18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 NİSAN 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Eni: Türk hükümetinin vergi istisnaları olmasaydı SamsunCeyhan Boru Hattı hayata geçemezdi 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Teşvik AKP’den, hat İtalyandan ŞEHRİBAN KIRAÇ CEYHAN Boğazları bypass ederek, Karadeniz petrolünü Akdeniz’e taşıyacak “Trans Anadolu Petrol Boru Hattı” (TAP) projesinin temeli atıldı. SamsunCeyhan Boru Hattı olarak bilinen projenin Karadeniz’i Akdeniz’le buluşturacağına değinen Çalık Grubu Başkanı Ahmet Çalık, “Bu adımı daha güvenli yarınlar için atıyoruz” derken 2010 yılı itibarıyla her 16 varil petrolün 1 varilinin dünya piyasalarına Türkiye üzerinden sunulacağını söyledi. Boru hattı ihalesinin yakında yapılacağını söyleyen ENI CEO’su Paolo Scaroni ise petrol boru hattının Ç alık ile İtalyan Eni’nin ortak yürüttüğü ve 2010’da tamamlanması beklenen SamsunCeyhan Boru Hattı projesinde temel atıldı. Gelen misafirler için 700 kişilik bir çadır kurulurken İtalya’dan gelen bir uçak dolusu gazeteci töreni takip etti. yapımı ile ilgili harcamalara getirilen vergi istisnası nedeniyle AKP hükümetine teşekkür ederek “Bu destekler olmasaydı, proje hayata geçmezdi, Türk hükümetinin tam adanmışlığı sayesinde bu projeyi hayata geçirebildik” dedi. Projenin toplam yatırımının 2 milyar doları bulacağını anlatan İtalyan CEO, ükümetin henüz açıklamadığı vergi teşviklerinin de etkisiyle projeye Hindistan’ın en büyük petrol şirketi Indian Oil’den sonra Japon Mitsibushi ve İngiliz Shell şirketlerinin de ortak olabileceği belirtiliyor. “Biz Eni olarak Hazar üretimimizin büyük kısmıyla boru hattını dolduracağız” dedi. Enerji Bakanı Hilmi Güler ise getirilen vergi teşviki konusuyla ilgili soruyu, “İşçilerin durumu ve yatırımla ilgili vergi indirimleri var. Belli oranlarda teşvik ediyoruz. Bunları daha sonra açıklayacağız” şeklinde H Eni’nin TAPCO’daki hissesiyle ilgili olarak “Taşıma hakkıyla mülkiyet farklı olabilir. Sadece geçiş için ton başına bir ücret olabilecek. Biz bu rolün her ikisine de talibiz. Avrupa’nın en büyük boru hattına biz sahibiz” diye konuştu. Petrol boru hattının nasıl doldurulacağıyla ilgili bir soru üzerine İtalyan CEO, cevapladı. Proje ile taşıma maliyetlerinin düşeceğini anlatan Güler, “50 günde Uzakdoğu’ya gitmesi gereken petrol 20 günde gidebilecek” dedi. Bakan Güler, SamsunCeyhan projesinin diğer projelerden farkını ise şöyle açıkladı: “BTC, daha 8. ayda 1 milyon varili aşacak. BTC’nin kapasitesi dolmak üzere, dolayısıyla bu projenin BTC’ye rakip olması söz konusu değil. İkisi bir arada büyüyecek. Biz SamsunCeyhan’dan önce boru hattını Trakya’dan geçirmek istiyorduk, orada çevrecilerin tepkisi oldu. Ceyhan’a çevre sorunu olmadığı için geldik.” IMF Dünya Ekonomisi Raporu’nda Emeğin Küreselleşmesi IMF’nin 2007 Dünya Ekonomisi Raporu’nun bu seneki konusu “emeğin küreselleşmesi”ne ayrılmıştı. Bu yazımda Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bu konuyu ele almak arzusundayım. Aslında hemen belirtelim ki IMF Raporu’nda geçen “emeğin küreselleşmesi” kavramı “yanıltıcı” bir yaklaşımı çağrıştırmaktadır. Çünkü günümüz küreselleşme dalgasında asıl olan “emeğin” değil, “sermayenin” küreselleşmesidir. Sermaye dünya ölçeğinde serbest dolaşım olanağına kavuşup, kendisine en yüksek kâr sağlayan bölgeye akabilme özgürlüğü sağlayabilmiş iken, emek açısından bu olanak dışıdır. Dolayısıyla raporun ana başlığının, “küreselleşme sürecinde emek gelirlerinin konumu” şeklinde olması daha doğru olurdu. IMF Raporu küreselleşme altında emeğin göreceli konumu üzerine dört ana önerme sunmaktadır: Son yirmi yıl içerisinde, dünya işgücü piyasalarında emek arzı 1.2 milyar kişi artmıştır. Eğer söz konusu artışı coğrafi bölgelerin dünya ticaret hacmi içindeki paylarıyla ağırlıklandırırsak (yani efektif işgücü kavramını kullanırsak), bu rakam dört misline ulaşmaktadır. Dolayısıyla, en azından sadece bu nedenden dolayı, sermaye, emek karşısında göreceli olarak daha güçlü bir konuma geçmiştir. Emeğin, gelişmiş azgelişmiş tüm dünya ekonomilerinde milli gelirden aldığı pay gerilemiş durumdadır. Gelişmiş ekonomiler içinde söz konusu gerileme en şiddetli biçimde Japonya ve Avrupa’da gerçekleşmiş; İngiltereKanadaAvustralya emek paylarında göreceli olarak daha az şiddetli bir gerileme yaşanmış; ABD’de ise özellikle 1990’ların ikinci yarısından sonra emek payında önemli gerilemeler gözlenmiştir. Küreselleşme sürecinin biçimi, emeğin milli gelirden aldığı payın azalmasına yol açan faktörler arasında sayılmasına karşın, “önemli olan nedenler” arasında değildir. Emeğin göreceli kayıplarının en önemli nedeni “teknolojik gelişmenin biçimidir”. Emek paylarındaki kayıpların, “esnek” üretim biçimlerini benimsemiş ve “iş dünyasında işçi maliyetlerini azaltabilmiş” ekonomilerde daha yavaş olduğu görülmektedir. IMF’nin yukarıda özetlemeye çalıştığım dört savından ilk ikisi açık, nesnel verilere dayanmaktadır. Aşağıya aldığım grafikte de gelişmiş ekonomilerde emeğin milli gelirden aldıkları payın hızla erimekte olduğu net olarak izlenebilmektedir. Ancak IMF bu gözlem ile yetinmemekte ve raporunu “öznel” ve “inanç yüklü” kavramlarla sonuçlandırma uğraşıyla sürdürmektedir. Her şeyden önce, emeğin son yirmi yıl içindeki kayıplarının “küreselleşme süreci” ile değil de, “teknolojinin gelişme biçiminden” kaynaklanmakta olduğu savı tümüyle bir kavram karışıklığıdır. Küreselleşme sürecini kimi zaman bir “çağdaşlık” ve “baş döndürücü teknolojik ilerleme” öyküleriyle tanımlamaya çalışanlar, diledikleri zaman da bu süreci “teknolojiden bağımsız” olarak ele almaktadırlar. Oysa, insanlık tarihinde tek tip bir “küreselleşme” olmadığı gibi, “alternatif” küreselleşme süreçleri altında, teknolojik ilerlemenin daha toplumcu ve eşitlikçi bir doğrultuda mümkün olabileceği de hem kuramsal hem de yaşam pratiği içinde ispatlanmış bir olgudur. Günümüzün “neoliberal” küreselleşmesi, bir şirketler ve finans sermayesi küreselleşmesi olarak kendi hegemonyasını emekçiler üzerine dayatan bir sürecin ürünüdür. IMF Raporu’nda geçen son önerme ise uzun zamandır sermayenin arzulamakta olduğu bir örgütlenme tasarımının bu fırsattan istifade tekrardan dile getirilmesinden ibarettir. Dolayısıyla, emekçilerin milli gelir pastasından giderek daha az pay alması gerçeğini, kapitalizmin neoliberal küreselleşmesi olgusundan kopartmaya çabalayarak, “dışsal ve teknik” bir mesele olarak değerlendirme uğraşı da, kısaca Vaşington Mutabakatı diye anılan örgütsel hegemonyanın ürünü olarak görülmelidir. Emek Gelirlerinin Milli Gelir İçindeki Payı (%) PETROL YOK TEMEL ATILDI MAHMUT GÜRER ABD’DEN DESTEK ABD, enerji kaynaklarının dünya pazarlarına ulaşmasında önemli bir konumda bulunan Türkiye’den geçecek üçüncü petrol boru hattı olan SamsunCeyhan’a desteğini açıkladı. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Boğazlardaki yoğunluğa bir alternatif sağlayacak olan bu proje küresel enerji güvenliğini güçlendirmeye yönelik önemli bir potansiyele de sahiptir. BakuTiflisCeyhan petrol boru hattının başarısına dayanarak, Ceyhan’ın bir enerji merkezi olarak gelişmesini de desteklemekteyiz. ABD olarak, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Irak gibi ülkelerdeki doğalgazı Türkiye üzerinden ileterek Avrupa’ya doğru bir koridor oluşturulması konusunda ticari çerçeveyi belirleyerek Türkiye ve komşuları ile bölgesel işbirliği için çalışmayı da son derece arzu etmekteyiz” denildi. ANKARA SamsunCeyhan Petrol Boru Hattı’nın temelinin atılmasına karşın, Türkiye petrol sağlama konusunda sıkıntı yaşıyor. Özellikle, Rusya’nın petrolünü SamsunCeyhan yerine, Bulgaristan ile Yunanistan üzerinden BurgazDedeağaç projesi ile Ege’ye aktaracak olması bölge petrollerinin buradan pazarlanmasına neden olacak. Rusya’nın projeyi desteklememesinin temel gerekçesi olarak ise hattın yapımının ihalesiz olarak Çalık Enerji’ye verilmesi ile hattın ZonguldakCeyhan olarak planlanmaması olduğu belirtiliyor. SamsunCeyhan’ın Rus petrolü için atıl kalacak olmasının nedeni ise, maliyettaşıma masraflarının Rus devlet şirketi Lukoil tarafından az bulunması. Edinilen bilgilere göre, Samsun Limanı’nın grostonluk büyük tankerler için küçük olması, küçük tankerlerin ise yol masrafları nedeniyle az kâr etmesi Moskova’yı BurgazDedeağaç’a itti. BurgazDedeağaç Petrol Boru Hattı Projesi’ne göre, Rus petrolü gemilerle Bulgaristan’ın Burgaz Limanı’na getirilecek, oradan inşa edilecek boru hattı yoluyla Yunanistan’ın Ege Denizi’nde bulunan Aleksandropolis Limanı’na pompalanacak, daha sonra ise gemilerle istenen yere nakledilecek. KAPASİTESİ 1.5 MİLYON VARİL Proje için Çalık Enerji ve İtalyan Eni’nin yüzde 5050 ortaklıkla kurduğu Trans Anadolu Petrol Boru Hattı Şirketi’ne (Tapco) Hindistan’ın petrol şirketi Indian Oil Corporation Limited (IOCL) de yüzde 12.5 hisseyle ortak olma kararı aldı. Projeye Shell de katılacağını açıkladı. Başlangıçta günde 1 milyon varil kapasitesi olacak hattın 1.5 milyon varil/gün kapasiteye ulaşması, Irak’tan gelen Kerkük hattının yılda 70 milyon ton olan tam kapasitede çalışması varsayımlarıyla Ceyhan’a ulaşan petrol miktarı yaklaşık 200 milyon varile ulaşacak. Hattın toplam uzunluğu 550 kilometre. Bu hat, Boğazlar’dan geçen yoğun tanker trafiğini azaltmak için yapılan BakuTiflisCeyhan ile sabotajlar nedeniyle tam olarak faaliyetini sürdüremeyen KerkükYumurtalık Hattı’ndan sonra üçüncü petrol boru hattı olacak. ‘TAKSİM’ GÖRÜŞÜLDÜ AB, ArGe ve KOBİ’lere yönelik 54 milyar Avro’luk yeni işbirlikleri sunuyor Bakan Aksu’ya 1 Mayıs ziyareti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DİSK, KESK, TTB ve TMMOB yöneticileri, 1 Mayıs’ta Taksim’de yapmak istedikleri kutlama ve anma için İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ile görüştüler. Aksu’nun makamında gerçekleşen görüşmeye DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, TTB Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı katıldı. Çelebi, basına kapalı gerçekleşen kabulün ardından yaptığı açıklamada, Aksu’ya, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama ve anma yönündeki görüşlerini ilettiklerini söyledi. Aksu’nun kendilerini dinlediğini ve geniş bir değerlendirme yaptıklarını anlatan Çelebi, “Umuyoruz ve diliyoruz ki bu yaklaşımımız anlayışla karşılanır’’ dedi. Bir soru üzerine, Aksu’nun, “Taksim’in miting alanı olmadığı’’ yönünde değerlendirmede bulunduğunu ifade eden Çelebi, önümüzdeki günlerde İstanbul Valisi Muammer Güler’i ziyaret edeceklerini belirtti. Türk şirketlerine fırsat ? TÜBİTAK Başkanvekili Prof. Dr. Nüket Yetiş, “Sağlam bir ulusal ArGe altyapısının uluslararası boyutla da desteklenmesiyle, kuruluşlarımızın dünya çapında araştırmalara imza atması zor olmayacaktır” dedi. İstanbul Haber Ser tiş, “Sağlam bir ulusal visi Türkiye Bilim ve ArGe altyapısının Araştırma Kurumu uluslararası boyutla (TÜBİTAK) Baş da desteklenmesiyle, kanvekili Prof. Dr. Nü kuruluşlarımızın, Avket Yetiş, AB 7. Çerçe rupalı meslektaşlave Programı kapsamın rıyla beraber dünya da Türk şirketlerini 54 çapında araştırmalamilyar Avro’luk kayna ra imza atması zor olğın beklediğini belirte mayacaktır” diye korek Türkiye’nin prog nuştu. 6. Çerçeve Programlara katılmasının, ramı’nda Türkiye’den Avrupa’nın ArGe ca yaklaşık 3 bin ortaklık miasıyla ve KOBİ’lerle başvurusu yapıldığını yeni işbirliklerinin ve bunların 500’e yakıfonlandığını oluşturulması için tari nının hi bir fırsat olduğunu anımsatan Yetiş, 2002söyledi. TÜBİTAK ta 2004 yılları arasında rafından düzenlenen Türkiye’den konsorsi“7. Çerçeve Progra yum ortağı olarak yamında Başarıya Gi pılan başvuruların sayıden Yol” konferansına sı 1214 iken, 2004ilişkin düzenlenen top 2006 yılları arasında bu lantıda bu programın rakamın 1768’e çıktıulusal fonların bir ta ğını ve bu başvuruların mamlayıcısı olduğunu 331’inin kabul edildiifade eden Prof. Dr. Ye ğini söyledi. Toyota, General Motors’u solladı Ekonomi Servisi Japon otomobil devi Toyota, dünya otomobil satış liderliğini ABD’li General Motors’un elinden aldı. Toyota’dan yapılan açıklamada, ocakmart döneminde şirketin dünya genelinde 2.34 milyon araç sattığı bildirildi. Böylece Toyota, çeyrek yıl sonuçlarına göre dünyanın bir numaralı otomobil satıcısı haline geldi. Yetkililer, aynı dönemde ABD’li General Motors’un 2.26 milyon adet araç sattığını ifade ettiler. General Motors, ağır mali sorunlarla uğraşırken Toyota özellikle yakıt tasarruflu otomobillerinin popülaritesi sayesinde ilk kez rakibini satışlar açısından geçmiş oldu. Akpınar THY’de Eski Eski Turkcell Turkcell Genel Genel Müdürü, Müdürü, THY THY Yönetim Kurulu’na Kurulu’na girdi. girdi. Kaynak: IMF, World Economic Outlook, Nisan 2007 B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK [email protected] Ekonomi Servisi Türk Hava Yolları’nın dün yapılan olağan genel kurulu toplantısında Candan Karlıtekin yönetim kurulu başkanlığına yeniden seçilirken eski Turkcell Genel Müdürü Muzaffer Akpınar, yönetim kurulu üyeliğine getirildi. THY’den yapılan açıklamaya göre olağan genel kurulda yapılan seçimde diğer yönetim kurulu üyeleri şöyle oldu: Mehmet Büyükekşi, Temel Kotil, Hüseyin Atilla Öksüz, Cemal Şanlı, Hamdi Topçu. THY Teknik AŞ Yönetim Kurulu üyeliklerine Özelleştirme İdaresi Başanı Metin Kilci, Candan Karlıtekin, Hamdi Topçu, Temel Kotil ve İsmail Demir seçildi. Geçen hafta Türkiye önemli bir konuğu ağırladı. Fransız Bilimler Akademisi üyesi ve eski Interacademy Panel (IAP) Eşbaşkanı Prof. Dr. Yves Quere. Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) özel davetiyle Türkiye’ye gelen Fransız fizikçi Quere, son 10 yıl içinde tüm dünyada ilköğretim okulları arasında yaygınlaşan “Bilim Eğitimi” programının yaratıcılarından. 1988 yılında Nobel Fizik Ödülü sahibi Prof. Dr. Leon Lederman’ın öncü çalışmalarıyla ABD’nin Chicago kentinde ailelerinin fakir olması nedeniyle iyi eğitim alma olasılığı düşük ilkokul öğrencilerinin okullarında uygulandı. Programın sağladığı başarı üzerine Amerika Bilimler Akademisi Smithsonian Enstitüsü, programı destekledi. Bilim eğitimi programı 1992 yılında Prof. Quere’nin önderliğinde “La main a la pate” (Eller Hamurda) adı altında Fransa’da uygulanmaya başladı. Baş langıçta okulöncesi ve ilkokul öğrencilerinin yüzde 3’ünü kapsayan program, bugün tüm nüfusun yarıya yakınına ulaşıyor. Programın temel amacı, çocukların doğayı doğal bir obje olarak gözlemeleri, izlemeleri ve edindikleri kavramlar doğrultusunda sorgulamaları esasına dayanıyor. Böylelikle hem yaratıcı zekâlarını hem de lisanlarını geliştirmeleri sağlanıyor. Halen Fransa örneği, Çin, Brezilya, Arjantin, Şili, Malezya, Meksika, Mısır, Kolombiya ve Slovakya’nın da dahil olduğu 17 ülkede uygulanıyor ve “sorgulamaya dayalı eğitim” ya da “sorgulayıcı eğitim” adı altında yaygınlaşıyor. TÜBA, bilim eğitimini, Fransa’nın yürüttüğü “Eller Hamurda” programını ve diğer ülkelerdeki uygulamaları yakından izleyen bir kurum. Zaten Prof. Quere’yi davet etmesi, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve di Kutlu Hafta ve Bilim Eğitimi? ğer ilgililerle tanıştırması, konferans düzenlemesi de bu yüzden. Verilen çaba, Türkiye’de bilim eğitiminin her taraftaki ilköğretim okullarına girmesi ve sorgulayıcı bakış açısının kazandırılması için. Quere ile konuştuğumuzda biri İstanbul, diğeri Ankara’da olmak üzere iki okulu ziyaret ettiğini ve son derece etkilendiğini öğreniyoruz. “Zaten sizde birçok ülkeden çok daha ileri seviyede çocukların bilim eğitimi yapılıyor” diye anlatıyor. Ancak şu bir gerçek ki Quere’nin ziyaret ettiği okullardan biri, Türkiye’nin en eski ve Atatürkçü özel okullarından biri, diğeri ise bir devlet üniversitesinin kurduğu vakfın ilköğretim okulu. Yani bir bilim yuvasının içinden doğan bir okul. İmam hatiplerin, Kuran kurslarının pıtrak gibi bittiği ülkemizde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Günü’nde bile Kuran okuma yarışması düzenleme girişimleri olurken “bilim eğitimini” yaygınlaştırma girişiminin ne kadar başarılı olacağı cidden soru işareti. 23 Nisan haftasına denk getirilen kutlu doğum haftasında hedef kitle olarak öğrenciler belirlenirken bu doğrultuda yüzlerce ilköğretim okulunda kutlu doğum haftasına yönelik konferanslar düzenlendi, şiir ve kompozisyon yarışmaları yapıldı. Aydınlanmanın ışığında yürüme hedefiyle bundan 87 yıl önce genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk tohumlarının atıldığı ve çocuklara armağan edildiği günün önemi, birçok okulda “Kutlu Hafta”nın gerisinde kaldı. Küçük beyinler, akıl ve mantık yerine dinsel motiflerle süslü şiir ve kompozisyonlar yazmak için çabaladılar. Türkiye’nin “bilim eğitimi” gerçeğini bir kenara bırakıp Prof. Quere ile yaptığımız sohbete geri dönersek, Fransız fi zikçi, programın ülke genelinde yaygınlaştırılmasında kilit noktanın öğretmenlerin eğitimi olduğunun ısrarla altını çiziyor. “Fransa’da bu noktaya gelmek 10 yılı aldı. Hâlâ yüzde 100 başardığımızı söyleyemem. Çünkü öğretmenlerin bir kısmı bile sorgulayıcı öğrencilerle ders yapmaktan korkuyorlar. Var olan ve ezbere dayalı sistemi yürütmek daha kolay” diyor. “Eller Hamurda” programında elde edilen başarının Avrupa Birliği’nin de dikkatini çektiğini belirten Quere, yılda 1 milyon Avro’luk bir fonla desteklediğini ve bugün AB içinde, aralarında Estonya, Macaristan, İtalya, Almanya ve Portekiz’in de olduğu 12 ülkenin bu şemsiye altında olduğunu vurguluyor. Belli ki bilim eğitiminin çok küçük yaşlara indirgenmesi için önce bunu benimsemek, kararlı olmak ve belli bir koordinasyon içinde yürütmek gerekiyor. Umarız, TÜBA çabalarında başarılı olur... CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle