24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 2007 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Cumhurbaşkanının Cezai Sorumluluğu Hiçbir ülke, yargı önünde aklanmadan, mahkumiyeti halinde milletvekili seçilme yeterliliğini ortadan kaldıran zimmet, rüşvet, irtikap, sahtecilik, resmi ihale ve alımsatımlara fesat karıştırma vs. gibi suçlarla itham edilenlerin Cumhurbaşkanlığı’na aday olacağını ve seçileceğini tahmin ve tasavvur etmediği için anayasalarına bu yolda bir düzenleme getirmemiştir. Bizim anayasamızda da bu olasılığın gerçekleşmesi öngörülmemiştir. Ancak anayasanın 101/4. maddesi uyarınca, cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin TBMM üyeliği sona ereceğinden, yapılması gereken, ilgili yargı mercilerinin TBMM’de bekleyen dosyayı istemesi ve TBMM başkanının da böyle bir istem olmasa bile o üye hakkındaki dosyayı ilgili yargı merciine göndermesidir. na ilişkin anayasada herhangi bir hüküm yoktur. Ancak bu yokluk, onu sorumsuz kılmaz. Sorumluluk, ceza kurallarının eşitliğinin ve zorunluluğunun doğal sonucudur. 1876 Kanunu Esasi’nin 5’inci maddesinde yer alan “Zatı Hazreti Padişahinin nefsi hümayunu, mukaddes ve gayri mesuldur” benzeri hükümler çağımızdaki demokratik cumhuriyetlerde görülmez. 1921 Anayasası’nda bu konuda bir düzenleme yapılmamıştır. 1924 Anayasası’nın 41/2’nci maddesinde, cumhurbaşkanının kişisel suçlarında yine anayasanın 17’nci maddesinde yer alan milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili hükümlere göre hareket edileceği öngörülmüştür. 1961 ve 1982 anayasalarında bu konuda bir düzenleme yapılmaması ise Cumhurbaşkanlığı makamına duyulan saygıya bağlanmıştır. Ülkemizin anayasa ve ceza hukuku öğretisinde, cumhurbaşkanının kişisel suç işlemesi durumunda sorumlu tutulacağı yolunda açık ve kesin bir görüş birliği vardır. Ancak bu sorumluluğun hangi konularda ne sonuçlar doğuracağı konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür: I Bir görüşe göre; cumhurbaşkanı hakkında da milletvekili dokunulmazlığına ilişkin hükümlerin, yani anayasanın 83’üncü maddesinin uygulanması gerekir. Anayasanın milletvekilleri ve dışarıdan atanan bakanlara tanıdığı dokunulmazlık (md. 112/4), her halde cumhurbaşkanı için de geçerlidir. Bu görüş, anayasada var olmayan bir kurumun cumhurbaşkanına uygulanması ve olmayan dokunulmazlığın kaldırılması sonucunu doğurduğu için eleştirilmektedir ve bu eleştiriler yerindedir. II Bir diğer görüş; cumhurbaşkanı hakkında vatan hainliği nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için nasıl TBMM kararına gereksinim varsa cumhurbaşkanının kişisel suçlarından dolayı yargılanabilmesi için de aynı biçimde TBMM karar vermelidir. Vatana ihanet halinde görev suçlarındaki sorumsuzluğa anayasanın 105/4 maddesi hükmü ile getirilen ayrık hal, düzenlenen o alanda geçerlidir. Kıyas yoluyla kişisel suçlarda uygulanamaz. III Üçüncü görüş; cumhurbaşkanı görev süresi içerisinde herhangi bir yargı organı huzuruna çıkarılamayacak ve ancak görev süresi sonunda yargılanabilecektir. Bu görüş, cumhurbaşkanının anayasal statüsüne uygun bir çözüm yolu olarak değerlendirilebilir. Ancak bu görüşte de, anayasada yer almayan hükümlerin, kıyas yoluyla uygulanması sonucu doğmaktadır. Ayrıca işlenen bir suçta dava zamanaşımının nasıl ve ne zaman duracağı veya kesileceği, anayasanın 83 ve TCY’nin 67’nci maddesinde açıkça gösterilmiştir. Anayasada veya yasalarda gösterilmeyen, cumhurbaşkanının kişisel suçlarında zamanaşımının işlemeyeceği savının hukuksal dayanağı yoktur. Cumhurbaşkanına hukuka aykırı biçimde ayrıcalık tanınamaz. IV Dördüncü görüş ise bizim de katıldığımız görüş olup bu görüşe göre anayasada herhangi bir düzenleme olmadığı için cumhurbaşkanı hakkında, sade bir vatandaş ya da dokunulmazlığı kaldırılmış milletvekili gibi işlem yapılması gerekir. Cumhurbaşkanlığı makamına duyulan saygıya bağlanan boşluk, kıyas yoluyla doldurulamaz. Yukarıda sıralanan ilk üç görüş, anayasa hükmü haline gelinceye kadar cumhurbaşkanı herhangi bir dokunulmazlığı bulunmayan sade vatandaş kimliğindedir. İşlediği suçlardan dolayı hakkında genel hükümlere göre soruşturma veya kovuşturma yapılması olanaklıdır. III Cumhurbaşkanı Seçilmeden Önce İşlenen Suçlardan Sorumluluk Konuyu, cumhurbaşkanı seçilmeden önceki göreviyle ilgili suçlar ve yine cumhurbaşkanı seçilmeden önceki kişisel suçlar olarak iki başlık halinde irdelemek gerekmektedir. a Cumhurbaşkanı seçilmeden önceki göreviyle ilgili ve o görevi sırasında işlenen suçlar, önceki görevin gerektirdiği soruşturma ve kovuşturma usulüne tabidir. Bu konuda anayasada bir hüküm yer almamaktadır. Ancak içtüzüğün 107/1 maddesi uyarınca görevinden ayrılmış başbakan ve bakanlar hakkında da Meclis soruşturması hükümlerinin uygulanacağının belirtilmesi ve uygulamanın da bu yönde olması karşısında, cumhurbaşkanı seçilen ve dolayısıyla görevinden ayrılan bir başbakan ve bakanın, başbakanlığı veya bakanlığı döneminde işlemiş olduğu göreviyle ilgili suçlarının soruşturulabilmesi için TBMM üye tamsayısının onda biri olan en az 55 milletvekilinin soruşturma önergesi vermesi gerekmektedir. Bu konuda anayasanın Meclis soruşturmasına ilişkin 100’üncü maddesi hükümleri uygulanacaktır. Yüce Divan’a sevk kararı için TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğu olan 276 oy yeterlidir. b Cumhurbaşkanı seçilmeden önce işlemiş olduğu kişisel suçlarda ise anayasada ve içtüzükte bir hüküm yer almamaktadır. Dolayısıyla genel hükümlere göre işlem yapılması gerekmektedir. c Son olasılık, seçilmeden önce işlediği kişisel suçlarından dolayı, yasama dokunulmazlığı nedeniyle, kovuşturulması dönem sonuna bırakılan bir milletvekilinin Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi halidir. Her üç olasılıkta da, hukuki sorumluluğunun olmadığı yolundaki bir hukuk mahkemesi kararının, maddi gerçeği arayan ve delilleri serbestçe değerlendiren ceza mahkemesini bağlamayacağı unutulmamalıdır. PENCERE Tek Yumurtanın İkizi Çankaya’da... Cumhurbaşkanlığı seçimi zaten çoktan çığırından çıkmıştı... Kim çıkacaktı Çankaya’ya?.. Kimse bilmiyordu... RTE ne diyordu: Karıma bile söylemedim.. Duyunca şaşıracaksınız.. Hele bekleyin!.. Meclis mi seçecekti Cumhurbaşkanı’nı?.. Yok canım... AKP, öteki adıyla Takıyye Partisi de yetkilerini RTE’ye devretmişti... RTE kendi kendisini mi atayacaktı Cumhurbaşkanlığı’na?.. Yoksa bir başkasını mı?.. ? Esrar çözüldü... RTE toplumda kendisine yönelik büyük direnişin gittikçe güçlendiğini görmüştü... Üstelik uyarılmıştı... Ne yapmalıydı?.. Al takke, ver külah; doluya koy almıyor, boşa koy dolmuyor; dışardan içerden akıl hocaları diyorlar ki: Aman aman!.. Çankaya’ya çıkarsan bir çuval inciri berbat edersin!.. Recep Tayyip sonunda Çankaya’ya çıkmaktan vazgeçti... ? Peki, ne yaptı?.. İkizini Cumhurbaşkanı yaptı!.. Hem de çift yumurtanın ikizini değil.. Tek yumurtanın ikizini... Bu ikizlerin geçmişleri bir.. Söylemleri bir.. Amaçları bir.. Takıyyeleri bir.. Eşlerinin türbanları bir.. Laikliğe karşıtlıkları bir.. Amerika’ya bağlılıkları bir.. Sicilleri bir.. Kafaları bir.. Dincilikleri bir.. Atatürk’e ters bakışları bir.. Çift yumurtanın değil, tek yumurtanın ikizleri... Hıh demiş birbirinin burnundan düşmüş ikiz kardeşler... Biri Konut’ta... Biri Köşk’te... ? Tayyip Erdoğan ne diyordu: Açıklayınca şaşıracaksınız!.. Helal olsun, doğrusu RTE çok yaman bir manevrayla herkesi şaşırttı... Dedi ki: Ben Çankaya’ya çıkacağım diye toplum, halk, millet direniyor, öyle mi?.. Evet.. Öyleyse alın görün bakalım!.. Ben Çankaya’ya çıkmıyorum, ama, aynı yumurtadan ikizimi çıkarıyorum... ? Vallahi, teslim etmek gerekir ki bu takıyyecilerle başa çıkmak zor!.. Hükümet de ellerinde, devlete de el koyuyorlar... ‘Sivil darbe’ işte buna derler!.. Gül Cumhurbaşkanı olacak, Çankaya’ya hiç yakışmayacak, irtica siyaseti devletin başına oturacak, toplum susacak mı?.. AKP ülkede büyük bir mücadelenin kapısını kendi elleriyle açıyor... Yarın çok pişman olsa bile iş işten geçmiş olacak... Hesaplar SON TERCİH çok hesabı boşa çıkarmış ya da çok hevesi kursaklarda bırakmış olabilir. Ama, olaylara derinliğine bakmayı bilenler için, olanlar aslında daha büyük bir hedefe emin adımlarla gidişten başka bir şey değildir. Kimileri belki bu son tercihte Sayın Erdoğan açısından bir yenilgi görüyordur. “Korktu da vazgeçti” diyenler çıkacaktır. Sonuçta 14 Nisan mitinginin etkisini görenler de var. Elbet, AKP’nin tabanından gelen “Bizi bırakıp Çankaya’ya çıkma!” seslerinin ağırlığından söz edilecektir. Hepsinde biraz gerçek payı bulunsa bile bu tarz yorumlar, asıl büyük hesabı göz ardı etmeye yol açmamalıdır. büyük hesap açısından, ilk ağızda hevesleri kursakta kalmış görünenler bile şimdi olanları son hedef uğruna katlanılabilir sayıp teselli bulabilirler. Yani Arınç’lar, Gönül’ler, Çubukçu’lar, Şener’ler ya da başkaları herhalde çok üzülmüş değillerdir. Hatta Sayın Erdoğan, Çankaya’ya çıkamamış olmanın üzüntüsünü değil, asıl hedefe doğru sağlam bir adım daha atmış olmanın sevincini yaşıyordur. Genel seçime partinin başında girip Meclis’teki sandalye sayısını daha da artırmanın stratejisini şimdiden hazırlamaya koyulmuştur bile. Cumhurbaşkanlığını bir süre için Sayın Gül’e “emanet” edince kendi işi kolaylaşmış olacak. Çünkü, ana muhalefet partisinde onu Çankaya’ya itip kampanyanın dışında tutmaya çalışanların ya da oraya çıkışını eleştirerek oy toplama hesapları yapanların umutlarını boşa çıkarmıştır. Tam tersine, halk yığınlarına daha uzun süre hizmet edebilmek uğruna en yüksek devlet makamını reddetmiş olmanın özverili görüntüsünden yararlanacak, daha büyük çoğunlukla parlamentoya gelip asıl işe koyulmak için kolları sıvayacaktır. sıl iş, o büyük çoğunlukla kısa zamanda köklü bir anayasa değişikliği yapıp Türkiye’ye başkanlık sistemini getirmektir. Sayın Erdoğan’ı halkın doğrudan oylarıyla devletin başına geçirecek olan böyle bir sistem değişikliği, “Büyük Ortadoğu” bölgesi için Atlantik ötelerinden bu ülke için düşünülenlerin daha kolay gerçekleşmesini sağlayacak, Kemalist Cumhuriyet’in “ılımlı İslam devleti”ne dönüştürülmesini hızlandıracaktır. Washington, Latin Amerika ülkelerini son yılların Bolivarcı devrimlerine kadar tek adamla uzun süre kendi emrinde tutmaya yaramış olan başkanlık sisteminin Ankara’ya da yararlı olacağını eskiden beri savunmuyor mu? Amerika’dan başka model bilmeyen sözde Türk “aydın”ları ve iş çevreleri de “Cumhurbaşkanını halk seçsin” diyerek bilinçsizce aynı inancı paylaşmış olmuyorlar mı? Öyle görünüyor ki, cumhuriyetçi kesim önümüzdeki genel seçim için tek bir partide toplanarak değil, ayrı partilerin seçilebilir adayları olarak tek partinin listesinde bir araya getirilip AKP’ye karşı çok güçlü bir seçenek ortaya konmadıkça, bu ülke karanlık bir geleceğe doğru sürüklenmekten kurtulamayacak. Sabih KANADOĞLU Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı I Görev Sırasında ve Görev Nedeniyle İşlenen Suçlardan Sorumluluk Devletin başı olma sıfatıyla, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eden, anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeten ve bu amaçla yasama, yürütme ve yargı ile ilgili olarak birçok görev verilen, yetkiyle donatılan cumhurbaşkanının siyasal sorumsuzluğu tartışmasızdır. Anayasanın 105/12 maddeleri uyarınca tek başına yapabileceği işlemler dışındaki bütün kararları başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır ve bu kararlardan başbakan ve ilgili bakan sorumludur; tek başına yaptığı işlemler hakkında ise yargı mercilerine başvurulamaz. Bu hükümler, ilke olarak cumhurbaşkanının, görev sırasında ve görevi nedeniyle işlediği suçlardan da cezai sorumluluğu bulunmadığını belirlemektedir. Ancak maddenin 3’üncü fıkrası, bu ilkeye bir ayrık hal getirmektedir. “Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.” Somutlaştırırsak, teklifin 184 milletvekili tarafından yapılması ve kararın 414 milletvekilinin oyuyla verilmesi gereklidir. Benzer hükümler çeşitli ülke anayasalarında da yer almaktadır. Örneğin, İtalya Anayasası’nın 90’ıncı maddesinde “vatana ihanet ve anayasayı çiğneme”, Yunan Anayasası’nın 49’uncu maddesinde “vatana ihanet ve anayasanın kasten zedelenmesi”, yarı başkanlık rejimi geçerli olan Fransa Anayasası’nın 68’inci maddesinde “vatana ihanet” suçlarından cumhurbaşkanının suçlanabileceği, başka bir deyişle genel sorumsuzluk ilkesinin bu hallerde geçerli olmayacağı vurgulanmıştır. “Vatana ihanet” gerek TCY’de ve gerekse ceza hükmünü taşıyan özel yasalarda bir suç tipi olarak yer almamıştır. Tanımı yapılmamıştır. Örnek olarak gösterilen anayasalarda ve ülkelerin ceza hukuku düzenlemelerinde de böyle bir suç tipi yoktur. Büyük hukukçu M. Duverger “vatana ihanet”i, görevin anayasaya ve ülkenin yüksek çıkarlarına aykırı olarak kötüye kullanıldığı bir siyasi suç olarak tanımlamaktadır. M. Fabre, yüksek ihanet olarak nitelendirdiği vatana ihaneti, cumhurbaşkanının anayasal görevlerinin ağır ihmali saymakta; G. Vedel ise anayasanın açık ve ağır ihlalini ihanet kabul etmektedir. Bu görüşlere göre, vatana ihanet suçu, bir tür siyasi suçtur. TBMM İçtüzüğü’nde 16.5.1996 tarihinde yapılan değişiklikle getirilen 114/son madde uyarınca, anayasanın 105’inci maddesine göre, görevde bulunan veya görevinden ayrılmış olan cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı suçlandırılmasını isteyen önergede ve Yüce Divan’a sevk kararında, hangi ceza hükmüne dayanıldığı ve suçlandırılması istenen/suçlanan cumhurbaşkanınca işlendiği ileri sürülen suçun, hangi gerekçeyle vatana ihanet sayılması gerektiği belirtilir. Bu hüküm, “suçların kanuniliği” ilkesini gözetmekte ve vatana ihanet suçlamasının ancak ceza yasalarında düzenlenen suçlara ilişkin olabileceğini vurgulamaktadır. Kuşkusuz, cumhurbaşkanının görev sırasında işlediği bir fiilin “vatana ihanet” suçunu oluşturup oluşturmadığını belirleme yetkisi TBMM’dedir. Ancak bu fiilin devletin bölünmez bütünlüğüne veya Cumhuriyetin temel ilkelerine yönelmiş önemde olması gerekir. TBMM’nin suçlama kararı ile cumhurbaşkanının “kovuşturulmazlığı” kaldırılmaktadır. Cumhurbaşkanı, anayasanın 148/3 maddesi uyarınca Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde yargılanacaktır. Yüce Divan, yargılama sırasında TBMM’nin sevk kararındaki nitelendirmeyle bağlı değildir. Suçun sübutu ve nitelendirilmesi tamamen Yüce Divan’a aittir. Cumhurbaşkanının Yüce Divan’a sevkine karar verildiğinde, görevde kalamayacağı Türk anayasa ve ceza hukukçularının ağırlıklı görüşüdür. Anayasanın 113’üncü maddesi uyarınca Yüce Divan’a verilen bir bakanın bakanlıktan düşeceği, başbakanın sevki durumunda ise hükümetin istifa etmiş sayılacağı kabul edilmiş iken, vatana ihanet gibi bir suçla ve TBMM üye tamsayısının dörtte üçü tarafından itham edilen ve Yüce Divan’da yargılanan bir kişinin o yüce makamda kalması düşünülemez. Anayasanın 113/3 maddesinde, göreviyle ilgili bir suçtan dolayı TBMM tarafından Yüce Divan’a sevk edilen bir bakanın bakanlıktan düşeceği ve başbakanın Yüce Divan’a sevki durumunda da hükümetin istifa etmiş sayılacağı kabul edildiğine göre, TBMM’nin çok daha büyük bir çoğunluğunun kararı ile ve çok daha ağır bir suçla suçlanan bir cumhurbaşkanının göreve devam etmesi olanaksızdır. Görüldüğü üzere, bu sorunu kökten çözecek anayasa değişikliğine gereksinim bulunmaktadır. Anayasanın 106’ncı maddesi uyarınca, ayrıca bir karar almaya gerek kalmadan Cumhurbaşkanlığı kendiliğinden boşalmış sayılır ve anayasanın 102’nci maddesinde gösterilen süreler işlemeye başlar. Yenisi seçilinceye kadar TBMM Başkanı Cumhurbaşkanlığı’na vekillik eder ve cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır. Aksi görüşü savunanlara göre, cumhurbaşkanının vatana ihanetten suçlanması anayasanın 106’ncı maddesinin uygulanmasını gerektirmez. Görevden çekilmeye zorlayacak bir açıklık yoktur. Maddede yer alan “başka bir sebep” deyimi, sayılan hallere benzer durumları ifade etmek için kullanılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nde yapılan yargılamayı buraya ithal etmek olanağı yoktur. Mahkemenin vereceği kararı beklemeksizin makamın boşaldığını varsayıp yeni cumhurbaşkanını seçmek hukukun genel ilkelerine aykırıdır. Kimse kesin olarak mahkum edilmeden suçlu kabul edilemez. Kaldı ki suçlamanın hukukilikten çok, siyasi yönü ağır basmaktadır. Anayasada boşluk vardır. Ayrıca siyasi hesaplarla dava açılması durumunda cumhurbaşkanını Meclis karşısında siyasi açıdan sorumlu saymak sonucu doğacak, aklanması halinde ise hukuk devleti ilkesine aykırı sonuçlar oluşacaktır. Çözüm, bizim de katıldığımız görüşe göre, yargılama sırasında, cumhurbaşkanının kendiliğinden ayrılmaması halinde, Anayasa Mahkemesi’ne, cumhurbaşkanını, görevini yerine getirmekten alıkoyabilecek geçici bir tedbir alma yetkisinin tanınmasıdır . II Kişisel Suçlarda Sorumluluk Cumhurbaşkanının bu görevi sırasında işlediği kişisel suçlarından doğacak cezai sorumluluğuna gelince; Cumhurbaşkanının kişisel suçlarından sorumlu olduğu O A 276 yeterlidir Hiçbir ülke, yargı önünde aklanmadan, mahkumiyeti halinde milletvekili seçilme yeterliliğini ortadan kaldıran zimmet, rüşvet, irtikap, sahtecilik, resmi ihale ve alımsatımlara fesat karıştırma vs. gibi suçlarla itham edilenlerin Cumhurbaşkanlığı’na aday olacağını ve seçileceğini tahmin ve tasavvur etmediği için anayasalarına bu yolda bir düzenleme getirmemiştir. Bizim anayasamızda da bu olasılığın gerçekleşmesi öngörülmemiştir. Ancak anayasanın 101/4 maddesi uyarınca, cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin TBMM üyeliği sona ereceğinden, yapılması gereken, ilgili yargı mercilerinin TBMM’de bekleyen dosyayı istemesi ve TBMM başkanının da böyle bir istem olmasa bile o üye hakkındaki dosyayı ilgili yargı merciine göndermesidir. Bu işlem, Meclis oluşumu ve yukarıda ikinci bölümde açıklanan üçüncü görüşe itibar edilmesi nedeniyle yapılmamışsa, Meclis’te yenilenen seçimlerin oluşturacağı 276 oya dayalı çoğunluğun, dosyanın ilgili yargı merciine gönderilmesi yolunda alacağı TBMM kararı sorunu çözmeye yeterli olacak ve TBMM başkanı da bu doğrultuda işlem yapmak durumunda kalacaktır. Bu karar, cumhurbaşkanının görevine son vermese dahi, yargılanmasını sağlayacaktır. Belirtilen suçlardan yargılanmakta olan cumhurbaşkanının, görevine devam etmekte direnmesi, çağdaş bir demokraside düşünülemez. Demokrasi etiği, bu düşünceye engel olmalıdır. 1 TEZİÇ E., Anayasa Hukuku, s. 410; GÖZÜBÜYÜK A. Ş., Anayasa Hukuku, s. 205; ÖZBUDUN E., Türk Anayasa Hukuku, s. 318; TANÖRYÜZBAŞIOĞLU, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, s. 312; DEMİRBAŞ T., Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 134; DÖNMEZERERMAN, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 1, No. 409 2 ARTUKGÖKÇEKYENİDÜNYA, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 254; İÇELDONAY, Karşılaştırmalı ve Uygulamalı Ceza Hukuku, s. 135 3 KANADOĞLU O. K., Anayasa Mahkemesi, s. 198 4 DEMİRBAŞ T., Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 135136; TANÖRYÜZBAŞIOĞLU, age, s. 329; ÖZBUDUN, age, s. 317; ÖZTÜRKERDEMÖZBEK, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri, s. 96 5 ALDIKAÇTI O., Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası; CENTEL N., Türk Ceza Hukukuna Giriş, s. 99; DÖNMEZERERMAN, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 1. Cilt, s. 246 6 TOSUN Ö., Suç Hukuku Dersleri, s. 133; DONAY S., Ceza Normunun Yer, Kişi ve Zaman Yönünden Uygulanması, s. 16; TEZİÇ E., age, s.402; DÖNMEZERERMAN, age, s. 262; KANADOĞLU O. K., age, s. 197; ARTUKGÖKÇENYENİDÜNYA, age, s. 254 7GÖZLER K., Anayasa Hukukuna Giriş, s. 538; GÖZÜBÜYÜK A. Ş., Anayasa Hukuku s. 236; YAŞARKIRIT, Cumhurbaşkanlarının Siyasi ve Hukuki Sorumluluğu, Cumhuriyet, 19.01.2007 mumtazsoysal@gmail.com CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle