19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 AĞUSTOS 2007 SALI 4 HABERLER Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yapılan başvuruda TBMM’deki sürecin yasaya aykırı olduğu ileri sürüldü DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Kaldırın Bu Yeminleri! Abdullah Gül, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı olarak seçilecek ve anayasanın 103. maddesi gereğince şu şekilde ant içecek: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma,milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda şerefim üzerine andiçerim.” Anayasaya göre Cumhurbaşkanı yemini bu. Sayın Abdullah Gül daha önce de anayasanın 81. maddesi gereği, milletvekili olarak görevine başlarken, öbür parlamanter arkadaşlarıyla birlikte şu yemini etmişti: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” ??? 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden bu yana seçilen bütün milletvekili ve cumhurbaşkanları bu yeminleri ettiler. 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren “...milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına” ant içti “Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz” diyen Turgut Özal da “...anayasaya sadakatten ayrılmayacağına” ant içti. Necmettin Erbakan “...laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına” ant içti. Pekiyi söyler misiniz bu yeminler neye yaradı? Bu yeminleri dinlerken, içinizde bir burkulma, yüreğinizde bir ağırlık hissetmediniz mi? Bu yemin törenlerini izlerken, acı acı gülmediniz mi? Leyla Zana gibi kimileri daha yemini ederken, yemini tanımadıklarını herkesin gözüne sokacak davranışlarda bulunmadılar mı? Peki o zaman neden zorlandı bu insanlar bu yeminlere? ??? Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına neden yemin etmek zorunda kalıyor, örneğin bir Bülent Arınç? Demokratik bir Türkiye’de, politikacıların, milletvekillerinin hepsinin illa Atatürk ilke ve inkılapları konusunda, tekdüze aynı şekilde düşünme zorunlulukları olmalı mı? Atatürk ilke ve inkılaplarına eleştirel bakışı olanlar milletvekili olmamalılar mı? “Hayır böyle bir zorunluluk yok” diyorsanız, yemindeki bu ibarenin kalkmasını da istemek zorundasınız. Yok “Evet böyle bir zorunluluk var” diyorsanız, o zaman size sormak isterim; 1982 Anayasası yürürlüğe girdiğinden bu yana yemin eden veya bundan böyle edecek olan bütün milletvekilleri ve cumhurbaşkanları bu yeminin doğrultusunda hareket ettiler mi? Bundan böyle edecekler mi? Bu yeminler neyi değiştiriyor söyler misiniz? Laikliğe bağlılık yemini üzerine laiklik karşıtları birden laik mi kesiliyorlar? Atatürk ilkelerine bağlı kalacağına yemin eden Erbakan, yeminin ertesinde “Milli Görüş” gömleğini çıkarıp, Atatürkçü mü oluyor? Ne dersiniz? Öyleyse neden duruyor bu yeminler? Kaldıralım bu yeminleri, hiç değilse her şey daha açık ve daha net olsun! Cumhurbaşkanlığı seçimi davalık ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adli bilirkişi Mahir Akkar, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde Cumhurbaşkanlığı seçiminin durdurulması istemiyle dava açtı. Dava dilekçesinde, Anayasada Değişiklik Hakkındaki Yasa’nın Resmi Gazete’de yayımlandığı anımsatılarak, “İşbu yasa referanduma götürülecek ise de yayımlanan yasanın yürürlük maddesinde ‘İşbu yasa yayım tarihinde yürürlüğe girer’ şeklinde kesin bir hüküm vardır. Yasa, Resmi Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir’’ denildi. ‘’Referandum sürecinin, yürürlükten ayrı bir hukuki durum olduğu, en azından referandum süresine kadar yasa kapsamına giren işlemlerin yapılmamasının beklendiği ve bunun hukuki bir zorunluluk olduğu’’ savunulan dilekçede, Anayasa Değişikliği Hakkındaki Yasa’da, “Türki ? Adli bilirkişi Mahir Akkar tarafından yapılan başvuruda, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin yasanın Resmi Gazete’de yayımlandığı anımsatılarak, “Yayımlanan yasanın yürürlük maddesinde ‘İşbu yasa yayım tarihinde yürürlüğe girer’ şeklinde kesin bir hüküm vardır’’ denildi. Yasada “11. cumhurbaşkanı halkoylaması ile seçilecektir” şeklinde kesin bir ifade olduğu belirtilen dava dilekçesinde, “TBMM’de yapılmakta olan seçimin, ihtiyati tedbir kararı verilerek durdurulması bir zorunluluktur’’ denildi. ye Cumhuriyeti’nin 11. cumhurbaşkanı halk oylaması ile seçilecektir ve işbu yasanın referandum hükmü 11. cumhurbaşkanı seçimlerinde uygulanacaktır’’ şeklinde kesin bir hüküm ve maddenin yer aldığı kaydedildi. Dava dilekçesinde, şunlar kaydedildi: “Bu durumda, TBMM’de, 11. cumhurbaşkanı seçimleri ile ilgili bir işlem yapılamaz. Zira anayasa değişikliği hakkındaki bu kanunun referandum yolu ile kabul edilmesi halinde, 11. cumhurbaşkanının halk oyu ile seçilmesi zorunlu olacaktır. Oysa daha önceki bir tarihte, yani bu aşamada cumhurbaşkanı seçilmesi halinde, seçilen cumhurbaşkanı ne olacaktır? Bu duruma göre, seçilen cumhurbaşkanının süresi dolmuş sayılacak, yeni bir cumhurbaşkanı, bir ay sonra yeniden mi seçilecektir? Yoksa biri ‘Meclis’in diğeri yeni yasaya göre ‘halkın’ seçeceği iki cumhurbaşkanı mı olacaktır? Bu kadar büyük olumsuzluklara neden olmaması için, TBMM’de yapılmakta olan seçimin, ihtiyati tedbir kararı verilerek durdurulması bir zorunluluktur.’’ Öte yandan, Anayasa Değişikliği Hakkındaki Yasa’nın referanduma sunulması yolundaki seçim takviminin, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından ilan edilmek suretiyle başladığı kaydedilen dilekçede, kurulun kararı gereğince cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin yasanın referanduma sunulması sürecinin başladığı, Cumhurbaşkanlığı ile ilgili her türlü propaganda ve işlemlere yasak konduğu ifade edildi. “Bu yasak gereğince, Cumhurbaşkanlığı adayları için yapılan temaslara ve tanıtım işlemine katılan partiler ile adayların, anayasal bir suç işlediği ve anayasayı ihlal etti ği’’ öne sürülen dava dilekçesinde, “YSK’nin aldığı bu karar gereğince, bu süreç içinde Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılamaz. Böyle bir seçimin yapılması halinde yasal geçerliliği yoktur. Seçim ve seçilen kişi, meşruiyet kazanamaz’’ dendi. Dilekçede, “Resmi Gazete’de yayımlanan ve yürürlüğe giren Anayasa Değişikliği Hakkındaki Yasa’’ya göre, TBMM’nin şu aşamada cumhurbaşkanı seçemeyeceği iddia edilerek, mevcut cumhurbaşkanının görevinin anayasal durumun açıklık kazanacağı yasal süreye kadar devam edeceğinin ve TBMM’de yapılmakta olan seçimin anayasadaki değişiklik hakkındaki yasaya aykırı olduğunun tespiti ile telafisi mümkün olmayan karışıklık ve yasalara aykırılığın önlenmesi için seçim işleminin ihtiyati tedbir kararı verilerek durdurulması talep edildi. YSK: SORUN YOK CHP’LİLER GEYVE’DE BULUŞTU Seçimde şaibe tartışması büyüyor ANKARA/İZMİR (Cumhuriyet) İzmir’deki seçim sonuçlarına ilişkin tartışma her geçen gün büyüyor. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Muammer Aydın,, İzmir’deki 6 seçim sandığı ile ilgili yapılan itiraz üzerine başlattıkları incelemeyi tamamladıklarını ve sonuçların kendilerine ulaştığını bildirdi. İnceleme sonucunda herhangi bir sorun saptanmadığını belirten Aydın, Sandık Kurulu’nun tuttuğu tutanaklar ile bilgisayara giren sonuçların karşılaştırıldığını anlattı. Aydın, “Herhangi bir sorun saptanmadı. Tek tük yanlışlıklar olabilir. Böylelikle bilgisayar sistemine doğru giriş yapıldığını da görmüş olduk’’ diye konuştu. İtiraz edilen sandık tutanaklarının sonuçlarını İzmir’den istediklerini söyleyen Aydın, “Bir de ben gözümle göreceğim. Ondan sonra basına gerekli açıklamayı yapacağım’’ dedi. Muhalefet ‘birlik’ arayışında ? CHP’li muhalifler, Geyve’de yaptıkları toplantıda seçim sonuçlarını değerlendirirken, parti içinde birbirinden kopuk yürütülen muhalif çalışmaların birleştirilmesi konusunda çalışma kararı aldı. MURAT UYGUN CHP Genel Merkezi önünde 9 Eylül ‘de yapılacak eylemle ilgili hazırlıkları sürdüren Mustafa Sarıgül dün çeşitli sivil toplum örgütü temsilcileri ile bir araya geldi. (AA) Sarıgül: Baykal’ın korku imparatorluğu yıkılacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, CHP’nin kuruluş yıldönümü olan 9 Eylül günü genel merkez önünde yapmayı planladıkları eylemle ilgili hazırlıklarını sürdürürken, dün çeşitli sivil toplum örgütleri temsilcileriyle bir araya geldi. “9’uncu ayın 9’unda 9 gerekçe ile genel merkez önündeyiz. Baykal ve CHP yönetimi partinin, sosyal demokrasinin iktidar olma yolunu tıkıyor. Baykal ve arkadaşlarının sosyal demokratların iktidar olması, Türkiye’deki çağdaş, laik, demokratik düzeni korumayla ilgili en ufak çaba ve gayreti yok. Baykal ve arkadaşları sadece genel merkezde kendi küçük dünyalarında kurdukları koltuklarını korumakla görevliler” diyen Sarıgül, amaçlarının sosyal demokrasiyi iktidara taşımak olduğunu vurguladı. Toplumun her kesiminden önemli ölçüde destek gördüklerini kaydeden Sarıgül, “Baykal ve arkadaşları CHP ile halkın arasında yapay duvarlar kurdu. CHP’yi gerçek tabanı ile buluşturmak üzere 9’uncu ayın 9’unda 9 gerekçe ile genel merkezin önündeyiz. AKP’nin en büyük şansı Baykal’dır. Baykal ve arkadaşları bulunduğu süre içinde sosyal demokratların oyu daha da düşecektir” açıklamasını yaptı. CHP lideri Baykal’ın Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde izlediği politikanın yanlış olduğunu bildiren Sarıgül, şunları söyledi: “Bundan sonra üzülerek ifade ediyorum ki partimizin oyları Baykal anlayışıyla daha da fazla düşer. Baykal’ın, cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’e randevu vermemesi doğru değil. Kapısını çalan bir insan kim olursa olsun hayır dememeliydi. Ama neden oy vermeyeceğini de geniş kapsamlı olarak kamuoyuyla paylaşmalıydı. Devlet yönetiminde kızgınlık dargınlık olmaz.” Sarıgül, DSP’nin Meclis’e girip kendi adayını çıkarmasını doğru bulduğunu söyledi. Sarıgül, “Baykal aday dahi çıkaramıyor. Çünkü korkuyor, grubumda tam oy alamayacağım diye korkuyor. Baykal, bir korku imparatorluğu yarattı CHP’de. Biz bu korku imparatorluğunu yıkacağız. Baykal’ın yarattığı korku imparatorluğu yıkılacak. Demokratik bir CHP olacak. Yönetime geldiğimiz takdirde, ilk işimimiz partiyi demokratikleştirmek olacak” dedi. MHP ‘şaibe’de ısrarlı MHP İzmir İl Başkanı Müsavat Dervişoğlu ise, düzenlediği basın toplantısında, seçim sonuçlarında hata olduğu iddialarını yineledi. Dervişoğlu, inceledikleri yalnızca 49 sandıkta 1500 oyun AKP’ye kaydırıldığını belirlediklerini söyledi. İzmir’deki sandık sonuçlarını AKP İzmir İl Başkanı Aydın Şengül’ün savunduğunu anımsatan Dervişoğlu, “Suçu savunana bakınca suçlunun kim olduğu ortaya çıkıyor” diye konuştu. YSK’ye “Basın yoluyla haberleşmeyelim” mesajı gönderen Dervişoğlu, şunları söyledi: “Kullanılan oyun başka bir partiye yazılması sömürge ülkelerinde görülür. Sömürge ülkelerine yapılanlar Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılamaz. Birileri, tayini, terfisi hükümetin elinde olan memurları bilgisayar başına oturtacak, istediği sayıları istediği şekilde tutanaklara geçirecek, biz de susacağız. Yetkilileri görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyorum.” asirmen?cumhuriyet.com.tr KAPSAMLI DEĞİŞİKLİK OLABİLİR Valiler Kararnamesi Gül’ü bekliyor ANKARA (ANKA) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresini tamamlamasıyla beraber gündeme gelen ancak yeni hükümeti ve Abdullah Gül’ün Köşk’e seçilmesini bekleyen vali ve emniyet müdürleri kararnameleri yolda. Son olarak geçen mart ayında çıkan kararname ile Emniyet Genel Müdürlüğü ve 14 valiyi değiştiren hükümetin, bu defa çalışmayı geniş kapsamlı tutacağı öğrenildi. Eylül ayının sonuna yetiştirilmesi planlanan kararname ile 81 ilin valisinden başta 3 büyük il olmak üzere en az yüzde 70’inin görev yerinin değiştirilmesi bekleniyor. Kulislerde İçişleri Bakanlığı için Murat Başesgioğlu ve İdris Naim Şahin’in adı dolaşırken, hükümete yakın bürokratlar da valilik için çalışmalarına hız verdiler. 60’ıncı hükümetin içişleri bakanı olarak atanacak kişinin hazırlayacağı Valiler Kararnamesi’nin 6065 ismi kapsayacağı belirtilirken, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e yakınlığı ile bilinen tüm isimlerin de merkeze alınacağı ifade ediliyor. Valiler Kararnamesi’nin hemen ardından çıkması beklenen Emniyet Müdürleri Kararnamesi’nde ise 2 emniyet genel müdür yardımcısı başta olmak üzere yine İstanbul, Ankara ve İzmir’in de aralarında bulunduğu geniş bir düzenlemenin yapılacağı kaydediliyor. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın Valiler Kararnamesi’nde yer almasıyla başlayacağı iddia edilen Emniyet Müdürleri Kararnamesi’nde flaş isimlerin Ercüment Yılmaz, Hüseyin Çapkın, Orhan Özdemir ve Cahit Çevik olacağı kaydediliyor. ADAPAZARI CHP’li muhalifler ve sosyal demokratların önde gelenlerinin cumartesi günü akşamı Sakarya’nın Geyve ilçesinde bir çiftlik evinde bir araya gelerek Türkiye solunun durumunu değerlendirdikleri ortaya çıktı. Toplantıda CHP içinde mücadelenin yükseltilmesi kararına varıldı. Sakarya solunun önde gelen isimlerinden eczacı Ali Kaya’nın Geyve’deki çiftliğindeki buluşmaya CHP eski Genel Başkanı Altan Öymen, Fikri Sağlar, Gülsün Bilgehan, Ercan Karakaş, Seyfi Oktay, Abdülkadir Ateş, Hasan Fehmi Güneş, Cahit Çıngı, Selçuk Gedikli ve Osman Nuri Zengin katıldı. CHP’nin seçim sonuçlarının da değerlendirildiği toplantıda parti içinde birbirinden kopuk yürütülen muhalif çalışmaların birleştirilmesi ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve arkadaşlarının başlattığı hareketin de bu yapı içine alınması gerektiği belirtildi. Edinilen bilgilere göre Altan Öymen, toplantıda yaptığı konuşmada 3 Ağustos tarihindeki CHP Parti Meclisi toplantısında meclis üyelerinin yö netime karşı tavrına değinerek, “Sorun parti programından değil Genel Başkan ve parti yöneticilerinin programa aykırı söylem ve tutumlarından kaynaklanıyor” dedi. Gülsün Bilgehan da aynı toplantıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu ve 13 PM üyesinin hareketin doğal önderi olarak algılanmasını, muhalif hareketin de bu üyelerle eşgüdümlü tutum almasını istedi. Fikri Sağlar ise CHP’den hangi şartlarda ihraç edildiğini anlatarak, Türkiye’deki diğer sol hareketlerle birlikte işbirliği içerisinde sosyal demokrat hareketin güçlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Seyfi Oktay da CHP dışındaki solda parti kurma çalışmalarının da izlenmesini önerdi. Hasan Fehmi Güneş ise bu öneriye karşı çıktı. Ercan Karakaş da “Türk solunun asıl sorunu sol partilerin lider partisi olmasından kaynaklanıyor” dedi. Abdülkadir Ateş ise AB Parlamentosu’nda Sosyal İşler Komisyonu Başkanı seçildiğinde kendisini Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı ve Dışişleri Bakanı’nın tebrik etmesine karşın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın böyle bir davranışta bulunmadığını söyledi. Demokratik Toplum Partisi, Kürt kimliğiyle siyaset yapan ve Meclis’te ilk kez grup kurarak dikkatleri çeken bir parti. Son seçimlerde Güneydoğu’da bir kısım oyunu AKP’ye kaptırsa da, bu bölgenin en etkin partisi özelliğini koruyor. DTP, yasal alandaki Kürt siyasetinin önemli bir temsilcisi. Aynı zamanda PKK ile ilişkileri tartışmalı ve soru işaretleriyle dolu. PKK, DTP’yi ne kadar etkileyebiliyor, siyasetleri üzerinde ne kadar egemenliği bulunuyor? Bunu tam olarak bilmek mümkün değil. Ancak, bir etkisi olduğu da gerçek. ??? Abdullah Gül, DTP’yi ziyaret ettiği sırada bu partinin liderlerinden Gül’e destek oyu verecekleri yönünde bir eğilim ortaya çıkmıştı. Sonradan bu tutum değişti. DTP’liler Gül’e oy vermeyeceklerini açıkladılar. Bu arada Kandil’den ve İmralı’dan da AKP’ye yönelik sert eleştiriler geldi. Öcalan’ın Meclis’teki DTP’lilere yönelik ifadelerinde bir sertlik göze çarpıyordu. MHP’lilerle el sıkışmaları, bir yu DTP’liler Ne Yapabilir? muşama havası yaratılması Öcalan’ın hoşuna gitmemişti. Benzer tepkiler Kandil’den de geldi. ??? Önceki gün DTP Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın ve DTP Genel Başkan Vekili Selma Irmak’ın Cumhuriyet’te yayımlanan açıklamaları bu tahlillerin ışığında dikkat çekiciydi. Emine Ayna, 68 kuşağının efsane isimlerinden Ömer Ayna’nın yeğeni. Ömer, Kızıldere’de Mahir Çayan ve Cihan Alptekin’lerle birlikte öldürülenler arasındaydı. Ömer, Deniz Gezmiş’in yakın arkadaşlarındandı. Seçim öncesi Mardin’de Emine Ayna ile görüşmek istedim. Bir cenaze nedeniyle şehir dışındaydı görüşmem mümkün olmadı. Bu bilgileri vermemin sebebi Ayna soyadının biz 68’liler için başka bir anlamı olduğunu da vurgulamak içindi. Emine Ayna, yeni anayasa ile ilgili çalışmalar sürerken nasıl bir anayasa istediklerinin işaretlerini verdi. “Üniformalı anayasa istemiyoruz. Sivil anayasadan yanayız” diyordu. Ayrıca Abdullah Gül’ün “Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olacağım” sözlerini de eleştirmiş ve “Türkiye’de yaşayan bütün halkın cumhurbaşkanı olacağım” demesini beklediklerini ifade etmişti. Ayna, Leyla Zana’nın Meclis’te Kürtçe yemin etmesini de bir yol açma olarak değerlendirmişti. DTP Adana İl Olağanüstü Genel Kurulu’nda konuşan DTP Genel Başkan Vekili Selma Irmak da, kendilerine “uslu çocuk olun” diyenler olduğunu belirterek “Kesinlikle Meclis’in uslu çocuğu olmayacağız. Biz, Meclis’in onurlu çocukları olacağız” şeklinde bir üslup kullandı. ??? Bu konuşmalardan yola çıkarak bir değerlendirme yapmaya kalkışmak gerçekçi olmaz. Son günlerde DTP’nin tutumundaki değişiklikler ve sertleşme eğilimi gösteren tutumlar nereden kaynaklanıyor sorusu da kafaları meşgul ediyor. Seçimden bu yana PKK’nin bombalama ve şiddet eylemlerini aralıksız sürdürmesi, Kandil Dağı’ndan ve İmralı’dan sertlik içeren açıklamalar gelmesi, bazı soruları da beraberinde getiriyor. PKK, terörü ve çatışmayı tırmandırmak mı istiyor? Açıklamalar ve eylemler bu eğilimin güçlü olduğunu gösteriyor. AKP’nin Güneydoğu’da güçlü bir seçenek haline gelmesi de onları harekete geçirmiş olabilir mi? PKK, şiddeti tırmandırarak ne yapmak istiyor olabilir? Devleti daha sert önlemler almaya sevk ederek, Güneydoğu’da devlet baskısının artmasını isteyebilir. Bu yolla halka yönelik baskı ve ortaya çıkan gerginlik PKK’nin etkinliğini artırabilir. İkinci bir neden olarak ise, Meclis’teki DTP’lileri kontrol altında tutmak ve inisiyatifi elden kaçırmamak isteği şeklinde yorumlanabilir. Çünkü, Kürt siyasetinin legal alanda güçlenip gelişmesi, barışçı bir ortama katkıda bulunması Kandil’in etki alanlarını daraltabilir. ??? PKK, önümüzdeki dönem şiddetin dozunu artırmak ve gerginlik siyasetini tırmandırmak isterse DTP ne yapacaktır? İşte sorun burada çatallaşıyor. DTP’lilerin işi böyle bir gelişme içinde çok zor bir seyir izleyecektir. Tabii şimdiden neler olacağını kestirmek mümkün değil. Kandil’den gelen sinyaller iyi değil. İşte o zaman yasal alandaki Kürt siyaseti yeni bir sınavdan daha geçecek. Üstelik çok da zorlanacaklar. Çünkü, her şiddet eylemi dikkatleri biraz daha onların üzerine çekecek… ??? DTP, Kandil ve İmralı açmazı içinde, yürümekte zorlanacak. Hava bunu gösteriyor. NOT: Sevgili arkadaşımız, meslektaşımız Şakir Süter’i genç yaşta yitirdik. Dostluğuna ve gazeteciliğine güvenilir, iyi bir insandı. Onu hep sevgiyle anacağım. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle