18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Hz. Muhammet’in doğum günü her yıl 10 gün geriye işlerken kutlamalar 23 Nisan’a denk getiriliyor GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Kutlu doğum karmaşası FIRAT KOZOK ‘İki ‘Modelin’ Hikâyesi’ AngloAmerikan medyası, her fırsatta Fransa’nın siyasi ve ekonomik modelini aşağılar; gerilemeden, çürümeden söz eder. İngiliz Başbakanı Blair, Maliye Bakanı Brown, 13 yıldır Fransızlara küreselleşme ve reform satıyorlar. “Amerikan modeli iyi. Fransız modeli kötü” saplantısı bizim medyada da egemen. ANKARA Hicri takvime göre, 11 Rebiülevvel günü doğan (miladi 571) ve doğumu her yıl 10 gün geriye doğru işleyerek Mevlit Kandili’nde kutlanan Peygamber için, miladi takvime göre ayrı bir Kutlu Doğum Haftası düzenlenmesi kafaları karıştırıyor. Haftanın her yıl özellikle 23 Nisan kutlamaları ile aynı döneme denk getirilmesi dikkat çekiyor. Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, kutlamanın Mevlit Kandili’ni de içine alan bir hafta şeklinde yapılması gerektiğini söyledi. Hz. Muhammet’in doğum günü, bu yıl hicri takvime göre 11 Rebiülevvel 1428 tarihine (30 Mart 2007) denk geliyor. Kandil günü, hicri takvime göre her yıl 10 gün ? Peygamberin doğum günü hicri takvime göre 11 Rebiülevvel (571) her yıl Mevlit Kandili olarak kutlanıyor. Kandil günü, hicri takvime göre her yıl 10 gün geriye gidiyor. Bu çerçevede geçen yıl 10 Nisan’da kutlanan Mevlit Kandili, bu yıl 30 Mart’a rastladı. Türkiye’de ise her yıl farklı tarihlerde düzenlenen kutlu doğum etkinlikleri nedense 23 Nisan tarihinin etrafından uzaklaşamıyor. geriye doğru gidiyor. Bu çerçevede geçen yıl 10 Nisan’da kutlanan Mevlit Kandili, bu yıl 30 Mart’a rastladı. Ancak bu tarihin dışında ayrıca bir Kutlu Doğum Haftası kutlaması, yurttaşların kafalarını karıştırıyor. Miladi takvime çevrilmesiyle birlikte ortaya 20 Nisan 571 tarihi çıkıyor. Diyanet de, Peygamber’in doğumunu bir hafta halinde geleneksel bir şekilde ve miladi takvime göre kutlamak amacıyla 20 Nisan’ı da içine alan bir hafta düzenliyor. İlki 1989’da düzenlenen Kutlu Doğum Haftası, aradan geçen süre içerisinde genelde 2027 Nisan tarihleri arasında kutlandı. Tarih bazı yıllarda değişikliğe uğradı. Kutlamalar bu yıl da 1622 Nisan arasında gerçekleştirildi. maların yurttaşların kafasını karıştırdığına işaret eden Yılmaz, şöyle konuştu: “Bu çerçevede biz geçmişte kutlama haftasının, Mevlit Kandili ile birleştirilmesi yönünde bir karar almıştık. Yani, diyelim ki Mevlit Kandili 30 Mart’a rastlıyorsa, o gün aynı zamanda bir haftalık kutlama sürecinin de başlangıcı oluyordu. İlk gün camilerde Mevlit okutulmasıyla başlıyor ve daha sonra etkinlikler sürüyordu. Böylece yurttaşların da kafaları karışmıyordu. Ancak şimdi tekrar eski düzenlemeye geçildi.” DENİZLİ Dikkatle bakınca ‘Doğru olan Mevlit Kandili’ Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, Peygamber’in doğumunun her yıl hicri takvime göre Mevlit Kandili’nde kutlandığını anımsattı. Kandil dışında Kutlu Doğum Haftası adı altında miladi takvime göre yapılan kutla Valinin tercihi 23 Nisan olmadı SEDAT KURT MEB’E UYARI GÜNÜ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Eğitimciler bugün eylemde ? Milli Eğitim Bakanlığı’nın, ek ders ve yönetici atamalarına ilişkin düzenlemelerini protesto eden Türk EğitimSen, EğitimSen ve Eğitimİş üyesi öğretmenler derslere girmeyerek sevk eylemi yapacak. ANKARA/ADANA (Cumhuriyet) Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), son dönemdeki yasal düzenlemeleriyle artık “sabırlarının taştığını” belirten eğitimciler, eyleme gidiyor. Türk EğitimSen, EğitimSen ve Eğitimİş üyesi öğretmenler, yurt genelinde “sevk eylemi” yaparak bugün derslere girmeyecek. EğitimSen üyeleri, alanlara da inecek. Eğitimciler, bugün MEB’in, ek ders ve yönetici atamalarına ilişkin düzenlemelerini protesto edecek. Ek derslere ilişkin düzenlemeyle, hak kaybı yaşadıklarına dikkat çeken eğitimciler, artık sağlık sorunu, resmi tatil gibi elinde olmayan nedenlerle derse girememeleri halinde, girmedikleri ders saati kadar ücret kesintisine gidilmesinin kendilerini mağdur ettiğini vurguluyor. Bu hafta, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla pazartesi ve salı günü resmi kararla okulların kapalı olması nedeniyle 12 saatlik ders ücretleri kesilecek eğitimciler, bugün de kendileri derse girmeyerek MEB’in uygulamasına tepkisini gösterecek. Ayrıca, 8 ay bekletildikten sonra, gündemin Cumhurbaşkanlığı tartışmalarına kilitlendiği bir dönemde çıkarılan eğitim kurumlarına yönetici atanmasına ilişkin yönetmeliğe de sert tepki gösteren eğitimciler, “seçim öncesi kadrolaşma için büyük bir adım atıldığını; tarafsızlık, liyakat, nitelik gibi kavramların bir kenara bırakıldığını” vurguluyorlar. Bu çerçevede, başta bu iki konu olmak üzere MEB’in politikalarına tepki gösterecek eğitimciler, raporlu olarak derslere girmeyecek. Türk EğitimSen, EğitimSen ve Eğitimİş üyesi öğretmenler yurt genelinde “sevk eylemi” yapacak. EğitimSen’li öğretmenlerse derslere girmemekle kalmayarak, alanlara çıkacak. EğitimSen üyesi öğretmenler, başkentte MEB önünde, olacak. Eylemin “MEB’i uyarmak” için gerçekleştirileceği, isteklerine kulak asılmaması durumunda ise daha kitlesel hareketlerle protestoların devam ettirileceği belirtiliyor. Eğitimİş Sendikası Adana Şube Başkanı İrfan Irmak, AKP hükümetinin Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde yoğun bir kadrolaşmaya gittiğini belirterek “AKP’yi hukuka uymaları konusunda bir kez daha uyarmak için, ek ders ücretlerinin gaspına ve kadrolaşmaya karşı durmak için bir günlük sevk alarak üretimden gelen gücümüzü kullanacağız” dedi. [email protected] DENİZLİ Denizli Valisi Hasan Canpolat, valiliğin düzenlediği ve Ulusal Egemenlik Haftası kutlamaları kapsamında gerçekleştirilen Milli Egemenlik Yürüyüşü’ne katılmak yerine, Kutlu Doğum Haftası kapsamında düzenlenen Kutlu Doğum Aşı’nda bulunmayı tercih etti. Denizli’de düzenlenen Milli Egemenlik Yürüyüşü büyük bir katılımla gerçekleştirildi. Canpolat aynı saatlerde Çaybaşı Camisi avlusunda düzenlenen Kutlu Doğum Aşı ikramı organizasyonuna katıldı. Protokol içinde Vali Canpolat’a vekâleten yürüyüşe katılan Vali Yardımcısı Mustafa Güney, Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri sırasında yaptığı konuşmada, “Dünya, Hazreti Muhammet gibi bir lider istiyor” açıklamasıyla gündeme gelmişti. Başkanlık seçimleri sırasında Fransa üzerinde yoğunlaşınca karşımıza başka bir görüntü çıkıyor: Yüzde 84’lük bir katılımla, sağsol tartışmasıyla canlı bir demokrasi, dinamik bir ekonomi. Tüm bunlar ülkede işsizliğin yüksek, göçmenlerin yaşam koşullarının zor, kamu borçlarının yüksek olduğu gerçeğini tabii ki ortadan kaldırmıyorKapitalizm işte! Ama Amerika’da işsizlik, tutuklular, iş aramaktan vazgeçenler dahil edilince, Fransa’ya yakınlaşıyor. Çalışanların ve işsizlerin yaşam koşulları, sosyal hakları, ülkedeki gelir dağılımı, mali istikrar söz konusu olduğunda Fransa, İngiltere ve ABD’den çok daha olumlu bir görüntü sunuyor. ABD dış borçları ve bütçe açığı en az Fransa’nınki kadar büyük bir sorun. İngiltere’de sosyal, kamu hizmetleri, sağlık, eğitim sistemleri dökülüyor. İngiltere’nin geleneksel, muhafazakâr gazetelerinden The Times’ın yorumcularından Simon Jenkins, geçen haftaki “Fransızlar her şeyi yanlış yapıyorlar, ama sonunda hep doğru yaşamayı başarıyorlar” başlıklı yorumunda soruyordu: Fransız modelini bu kadar eleştiriyoruz, ama neden her yıl 7.3 milyon İngiliz tatillerini Fransa’da geçiriyor, 50 bin aile Fransa’ya neden yerleşti? “Çünkü” diyor, “yaşam kalitesi Fransa’da çok daha iyi! Fransızlar kentsel, kırsal gelişmeyi ciddiye alıyorlar, sivil yaşama önem veriyorlar. Belediye hizmetlerinin temizliğine, güvenli işleyişine dikkat ediniz. Kamu hizmetleri sağlıklı, trenler çok daha dakik ve hızlı, kentler, parklar, müzeler, otoyollar çok daha temiz. Eskiden Fransızlar, sağlık hizmetleri için İngiltere’ye gelirlerdi, şimdi biz Fransa’ya gidiyoruz”. The Guardian’dan Peterson da benzer noktalar değindikten sonra, Fransızların ulus, tarih bilincine, özgün sinema endüstrisine, AB lideri internet ağlarına, dünya çapında varlığını sürdürebilen oto endüstrisine dikkat çekiyor. Tam da bu nedenlerle Jack Attali, International Herald Tribune’de AngloAmerikan eleştirilerine tepki olarak “Hepiniz Fransa’yı kıskanıyorsunuz” diyordu. Attali’ye göre, Fransa herkesten fazla turist çekiyor, yabancı sermaye girişi çok yüksek, sanayi verimliliği en yüksek ülkelerden biri. İddialı bir küreselleşmeci olan Attali, başka ülkelerin dilleri İngilizce karşısında gerilerken Fransa’nın dilini, kültürünü korumasının ona dünyada çok daha sağlam bir yer sağladığına işaret ediyordu. Yalnızca nüanslar… Pazar günü 12 adayın katıldığı seçimlerde, neofaşist Le Pen, 2002 seçimlerindeki başarısını yineleyemedi. Muhafazakâr Sarkozy (yüzde 31) Sosyalist Royale (yüzde 26) ikinci tura kaldılar, merkezci Bayrou (yüzde 18), Le Nouvel Observateur’un işaret ettiği gibi, ikinci turda sonuçları belirleyecek bir konuma yerleşti. Karşımızda iki aday var, ama farklı iki model yok. Adaylar, küreselleşme karşısında Fransa’nın ulusal çıkarlarını korumak, Fransız sanayiinin uluslararası rekabet gücünü artırmak, işsizliği azaltmak için emek piyasasında esnekleştirmek istiyorlar. Diğer bir deyişle, Anglosakson dünyasını sinir eden “Fransa modelini” değiştirmeyi düşünen yok. Sarkozy, çabuk sonuç, önce acı sonra tatlı uygulama vaat ediyor; ulusal kimliğe, “göçmenler sorununa” daha çok vurgu yapıyor. Buna karşılık, Royale’in, kamu hizmetlerine, işsizlerin, kadınların çocukların ve göçmenlerin gereksinimlerine biraz daha önem veren, yumuşak bir süreç (“reformer sans brutaliser”) önerdiği görülüyor. Bayrou’nun ise bu iki yaklaşımın arasında, kırsal sınıflara, taşra “küçük burjuvazisine” daha yakın bir çizgi izlediği görülüyordu. Le Figaro’nun editörlerinden Alexis Brézet de bu kampanyaların eksenini “ulusal kimlik sorununun” oluşturduğunu söylüyordu. Bu nedenlerde, ikinci turun sonuçlarını şimdiden saptamak çok zor. Sarkozy, hem Le Pen, hem Bayrou taraftarlarını kazanmak zorunda ki bu kolay değil. Le Pen, Sarkozy için “Fransız pasaportu bile verilmemesi gerekirdi” diyordu. Sol ikinci turda Royale’i destekleyecek, ama yeterli değil. Bayrou taraftarlarına gelince, kendilerini yenilikçi olarak görüyorlar. Büyük çoğunluğu Sarkozy karşıtı, genç kesimi Royale’e yakın. Royale ise kendini yenilikçi olarak sundu. Dominic Moisini’nin seçim gecesi BBC’de yorumladığı gibi, büyük olasılıkla Royale ikinci turda yenilikçi imajının yanı sıra “Sarkozy olmasın da kim olursa…” stratejine dayanmaya çalışacak, Le Monde’un aktardığına göre “saygı” temasını işleyecek. 1. tur sonuçları Sarkozy diyor, ama Royal’in ikinci turda kazanma şansı hiç de düşük değil. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com ‘Ağabeyler ortaya çıkartılmalı’ Malatya’da işkenceyle öldürülen Tilman Ekkehart Geske’nin eşinin avukatı hizmet kusuru nedeniyle devlet aleyhine tazminat davası açacaklarını söyledi SELAHATTİN GÖKATALAY Susanne Geske’nin avukatı, “Müvekilim bu olayı Solingen kasabasında dazlaklar tarafından yakılarak yok edilen Türk ailesinin olayına benzetmektedir. Olay karşısında Malatyalıların göstermiş olduğu hassasiyet, müvekilimin acısını biraz olsun hafifletmiştir” dedi. MALATYA Zirve Yayıncılık bürosunda boğazı kesilerek öldürülen Alman vatandaşı Tilmann Ekkehart Geske’nin eşi Susanne Geske’nin avukatı İhsan Kalı, devletin hizmet kusuru nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebiyle yasal başvurularını yapacaklarını söyledi. Kalı, Malatya Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlediği basın toplantısında, Susanne Geske’nin kendisi ve çocukları adına vekâlet verdiğini belirterek şöyle konuştu: “Müvekkilim, davaya müdahil olmak istemekte ve olayı gerçekleştiren, azmettiren kişi ve kişilerin bulunarak cezalandırılmasını istemektedir. Müvekkilim yaşları 1920 olan zanlıların mutlaka bir ‘ağabeyleri’ olduğuna inanmaktadır. Bayan Geske, Malatya’yı çok sevmekte ve bu kişilerin Malatyalı olduğuna dair şüphe duymaktadır. Müvekilim koşullar oluştuğu takdirde, ‘devletin hizmet kusuru’ nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebiyle yasal başvurularını da yapacaktır.” Kalı, müvekilinin ayrıca 8 Nisan 2007’deMalatya’daki bir otelde yapılan Paskalya gününe zanlılardan katılanların olduğunu, ancak bu gecede tanımadıkları bir kişinin daha bulunduğunu, otelin güvenlik kamerasının arızalı olduğuna ilişkin bilgi aktarıldığını belirtti. Yeni Şafak gazetesinde zanlılardan Emre G’nin bir süre çalıştığı Malatya Birlik Gazetesi’nde “Polat” kod adlı biriyle ilişki kurduğu, bu kişinin katli amla ilgisi olduğuna yönelik haberler yalanlandı. Gazetenin imtiyaz sahibi Zeki Dağ, “Emre G. 2006 yılı yaz tatilinde iki, iki buçuk ay süreli olarak Malatya Birlik Gazetesi dağıtım bölümünde görev yapmıştır. Söz konusu gazetede yayımlandığı gibi olayla ilgili herhangi biri gazetemizde çalışmamış anılan isimlerle bizim bir ilgimiz olmamıştır” dedi. I.T. için tahliye kararı Olayla ilgili ilgili gözaltına alınan, ancak mahkemece serbest bırakılan 6 zanlının tutuklanması için yapılan itiraz reddedildi. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında gıyabi tutuklama kararı verilen azmettirici Emre G.’nin kız arkadaşı T.I’nın da tahliyesine karar verdi. SEMPOZYUM DÜZENLENECEK Tayyip Erdoğan, benim inancım odur ki 10 gün öncesine kadar Cumhurbaşkanlığı’na aday olmak istiyordu. Bütün mesaj ve eğilimleri bu yöndeydi. Ancak parti içindeki danışmaları, sivil toplum kuruluşlarının tutumu ve tabii ki 14 Nisan mitingi bu kararını gözden geçirmesine neden oldu. Tayyip Erdoğan yine benim bilgi ve algılarıma göre “sürpriz aday” olarak Nimet Çubukçu’yu benimsemişti. Bunu da AKP’ye kabul ettirmesi gerekiyordu. Modern görünüşlü bir kadının cumhurbaşkanı olması iç ve dış gerginliği yumuşatıcı bir etki yapardı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, erkek egemen bir kültürün güçlü olduğu AKP içindeki ağırlık, Nimet Çubukçu’yu sert bir şekilde reddetti. ??? AKP’nin içini iyi bilen bir gazeteci meslektaşım, henüz sürecin çok başında şöyle bir değerlendirmede bulunmuştu: Eğer Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül olmazsa kesinlikle Bülent Arınç ortaya çıkar ve aday olmak ister. Bülent Arınç Taş Koyunca... Tıpkı Meclis Başkanlığı’nda olduğu gibi bir manzara ortaya çıkar ve Tayyip Erdoğan da zor duruma düşer. Tam bu gazetecinin dediği gibi oldu. Nimet Çubukçu’dan umudunu kesen Tayyip Erdoğan, Vecdi Gönül ve Beşir Atalay isimlerini Abdullah Gül’le konuştu ve üzerinde anlaşmaya vardı. Sıra Bülent Arınç’ı ikna etmeye geldiğinde bildiğimiz tablo ortaya çıktı. “Siz ve Abdullah Gül aday değilseniz aday benim” dedi. ??? Bülent Arınç’ın aday olması, ortalığı daha da gerginleştirebilir, muhalefetin tepkileri daha da sertleşebilirdi. Tayyip Erdoğan bundan çekiniyordu. O zaman tek yol kalmıştı: Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanlığı konusunda ikna etmek. Anlaşılan, önceki gece, bu ikna faaliyetiyle geçti. Büyük bir ihtimalle Erdoğan, Gül’ü şöyle ikna etti: Sen olmazsan ortalık karışacak, gel kabul et. Bilmediğimiz hikâyenin gelişmesi, benim görebildiğim ve duyabildiğim kadarıyla aşağı yukarı böyle seyretmişti. Şimdi artık AKP’nin adayı Abdullah Gül. ??? Bundan sonra neler olabilir? ABD ve AB çevrelerinde Abdullah Gül’e karşı bir eğilim olduğu söylenemez. AB’de ve ABD’de bazı kesimlerde AKP konusunda bazı tereddütler olduğunu biliyoruz. Siyasi İslamın bütün iktidar koltuklarına birden sahip olması, bazı Batılı çevrelerde kuşkuyla karşılanıyor. Ancak bu çevrelerin hâkim eğilimi yansıttığını söylemek kolay değil. Sonuç olarak dış çevreler, Abdullah Gül ismi konusunda tepkisel davranmazlar. Yıllardır Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı gibi önemli koltuklarda oturmuş olması da böyle davranmaları için bir etken sayılabilir. ??? İç tepkilere gelince: 14 Nisan’ı hazırlayan çevrelerin Abdullah Gül’e “evet” demeleri mümkün değil. Onlar eleştiri ve gösterilerini sürdürecekler. Özellikle Gül’ün eşinin türbanlı olması, bu konuda temel bir olumsuz etken olarak öne çıkacak. Şimdi Meclis’te nasıl bir yol izleneceği tartışması gündeme gelecek. İsrail gezimiz sırasında, İsrail’in yetkilileri 367 sayısını çeşitli aşamalarda birer espri konusu olarak ifade ettiler. 367 sayısı evrensel bir ilgi konusu haline gelmişti. Belli ki bu 367 meselesi bir sorun olarak AKP’nin de önüne çıkacak. Bu nasıl aşılabilir? ANAVATAN ve DYP’nin Meclis’e gelmesini sağlamak en kolay çözüm. Mümkün mü? Onu önümüzdeki günlerde göreceğiz. İkinci çözüm, konunun hızla Anayasa Mahkemesi’ne götürülerek çözülmesidir. Bu mümkün mü, onu da süreç içinde anlayacağız. ??? AKP , her durumda bir AKP’li cumhurbaşkanını muhalefete kabul ettirmekte zorluk çekecek. Bu nedenle ismi belirlemekte zorlandı. İsmi belirleyerek bir adım attı. Bundan sonra süreci kırılmalara uğramadan atlatmanın yollarını arayacaklar. Muhalefet ne yapacak? Tabii burada da değişik muhalefet güçleri olduğu gerçeğinden hareket edilmeli. Her halükârda AKP’li birini kabul etmeyenler bulunduğu gibi, AKP içinden daha ılımlı isimlere makul bakacağını söyleyenler de bulunuyor. Aylar önce Deniz Baykal, Abdüllatif Şener konusunda ılımlı sözler etmişti. Aynı tutumu Abdullah Gül’e göstermediğini söyleyebiliriz. ANAVATAN, DYP ne yapar, onu da göreceğiz… ??? Türkiye, bıçak sırtı bir konuda önemli bir dönemece daha geldi. Bakalım işler nasıl yürüyecek? Taraflar süreci nasıl yönetecekler? Medeniyetler Buluşması Yüksek Mahkeme’de ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi, 45. kuruluş yıldönümü nedeniyle bugün başlayacak sempozyuma konu olarak “Evrensel Barış ve Medeniyetler Buluşmasında Anayasa Mahkemelerinin Rolü”nü belirledi. Anayasa Mahkemesi, 45’inci kuruluş yıldönümü nedeniyle bugün ve yarın “Evrensel Barış ve Medeniyetler Buluşmasında Anayasa Mahkemelerinin Rolü” konulu sempozyum gerçekleştirilecek. Sempozyum, haziran ayında emekliye ayrılacak olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’nın açış konuşmasıyla başlayacak, Başkanvekili Haşim Kılıç’ın kapanış konuşmasıyla da sona erecek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile İspanya Başbakanı Rodriguez Zapatero’nun öncülüğünü yaptığı medeniyetler buluşmasıın tartışılacağı sempozyumda, Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, “Küreselleşme ve Medeniyetler Arası Etkileşim Bağlamında Ortak Değerler” konulu sunum yapacak. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle