz” dedi. Brüksel’de bulunan Arzuhan Doğan Yalçındağ başkanlığındaki TÜSİAD heyeti temaslarını sürdürüyor. Heyetin, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn’le görüşmesinde TCK’nin 301’inci maddesi gündeme geldi. Rehn, “Türk dostlarını kaybediyorsunuz” diyerek eleştiride bulundu. Olli Rehn, “Bugüne kadar size destek olan tüm kesimler ve dostlar bu maddenin değiştirilmemesinden çok rahatsız” dedi. Rehn, Türkiye’nin 301’inci maddeyi değiştirmeyerek kendisine kötülük yaptığını iddia etti. TÜSİAD heyeti dün ayrıca Avrupa Parlamentosu Başkanı Hans Gert Pottering’le bir araya geldi. Pottering, “Türkiye’nin üzerine düşenleri yapması halinde, tam üyelik yolunda engel olmadığını” belirtti. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle