27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MAYIS 2007 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN İstanbul Bugün Annem Bana Bir Armağan Verdi Sevgili, 1979 yılı yazında New York’ta Columbia Üniversitesi’nde kısa dönem İngilizce kurslarına gidiyordum. Derslerden birinde, “reklamlar” konusu işleniyordu. Reklamın ne kadar yararlı, ne denli vazgeçilmez olduğunu anlatan bir metin üzerinde tartışıyorduk. Bütün öğrenciler gibi, bana da ne düşündüğümü sorduklarında, yazıdaki ana fikre katılmadığımı, insanların “Şunu al! Bunu tüket! Falanca ürünü kaçırma!” türünden yönlendirilmelerinin hele bunun bir bombardıman halinde adeta zorla kafamıza sokulmasının hiç de hoş bir şey olmadığını söyledim ve tüketim toplumunun güdümlü bireylerinden biri olmayı içime hiç sindiremediğimi belirttim. Başta öğretmen olmak üzere bütün sınıftakiler, bana başka dünyadan gelmiş, garip bir yaratıkmışımcasına hayretle bakıyorlardı. Haksız da değillerdi. İçinde yaşadıkları toplumu ve düzeni sorgulamayı hiç düşünmemişlerdi. ABD’de de tartışmaya en açık, kendi toplumuna en eleştirel biçimde bakmayı beceren insanlar bile, eninde sonunda, kendi yaşam biçimlerinin en iyisi olduğuna iman etmişlerdi. Başka bir yaşam biçimini düşünmeleri söz konusu değildi. “Zenginler ve Süper Zenginler” adlı kitabı, “Para Babaları” başlığı altında yetmişli yıllarda dilimize çevrilmiş olan Lundberg bile, vergi düzenlemelerinin nasıl en zenginlerin yararına olduğunu anlattığı eleştirel yapıtında, aksaklıkları birer birer saydıktan sonra, “Ama diyordu, kuşkusuz bizim yaşam biçimimiz yine de en iyisidir.” ??? Yetmişli yıllarda, dünyanın birçok yerinde kapitalist sistem, onun bize dikte ettiği değer yargıları ve yaşam biçimi yine de sorgulanıyordu. Küreselleşmenin gelişmesiyle vahşi kapitalizmin tartışmasız egemenliği artık bu dönemi de kapattı. Şimdilerde, temel sorunlar ya hiç sorgulanmıyor ya da çok az tartışılıyor. Yabancılaştığı, hangi gerçek gereksinime yanıt getirdiğini bile sorgulamadığı ürünleri üreten, sistemin gereği, gerekli gereksiz tüketen, kendisini tükettiği ölçüde başarılı gören insanlar at gözlükleriyle dolu dizgin yaşıyorlar. Değerlerini, benliklerini yozlaştırıp sömürünün aracı olarak hem eziliyor hem de eziyorlar. Bu mantıkla üzerinde yaşadıkları dünyayı kirletip yok ederken kendi sonlarını da hazırlıyorlar. Doğanın en zeki, en becerikli yaratığının vardığı yere bir bak! Kurduğu düzen ile kendi sonunu getiriyor ve kendi kurduğu bu tuzağın içine göz göre göre atlıyor. Olur şey değil, ama oluyor işte! Akıl, bilim, teknoloji kapitalist sistem ile birleşince, insanlığın sonunu getirecek bir çılgınlığı çıkarıyor ortaya. ??? İnsanoğlu, kendi yarattığı, kendi üstündeki büyük gücün emirleriyle yaşıyor, çalışıyor, tüketiyor, davranıyor. Öyle bir yaşam oluşturuyor ki, artık orada sevgi bile bir metadır. Emirlere sorgulamadan uyduğu bu düzenin demokrasi olduğuna da içtenlikle inanıyor günümüz bireyi. Bir gün emir geliyor, merkezini tam olarak saptayamadığı güçten: Bugün St. Valentine “Sevgililer Günü”, sevgiline çiçek ya da armağan al! Alıyor garibim! Bugün bilmem ne günü, şunu yap! Yapıyor garibim. Bizi sürekli gözetleyen “Büyük Birader”in talimatlarına uygun olarak yaşıyoruz. Anneler Günü de, işte bu talimat ile oluşturulmuş, tüketim pompalama ve emirle sevgi gösterisinde bulunulan günlerden biri. Oldum olası, pek ısınamadım böyle günlere, ama yine de hiçbir zaman uymayacak kadar kişilikli bir asi de olmadım. Belki de sürekli aykırılığın kahredici yalnızlığı ve yorgunluğuna alabildiğince dayanacak kadar kişilikli olmadığımdan olsa gerek. Yine de belirli günleri ıskalıyorum. Anneme başka günler çiçek ya da armağan alıyorum da, illa “Anneler Günü”nde almamaya özen gösteriyorum. Ama annem, bana her Anneler Günü’nde, her yıl değeri biraz daha çoğalan, her yıl kırılganlığı biraz daha artan bir armağan veriyor. Bugün de böyle bir armağan verdi bana annem, Sevgili. Verdiği armağan; 88 yaşında, hâlâ aklı başında, sağlığı yerinde, okuyarak, sevgisini göstererek yaşaması. Kim bu günde bundan daha büyük bir armağanı alabilir ki? 78’liler federasyonu kuruldu İstanbul Haber Servisi Türkiye 78’liler Girişimi, dün Beyoğlu’nda bulunan Makine Mühendisleri Odası’nda 1 Mayıs’taki olaylar ve son siyasi gelişmelerin değerlendirildiği bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan 78’liler Vakfı İstanbul Şubesi Başkanı Nimet Tanrıkulu, İstanbul, İzmir, Bursa ve Gaziantep’teki 78’liler derneklerinin katılımıyla 78’liler Federasyonu’nun kurulduğunu duyurdu. 78’liler Türkiye Sözcüsü Celalettin Can da 12 Eylül döneminde yaşananların 12 Eylül yasaları kapsamında çözülemeyeceğini savunarak “12 Eylül dönemi her şeyi ile gayri meşrudur. Buna karşı çıkmak gerekir. Biz, yasaklı bir kuşak olarak, yasaklarla mücadele ettik, etmeye de devam edeceğiz” dedi. Boğaziçi Üniversitesi Profesörleri Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder, önemli araştırmalarıyla tanınan iki bilim insanı. Sosyal harcamalar, kamu harcamaları alanında yaptıkları araştırmalar her zaman ilgiyle izlenir. Bu kez asistanları Sinem Adar’ın da katılmasıyla çok ilginç ve etkileyici bir araştırmayla gündeme geldiler. Araştırmanın başlığı şöyle: “Türkiye’nin Kamu Sosyal Koruma Harcamalarının Karşılaştırmalı Bir Analizi”. Üzerinde çok konuşulacak birçok unsuru içeren bu araştırmanın benim görebildiğim en çarpıcı yanı küreleşmeyle birlikte ilginç bir şekilde kamu sosyal harcamalarının gelişmiş ülkeleri de kapsayacak tarzda birçok ülkede artmış olması. ??? Çağlar Keyder ve Ayşe Buğra, sosyal haklar konusunda duyarlı tutumlarıyla dikkat çeken isimler. Onlar, emeğin, çalışanların haklarının korunması konusundaki tavırlarıyla tanınırlar. Ne Keynesçilerdir ne de liberal. Bu nedenle bu alandaki saptamaları daha da önem kazanıyor. Ayşe Buğra, bu konudaki sunuşunda son yıllarda değişik ülkelerdeki kamu sosyal harcamalarındaki gelişmeyi rakamlarla şöyle anlattı: Avrupa’da kamu İlginç Araştırma: Sosyal Harcamalar Artıyor sosyal harcamalarının en yüksek olduğu ülke İsveç. İsveç’te 1980 yılında yüzde 28.6 olan oran, yıl yıl artarak 2003 yılında yüzde 31.3 çıkmıştı. Komşumuz Yunanistan ise 1980 yılındaki yüzde 11.5’lik bir orandan 2003 yılında yüzde 21.3’e çıkmıştı. ABD gibi sosyal devlet anlayışından çok uzakta olan bir ülkede artış az olmakla birlikte 1980’de yüzde 13.3 olan oran 2003’te yüzde 16.2’ye çıkmıştı. Portekiz bu alanda en büyük gelişme gösteren ülkeler arasındaydı. 1980’de yüzde 10.8 olan kamu sosyal harcamaları 2003 yılında yüzde 23.5 çıkmıştı. ??? Kamu sosyal harcamaları belli başlı olarak şu alanlarda hesaplanmıştı: Yaşlılık, sağlık, malullük, çalışamaz durumda olanlara yönelik yardımlar, aile yardımları, aktif işgücü piyasası programları, işsizlik ve konut yardımları. Şurası bir gerçekti ki, araştırma yapılan ABD, Avrupa, Latin Amerika ve Uzakdoğu ülkelerinde kamu sosyal harcamaları maddi olarak da, oran olarak da önemli bir artış gösteriyordu. Öreğin Kore’de 1990 yılında yüzde 3 olan sosyal harcamalar 2003 yılında yüzde 5.7’ye, Meksika’da 1985’ta yüzde 1.9 olan harcamalar 2003’te yüzde 6.8’e çıkmıştı. Tabii hepimizin merak ettiği Türkiye’nin bu konuda nasıl bir yol izlemiş olduğuydu. Araştırmacı Buğra, Keyder ve Adar, bu konuda Türkiye’de ciddi bir veri sorunu olduğunu belirttiler. Kendi olanaklarıyla elde ettikleri verileri Avrupa’da yapılan araştırmaları baz alarak değerlendirmişler ve şu sonuca varmışlardı: 1980’de Türkiye’de o dönemde OECD raporlarına göre yapılan araştırmalarda kamu sosyal harcamalarının milli gelir içinde payı yüzde 4.4 iken, 2003 yılındaki verilere göre bu oran yüzde 11.6 olarak ölçülüyordu. Türkiye’de de kamu soysal harcamaları 23 yıl içinde 2.5 kat artmıştı. ??? Bu tablolara bakarak nasıl sonuçlar çıkartabiliriz: Birinci sonuç, küreselleşme döneminde hiç düşünmediğimiz şekilde kamu sosyal harcamalarının oranı yükseliyordu. İlginç. Bu arada Türkiye’deki kamu sos yal harcamaları, Avrupa ölçülerinde düşük olmasına karşın, Latin Amerika ülkelerine ve Uzakdoğu ülkelerine göre daha iyi durumdaydı. Bu durum, Avrupa ülkelerine yakınlığın ve Avrupa’nın standartlarının etkisi olarak değerlendiriliyordu. Ayşe Buğra araştırmaya başladığında böyle bir sonuç beklemediğini de vurguladı. İkinci sonuç, kamu sosyal harcamalarını geliştirmek ve sosyal devlet modelini ilerletmek için koşullar elverişliydi. Bütün sorun, bu alandaki sivil toplum örgütlerinin gücünün artmasının gerekliliğiydi. Sonuç olarak gelişen ve kürselleşerek yaygınlaşan kapitalizm, sosyal patlamaları yumuşatabilmek ve önlemek amacıyla kendini sosyal önlemleri artırmak zorunda hissediyordu. ??? Tabii bu sosyal harcamaların hangi alanlarda yoğunlaşacağı, işsizlik sorununa yeni çözümler üretmek için geliştirilen politikalar da dikkat çekici boyutlar kazanıyordu. Araştırmanın anlatıldığı buluşmanın sonunda şöyle bir soru sordum: Peki kamu sosyal harcamalarının küreselleşme döneminde artmış olması saptaması yeni bir saptama mı? Araştırmacılar, dünyada bu konunun yeni tartışıldığını ifade ettiler. asirmen?cumhuriyet.com.tr İmzalı karikatür armağan ettiler Karikatürcülerden Eryılmaz’a ziyaret ANKARA (ANKA) Karikatür ustaları, Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ı makamında ziyaret etti. Cumhuriyet gazetesi çizeri Musa Kart, Milliyet gazetesi çizeri Ercan Akyol, Canol Kocagöz ve ünlü karikatüristlerden Tonguç Yaşar, Karikatürcüler Derneği Başkanı Metin Peker eşliğinde Eryılmaz’ı ziyaret etti. Karikatüristler, erken seçim öncesinde siyasetin nabzını da tuttular. Eryılmaz’a imzalı karikatürlerini armağan eden Musa Kart, erken seçim öncesinde Türkiye’nin içine düştüğü açmazdan kurtulması için seçimlerin önemli bir fırsat olduğunu ifade etti. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle