22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 2007 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Erdoğan’ın eski ve yeni kurmayları cumhurbaşkanının seçimi konusunda görüş ayrılığına düştü ‘Ilımlı İslam’ ABD’nin İsteği ABD’nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke’un Türkiye’deki “Ilımlı İslam” modeline övgüyle yaklaşması, diğer ülkeler için de örnek göstermesi ve Türkiye ile birlikte Malezya’yı da aynı çerçeve içinde ele alması, basınımızın başarılı dış politika yazarlarından Semih İdiz’in eleştirilerine neden olmuş (bkz. “Holbrooke da Türkiye’yi tanıma zahmetine katlanmamış” Semih İdiz, Milliyet 6 Ağustos Pazartesi sayfa 14). Sanıyorum, özde yanılan, Demokratlar’ın iktidara gelmeleri halinde, dışişleri bakanı yapmayı düşündükleri Holbrooke değil, daha çok İdiz’dir. Gerçi İdiz, Türkiye ile Malezya arasındaki farkların altını çizerken bir gerçeğe işaret etmektedir. Malezya’nın bir yandan laiklikten dem vururken öte yandan, Müslüman grubun baskısıyla, daha fazla şeriat uygulamasına yönelmekte olan, laikliği tartışma götüren bir ülke olduğu, bağnaz dinci grupların baskısı yüzünden laiklik konusunun enine boyuna tartışılmasının dahi artık ülkede yasaklandığı bu sütunda da 27 Temmuz Cuma günü yazılmıştı. Nüfusunun yalnızca yüzde 60’ı Müslüman olan, ama şeriatla laikliğin, (nasıl bir laiklikse!...) bir arada ya da yan yana uygulandığı Malezya ile Türkiye’nin aynı çerçeve içinde ele alınıp başkalarına örnek olarak gösterilmesini ilk bakışta yadırgamak doğaldır. Ama bütün bu şimdilik var olan farklılıklara karşın, Holbrooke gibi bir kişinin yanılarak böyle bir benzetme yaptığını söylemek bir değerlendirme hatası, kanımca. ??? Bir gerçeği unutmamakta yarar var. “Ilımlı İslam” ne kadar sürebileceği, demokrasiyle ne süre birlikte yürüyebileceği henüz bilinmeyen bir Amerikan icadıdır. Malezya örneğinde de, artık açıkça görüldüğü, olasıdır ki, Türkiye örneğinde de önümüzdeki dönemde görülebileceği gibi, modelin ana noktası ılımlılık, demokrasiyle birlikte yaşama niteliği değil, ABD’nin ve küreselleşmenin dayatmaları karşısındaki yumuşaklığı, dirençsizliğidir. Malezya’da yaşanan ve muhtemelen Türkiye’de de yaşanacak olanlar, İslamla demokrasinin bir arada yaşayamayacakları savını güçlendirmiyor. Çünkü Atatürk Türkiyesi’nin çok partili rejimi döneminde laiklik ilkesine bağlı kalındığı süre içinde şu ikisinin pek de âlâ bir arada bulunabilecekleri kanıtlanmıştır. Birbirleriyle bağdaşmayanlar, dinci rejimlerle demokrasilerdir. Dini siyasetin göbeğine yerleştirmeyi hedefleyen rejimler, ancak amaçlarını geri dönülmez biçimde gerçekleştirip pekiştirene kadar ılımlı olurlar, ondan sonra o yanıltıcı “ılımlı” görüntü sona erer. Olaylara Washington’dan bakanlar da bu gerçeği bilmez değiller. Ama onlar için önemli olan da zaten ne rejimin ılımlılığı ne de demokratlığıdır. Onlar yalnızca, söz konusu ülkelerdeki rejimlerin, küresel sermayenin isteklerini gerçekleştirmekteki performanslarıyla ilgilidirler. ??? Küresel sermayenin istekleri yerine getirildiği, önündeki engeller kaldırıldığı, yerleştiği ülkedeki çıkarları güvenceye alındığı sürece bu rejimler makbuldürler. Söz konusu rejimlerin çağdaş bir demokrasinin bütün ilke ve kurumlarıyla donatılmış olmalarının hiç önemi yoktur. Özelleştirme adı altında yapılan yabancılaştırmalar, kâr transferleri sürdürüldükçe, ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri her isteyene açık olduğu, borçlar muntazaman ödendiği sürece rejimin aksaklıkları kimseyi fazla ilgilendirmez. İlgilenilen ülke, yabancı sermayenin istek ve çıkarlarını kusursuz yerine getirip o düzenin gerektirdiği reformları, yani ticaret ve iş serbestisini sağladığı sürece bir sorun yoktur ortada. İlgi konusu olan ülke, küresel sermayenin gereksinimlerine yanıt verebildiği ölçüde modernleşmiş sayılır. Tanzimat reformculuğu ve modernitesi yeterlidir. Ondan sonra, ne düşünce özgürlüğünün boyutları (tabii onların çıkarlarının sınırlarını zorlamadıkça) ne kadının durumu, ne laik eğitim, ne de eğitimin kalitesi ilgilendirir modeli ortaya atanları. Osmanlı borçlarını muntazaman ödediği sürece Tanzimat “çağdaşlığı!” Batı tarafından övülmüştür. “Tayyip modeli”, bu gerçeğin çağımıza uygulanmasından başka bir şey değildir. Türkiye, “Tayyip modeli” ile ılımlı İslam ve demokrasiyi birleştirdiği için değil, kendisinden istenenleri kusursuz yerine getirdiği için desteklenmekte ve övülmektedir. Günay ile Kuzu kapıştı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin yeni kurmayı Ertuğrul Günay “gerginlik olmaması” için yeni cumhurbaşkanının Meclis’te seçilmesini, referanduma sunulacak düzenlemelerin de Meclis’te anayasa değişikliğiyle çözülmesini önerdi. AKP’li eski Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu ise öneriye karşı çıktı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesini de öngören anayasa değişikliğinin 21 Ekim’de referanduma sunulması için süreci başlatırken AKP’nin yeni ve eski kurmayları referandum konusunda ters düştü. Günay yeni bir gerginlik olmaması için 11. Cumhurbaşkanı’nın Meclis’te seçilmesinin ardından, referandumun iptal edilmesini, düzenlemelerin Meclis’te anayasa değişikliğiyle ? Anayasa değişikliği paketinin halkoylamasının 21 Ekim’de yapılacağını anımsatan AKP’li Burhan Kuzu, bu tarihe kadar yeni Meclis’in cumhurbaşkanını seçeceğini, referanduma konu olan bazı maddelerin hükmünün kalmayacağını belirtti. Ertuğrul Günay ise cumhurbaşkanı seçiminin parlamento tarafından bu ay içinde yapılması durumunda, referandumun, gündemde olan anayasa değişikliği paketiyle ele alınabileceği düşüncesinde. yapılmasını önerdi. Günay, cumhurbaşkanı seçiminin, parlamento tarafından bu ay içinde yapılması durumunda, referandumun, gündemde olan anayasa değişikliği paketiyle ele alınabileceğini ifade etti. “Cumhurbaşkanını seçtiğimiz takdirde, ‘öteki değişiklikler yeni anayasa paketine ertelenebilir’ gibi bir düşüncem var’’ diyen Günay, bu düşüncesinin partisini bağlamadığını kaydetti. Kuzu ise 21 Ekim’e kadar Meclis’in 11. Cumhurbaşkanı’nı seçmek zorunda olduğunu ifade ederek şunları kaydetti: “11. Cumhurbaşkanı’nı Meclis seçecek. Seçince de geçici 19. maddenin hükmü kalmayacak. Çünkü, geçici maddeler çözüm maddeleridir, bir kez uygulanır ve biterler. 11. Cumhurbaşkanı seçildiği zaman, geçici 19. madde hükmünü kaybeder. Anayasa değişikliği paketi, referandumda halka sorulur ve geçerse, 11. Cumhurbaşkanı seçildiği için geçici 19. maddenin bir anlamı kalmaz. 12. Cumhurbaşkanı’nı halk seçer, 11. Cumhurbaşkanı 7 yıl görevde kalır. Burada bir sorun yok. Bu sorunu çıkartmak isteyenler, yeni bir kaos yaratabilir miyiz düşüncesindeler. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) bu konuda yapabileceği hiçbir şey yok. Bu süreci kimse durduramaz. Bunu durdurabilecek tek güç, 23. Dönem Meclisi’dir. Meclis, referanduma giden maddelerde bir değişiklik yaparak yeni bir durum ortaya çıkarır ve Cumhurbaşkanı da bunu onaylar ve referan dum öncesinde yürürlüğe girerse, süreç kesilmiş olur.’’ Kuzu, anayasa değişikliği paketiyle ilgili çalışmaların sürdüğünü ve çok kısa sürede çıkmasının beklenemeyeceğini söyledi. Ergin de karşı çıktı AKP Grup Başkanvekili Sadullah Ergin de Günay’a karşı çıktı. Ergin, 21 Ekim’den önce 11. Cumhurbaşkanı’nın TBMM tarafından seçileceğini belirtti. Geçici 19. maddenin, 11. cumhurbaşkanının seçiminin ilk tur oylamasının, “kanunun Resmi Gazete’de yayımını takip eden 40. günden itibaren yapılmasını’’ öngördüğünü anımsatan Ergin, “bu hükmün, seçimin daha önce yapılması nedeniyle uygulanmasının zaten mümkün olamayacağını’’ vurguladı. TBMM 6 PARTİLİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ATO BAŞKANI SİNAN AYGÜN: Ufuk Uras yeniden ÖDP’de ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İstanbul’dan bağımsız milletvekili seçilen Ufuk Uras’ın Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ne (ÖDP) katılmasıyla TBMM’de temsil edilen parti sayısı 6’ya yükseldi. 23. dönem parlamentosunda; AKP, CHP, MHP ve DTP grupları ile DSP ve ÖDP temsil ediliyor. Seçimden sonra 3 parti barajı aşarak parlamentoya girerken bağımsız seçilen DTP’lilerin grup oluşturması, DSP kökenlilerin CHP’den ayrılması ve Uras’ın ÖDP’ye katılmasıyla TBMM’de temsil edilen parti sayısı 6’ya yükseldi. Sıvas’tan bağımsız milletvekili seçilen Muhsin Yazıcıoğlu henüz BBP’ye geçmedi. Yazıcıoğlu’nun 19 Ağustos’ta BBP’nin olağanüstü kongresinde partisine katılması bekleniyor. Uzlaşma olursa DP’ye başkan olurum ? DYPANAVATAN birleşmesindeki sorunun samimiyetsizlik ve inançsızlık olduğunu belirten Aygün, DP’ye başkan adaylığı konusunda bir açıklaması olmadığını, kendi ismi üzerinde bir uzlaşma sağlanması durumunda bunun gerçekleşebileceğini söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anavatan Partisi’yle birleşme görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlanınca, Demokrat Parti’den (DP) milletvekili adaylığını çeken ATO Başkanı Sinan Aygün, üzerinde uzlaşma sağlanırsa DP genel başkanlığına aday olabileceğini söyledi. Aygün, ATO’nun ev sahipliğinde Ankara’da ilk kez gerçekleştirilecek 1. Kum Heykel Festivali’nin tanıtım toplantısında gazetecilerin ilgili sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin DYPANAVATAN birleşme görüşmeleri sırasında DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’a, Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun listesi diye kendi listesini verdiğine ilişkin iddialar bulunduğunu anımsatması üzerine Aygün, iddiaları “yalan, yanlış ve yanlı” olarak nitelendirdi. Cebinden pazarlık yapılan listeyi çıkarıp gazetecilere gösteren Aygün, “Doğru.. onlarla pazarlık yaptık. Sadece iller bazında pazarlıkları yaptık. Bu da o günkü kâğıt. Hâlâ cebimde duruyor. Bu kâğıt, bu pazarlığın kâğıdıdır” dedi. Listeyi Ağar’dan aldığını ve daha sonra görüştüğü Mumcu’nun üzerinde bazı düzeltmeler yaptığını kaydeden Aygün, yapılan değişiklikleri de gazetecilere gösterdi. Çok istenirse “kriminal laboratuvarında da incelenebileceğini” savunan Aygün, “durumun bundan ibaret olduğunu ve ortada korsan liste filan olmadığını” savundu. İki partinin birleşememesinin nedeninin “samimiyetsizlik ve inançsızlık” olduğunu söyleyen Aygün, DP Genel Başkanlığı adaylığı konusunda isminin geçtiğini hatırlatması üzerine, kendisinin şimdiye kadar “DP Genel Başkanlığı’na adayım” diye bir açıklamasının olmadığını, bu konunun yazılıp çizildiğini söyledi. Aygün, “Konsensüs sağlanırsa aday olur musunuz” sorusu üzerine de “Konsensüs sağlanırsa, tek başına olursa, derlemek, toparlamak anlamında olursa, tabi olur, niye olmasın?” dedi. Aygün, “illa ki aday olmadığını, ATO’da daha 6 yıl görev süresi bulunduğunu, bu süreyi tamamlayacağını” kaydetti. namikzafer@yahoo.com Ölümünün 8. yılında tören düzenlendi ‘Erdoğan yargı kararını uygulamadı’ Denizer anıldı ALİ AYAROĞLU Mezar davası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay, Yusuf Bozkurt Özal’ın Süleymaniye Camisi Haziresi’ne defnedilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararını iptal eden Danıştay kararının gereğini yerine getirmediği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aleyhine açılan tazminat davasını reddeden yerel mahkeme kararını bozdu. Avukat Tezcan Çakır, yargı kararının uygulanmaması sonucu manevi zarara uğradığı iddiasıyla Erdoğan aleyhine 25 bin YTL ’lik tazminat davası açmıştı. Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesi, Danıştay kararının yerine getirilmesi için Başbakanlık tarafından gerekli yazışmaların yapıldığı ve Erdoğan’ın olaydan sorumlu tutulmasının hak ve adalete uymadığından gerekçesiyle davayı reddetmişti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, temyiz istemini sonuçlandırarak kararı bozdu. Kararda, “Yargı kararını uygulamak durumunda bulunanların, kararın eksikliğini ya da yanlışlığını tartışma yetkileri bulunmadığı gibi bu kararları eksik uygulamaları, uygulamış gibi davranarak işleme yapay bir görüntü vermeleri de kararın uygulandığı sonucunu doğurmaz. Kararın 30 gün içinde uygulanmamış olması, kişisel sorumluluk için yeter sayılmaktadır’’ denildi. asirmen?cumhuriyet.com.tr DİĞER VEKİLLERE DE ÇAĞRI YAPTI ZONGULDAK Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanlığı ve Türkİş Genel Sekreterliği görevini yürütürken 6 Ağustos 1999’da evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda katledilen Şemsi Denizer, ölümünün 8. yılında Zonguldak’ta anıldı. 1990 Büyük Madenci Grevi ile tüm dünyaya örnek olan ve 150 bine yakın kişinin katıldığı, 48 Ocak 1991 ZonguldakAnkara Yürüyüşü’nün liderliğini yapan Denizer için ilk tören, katledildiği yer olan Bahçelievler Mahallesi’ndeki evinin önünde yapıldı. Burada bir konuşma yapan GMİS CHP’li Anadol malvarlığını açıkladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İzmir Milletvekili Kemal Anadol, TBMM Başkanlığı’na verdiği mal bildirimini kamuoyuna da açıkladı. Anadol, tüm milletvekillerini de gizli olan mal bildirimini açıklamaya çağırdı. Kemal Anadol, dün yaptığı yazılı açıklamada “22. dönemin her yasama yılının başında mal bildirimini kamuoyuna açıkladığını” vurguladı. Anadol, “Yolsuzluklar siyasete gölge düşürdü. Bunu düzeltmek için yapılması gereken ilk iş dokunulmazlıkların kaldırılması. Her milletvekili gizli olan mal bildirimini kamuoyuna açıklamalı. Siyaseti yolsuzluklardan arındırmak için ne gerekiyorsa yapmalıyız’’ dedi. Anadol’un TBMM Başkanlığı’na sunduğu mal bildirimi şöyle: ‘’İzmir Karşıyaka’da mesken (140 milyar TL), Foça’da arsa paylı dubleks mesken (100 milyar TL), Foça’da tarla (20 bin YTL), Foça’da bina (300 bin YTL), 2006 model Volkswagen marka araç (edinme değeri: 33 bin 600 YTL), Smith Wesson tabanca (edinme değeri: 17 bin 500 TL1979), Browning tabanca (edinme değeri: 10 milyon TL1988), yivsiz tüfek (edinme değeri: 170 milyon TL2004).’’ Genel Başkan Yardımcısı Rahmi Yaman, Denizer’in demokrasi mücadelesinin ışığında yol almaya devam edeceklerini söyledi. Konuşmanın ardından Denizer’in katledildiği yere karanfil bırakıldı. Anma programı GMİS Şemsi Denizer Salonu’nda düzenlenen etkinliklerle devam etti. Denizer’in kardeşi olan GMİS Genel Başkanı Ramazan Denizer, yaptığı konuşmada, katilin 40 milyonluk alacak yüzünden bu cinayeti işlediğini söylediğini, ancak buna kimsenin inanmadığını belirtti. Denizer, cinayetteki sır perdesini kaldırmak için gösterdikleri çabaların sonuçsuz kaldığını vurguladı. İstanbul’un en yeşil kalmış yörelerindendir Adalar. Büyük kentin hemen yanı başında, çam ormanları, sessizliği, mavi denizi, motorlu araç trafiğine kapalı haliyle doğa meraklılarının ilgisini çeker. Özellikle yazları İstanbulluların nefes aldığı, denize girdiği, tatil yaptığı Adalar, aynı zamanda inşaatçıların da iştahını kabartır. Motorlu araçları bir sokabilseler, inşaatları arkası arkasına bir dizseler çok mutlu olacaklar, çok da para kazanacaklar. Tabii o zaman Adalar’ın da İstanbul’un betona döndürülmüş alanlarından bir farkı kalmayacak. Kente yeni Maltepe’ler, Ataşehir’ler ilave edilmiş olacak. Adalılar, bu seçkin doğa parçası olan Adalar’ı yağmacıların elinden kurtarabilmek için sürekli tetikte durmak zorundadırlar. İnşaatçıların, rant heveslilerinin ne yapacağı belli olmaz. ??? Bugünlerde Adalılar yine telaş ve endişe içindeler. Çünkü onların kulaklarına korkutucu bilgiler geliyor. Son bil Büyükada’daki Seferoğlu Yapılaşmaya mı Açılıyor? gi Büyükada’daki Seferoğlu tesisleriyle ilgili. Seferoğlu tesisleri Büyükada’nın Nizam Yolu üzerindedir. Adanın en güzel tarihi konaklarından birisi bu tesislerin içindeydi. Bir şekilde yandı ve harabeye dönüştü. Bu tesis çok ortaklı binalarıyla, yüzme havuzuyla, denize kadar uzanan koruluğuyla Büyükada’nın merkezine yakın en yeşil alanlardan birisi. İşte buraya, şimdi, o güzelim koruluğun yerine 40’a yakın bina için özel izin çıkarılmak üzere olduğu söyleniyor. “Özel izin” diyorum, çünkü; Marmara Takımadaları 1980’li yıllarda sit alanı ilan edildi. 1992 yılında da koruma amaçlı 1/5000’lik nâzım imar planı İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kabul edildi. O tarihten bu tarihe kadar 1/1000’lik koruma amaçlı uygulama imar planı da düzenlenip, onaylanıp, yürürlüğe konulmadı. Adalar’da bırakın Seferoğlu’nda olduğu gibi 40 binayı, tek bir bina yapmaya kalksanız bile 1/1000’lik plan olmadığı için imar iznini Anıtlar Kurulu’ndan almanız gerekiyor. Yaptığım değişik görüşmeler, konunun ilgilileriyle kurduğum temaslardan çıkardığım sonuç, bu imar girişiminin pek çok eksiğiyle bir şekilde onay için Anıtlar Kurulu’nun önüne gelmiş olduğu yolunda. Birçok eksiği diyorum; örneğin bir koruluk olan Seferoğlu arazisinin içindeki ağaçlar ciddi bir şekilde saptanıp kayıt altına alınmış değil. Adalar Belediyesi’nin konunun uzmanı olmayan bir memuru “Korunması gereken ağaçlar tarafımdan tespit edilmiştir” diye yazmış ve bir imza atmıştır. Halbuki sit alanında, hele de 40 binanın yapılması düşünülen bir yeşil alan içinde hangi ağaçların bulunduğunun Orman Fakültesi’nden gelecek öğretim üyelerince saptanması, ağaçların digital olarak okutulması gerekir. Bizimkiler ne yapmış, bir harita memurunun imzasını alarak işi bitirmeye karar vermişler. ??? Projeyi Gül İnşaat adlı bir şirketin yürüttüğü söyleniyor. Bu şirket şimdiye kadar hangi projelerin altına imza attı? Neden böyle bir projenin içine girdi? Bir binaya bile izin alabilmek için başvuranlara, “1/1000’lik plan yok, yapamazsın” diyenler, acaba 40’a yakın binanın iznini hangi anlayışa göre verecekler? Benim buradaki sorularımın birçok muhatabı bulunuyor: Birincisi Adalar Belediyesi. Başkan Coşkun Özden izinde olduğu için imardan sorumlu İbrahim Çıralı ile konuştum. Adalar Belediyesi’ni temsilen Anıtlar Kurulu’na o girecek. Bu proje bu şekliyle onaylanacak mı? Kurulun İstanbul Büyükşehir Be lediyesi temsilcisi bu projeye nasıl evet diyecek? Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, mimardır. O zaman bu koca yeşil alanın içine bu kadar bina yapılmasını nasıl içine sindirecek? Kendisi Adalar’ı sever, çok da hizmeti oldu. Şimdi bütün Adalıları hayal kırıklığına uğratacak böyle bir projeye acaba ne diyor? Kuruldaki Büyükşehir Belediyesi temsilcisi nasıl bir tutum alacak? Kurula katılan öğretim üyeleri nasıl davranacaklar? ??? Adalılar, inşaat konusunda çok duyarlılar. Seferoğlu inşaat projesi Adalılar tarafından yeni duyuluyor. Adalılar, böyle bir yapılaşmayı Adalar’ın doğal ortamına yönelik büyük bir tehdit olarak görüyorlar, görecekler. Bütün bu duyduklarımız hayal ürünü mü? İlgililerden yanıt alıncaya kadar bu işin peşinde olacağımızı bilmelerini istiyoruz. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle