19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Başbakan Erdoğan’ın haftaya tamamlaması beklenen listenin Köşk’e sunulacağı tarih belirsiz GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Kabine biçimleniyor CUMHURBAŞKANLIĞI Büyük Mutabakat Eflatun’dan bu yana filozoflar, hep oluşmuş büyük mutabakatlardan kuşku duydular, sorguladılar. Ben filozof değilim, ama bir büyük mutabakat fena halde sinirime dokunmaya başladı... ‘Herkes’ aynı fikirde Bu büyük mutabakat, son seçimlerden önce şekillendi. ABD’den Avrupa’ya, Ortadoğu’ya, sağdan “sola” siyasi liderlerden medya yorumcularına kadar “herkesin” kafası Türkiye’de yaşanan krizin doğası, tarafları konusunda “son derecede” açıktı. Bir tarafta laikler, milliyetçiler, Kemalistler, askerbürokrat seçkinler. Diğer tarafta liberal demokrat, Batı yanlısı reformcu ılımlı AKP, halk! Türkiye’de medya, entelijansiyanın ezici çoğunluğunun, bağımsız sol adayların da bu mutabakata katıldığını gördük. Bu mutabakatın nefret nesnesi ise CHP olarak şekillenmişti. Seçimlerden sonra Kürt milliyetçileri, Türk milliyetçilerinin elini sıkmaktan çekinmediler, ama CHP, onlar için “dokunulmazlar” kastına aitti. Türk ve Kürt milliyetçilerinin, uzlaşma, barışma eğilimi göstermeleri sevindirici ve Kürt sorununa daha soğukkanlı bir yaklaşım olasılığı açısından umut verici. Ama üzerine şatolar inşa etmeye başlamadan, “hakikatini” anlamaya çalışmakta yarar olabilir. Diğer taraftan, nasıl oluyor da bu kadar geniş bir siyasi yelpazeyi kapsayan bir mutabakat oluşabiliyor? Acaba bu mutabakatın katılımcılarının liberaldemokrasi, kimlik siyaseti, küreselleşmecilik, “çok kültürlülük” gibi konulardaki benzer yaklaşımları, emperyalizm, sömürü, daha genel olarak sınıf çelişkisi kavramlarını söylemlerinin dışında tutma çabaları, Aydınlanma geleneğine düşmanlıklarının yanı sıra dini söylemle/paradigmayla, prensipte ya da taktik olarak uzlaşma eğilimleri, mutabakatın doğası, genel bağlamı hakkında bize bir fikir verebilir mi? AKP, Gül kirizini aşmaya çalışıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün aday olup olmayacağına ilişkin belirsizlik sürüyor. Bazı parti yöneticileri, Gül’ün aday olmayarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı rahatlatması ve uzlaşmanın yolunu açması gerektiğini düşünürken; Gül’e yakın çevreler ise aday olmamasının partide daha büyük sıkıntı yaratacağı görüşünü savunuyor. AKP’de cumhurbaşkanı adayı ile ilgili yaşanan sıkıntı aşılamıyor. Başbakan Erdoğan, uzun süredir Dışişleri Bakanı Gül’e aday olmaması yönünde mesaj veriyor. Bazı parti yöneticileri de Gül’ün aday olmasının kurumlar arasında gerilim yaşanmasına neden olacağını, bu kez uzlaşma yolunun tercih edilmesi gerektiğini savunuyor. AKP’nin önceki gün yapılan Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında bu görüşlerin Erdoğan’a iletildiği, ancak Erdoğan’ın yorum yapmadığı belirtildi. Bazı parti yöneticileri, “Seçimden önceki adayımız Gül’dü, adaylık da onun hakkıdır. Ama şimdi farklı tablo ve farklı bir TBMM yapısı var. Bu nedenle yeni bir durum değerlendirmesi yapılması gerekir. Bu dönemde yeni gerginliklere yol açmamak ülke yararına olur” görüşünü dile getirerek diğer partilerin de destekleyebileceği bir aday üzerinde durulması gerektiğini belirtiyor. Öte yandan Gül için cumhurbaşkanı adaylığının “onur sorunu” haline de geldiği de dile getiriliyor. Gül’e yakın kaynaklar, “Halk, Gül seçtirilmediği için bu partiye yüzde 47 oranında oy verdi. Bu aşamadan sonra Gül’ün aday olmaması, tabanda daha büyük sıkıntıya neden olur” dediler. TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın herkesin Başbakan Erdoğan’ın elini güçlendirmesi gerektiğini belirterek, Gül’e aday olmaması yönünde açık mesaj verdiği dile getirilirken, bu açıklama ve son gelişmeler karşısında Gül’ün yeni bir durum değerlendirmesi yapacağı kaydediliyor. Öte yandan, Gül’e yakın bir milletvekili, “Bir değerlendirme yapacağız” dedi. Gül’ün son ana kadar adaylık konusunda ısrarını sürdüreceği, parti yönetiminin baskısının artması üzerine aday olmayabileceği de kulislerde dile getiriliyor. Gül’ün aday olmasını istemeyen parti yöneticilerinin bundan sonraki süreçte “Partinin sana daha çok ihtiyacı var. Eğer cumhurbaşkanı olursan Köşk ile hükümet arasında gerilim yaşanması partiye zarar verir. Sen devlet başkanı olacaksın, Erdoğan ise başbakan olacak. Yaşanabilecek olumsuzluklar arkadaşlığınızı da olumsuz etkileyecektir” söylemiyle Gül’ü ikna operasyonu yapabileceği belirtiliyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den hükümeti kurma görevini alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gelecek hafta yeni kabineyi biçimlendirmesi bekleniyor. Erdoğan, yeni listeyi Çankaya Köşkü’ne sunmak için ise Cumhurbaşkanı Sezer’in tavrını bekleyecek. Sezer’in bazı isimleri veto etme olasılığının güçlenmesi durumunda liste, yeni cumhurbaşkanı seçilinceye kadar bekletilecek. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adayı olması durumunda yerine Ali Babacan’ın getirilebileceği konuşuluyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni kabine listesi oluşturmak için hazırlıklara başladı. Erdoğan’ın bu süreçte parti yöneticilerinin önerilerini alması, kabineye almayı plan ? Kulislerde Erdoğan’ın yeni kabinede Hilmi Güler, cumhurbaşkanı adayı olmaması durumunda Abdullah Gül ile Ali Babacan ve Recep Akdağ’ı koruyacağına kesin gözüyle bakılıyor. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın yerine Mustafa Açıkalın, Babacan’ın yerine partinin vitrin isimlerinden Mehmet Şimşek, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na Ali Coşkun’un yerine Zafer Çağlayan’ın getirilebileceği belirtiliyor. Kabinedeki kadın bakan sayısının da artması bekleniyor. ladığı milletvekilleriyle birebir görüşmesi bekleniyor. Erdoğan’ın gelecek hafta kabine listesini tamamlayabileceği belirtiliyor. Listenin Çankaya Köşkü’ne sunulup sunulmaması ise Cumhurbaşkanı Sezer’in tavrına göre netleşecek. Erdoğan’ın listeyi “şifaen” Sezer’e ileteceği, Sezer’in bazı isimleri veto edebileceği sinyali vermesi durumunda listenin yeni cumhurbaşkanı seçilinceye kadar bekletileceği kaydediliyor. Kulislerde Erdoğan’ın yeni kabinede Hilmi Güler, cumhurbaşkanı adayı olmaması durumunda Abdullah Gül ile Ali Babacan ve Recep Akdağ’ı koruyacağına kesin gözüyle bakılıyor. Gül’ün cumhurbaşkanı adayı olması durumunda Dışişleri Bakanlığı’na Ali Babacan’ın kaydırılabileceği belirtiliyor. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın yerine Mustafa Açıkalın, Babacan’ın yerine partinin vitrin isimlerinden Mehmet Şimşek, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na Ali Coşkun’un yerine Zafer Çağlayan’ın getirilebileceği belirtiliyor. Kadın sayısı artabilir Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ile Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in grup yönetimine kaydırılabileceği, yerlerine de Mehmet Sağlam ve Ertuğrul Günay’ın getirilebileceği dile getiriliyor. Kabinedeki kadın bakan sayısının da artması bekleniyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen’in kabineye girebileceği, eski AKP Grup Başkanvekili Faruk Çelik’in de Çevre ve Orman Bakanlığı’na getirilebileceği kaydediliyor. Afif Demirkıran, Sait Açba, Mehmet Zeki Özcan, Yaşar Eryılmaz ve Cenap Gürpınar da kabineye girecek isimler arasında sayılıyor. M İslamcı basın Gül’den yana tavır koydu EDYA PARÇALI ? Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı konusunda AKP yönetiminde yaşanan parçalı yapı, basına da yansıyor. AKP yanlısı basında Gül’ün Köşk’e çıkacağı yönündeki yorumlar öne çıkarken, bazı gazetelerde de Gül’ün çekilmesini daha yüksek olasılık olarak değerlendiren haberler yer aldı. DTP Parti Meclisi toplantısına Genel Başkanvekilleri Nurettin Demirtaş ve Selma Irmak ile MYK Üyesi Mustafa Sarıkaya başkanlık etti. (Fotoğraf: AA) ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı, basın organlarında da farklı biçimde değerlendiriliyor. Bazı gazetelerde Gül’ün çekilebileceği yönünde haberler yer alırken, AKP’ye yakınlığıyla bilinen basın organlarında ise Gül’ün adaylığı destekleniyor. Gül’ün adaylığı konusunda AKP yönetiminde yaşanan parçalı yapı, basına da yansıyor. Bazı basın organlarında, Gül’ün çekilmesini daha yüksek olasılık olarak değerlendiren haberler yer aldı. Vatan gazetesindeki haberde, “Gül’ün aday olmama olasılığı yüzde 51” başlığı kullanılırken, Milliyet’te partinin MYK toplantısında sadece Gül’ün adaylığı üzerinde durulduğu belirtildi. Hürriyet gazetesinde ise “Yeni durum yeni isim” başlığı altında bazı parti yöneticilerinin “Seçimlerin ardından yeni bir durum oluştu. Abdullah Gül’ün yerine başka aday gösterilmesi daha iyi olur” açıklamalarına yer verildi. AKP’ye yakınlığıyla bilinen basın organlarında ise, Gül’ün adaylığını destekleyen yazı ve haberler yer aldı. Yeni Şafak gazetesinde Hakan Albayrak’ın köşesinde “Başbakan Erdoğan, ‘Abdullah Gül’ün iradesi benim için çok önemli’ diyor. ‘Abdullah kardeşim, karar senin’ diyor. Bu iş ne zaman Abdullah Gül’ün şahsi meselesi oldu? Hani bu milli bir meseleydi, milli iradeyle ilgili bir meseleydi? Şimdi niye bütün yük Abdullah Gül’ün sırtına bindiriliyor?” yorumu dikkat çekti. Vakit gazetesinde ise “Bu mesele Gül’ü aşmıştır” başlığı altında verilen haberde, görüşlere yer verilerek Abdullah Gül’ün mutlaka aday olması gerektiği belirtildi. CHP ‘delenda est!’[*] Ve, neden bu büyük mutabakat CHP’yi, Türkiye siyasi coğrafyasının “Kartaca”sı olarak görüyor? CHP’nin sosyal demokrat bir parti olduğunu düşünmüyorum. Liderliğinin seçimlerde hırçın, ruhsuz, halk sınıflarına yukarıdan bakan bir kampanya izlediği; neoliberal modeli, emperyalizmi sorgulamadığı da bir gerçek. CHP’nin yerliuluslararası sermayenin çıkarlarına, Büyük Ortadoğu Projesi’ne bir tehdit oluşturduğu da söylenemez. Genelkurmay’ın “boomerang”ı (pardon “emuhtırası” diyecektim) da CHP’yi ordunun partisi yapmaz. Öyleyse, neden CHP, bugüne kadar halk sınıflarının dertleriyle alakası olmamış seçkinlerin, sağ/sol liberal entelijansiyanın nefret nesnesi? Nasıl oluyordu da ABD’den AB’ye, Ortadoğu’nun İslamcı ve neoliberal yazarlarına kadar geniş bir kesim CHP’yi “biliyordu”, farkındaydı ve karşıydı? Tüm bunların, CHP’nin bugünkü gerçek kimliğiyle ilişkili olduğunu sanmıyorum. Bence bu mutabakatın hedefi, andaki CHP , hatta ordunun (Monterey’den Pentagon’a, NATO’ya ve silah kontratlarına kadar...) müdahaleci eğilimleri de değildi. ABD ve Avrupa ekseni geçmişte müdahaleleri desteklememiş miydi? Neden kimi ABD ve AB analistleri, şimdi geriye doğru baktıklarında, bu müdahalelerin, başından beri hep siyasal İslamın yükselişini hedef almış olduğunu ima edebiliyor, solun imhası, siyasal İslama verilen destek, “soğuk savaş” bağlamı kolaylıkla unutulabiliyordu? Bence, esas hedef, CHP’nin artık taşıyamadığı, ama ona atfedilen “sembolik” kimlik. Türkiye’de ve bölgede uluslararası sermayenin, ABDAB ekseninin yaşama geçirmeye çalıştığı siyasalekonomik yapısal düzenleme, “enerji güvenliği” kavramı altında yaratılmaya çalışılan jeopolitik konuşlanma, gündemdeki yeni savaş projeleri açısından, “ulusal projeler” (siyasi bağımsızlık, halkçılık, kalkınma), AydınlanmaFransız Devrimi geleneğini, hafızasını, izlerini taşıyan akımlar, artık gerçekte değil de “simgesel” olarak taşısalar bile, büyük tehlike! Çünkü gündemdeki “yeniden yapılanma”, uzun dönemli dönüşümlere, yeni bir hegemonya projesine, sömürgeciliğe, onun gereksinimi olan neoliberal/dinci öznenin üretilmesine ilişkin. Aydınlanmanın yarattığı, özgürlükçü, akılcı (laik) inisiyatifli, toplumcu, hatta “sosyaldemokrat” eğilimli öznenin ise artık yok olması gerekiyor. Bu nedenle bu mutabakatın bir ortak noktası da “nisan olaylarını” yok saymak; Ankara, İstanbul, İzmir’de sokağa çıkanların, daha sonra “terorizme karşı” çağrılara ilgisiz kalmışlığını görmezden gelmekti. Amaç, çalışanların en modern, inisiyatifli ve “bilgi çağının” örgütlenmeye en yatkın kesimini, orta sınıf, seçkinler, “züppeler” sıfatlarıyla “görünmez” kılmak, iktidarsızlaştırmaktı. CHP’nin en büyük günahıysa, bu kesimin her şeye karşın oy vermekte inat ettiği parti olmasıydı. Büyük mutabakatın CHP’yi hedef alması da sanırım bundan. CHP’nin ise bugünkü liderliğiyle (Sorun tek bir kişi olabilir mi?), programıyla, örgütlenme biçimiyle bu mutabakatın basıncına direnmesi olanaklı değil. [*] Romalı muhafazakâr senatör Cato, her konuşmasını “Carthago delenda est” (Kartaca yok edilmelidir) sözleriyle tamamlarmış… [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Parti Meclisi’nin toplayan DTP , yeni dönem politikalarını tartıştı Türk: Önemsenmezsek tehlikeli bir kopuş başlar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 22 Temmuz seçimlerinde istediği sonucu alamayan ve başta Diyarbakır olmak üzere birçok yerde oyunu AKP’ye kaptıran Demokratik Toplum Partisi (DTP), seçim sonuçlarının değerlendirildiği parti meclisinde (PM) önümüzdeki dönemde özellikle Meclis’te izlenecek politikaları masaya yatırdı. DTP grubu bugün de Meclis grubunu ilk kez toplayacak. PM toplantısında partinin olağanüstü kongresinin eylül ayında yapılmasına karar verildi. DTP Genel Başkan Vekili Nurettin Demirtaş, kendilerini iyi anlatamadıklarını ve “bölücü, ayrılıkçı yaftasını kıramadıklarını” dile getirdi. DTP Mardin Milletvekili Ahmet Türk, Dicle Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada ise önümüzdeki dönemde izleyecekleri politikalara ilişkin ipuçları verdi. Meclis’te “diyalog ve uzlaşma grubu” olmak istediklerini bir kez daha vurgulayan Türk, Cumhurbaşkanlığı seçimini boykot etmeyeceklerini yineledi. Türk özetle şu görüşlere yer verdi: Vietnam benzetmesi: Hassas bir süreçten geçiyoruz. Savaş naralarını atan kesim var, ama bu konuda çok fazla renk vermeyen, sanki savaşı ve operasyonu istemiyormuş gibi bir hava yaratan ve bunu ima eden AKP var. Bu durum sonuçları etkiledi. Ama Kürtlerin talepleri konusunda değişen bir şey yok. Kürtler eski taleplerinde ısrarlı. Tabii ki ekonomik sıkıntılar ve yoksullaşan bir bölge etkileyecek. Geçmişte savaşın, çatışmaların yaşandığı bütün bölgelerde, ekonominin insan üzerinde büyük bir etkisi olduğunu görüyoruz. Mesela Vietnam’da halk yoksullaştı, yoksulluğun verdiği bazı sıkıntılar ortaya çıktı. Bir taraftan Vietnam halkı taleplerini gündeme getiriyordu, ama öte yandan, ABD’nin işgalcileriyle ekonomik nedenlerden dolayı bazı görüşmeler ve alışveriş içinde olabiliyordu. Halk çözümü Ankara’da gördü: Uzlaşı ve diyalog kültürünü geliştirebilirsek, halkımızın beklentilerine cevap olabilecek bir siyaseti gerçekleştirebiliriz. Ama hükümet, gerçekten seçimden sonra uzlaşı ve diyalog sürecini geliştiremezse, parlamentoda bizim çok fazla bir şey yapma şansımız olmaz. Yani çözümü Ankara’da arayan halk, o umudu tamamen kaybeder. Bu tehlikeli bir sürecin gelişmesine neden olabilir. Belki bir kopuş dönemi gelişebilir. Hiç istemediğimiz bir dönem gelişebilir. Terörist ilan etmenin faydası yok: Efendim “PKK’yi terörist ilan edin” diyorlar. Peki bunun pratikteki faydası ne? Şimdi siz burada bir sürecin değiştirilmesi konusunda rol almak istiyorsanız, o sürecin sağlıklı işleyebilmesi için, misyonunuzun farklı olması gerekiyor. Birilerini karşına alarak, birilerine “terörist” diyerek bu sürece katkı sunamazsınız. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı adayı olacak mı? Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı gibi kritik bakanlıklara yeni isimler atanacak mı? Bakanlar içinde geleneksel akımdan gelenler mi, yoksa yetenek ve birikimiyle bu yerlere uygun adaylar mı ağırlıkta olacak? Bütün bu soruların cevabını bu yazıyı yazarken henüz öğrenememiştik. İhtimal o ki, bu yazıyı okuduğunuzda da bu soruların cevabı belli olmayacak. Başbakan Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’la uzun görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerden sonra parti yönetimiyle bu konuları ele alan toplantılar düzenledi. Bu görüşmelerden şimdiye kadar çıkan bir tek net sonuç var: Bülent Arınç artık Meclis Başkanlığı için aday değil. Öte yandan kendisinin kritik bakanlıklardan birisini istediği yazılıyor. Bir başka muhtemel değişiklik de Cemil Çiçek için olacak gibi görünüyor. Cemil Çiçek’in Meclis Başkanlığı için ça AKP Kritik Dönemecin Eşiğinde… lıştığı yönünde yorumlar yapılıyor. Bu da gösteriyor ki, Çiçek sanki artık Adalet Bakanı olmayacak gibi. En azından kendisi böyle bir ruh hali içinde. ??? Recep Tayyip Erdoğan’ın bu seçimlerle parti içinde daha güçlü hale geldiği bir gerçek. Geçen Meclis’teki milletvekillerinin 200’e yakınını değiştirdi. Bu isimleri değiştirirken eski gelenekten tercihlerini azaltırken, yeni ve dışa açık isimleri tercih etti. Abdullah Gül’ün de Cumhurbaşkanı adayı olmasını istemediğini hissettirdi. Seçimlerin hemen ardından Abdullah Gül, aday olduğunu ima eden bir basın toplantısı düzenlemesine rağmen AKP yönetiminden bugüne kadar onun aday olduğuna ilişkin bir açıklama yapılmadı. Bu durum, Erdoğan’ın bu adaylığa hâlâ pek sıcak bakmadığı anlamına gelmez mi? Tayyip Erdoğan’ın en çok zorlandığı konu bu aşamada Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi oldu. Belli ki Abdullah Gül aday olmak istiyor. Bu eğilimini eline fırsat geçtiği zaman söylemekten de geri durmuyor. Onun kişisel olarak bu noktada konuya daha kişisel yaklaştığı söylenebilir. Erdoğan ise siyasi dengeleri gözetmeyi tercih ediyor. Gül aday olsa da olmasa da sonuç olarak Erdoğan’la aralarında bir burukluk oluştuğunu söyleyebiliriz. Gül, Cumhurbaşkanı olursa, bu burukluk bir ayrılığa kadar gider mi, onu bilmek mümkün değil. Ancak şurası bir gerçek ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. ??? Bakanlar Kurulu listesinin oluşturulması da en azından Cumhurbaşkanı adayı kadar önemli görünüyor. Çünkü hükümette yer alacak isimler, AKP’nin tercihlerini ve yönelimini de ifade edecek. Örneğin bu isimler içinde geleneksel kökten gelenler mi ağırlığı oluşturacaklar, yoksa farklı kesimlerin de güvenini kazanarak Türkiye’yi AB sürecine taşımada etkin rol oynayacak isimler mi öne çıkacaklar? Cemil Çiçek’le, Abdülkadir Aksu ile bu süreç güven verici şekilde yürütülebilir mi? Adalet, İçişleri, Milli Eğitim Bakanlıkları önemli. Belki buna Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı da eklemek gerekir. Bu isimlere bakınca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AKP yönetiminin eğilimini öğrenmiş olacağız. O zaman daha net bir değerlendirme yapma olanağı bulacağız… AKP kritik bir dönemecin eşiğinde. Yönetimin vereceği kararlar, partinin ileriye yönelik hedeflerini de ortaya koyacak. Bakalım olaylar nasıl gelişecek? ??? Dünkü yazımda Büyükada Seferoğlu arazisine yapılması düşünülen 40’a yakın binadan söz etmiştim. SİT alanı olan Adalar’da koruluğun içine bu kadar yoğun bir yapılaşma girişimi Adalıların tepkisine neden oldu. Böyle bir projeyi şaşkınlıkla karşıladıklarını belirttiler. Anıtlar Kurulu’nda bugün görüşülmesi beklenen bu imar girişimi, Adalılar tarafından dikkatle ve ilgiyle izleniyor. Dün beni telefonla arayan, mail yollayan Adalı okurlarım, Adalar Belediyesi’nin, Büyükşehir Belediyesi’nin bu konudaki tutumunu sordular. Ben de merak ediyorum. Şimdiye kadar bu kurumlardan resmi bir açıklama almadım. İzlemeyi sürdüreceğiz… TBMM 7 PARTİLİ OLDU Muhsin Yazıcıoğlu BBP’ye katıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bağımsız Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Büyük Birlik Partisi’ne (BBP) katılmasıyla, TBMM’de temsil edilen parti sayısı 7’ye çıktı. 23. dönem parlamentosunda AKP, CHP, MHP, DTP, DSP ve ÖDP’den sonra temsil edilen bir diğer parti BBP oldu. Yazıcıoğlu’nun BBP’ye katılımıyla TBMM’deki parti sayısı 7’ye yükseldi. Yazıcıoğlu’nun BBP’ye üye olduğuna ilişkin açıklamanın yer aldığı yazının önceki akşam saatlerinde TBMM Başkanlığı’na ulaştığı öğrenildi. Yazıcıoğlu’nun BBP’ye katılımının ardından TBMM’deki sandalye dağılımı da şöyle oluştu: AKP: 341, CHP: 99, MHP: 70, DTP: 20, DSP: 13, ÖDP: 1, BBP: 1, Bağımsız: 4, Boş: 1. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle