19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 2007 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Değişen Ne? Çağdaşlığın, uygarlığın kimse yüzüne bakmak istemiyor. Bir avuç insanla ülkenin çağdaşlığı sağlanabilir mi diyorsunuz? İnsanı eğitmek gerekiyor. Sol partiler bunu hiç yapmadılar. Oysa sağ partiler kendi çizgilerinde yaptıkları bu çalışmanın meyvelerini topluyorlar. Dünden bugüne olmuyor. Uzun bir emek gerekiyor, alın teri... PENCERE lar olmuşlardı. Olan olmuştur. Beş yıl daha çekeceğiz. Ne ki insanlarımız geçen dönemin iktidar partisine karşı seçenekli siyasalar üretecek bir parti de bulamamışlardır yanlarında. Sağ partiler 50’li yıllardan bu yana iktidar oldular ama sol partiler iktidar seçenekleri olabildiler mi acaba? Bana göre geçen beş yıl sol partiler adına boşa geçirilmiş beş yıldır. Gerektiği biçimde kullanamadıkları ortada. İktidarın savurganlığına karşı kamuoyu oluşturamadılar. İnsanların tüm bu özelleştirmelerin karşısına dikilmelerine ortam hazırlamadılar. Öncülük yapmadılar. Tarımdaki gerilemenin karşısına çıkamadılar. İnsanların yoksulluğunu, açlığını giderici yolları araştırmadılar ve insanlara sunmadılar. Seçim kampanyasını iyi kullanmadılar. Akıl alır gibi değil, Türkiye’nin yarısını yok saydılar. Gitmek zahmetinde bulunmadılar. Ulusalcılığa sığar mıydı bu? Seçkinciliğe devam mı? Siz gitmediğiniz sürece toplum size gelmiyor; bugüne kadar anlaşılamadı mı bu? Atatürkçü değerler silinmek isteniyor. Havaiyat BUMM bumm... Terör bombası mı? Boğaz’dan geçerken alev alıp patlayan bir büyük tanker mi? Bir boya fabrikasının kazanı mı patlamıştır? Hayır, sadece gecenin sessizliğini bozan bir havai fişek âlemi başlamıştır. Belki bir düğün; genç evlilerin mutluluğu kutlanmaktadır. Belki, görmemişin biri oğlunu sünnet ettirmiştir; kesilen pipinin acısı giderilmek istenmektedir. Bir olasılık da, seçim kazanmış bir bağımsız adayın zafer kutlaması olabilir. Siz böyle havai fişekle kutlanmaya değer bir olayın ancak genel seçim kazanıp yeniden iktidar yolunu açacak bir parti zaferi olabileceğini düşünedurun, bugünün Türkiye’si artık her şeyi, en ufak mutluluk ya da sevinci fişekli kutlama vesilesi sayabilen bir ülke olmuştur. “Ne güzel, fena mı? İnsanların kutlanabilecek bir şeyler bulabilmesi çok mu tuhaf?” diyebilirsiniz. ysa, her gece gökyüzünde parlayıp sönen renkli ışıklar için hiç de küçümsenmeyecek paralar harcayıp Çinli imalatçıları zengin eden bu ülke, uzun süredir 40 milyar dolar cari açık harcamalarıyla yaşayan, bu açığın büyükçe bir bölümü dış ticaret açığından oluşan, dolayısıyla ürettiğinden daha çok tüketen bir ülkedir. Dış borç yükü 160 milyar doları aşmıştır. Gelişme rekorları kırdığı için bayram edilen menkul kıymetler borsasında dönen paranın yüzde yetmişi dıştan gelip dışa kazandıran yabancı paradır. En küçük bir gerilimde çekip gidecek. Böylesine kırılgan bir ekonomide yaşayan insanların son seçimde de görüldüğü gibi sanki son derece oturmuş, sağlam ve geleceği parlak bir ekonomiksosyal zeminde yaşıyormuş gibi har vurup harman savurmaları ya da “vur atlasın, çal oynasın” kabilinden kutlamalarla vakit geçirir bir görüntü vermeleri gerçekten şaşırtıcıdır. Ama görüntüyü veren, herhalde o çaresiz, işsiz, yoksul kalabalıklar değildir. Onlar olsa olsa, bu havailiğin seyrine bakıp eğlenmektedirler. Böyle bir görüntü, belki, “Fişekler atıldığına göre, durumumuz pek öyle kahrolunacak kadar kötü değilmiş” diye düşünmelerine ve daha kaderci, sabırlı, tevekküllü olmalarına yol açıp “şükür” oyu vermelerine bile yol açabilir. availiğin suçunu yalnız o halk yığınlarının bilinçsizliğine yormak kadar yanlış bir şey olamaz. Öyle bir bilinçsizlik ve sonuçta böyle bir kitlesel yanılma varsa, bundaki büyük pay herhalde havailiği katmerlendirerek yayan bazı televizyon kanalları başta olmak üzere medyadan başka bir kesime yüklenemez. Kitle iletişim araçlarındaki büyük gelişmenin kitleleri uyandıracak yerde büsbütün uyutabileceğini hiç düşünebilir miydiniz? [email protected] Türkiye Nereye Gidiyor?.. Türkiye’nin nereye gittiği artık “Kör kör parmağım gözüne” deyişince belli olmuştur. Olanları ve olacakları madde madde sıralamak kolaylaşmıştır. ? 1) ABD’nin meşhur BOP’u (Büyük Ortadoğu Projesi) Irak’ta ve Türkiye’de, tökezler gibi görünse de şu veya bu biçimde yürüyor. Türkiye 22 Temmuz seçimiyle “Ilımlı İslam Devleti Modeli”ne doğru önemli bir adım daha atmıştır. 2) AB kapsamında zaten özel bir konuşlanma içindeydik. Son dönemde, örgüt içinde açıkça dile getirildiği gibi, Türkiye için “İmtiyazlı ortaklık” öngörülüyor. Neden?.. 3) AB’de “teokratik”, daha kabacasıyla “dinci” devlet olamaz; ama “Ilımlı İslam Devleti” ile “AB İmtiyazlı Ortaklığı” arasında çelişki yoktur; bağdaşma doğaldır. 4) Rauf Denktaş KKTC’de dışlanmıştır. Kuzeydeki Türkler güneydeki Rum devletiyle bütünleşerek AB’ye girmek istiyorlar. Bu yolda gerekli adım atılmıştır; AKP gidişata yeşil ışık yakmaya hazırdır. Anadolu Türkleri AB dışında kalırken Kıbrıs Türkleri Rumlar sayesinde AB’ye gireceklerdir. 5) AKP Güneydoğu sorununda ABD ile uyum içindedir; Kuzey Irak’a dönük ne askeri ne de ekonomik bir önlem alabiliyor. BOP kapsamında, Türkiye’nin Güneydoğusu, daha şimdiden gözden çıkarılmıştır. 6) Türkiye’de sermaye dışa bağımlıdır, Güneydoğu’yu kapsamına alabilecek gücü gösterememiştir; Kıbrıs’ta bir ekonomik odaklanmaya girişememiştir; AKP’nin programında yerini korumak için her koşula razı olacaktır. Yabancı sermaye Türkiye ekonomisinde karar gücünü elinde tutuyor. 7) ABD güdümündeki Türkiye’de yabancı ve yerli sermaye; tarikat, cemaat, belediyeler, iktidar, yeni Ortadoğu haritasında AB’nin yedeğinde yaşamaya hazır ve nazırdırlar. 8) Güneydoğu ve Kıbrıs’ta Batı’ya gerekli ödünler verilirken Ermeni soykırımı iddiasında Avrupa ve Amerika’nın geleceğe yönelik tasarımı da kuvveden fiile geçecektir. 9) Ülkenin bütün kamu ve özel kuruluşları Batı ve Arap sermayesine satılacak, bizimkiler ikincil ortaklar olarak kendilerini güvenceye alacaklardır. 10) Öğretim Birliği düzeni büsbütün “mazi” olacaktır. Gelecek kuşakları dinci kafayla yetiştirmek için gerekli her şey yapılacaktır. ? Türkiye’de bu gidişata “dur” diyebilecek bir kuvvet şimdilik ortalıkta görülmüyor... “Sovyet tehdidi”ne karşı Türkiye’yi elinde bulundurmayı çıkarına uygun görüp yeğleyen Batı’nın 21’inci yüzyıl koşullarında “Atatürk Cumhuriyeti”ne “ihtiyacı” kalmamıştır. Türkiye’nin nereye doğru gittiği ya da sürüklendiği ayan beyan ortada... Prof. Dr. Necdet ADABAĞ u yazıda 22 Temmuz 2007 seçimleriyle ilgili değişeni yazmayı çok isterdim. Ama değişen yok. Meclis aritmetiğinde bir değişiklik var. Bir parti daha Meclis’e girdi ve bağımsızlar yer aldı. Meclis dört ayrı kanattan oluştu. Nicel bir değişiklik var. Nitel değişiklik yok. Yok, çünkü geçen dönem Meclis’te olmayan siyasal parti, daha önce ülkenin yazgısında, hem de etkin boyutta etkili olmuş ve Türkiye’nin çıkmazlarında günahı olan bir partidir. Bağımsızlardan kimileri Meclis sıralarını doldurmuş ve yaptıkları yanlışların bedelini ağır ödemişlerdi. Şimdiki bağımsızların içlerinde Yüce Divan’da yargılanmış olanlar da var. Bu insanların zihinsel yapılarında ya da parti izlencelerinde herhangi bir değişiklik olmadığına göre Meclis’te nitel bir değişiklik beklemek yanlış olur. Y eni bir soluk gelmedi Meclis’e. Geçen dönem en büyük parti olarak Meclis’te bulunan parti gene en büyük parti olarak Meclis’te yerini alacak ve biz de beş yıl yaşadığımız kaygıları yaşamayı sürdüreceğiz. Değişiklik yok. Ülkenin en gözde kurum ve kuruluşları gene satılacak; yolsuzluklar gene konuşulacak; ülkenin gündeminde kapkaççılık, düzenbazlık sürüp gidecek. Yaşamak giderek güçleşecek. İnsanlar daha küskün, daha mutsuz ve daha başıboş kalacaklar. İş ve aş bu kez çok daha güç koşullara dayalı olacak. Varsılı çok daha varsıl; yoksulu çok daha yoksul olacak. Ve laiklik, irtica gene çokça tartışılacak. Dış siyasada keşmekeş sürecek. Sorunlara hiçbir çözüm yolu bulunamayacak. AB ile ilişkiler çıkmaza girecek. ABD ile ilişkiler Bush nasıl isterse öyle olacak. Ve IMF ile nikâh sürecek. Bölücü terör can almaya devam edecek. Sorunu ulusalcı bağlamda çözmek olanaklı olmayacak. Üniversiteyle, yargıyla kavga sürecek. Değişiklik yok, umut da yok. Meclis aritmetiği sağ partilerin çoğunlukta olduğunu gösteriyor. Şaşılacak bir şey yok. Oldum olası böyle oldu. Ülke insanının sola sıcak bakmadığı bir kez daha belli oldu. Elli yıldır bu ülkede muhafazakârlığın sınırlarını aşamadık. Dahası giderek daha muhafazakâr olduk. Ve türbanı, irticayı top B lumsal terminolojimize soktuk. Bu Meclis aritmetiğiyle gelecek günlerin daha da muhafazakâr ve belki gericiliğe kayan bir zemin yaratacağından kuşku duyulmamalı. İktidar olacak partinin kadın milletvekillerine baktığınızda sayıca ötekilerden fazla görünüyor. Ne ki kafalarındaki zihniyet bilindiği için onun da bir takıyye olabileceği kolayca anlaşılmaktadır. Ülkenin yarısı Kadınlarını türbana, çarşafa sokan bir zihniyetten nasıl modern olunmasını, çağdaş olunmasını bekleyebiliriz!!! Bu ülkenin insanı kapalılıktan keyif alıyor. Muhafazakârın ötesindeki bir partiye oy verdiğine göre partinin bugüne kadarki siyasalarını, parti izlencelerini beğenmiş görünmektedir. Yüzde elliye yakın bir oran ülkenin yarısı demektir. Kapalılıkta rahat hareket edebileceğini düşünüyor toplumumuz. Kapalılık her tür ilişkisi için rahat bir ortam hazırlıyor. Saydam olmak, oyunu kuralına göre oynamak, dürüst ve ahlaklı olmak gibi insan olmanın olmazsa olmaz niteliklerini, bir tek açlığını gidermek ve bu tüketim toplumunda beklentilerine yanıt aramak için göz ardı etmenin insan onurunu derinliğine zedelediğinin ayrımında değil gibi görünüyor.Geçen dönemin iktidar partisini gene iktidara getirmekle geçen dönemin tüm olumsuzluklarına onay veriyor demektir. Banka satışlarına, özelleştirmelere, kapkaççılığa, düzensizliğe, bölücülüğe, irticaya, türbana, laiklik karşıtlığına, çektiği açlığa, yoksulluğa, ülkenin varsıllığının haksızca paylaşımına onay veriyor demektir. Toplumda da değişiklik yok. Uslanmıyor benim insanlarım. Biri yerken ötekinin bakmasına seyirci kalıyor. Küçük hesaplar peşinde koşuyor. Aslanlar gibi savaşım verip hakkını hukukunu arayacağına, o da iktidarlar gibi kısa sürede nasıl köşe dönerim hesapları yapıyor. Oysa ülkenin geldiği son durum ortada. Biz beş yıl önce gene bu sütunlarda Türkiye’nin yol ayrımında olduğunu söylemiştik. Ya çağdaşlığa ya geriye gidecekti ülke. İnsanlar bize inanmamıştı. Şimdi akılları başlarına gelmiş olacak ki 22 Temmuz seçimlerinden önce yol ayrımından söz etmeye baş O Meyvelerini topluyorlar Çağdaşlığın, uygarlığın kimse yüzüne bakmak istemiyor. Bir avuç insanla ülkenin çağdaşlığı sağlanabilir mi diyorsunuz? İnsanı eğitmek gerekiyor. Sol partiler bunu hiç yapmadılar. Oysa sağ partiler kendi çizgilerinde yaptıkları bu çalışmanın meyvelerini topluyorlar. Dünden bugüne olmuyor. Uzun bir emek gerekiyor, alın teri... Sol partilerin ancak ve ancak kendilerine güvenmeleri ve özgüveni yaratmaları çok önem taşıyor ve bu güveni insanlarımıza aşılamaları gerekiyor. Türkiye’de artık insansızlık yaşadığımız gözden uzak tutulamaz bir gerçek. Sol partiler çizgilerinden ödün vermeden insan yaratmanın arkasına düşmeliler. Unutulmamalı ki ideolojiler ölmedi. Her ideoloji kurtuluşu kendi içinde aramalı. Payandaya gerek duymamalı. Meclis’teki sol partinin yanlışlarından biri de bu oldu. 70’li yıllarda İtalya’da yerel seçimler vardı. Sokaktaki adamla konuşuyordum. Kentin belediye başkanına oy verecek misin diye sorduğumda, bana vermeyeceğini, çünkü onun komünist olduğunu, oysa kendisinin faşist olduğunu söylemişti. Çok şaşırmıştım. Ülkemde o dönemde siyasal çizgisinden ötürü günde 10 kişi öldürülüyordu. Bugün Türkiye’de de herkes istediği partiye oy verebiliyor. Faşist, komünist, İslamcı ve onu açık açık söyleyebiliyor. Bu da bir kazanç. O günden bu yana aradan yaklaşık 30 yıl geçti. Bir 30 yıl daha mı bekleyeceğiz yoksa başka bir yerlere gelebilmek için? Ne zaman akıllanacak benim insanlarım? H Buçuklu Demokrasi Yüksel PAZARKAYA ünya iki kutupluyken, birinci ve ikinci dünyanın yanı sıra bir de üçüncü dünya vardı. Türkiye zaman zaman üçüncü dünya ülkesi olarak anılırdı. Sevgili Aziz Nesin, o yıllar bir konuşmamızda bunu düzeltmişti: Tam üçüncü dünyadan sayılmaz, bence Türkiye iki buçukuncu dünyadan, demişti. Seçimler bunu anımsattı. Buçuklu demokrasinin seçimleri, daha doğrusu seçim sonuçları böyle olur. Milletvekili adaylarını toptan genel başkanlar belirler. Partilerin seçim kampanyası için programları yoktur. Kaba saba bir program yazılmışsa bile, seçim kampanyasında bunlar ele alınmaz, tartışılmaz. Dokunulmazlık, zan dosyaları, yolsuzluklar, gemicikler vb. siyasetçiyi de, seçmeni de hiç ilgilendirmez. Kapı kapı kömür ve erzak dağıtılır. Buçuklu demokrasinin baş etmeni budur. Bazı yerlerde altın dağıtıldığından bile söz edilmiştir. Kamuoyu araştırmaları partilerin propaganda aracıdır. Basın yayına hükümet ya doğrudan el koymuştur ya da ihaleler yoluyla. Ortalama dört yılı bulmayan eğitim süresi, son yıllarda iyice hurafeleştirilmiştir. Seçmen, şeyhin, şıhın, aşiret reisinin buyruğuyla ya lamba resmine oy verir ya da resimsel simgesi olmayan bağımsızlar için, ev ev dolaşarak dağıtılan iple ölçüp seçim kâğıdı damgalanır. “Müslüman” cumhurbaşkanını seçtirmediler yalanıyla propaganda tutmuştur. Soros’vari milyarlarla borsa, ekonomik değer olarak karşılığı olmayan tavan sağlamıştır. Bundan herke D se kemik düşer izlenimi yaratılmıştır. Ermeni ve Rum patrikleri, hadlerini aşarak, seçim propagandası yapabilmiştir. Bizim köyün Rum seçmenleri, kendi şiveleriyle “lamba, lamba” diyerek sandığa koşmuştur. Hükümet üyeleri ve Meclis Başkanı, hiçbir seçim yasağına kulak asmamıştır. AB, ABD, Yunan ve Kıbrıs Rum, Ermeni ve Barzani, Talabani, seçilmesi gereken partiyi doğrudan söylemekten çekinmemişlerdir. Anayasaya karşın, yurtdışındaki seçmenler bir kez daha gümrük kapısıyla uyutulmuş ve anayasa bir kez daha ihlal edilmiştir. Bunlara başka gözlemleri de eklemek mümkün. Bütün bunlara karşın, salt bağımlı ekonomi, dolayısıyla iç ve dış politika, hükümetin devlet kurumlarıyla kavgası vb. göz önüne alınınca, buçuklu demokrasimizde bu seçimin ve sonuçlarının yine de değme demokraside görülmeyen mükemmellikte geçtiğini saptayabiliriz. Soros’vari küresel sermayenin, AB ve ABD çıkarlarının, Rum ve Elen hayallerinin, Ermeni ve Barzani beklentilerinin, bu payandalara yaslanan tarikat ve cemaatlerin bu seçimi kazanmasında şaşılacak bir şey yok. Bütün bunlar salt teslim olmuşluğu mu gösterir? Bu, işte bize bağlı. Karalar bağlayıp yas tutarsak, teslim olmuşuz demektir. Ama (AB’nin bugünkü egemen güçlerinin de terk etmeye eğilimli göründüğü) aydınlanmanın ve çağdaş uygarlığın aydınlık geleceği gösteren değerlerine varmak için uzun erimli savaşım bilinciyle hemen kararlı çalışmalara başlarsak, küresel sermayenin paryası, AB ve ABD mandası olmaktan kurtuluş mümkündür. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle