20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 2007 CUMARTESİ 16 Yaban Dostumuz, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban’ından bir bölüm seçmiş göndermiş: “Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı ! İşletemedin. Onu, hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabii ayaklarına batacak. İşte, her yanın yarılmış bir halde kanıyor ve sen acıdan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eserindir.” Yakup Kadri’nin Yaban’ı, unutulmuş, sırt dönülmüş, yok sayılmış bir halkı anlatıyordu. Ancak bu kez başka bir yabanlaşma ile karşı karşıyayız: Çoğunluğu anayasaya konan zorunlu derslerle, kurgulanmış okul ve kurslarla, dış destekli sivilce örgütlerin paraları ve ortaçağ kurumlarıyla sömürgeciliğin toplumsal laboratuvarında özel olarak özene bezene yaratılmış, kısacası, bu kez kendisine de yabanlaştırılmış bir halk var artık... Sosyal uyanışın ekonomik gelişmenin önüne geçtiğini söylediklerinden beri sinsi sinsi üzerinde işlenen, gerektiğinde şişirilen, gerektiğinde açlıkla terbiye edilen, gerektiğinde kardeş kavgasına sürüklenerek kırdırılan, gıdım gıdım birbirine yabanlaştırılan bir toplum... Sandıklardan fırlayıp zafer adına başımızın üzerinde patlayan, gözlerimizi görmez kılan işte bu “yaratılmış yaban”ın donanma fişekleridir! Özcan Kesgeç SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Oy, Oy... AKP’ye bu oyları kim mi verdi? Bir örnek: Forbes dergisinin “dünya zenginleri” listesine giren Doğuş Grubu Başkanı Ferit Şahenk’e sormuşlar, “Seçimden tek parti iktidarının çıkması sizin elinizi güçlendiren bir unsur mu?” diye. “Muhakkak” demiş Şahenk: “Seçimlerde Türk halkı, bayrak yarışı yapan partiler arasında iktidar partisini seçmiştir. Bu iktidar partisi, dünyada parmak ısırtacak kadar önemli ve zor ekonomik programı gerçekleştirmiş ve başarmıştır. Bunun devamlılığının Türkiye ekonomisi üzerinde çok pozitif olacağını düşünüyorum.” Bir başka örnek de, 70 bin ABD askerinin Anadolu’ya sokulmasına olanak sağlayan AKP tezkeresinin 2003’te Meclis’e sunulmasından hemen önceki günlere denk geliyor. Anıyı, diploması muhabirimiz Bahadır Selim Dilek anlatmıştı: “ABD Irak’a yönelik operasyona hazırlanırken, kısıtlı sayıda ABD askeri uzmanı Mersin ile Habur arasında, operasyon sırasında ABD engelliyordu. Kızıltepe İlçesi’nde önemli miktarda arazi kiralamışlardı. Bu durumu haberleştirmek üzere Kızıltepe’ye giden bir televizyon ekibini hem ABD’li askerler hem de arazilerini kiraya veren Kızıltepeliler tartaklamıştı. Olayı öğrendiğimizde biz de birkaç yabancı meslektaşımızla birlikte Gaziantep’te bir kahvedeydik. Hemen tepki gösterdik. ABD’liler bizim ülkemizde, bizim anayasamızın bize verdiği haber alma özgürlüğünü elimizden alıyorlardı. Üstelik, bizim halkımız da onlara destek oluyordu. Tepkimizi yüksek sesle dile getirince kahve içinden hiç beklenmedik bir tepkiyle karşılaştık. Orta yaşlı bir amca, ‘Onlar bizim ekmek paramız. Onlar buraya gelecek ki, biz para kazanalım. Niye gelmelerini istemiyorsunuz. İşgal edecek halleri yok ya’ diye çıkışmıştı bize. Topraklarındaki işgalcileri kovduğu için Gazi unvanı alan bir şehrimizde bu sözleri işitmek bizi şaşırtmıştı.” Şaşkınlık yersiz. Çünkü, adı üstünde piyasa. Piyasada çıkar da serbesttir, oy da... Nedense hep böyledir. Çok konuşup işini yapmayan, yapamayan bir şeyden sayılır da, az konuşup çok çalışan unutturulur. Emek dünyası ile yakından ilginenler bilir ki, Özcan Kesgeç, çok çalışıp görev bildiği işin hakkını verenlerdendi. Hani kimileri vardır, hep kendine çalışır... Öyle değil, sağlam basarak, bilinçle çevresini örerek, öğretisinden ayrılmayarak, ne yaptığının ayrımında olarak sorumluluk üstlenmek. Özcan Keskeç’in ömrünü verdiği sendikal savaşımın özeti bu kadar yalındır. Ne kafası karıştı, ne temel görevini unutup her şeye karıştı.. Yalpalamadan, dümdüz gitti. İşçi hakları elden giderken uyuyanlara, hatta göz yumanlara tanık oldu; dönüp duran kişiliğini “Artık emek ile sermaye arasında çelişki kalmamıştır” vantilatörü ile serinletmeye çalışan kimi “devrimci” sendikacıları acı acı gülerek izledi. Koskoca sendikaları eritenler hâlâ böbürlenirken, sendikası Sosyalİş’i ayakta tuttu, kurda kuşa yedirmedi, üç kuruş için sivilce örgütlere teslim etmedi, dişe diş örgütlenmelerle büyütmeye çabaladı ve başardı. Özcan Kesgeç, emeğin tarihine adıyla sanıyla geçti. CHP Harakirisi... “CHP’nin dağıttığı dandik ilanlarla; ne dağıtan, ne ilanı alan ilgileniyor!” CHP’nin oy deposu Kadıköy’de, bir CHP seçmeninin 22 Temmuz arifesinde bana söylediği sözler bunlar... Alınan yüzde 21 bile “hormonlu”... Ne partinin “kampanyasına(!)”, ne “sosyal demokrasi anlayışına”, ne “gelecek projesine”, ne “adaylarına”, ne “lidere” verilmiş oylar bunlar. Tersine, tercihini bu yönde kullanan seçmenlerin ezici çoğunluğu, “Baykal’a rağmen”, “çaresizlik”, “isteksizlik”, “mahkumiyet” duygusuyla verdi oyunu. Böyle bir tablonun seçmene “inandırıcılık” ve “pozitif enerji” aşılaması mümkün mü? AKP’ye bakıyorsunuz. Durum tam tersi. AKP oylarının “yarıdan fazlası”, “Erdoğan için” bu partiye gitmiş. Lider faktörünü çektiğinizde, oylar serbest düşüşe geçecek. Bir yanda küresel düzenle bütünleşen bir güçlü lider partisi var, diğer yanda negatif sinerji ve boşluk! Hal böyleyken istifa çağrıları karşısında CHP lideri; “Bunu da nerden çıkarttınız?” diyor. Baykal’ın aklında fikrinde hâlâ yalnız “politbüro çözümler” var. Yeni oyun CHP’yi son ciddi yoğurma harekâtı birkaç yıl önce Kemal Derviş’in yeniden parlatılması girişimine dayanıyordu. Beceremediler, oyun bozuldu, ABD Kemal Derviş’i geri çekti. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi medya, 7 milyonun üzerinde yurttaşın oy verdiği CHP’yi mıncıklamaya başladı yine. Bu kez Kemal Derviş’in yerine bir başkası başrole oturtuldu: ABD’nin onayıyla Afganistan’da sömürge valiliği yapmış Hikmet Çetin... Ve Prodi örneği İki gündür Cumhuriyet’te Erdoğan’ın nasıl “İslami soslu bir Berlusconizme” dönüştüğünü anlatmaya çalışıyorum... “Berlusconizm”, Avrupa’nın siyasi laboratuvarı İtalya’dan çıktı. Berlusconizmi frenlemekte başarı gösteren “panzehir” de gene Prodi’nin “Zeytin Ağacı” projesiyleÇizme’de üretildi. Prodi; Berlusconi ile yarışacak “karizmaya” sahip değil. İtalya’da halen işbaşında olan merkez sol hükümeti yöneten lider, tam tersine karizma fukarası. Buna karşın Berlusconi’yi sandıkta “iki kez” 90’larda ve 2006 seçimlerinde yenmeyi başardı... Bunu nasıl başardı? Berlusconi ve Berlusconizme şiddetle karşı çıkan; ancak irili ufaklı partiler arasında dağınık görünüm arz eden İtalyan seçmenlerini “ortak çatı altına” toplayarak... Küresel düzenin aktörü, medya patronu Berlusconi karşısında; Prodi’nin kullandığı silah, iyi düşünülmüş bir “strateji” ve tutarlı bir “alternatif proje” oldu. Sandığa çeyrek kala, metazori oluşturulan zoraki CHPDSP birlikteliği gibi bir şey değildi bu. Zaman içinde inşa edilen, “ortak program bazında” kurgulanan gerçek bir proje... Türkiye’de “Zeytin Ağacı” adıyla bilinen bu proje, sanılanın aksine yalnız “sol birleşmeden” de ibaret değil. “Hıristiyan Demokrat” Prodi, bizzat kendisi merkez kökenli... Soğuk Savaş sonrası sağsol kavramlarının altüst olmasıyla; Hıristiyan Demokratların bir bölümü, neofaşistlerle beraber Berlusconi’yi seçti. “Berlusconizm”i dışlayan Hıristiyan Demokratları da, Prodi topladı. “Zeytin Ağacı”nın birinci aşaması böyle gerçekleşti. Merkez ve merkez sağdan... merkez sola uzanan bir ittifak! 2006 seçimlerinde “Birlik” adını alan ittifakın ucunu Prodi, aşırı uçta solu kapsayacak şekilde “komünistlere” de açtı. Berlusconi’yi başbakanlıktan sökebilmek için; “Zeytin Ağacı+komünistler” aynı çatıya girdiler. Ancak kesin bir sınır da çizdiler. Bossi ayrılıkçıları ve aşırı sağla örneğin hiç flört etmediler. Bu bir “Gel, kim olursan ol gel!” projesi değil yani. “Birlik” partileri, zaman zaman farklı tellerden çalsalar da, “demokrasinin abc’ si” üzerinde çatışmayan, temel görüş farkları taşımayan bir blok. İtalya’nın zamanla merkeze kayan aşırı sağı Fini sağının Türkiye’nin “merkez sağından” çok daha demokrat olduğunu bu arada söylemeliyim. “Birlik” partileri, çok geride kalan ancak “faşizmle özdeşleşen geçmişi” yüzünden, yelpazenin en sağındaki bu partiye hiç yeltenmedi. Devamı pazartesiye... askerlerinin konuşlanacağı yerleri inceliyordu. Biz de yabancı meslektaşlarımızla birlikte bölgedeki gelişmeleri haberleştiriyorduk. ABD askeri araçları, Gaziantep ile Mardin’in Kızıltepe İlçesi arasında sürekli gidip geliyordu ve Türk yasalarını da hiçe sayıp gazetecilerin görüntü almasını Tuhaf Bir Söyleşi TAHSİN YÜCEL Oturup Cumhuriyet’imi açmamın üzerinden bir dakika bile geçmeden, birilerinin tepeme dikildiğini sezinleyip başımı kaldırıyorum: Tanımadığım, ama dost dost gülümseyen bir genç adam, karşımdaki iskemleyi gösteriyor, “Merhaba, hocam, oturabilir miyim?” diye soruyor. “Hocam” dilinin ucuna gelen ilk sözcük olmalı, beybaba, beyamca ya da dayı da diyebilirdi. Oturuyor, ben Cumhuriyet’imi okurken, o da masanın üstüne bıraktığım Hürriyet’i alıp gözden geçirmeye başlıyor. İzin mizin istemedi. Konuşmak için de öyle. “Hocam, sonuçlara ne diyorsun?” diye soruyor. “Ne diyeyim istiyorsunuz ki?” diyorum. “Ne düşünüyorsan, onu: Beğendin mi, beğenmedin mi?” “Hiç beğenmedim.” Gülümsüyor, aramızdaki uzaklığı da tümden kaldırıveriyor: “Neden, Abi?” “Tayyip Bey benim tipim değil”, diyorum, “kişi olarak da, görüşleriyle de...” “Ötekiler çok mu iyi?” “Ötekiler kim?” “Amerika’nın Bush’u, Almanya’nın Merkel’i, Fransa’nın Sarkozy’si. Onlar da bizimki gibi dinci, bizimki gibi ulusçu.” “Bizimkinin dinciliğine bir diyeceğim yok, ama ulusçuluğunu da nerden çıkarıyorsunuz?” diyorum. Gülümsüyor. “Bir bakıma haklısın, Beyamca”, diyor. “Bizimki Türkiyeli. Ama Avrupa ulusçusu olduğunu yadsıyamazsın.” Genç adam ilginç olmaya başlıyor. Ben de çenemin açılmaya başladığını sezinliyorum. “Doğru, yadsıyamam”, diye yanıtlıyorum. “Ülkenin tüm zenginliklerini Avrupalı patronlara sattığında bizim de Avrupalı olacağımızı sanıyor belki.” Bizimki gene gülümsüyor. “Ulusçu bir yanı da yok değil”, diyor. “Baksana, bizim Baykal’ı bir kez daha istifadan kurtardı.” “Hoppala! Bu da nerden çıktı şimdi?” diyorum, ama çağrısız konuğum gittikçe daha çok ilgilendiriyor beni. Garsonu çağırıp bir azşekerli de ona söylüyorum. O hep konuşuyor. “Hoppalası var mı bunun, Hocam?” diyor. “Ya işleri sıkı tutmasa da çoğunluğu Baykal’a kaptırsa, ne olurdu? Bunca yılın muhalefet lideri zınk diye durup istifayı basmaz mıydı?” “İstifa biraz yürek ister, ama haklı olabilirsin” diyorum. “Baykal Bey ta içinden muhalefeti seçmiş olabilir. Belki tutumundan da çıkarabiliriz bunu. Erdoğan’ı eleştirir gibi göründü ya.. onun savunduklarını savundu genellikle. Örneğin Petkim’in satışına karşı çıkmadı, seçime on beş gün kala satılmasına karşı çıktı. Laiklik ve kadın özgürlüğünü savunur göründü, ama türbanlı hanımların oylarını istediğini, eşi türbanlı bir adamın Çankaya’ya çıkabileceğini söyledi.” “Yani benim oy verdiğim partinin başkanı hep Erdoğan’ı izledi mi diyorsun?” “Haksızlık etmeyelim, Kenan Evren felsefesine de gönülden bağlandı. Daha birkaç hafta önce, Atatürk’ün özlük haklarını bile yok sayan Kenan Evren yasasını Türk ulusunun DNA’sı olarak niteliyordu. Hem de Kenan Evren’in kendisine karşı.” Arkadaş fazla ileri gittiğimi düşünüyor olmalı; şimdi kaygıyla, belki biraz da öfkeyle bakıyor yüzüme. “Yani sence Baykal Atatürkçü değil mi, Beybaba?” diye soruyor. “Orasını bilemem, ama kemalist olduğu kesin”, diyorum. Şaşkın şaşkın bakmaya başlıyor yüzüme. “Evet, kemalist”, diyorum, “ama Kemal Tahir kemalisti, Kemal Tahir’ci yani”. Kafasının iyice karıştığı belli. “Bilmiyor muydunuz? Ortanın solu diye ortaya çıkan önderlerin hepsi Kemal Tahir kemalistidir”, diyorum. “Ecevit, İsmail Cem, Karayalçın, hatta Kemal Derviş Atatürk karşıtı ve Osmanlı tutkunu bu lise ikiden ayrılma büyük Türk düşünürüne taparlar, Deniz Baykal da, bilirsiniz herhalde, Kemal Tahir’in göklere çıkardığı Şeyh Edebali’nin olduğu söylenen bir ‘fetva’yı çerçeveletip makam odasına asar. Bu yönüyle de Tayyip Bey’e yaklaşır.” Arkadaş benimle gevezelik etmeye, belki de gırgır geçmeye gelmişti. Şimdi alnında boncuk boncuk terler var. “Uzun sözün kısası, başkan bey bu yenilgiyi hak etti”, diye ekliyorum. Bakıyorum, gözleri dumanlanmış bizimkinin. Belli ki takım tutar gibi tutmuş partisini, düşünsel dönüşümlerinin üzerinde durmamış. Derin derin içini çekiyor, “Doğrusun, Beyamca”, diyor ağlamaklı bir sesle. “O hak etmesine hak etti de benim suçum ne?” Donup kalıyorum birden. “Evet, benim suçum ne?” diye üsteliyor. “Bilemiyorum”, diyorum. “Belki düşüncelere ve tutumlara değil de simgelere bakmak, içeriklerinden boşalmış simgelere.” Derin derin içimi çekerek başımı önüme eğiyorum. “Beybaba, yoksa sen de mi?” diye soruyor. Yanıt vermiyorum, ayaklarıma bakıyorum, ama paylaşılınca yanılgı da güzel. Arkadaş ayağa kalkıyor. “Abi, son bir soru”, diyor. “Sence kim cumhurbaşkanı olmalı?” Bir an bile duralamıyorum. “Emine Hanım”, diyorum. “Emine Erdoğan.” “Emine Hanım’ın yükseköğrenim diploması var mı ki?” “Bilmiyorum, ama Deniz Baykal becerikli adamdır; bir yasa önerisiyle çözer bu sorunu.” “Çözer de ne olur?” “Hem türban Çankaya’ya çıkmış olur, hem de Recep Tayyip Erdoğan.” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Temmuz www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ağaç direkler üzerine ça 1 kılmış çıtalara 2 sıva vurularak yapılan duvar 3 ya da tavan. 2/ 4 “Kakım” da denilen kürk hay 5 vanı... Mavi ve 6 beyaz çizgili bir 7 tür pamuklu örtü. 3/ Bir orga 8 nımız... Os 9 manlı devletinde iki alaydan oluşan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 askeri birlik. 4/ Bal pe 1 G İ N S E N G U teği... Akım şiddeti bi 2 A Y A S E R İ M rimi, kiloamperin kısa 3 R E V İ R E L A yazılışı. 5/ Tarlalar ara4 N İ N A L E R sında sınır çizgisi olaT R Ö S T rak kullanılan ekilme 5 İ M V A İ Z miş bölüm... Sazı kur 6 T İ P İ maya yarayan burgu... 7 Ü S B O E R O Tantal elementinin sim 8 R İ Y A D P İ M gesi. 6/ Şube, kol... Ber 9 S A H P A L A gama ilçesinde bir yayla. 7/ Horoz, hindi gibi hayvanların tepesindeki kırmızı deri uzantısı... “Çünkü” anlamında kullanılan bir bağlaç. 8/ İnternette, bir kullanıcı adının altında yer alan grafik ya da resim. 9/ Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek.. Sarp geçit. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eskiden haberleşmede kullanılan bir cins güvercin. 2/ İskambilde bir kâğıt... Akarsu kıyısındaki çalı ve ağaççıkların üzerinde de yaşayabilen bir balık. 3/ Yabancı... Osmanlı devletinde il ile ilçe arasında yer alan yönetim birimi. 4/ Bir organımız... Eski Mısır inanışında insan ruhu. 5/ En kısa zaman süresi... Dip bölüm... Uzaklık işareti. 6/ “Muhibbi’nin elif kaddin eyler / Ağlatuben gözyaşını sel eyler” (Kanuni Sultan Süleyman)... İçine antlaşma ve padişah mektuplarının konulduğu kutu. 7/ Köşe, kenar,uç... Dirsekle ortaparmağın ucu arasındaki uzaklığa denk bir uzunluk ölçüsü. 8/ Hindu inanışında, tanrısal bir varlığın bir kötülüğe karşı koymak üzere insan ya da hayvan bedenine bürünmesi. 9/ Fotoğraf duyarlığını belirtmekte kullanılan sayısal değer... Kızıldeniz’in kuzeyindeki körfez. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle