14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 EYLÜL 2007 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Gelecek ve Türkiye!.. “Atatürk İlke ve Devrimleri”nin Türk toplumundaki güçlü kökleri, kuşku yok ki gün gelecek yeni filizler verecek; Türkiye yakın bir gelecekte içinde bulunduğu rejim ve siyasal yönetim güçlüklerinden arınarak, çağdaş uygarlık seviyesinin ötesindeki hedefine doğru ilerlemeye kaldığı yerden devam edecektir!.. PENCERE rısını göstermişti!.. Dinsel kökenli toplumsal sorunlar, geçmişteki kadar kapsamlı olmasa da İslam dünyasında bugün yine devam ediyor. Bu sorunlar, aynı boyutta olmasa da İslam nüfusun yaşadığı batı coğrafyasına da taşındı. Görünen o ki siyasal İslam bir ideoloji olarak belli bir süre daha bazı toplumlarda destek bularak varlığını sürdürecek!.. Bu siyasal nitelikli bir girişim; ama sosyal bir olgu ve sosyal bir gerçek!.. Mücadele bir süre daha devam edecek!.. Hıristiyan dünyası bu gerçekle 1700 yıl yaşadı; İslam dünyası ise henüz 1400’üncü yılında!.. Ancak, “Bilgi Çağı” adı verilen yeni yüzyılın bu süreyi kısaltacağı ve mücadele sürecini hızlandıracağı artık belli oldu!.. İslam dünyasında birçok ülkede; “laiklik”, “demokrasi”, “insan hakları”, “kişi hak ve özgürlükleri”, “çağdaşlık” gibi kavramlar üzerinde yükselen yeni bir yönetim özlemi oluştu!.. Bunun işaretleri şimdiden görünüyor!.. Türkiye İslam dünyasında çok farklı yeri olan bir ülke!.. Türkiye İslam dünyasında başka bir örneği olmayan; parlayan bir yıldız ülke!..Türkiye, 1923’ten bu yana, çağdaş uygarlık seviyesinin ötesini hedef alan toplumsal bir yapıya sahip!.. Ama görünen o ki, bir süre daha siyasal İslamla mücadeleye devam edecek. Ve sonrasında, bu çağdışı ideolojinin yıkıcı etkilerine karşı bağışıklık kazanarak, yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürecek!.. Keşmekeş Cumhuriyeti SINIR kapılarında oylamayla birlikte halkoylaması süreci de başladı. Yüksek Seçim Kurulu, bir yanlışı daha önleyebilecek iken, tam tersine ona katılmış oluyor. Önleyebilirdi, yargıç niteliğinde kişilerden oluşan bağımsız bir kurul olarak, eğer Anayasa’nın ve yasaların kendisine de tanımadığı sahipsiz kalmış bir yetkiyi sahiplenip onu kullanarak anayasal sistemin doğru işlemesine katkıda bulunsaydı. Nasıl mı? Amerikan Yüce Mahkemesi’nin 1803’te yaptığı, Türk Anayasa Mahkemesi’nin de Sayın Özden’in başkanlığı döneminde benimsediği bir yorum sayesinde. Her iki durumda da anayasalar ve yasalarca mahkemelere açıkça tanınmayan, ama hukuken sistem içinde birilerinin üstlenmesi gereken bir yetki söz konusuydu. ABD Yüce Mahkemesi kendisine verilmek istenen bir olanağı, “Anayasa buna elverişli değildir” diye reddederek “anayasaya uygunluğun yargısal denetimi” yetkisine sahip çıkmış oluyordu; bizim Anayasa Mahkemesi ise PTT’nin T’si konusunda kendi kesin kararının gecikmesi durumunda telafisi olanaksız zararları önlemek için yasaların ya da yasa hükmünde kararnamelerin “yürürlüğünü durdurma” yetkisini kullanması gerektiğine karar vermişti. Her iki durumda da bulunan çare doğru ve gerçekçi olduğu için, bu yorumları herkes benimsemişti. Yüksek Seçim Kurulu da aynı yolu deneyebilirdi. ünkü seçimler ya da halkoylamaları açısından belirsizlik söz konusu olduğunda son kararı vermesi gereken organ odur. “Seçim” ve “oy” işleri onun. Cumhurbaşkanı seçme sürecinde böyle bir durum iki kez ortaya çıktı. Gül’ün seçilmesine ilişkin ilk girişim sonuçlanmayınca “derhal” seçime gidilmeliydi; ama YSK, çoğunluğun önce aldığı “erken seçim” kararına itibar etti ve buna uygun bir tarih verip iktidarın işini kolaylaştırmış oldu. Oysa, “derhal seçim” başka bir ivedilik demekti. Şimdi de 11. cumhurbaşkanı 1982 Anayasası’na uygun olarak yedi yıl için seçildiğine göre, aynı sıfatı taşıyacak bir devlet başkanının seçimine ilişkin olarak Resmi Gazete’de yayımlanan, ama henüz kabul edilmemiş olan yasanın “kadük” olduğu ve halkoylamasının yapılmasına gerek kalmadığı sonucuna varılabilirdi. “Bu yetki, kendisine başvurulursa, Anayasa Mahkemesi’nindir” ya da “Devlet organlarının uyumlu çalışmasını sağlamak cumhurbaşkanının işidir” diyenler olabilir, ama genel seçimden sonra yeni cumhurbaşkanının seçilmesiyle sorunun kendiliğinden çözülmüş olacağını düşünerek bu yollara gidilmemiş olması doğal değil midir? İktidar, öyle yapmayıp halkoylamasını siyasal hesapları açısından yararlı görmüş olabilir ama Yüksek Seçim Kurulu’nun kendiliğinden yetki kullanarak böylesine garip bir kargaşayı önlemesi gerekmez miydi? u günlerde “Yeni cumhurbaşkanının seçimiyle birlikte İkinci Cumhuriyet dönemi başlamıştır” gibi sözlerden geçilmiyor. Eğer öyleyse, “Böylesine keşmekeşle başlayan bir cumhuriyet hangi hayırlara vesile olacaktır” diye sormaz mısınız? Maskeli Balo... Bir İtalyan yazarı, Giovanni Papini, insanlara maske kullanmalarını öneriyor... Gerekçesi ilginç: “Ellerimize varıncaya dek vücudumuzun her yerini örteriz de niçin en çirkin yerimizi, yani suratımızı örtmeyiz? Hem bu yöntem yaşayışımızda kolaylıklar yaratacaktır. Sağlık, güzellik, ahlak bakımından da sayısız yararları olacaktır.” Doğrusunu isterseniz fena fikir değil... Eski insanlar maskelere daha düşkünmüşler... Sihirbaz maskeleri.. tiyatro maskeleri.. balo maskeleri.. savaş maskeleri.. eskilerin deyişiyle “zamana ve zemine” uygun maskelerin yaşamda yeri büyükmüş... Zamanla gözden düşmüş maske... ? Oysa bugün her zamankinden daha çok gerek var maskeye... Çünkü sahtecilik, toplumun her katmanında aldı yürüdü... Kazıklamaya kalktığınız rakibinize güleryüz göstermek, aldattığınız kadın karşısında âşık rolü yapmak, özçıkarınız için dindarlık taslamak, düşman saydığınız kişiye yaltaklanmak, aşağılık bir işi kıvırmak için soylu pozuna girmek, namussuzun tekiyken ahlak vaazları vermek, yaşadığımız toplumda artık yaşam biçemine dönüştü... İkiyüzlü hayat ülkemizde doğallaştı... Her adım başında gerçek yüzünü bir yana bırakıp ikinci yüzüyle siyaset yapmaya çalışan kişi, zaten maskeli değil midir?.. ? Bilmiyorum, yeryüzünde Türkiye dışında bir başka ülkenin iç siyasetinde ‘takıyye’ diye bir politika türü çok partili rejimde geçerli mi?.. ‘Takıyye’ ne demek?.. Dincilik kapsamında gerçek kişiliğini, niyetini, siyasetini gizlemek için kişiliğine maske takmak demek... Yeni Cumhurbaşkanı Gül, Çankaya’ya çıkmak için ne demişti: “ Rol yapmıyorum...” Kuşkulanmaz mısınız: Acaba?.. İnanılmaz bir süreç yaşıyoruz... Kişisel yaşamında insan, içi kan ağlarken güleryüzlü olmak zorunda kalabilir; ama, koskoca bir iktidar partisinin maskeli olup olmadığını düşünmek, ancak bizlere özgü ülke çapında bir siyaset balosunun gülünç toplumsal yazgısıdır. O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU T Ç ürkiye 2002 sonrasında, hiç beklemediği bir şekilde, “Siyasal İslam” çizgisinde hareket eden bir yönetimle karşı karşıya kaldı!.. 21’inci yüzyılın başlangıcında, çağdışı ideolojik bir akımın seli önünde adeta korunmasız bırakıldı!.. Ülkede gerilimli günler yaşandı!.. 2007’ye gelindiğinde Cumhuriyet değerlerini ve kazanımlarını savunan yurttaşlar gelecekten kaygı duymaya başladılar!.. Yaşanan olumsuz gelişmeler toplumda genel bir umutsuzluk havası yarattı!.. Yayıldığı her coğrafyada siyasal bir ideoloji olarak varlığını sürdüren İslamın yönetimde egemen olma arayışları 1400 yıldır devam ediyor. Bu akım son 30 yılda, Afganistan’dan İran’a, Pakistan’dan Fas’a kadar uzanan bir coğrafyada toplumu etkisi altına aldı. Ve sonunda Türkiye’ye de ulaştı!.. Kutsal kitabın yalnızca dinsel yaşama ilişkin kuralları, çok yerde genel yaşam kuralları olarak topluma dayatılıyor!.. Uygulama, farklı alanlarda farklı şekillerde sürüyor!.. “Aydınlanma Çağı” Avrupa’ya yeni bir şekil kazandırmıştı!.. Yaşamda dinin varlığı kabul edilirken yönetimde dinden etkilenmeyen ve dinsel kuralları yaşamın dışında tutan yeni bir yönetim tarzı oluşturuldu. Bu yeni yapı; aklı inancın, bilimi dinin önüne koydu. Toplumsal gelişmenin, kişisel hak ve özgürlüklerin, çağdaş düşüncenin yolunu açtı. İçinde bulunduğu toplumları bugünkü yaşam ve uygarlık düzeyine kavuşturdu!.. Cumhuriyet ve gerçekler “Aydınlanma ışığı” İslamın yaşadığı yaşatıldığı topraklara ancak 200 yıl sonra, o da yalnızca bir ülkeye Türkiye’yegüçlükle ulaştı!.. “Atatürk”; gerçekleştirdiği bir dizi devrimle toplum yaşamında yeni bir dönemi başlattı!.. Düşüncenin önüne konmuş engelleri kaldırıp attı!.. Toplumsal gelişmeyi önleyen köhnemiş kurumları ortadan kaldırdı!.. Türkiye Cumhuriyeti’ne hem “çağdaş” hem de “laik” nitelik kazandırdı!.. Sonra her devrim sonrasında olduğu gibi Türkiye’de de “karşıdevrim” boy gösterdi!.. Ne var ki Cumhuriyetin şekillendirdiği toplumsal ve kurumsal yapı, bu yoldaki girişimlerin önünde sağlam bir set oluşturmuştu!.. Cumhuriyet rejimi, bağnaz düşünceyi toplumdan tümüyle söküp atamadıysa da laik rejim karşıtlarını anayasayla belirlenmiş bir çizginin gerisinde tuttu. Onların bu çizgiyi aşmalarına engel oldu!.. 2000’li yıllara gelindiğinde karşıdevrimciler bir yerde zorunlu olarak Cumhuriyet değerlerine daha yakın durma, Cumhuriyet kazanımlarını daha benimser görünme eğilimi içine girdiler. Özde değil sözde de olsa takıyye de yapsalar bu değerlere bağlı göründüler. Aslında bu, Cumhuriyetin bir başarısıydı. Rejimin; “Atatürk İlke ve Devrimleri”nin; rejim karşıtlarında meydana getirdiği evrimin bir sonucuydu. Cumhuriyet bir anlamda karşıtlarını bile şeklen de olsa kendi çizgisine yakın bir noktaya getirebilme ve o noktada tutabilme başa Tarih ve gerçekler Din esaslı devletler, yerkürenin birçok yerinde tarihin her döneminde var oldular!.. Birçok ülkede dinsel nedenlerle, insanlık tarihinin unutamadığı boyutta utanç ve vahşet yaşandı!.. Hıristiyan ya da İslam dünyasında din devletlerinin egemen olduğu topraklarda, yalnızca farklı dinden olanlar değil, aynı dinden ve fakat farklı mezhepten olanlar bile, benzer sondan katledilmekten ve yakılmaktan kurtulamadılar!.. 18’inci yüzyıla gelindiğinde Hıristiyan Avrupası’nda yeni bir dönem başladı!.. Yaşamda aklı esas alan “Aydınlanma Çağı”, düşünsel ve toplumsal gelişmenin yolunu açtı. Kıta Avrupası’nda özgürlük ve demokrasi anlayışının egemen olduğu yeni bir toplumsal yapı ortaya çıktı!.. Halk, din baskısından kurtarıldı!.. Laiklik anlayışı kıtanın dört bir yanına yayıldı!.. Bugün artık Hıristiyan dünyasında “Vatikan” dışında din devleti kalmadı!.. Gelinen nokta Bugün gelinen noktada Türkiye’nin 2007 fotoğrafı, toplumda yılgınlığa neden olmamalıdır!.. İçinde bulunulan dönem geçicidir!.. Türkiye Cumhuriyeti, rejim karşıtlarını bile zamanla kendi çizgisine getirebilecek nitelikte bir yönetim anlayışına, dinamik kurum ve kuruluşlara sahip; geleneklerini koruyan, sağlam yapısı olan bir devlettir. Türkiye’de hükümetler tarafından gerçekleştirilen Cumhuriyet karşıtı yapısal değişikliklerin hiçbiri kalıcı değildir!.. “Atatürk İlke ve Devrimleri”nin Türk toplumundaki güçlü kökleri, kuşku yok ki gün gelecek yeni filizler verecek; Türkiye yakın bir gelecekte içinde bulunduğu rejim ve siyasal yönetim güçlüklerinden arınarak, çağdaş uygarlık seviyesinin ötesindeki hedefine doğru ilerlemeye kaldığı yerden devam edecektir!.. Ş [email protected] CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle