19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 NİSAN 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Arınç’a göre Cumhurbaşkanı, dindar olacakmış... “Çankaya imamı!” SEN, Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda aşağılanmasını, ucu açık bir şekilde sonsuza kadar oyalanmasını ve kandırılmasını savunuyorsun. Sen asıl bu oyalama ile Türkiye’nin bölünmekte olduğunu anlamıyorsun. Sen, Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesine ya da girmemesine karşı değilsin. Sen Amerika’nın isteklerine tercüman oluyorsun; Amerika isterse soluğu değil Kerkük’te Bağdat’ta almaya hazırsın. Sen, Türkiye’de laik cumhuriyetin demokratik rejim içinde korunacağını düşünüyorsun ama demokrasinin kendisini koruma hakkı olduğunu aklının ucundan bile geçiremiyorsun. Sen, ekonominin düze çıkması için ülkeyi çokuluslu sermayeye satmaktan ve kiralamaktan başka bir seçenek göremiyorsun. İşte bu yüzden emperyalizme tümüyle teslim olmayı yeğliyorsun. Sen, Çankaya’nın laiklik açısından bir kale PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Türban Aynur Süer: “Tesettürlü iki kızını Türkiye’de okutamayan Recep Tayyip Erdoğan oğlunu da türban takamadığı için mi Amerika’da okuttu!” Ya ğ m u r E k i m Erdoğan’ın en güzel sözü: “Başbakan olsan ne yazar, cumhurbaşkanı olsan ne yazar.” İnşaat Türker Ercan: “Kuzey Irak’ı Türkler inşa ediyor demek; Türkler artık açıkça Türkiye aleyhine çalışmaktan utanmıyor, demektir!” olduğunu kabul edemiyorsun çünkü senin gözün Washington ve Brüksel’deki kalelerden başka bir kale görmüyor. Sen, Çankaya’da kim olursa olsun yeter ki emperyalizmin onayında olsun istiyorsun. Sen, Ermenistan’da faşizmi aratmayan uygulamalara gözünü kapatıp Ermeni diyasporasının Türkiye’de söz sahibi olmasında bir sakınca görmüyorsun. Sen, Kıbrıs’ta Rumlar için hazırlanmış ama Rumların bile onaylamadığı planları onaylıyorsun. Sen, Kürtlerin haklarını savunduğunu sanarak “Kürdistan”ı savunduğunun farkına varamıyorsun. Sen, Avrupa’nın ve Amerika’nın karşısında Türkiye’nin her türlü ödünü vermesini istiyorsun; Sen başkalarının kucağına itiraz etmeden oturulmasını öneriyorsun. Sen, Türkiye’de emperyalizme direnen halktan rahatsız oluyorsun; ulusal bütünlükten söz edilmesini ülkenin kamplara bölünmesi olarak algılıyorsun. Sen, Türkiye’de laik cumhuriyet rejimine yönelik tehlike uyarılarının demokrasiye dönük bir tuzak olduğunu zannediyorsun. Ama sen, Türkiye’de laiklik olmadan demokrasinin yaşayamayacağını anlayamıyorsun. Sen; senin vatan haini, satılmış, bölücü, mandacı, işbirlikçi diye damgalandığını sanıyorsun. Yine yanılıyorsun. Sen demokrasi budalası olmuşsun. Çünkü, savunduğun demokrasinin sığındığın emperyalizmin umurunda olmadığını unutmuşsun! Bir de Almanlar Çıktı Başımıza (2) Konu, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in istemi doğrultusunda Federal Meclis’e sunulmak üzere hazırlanan ‘Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mücadele Çerçeve Karar Taslağı’dır. Bu taslak yasalaşırsa, Almanya’da bundan böyle “Ermeni soykırımı yoktur!”, “1915 olayları tehcirdir!” demek suç sayılacaktır. O dönemde Osmanlı topraklarında yüzlerce Alman bilim adamı, yüksek bürokrat, uzman, danışman; çavuştan mareşale kadar her rütbeden Alman subayı bulunmaktaydı. Dolayısıyla tüm bu Alman görevlilerin, özellikle de subayların, şayet Doğu Anadolu’da yüz binlerce Ermeninin canına mal olmuş bir ‘soykırım’ gerçekleşmişse bunu duymaları, bilmeleri gerekmez miydi? O yıllara ilişkin Alman belgelerini mercek altına aldığımızda, o bölgeye hiç adım atmamış olan misyonerpapaz Lepsius’unkiler dışında ‘soykırım savları’na rastlamıyoruz. Fakat belgelerde sıkça “Deportation (sürgün, sürme; memleketten tart ve tebit; ülkeden çıkarma)” (Bak. Karl Steuerwald, AlmancaTürkçe Sözlük) sözcüğüne rastlıyoruz, yani Bayan Merkel’in anılmasını yasaklamaya çalıştığı ‘tehcir’ olayını tanımlayan sözcüğe... ??? Bu hiç de yadırgatıcı değildir, çünkü ‘tehcir’ önerisinin Talat Paşa’dan iki yıl önce, 1913 yılında, “Ermeni sorununu çözmek amacıyla”, 1883 yılından itibaren Osmanlı ordusunda görev yapan Alman generali Colmar Freiherr von der Goltz tarafından yapıldığı, ‘tehcir’de, o dönem Osmanlı topraklarında bulunan yaklaşık 800 Alman subayının bir bölümünün de yer aldığı bilinmektedir. Alman subaylarının Ermenilere bakışı tüyler ürperticidir, örneğin şu sözler Osmanlı Kara Ordusunun Kurmay Başkanı General Fritz Bronsart von Schellendorf’a aittir: “Ermeni, Yahudi gibidir. Kendi vatanı dışında yerleştiği ülkenin sağlığını emen bir asalaktır!” Ben tarihçi değilim, kafamdaki bulanıklığı okuduklarımla gidermeye çalışıyorum. Okuduklarım ise beni, yüz binlerce Ermeninin, Türk’ün, Kürt’ün canına mal olan “tehcir felaketi” tezine yaklaştırıyor. Ne var ki, eğer yukarıdaki taslak yasalaşırsa, bu tezden yola çıkarak Ermeni sorununu, 1915 olaylarını Merkel Almanya’sında özgürce tartışma hakkımı yitireceğim. Almanya’da soykırım tezini reddeden, fakat tehcir konusunda benim gibi düşünen çok sayıda araştırmacı ve bilim adamı da bulunuyor; planlanan yasayla onlar da susturulacak, akademik özgürlükleri ellerinden alınacak. ??? Angela Merkel’in ‘yasak değirmeni’ne Türkiye’den su taşıyan Alman bilim adamları da var. Bunlardan birinin, Bilgi Üniversitesi’nde tarih dersi veren Doç. Dr. Christoph Neumann’ın 1 Mart 2007 tarihli Rheinischer Merkur gazetesinde ‘Açık Bir Yara’ başlıklı bir makalesi yayımlandı. Uzun yıllardır Türkiye’de yaşayan Neumann, yazısına “1915 soykırımının (genozid) uzun ve trajik bir geçmişi vardır” diye başlıyor, soykırım tezini kendince gerekçelendirdikten sonra, “bugüne kadar çoğu Türk üniversitesinde Ermenilerin yok edilmesine ilişkin açık tartışmalar sosyal açıdan olanaksızdır; açıkça soykırımdan söz edenler en azından ‘Türklüğe hakaret’ nedeniyle haklarında dava açılması riski taşımaktadırlar” diyor. Neumann’a göre, “doğal ki bu ortamda önemli tarihsel soruların açıklığa kavuşturulması düşünülemez,” dolayısıyla “sözgelimi Rusya’nın, İngiltere’nin ve (Osmanlı’nın) müttefiki olan, fakat müttefikinin 1915’teki suçlarını engellemeyen Alman Devleti’nin rolü” karanlıkta kalacaktır. ??? Makalesinde, acısını taşıdığımız Hrant Dink’i “Büyük Savaş”ın son kurbanı olarak gören Herr Neumann’ın Türkiye üniversitelerindeki kısıtlı özgürlük ortamı üzerine düşünmesi hiç kuşkusuz ki özgürlüğün evrenselliği açısından doğru bir davranıştır, herhalde kendi ülkesinde tartışma özgürlüğünün üzerine bir balyoz gibi inecek ‘Merkel Planı’ üzerine de söyleyeceği, yazacağı şeyler olacaktır. Duyacak, okuyacak, yararlanacağız. (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Cumhuriyet Mitingini reddedenleri unutma İKTİDAR ve iktidarın borazanları, halkı Cumhuriyet Mitinginden uzak tutmak için ellerinden geleni yaptılar. İktidar güdümündeki karşı propagandanın özü, mitingi “darbeciler”in düzenlediği, mitingde “darbe çağrısı” yapılacağı yolundaydı ve en büyük kozları da mitinge katılmayacaklarını açıklayan demokratik kitle örgütlerinin “en demokrat” yöneticileriydi. Böylesi sanırım ilk kez görüldü; holding medyası mitinge katılacakları değil de katılmayacakları duyurdu. Ama halk yutmadı! Halk, 14 Nisan’da Ankara’nın Tandoğan Alanı’nda, alana çıkan tüm yollarda ve Anıtkabir’de tarih yazdı. Tarihe bir not da biz düşelim... Bugün Cumhuriyet Mitingine katılmayı reddeden “demokratlar”ı, yarın kapımızı çalacaklarını ve bizden yardım isteyeceklerini bilerek ve onlara yine de elimizi uzatacağımızı belirterek hep anımsayalım: Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türkİş) Genel Başkanı Salih Kılıç, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Süleyman Çelebi. Değil Serkan Deniz: “Birileri hem laik değil hem de Çankaya’ya layık değil.” Meydanlar Akif Kökçe: “Meydanlarda milyonlar var, milyonları örgütleme iddiasındaki örgütler yok!” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Aspendos’un soruları... Anadolu Ateşi’nin antik Aspendos tiyatrosu’ndaki gösterileri üzerine süregelen tartışmalar bitmiyor… Konuya girmeden önce kimi “önyargı”ları giderelim; 1 Tarihsel mekânların kültür ve sanat etkinlikleriyle yaşatılması doğru, yararlı ve “evrensel” bir tutumdur. Çünkü, çağdaş yaratıcılığın, insan aklının “hüner”li birikimlerinden beslenerek gelişmesi, “koruma”nın felsefi temelidir. Bu nedenle, antik Aspendos tiyatrosunun da günümüz sanat ve kültür yaşamına hizmet etmesi “isteği”, bu felsefeye uygundur. 2 Anadolu Ateşi, ülkemizin kültürel zenginliklerini, her yörede farklılık gösteren halkoyunlarımızı özenle örnekleyerek kanıtlayan, günümüzün en başarılı “ulusal sanat” gösterilerinden biridir. Bu nedenle, “aynı gösterinin uygarlık kökleri” arasındaki Aspendos’ta toplumla buluşması da bir bakıma “hak edilmiş” bir istektir… madan kurulmalı; en çok 5000 kişiye izin verilmeli; bunlarla birlikte yapısal sorunlar saptanarak acil önlemler alınmazsa, gezi amaçlı ziyaretlere bile kapatılabileceği…” İşte bu “yaşamsal” uyarılara rağmen süregelen “ihmal”in sonucunda, Aspendos’un şimdi çok daha “riskli” kullanımlarla karşı karşıya kalması üzerinde de yine Antalya Koruma Kurulu 9 Mart 2007 tarihli son kararında özetle diyor ki: “Gösterilerin zarar verdiği artık bir gerçektir; insan ve araçlardan kaynaklanan titreşimler ve kullanım yoğunluğu bozulmalar yaratmıştır; sadece ziyaret amaçlı olanlar dışındaki kullanımlar uygun değildir…” HARBİ SEMİH POROY Selçuklular olmasaydı İS 2. yy’da, “17 bin kişi”lik inşa edilen Aspendos’daki olağanüstü akustiğin, Xenon adlı bir genç tarafından nasıl yaratıldığı bugün bile açıklanamıyor. İnsan aklının bu “eşsiz” anıtı, bin yaşını geçtiğinde yapısal sorunlar yaşayınca, 13. yy’daki Selçuklu uygarlığının “kemerli onarımlar”ı sayesinde bugünlere kadar gelen sağlamlığına kavuşmuş. Çünkü Osmanlı tarihsel mirasa ancak “uzaktan” bakarken, biz ise “sadece kullanma”yı yeğlemişiz.. İşte böylesi bir geçmişin ardından bugünkü “umarsız” tutumları sessiz ve içerleyerek izleyen Aspendos’un eğer dili olsaydı, şunları yüksek sesle sormaz mıydı? 1 1995’teki Koruma Kurul kararının gereklerini neden yerine getirmediniz? 2 Özellikle “sanat”çılar, böylesi bir yapıtı yıpratarak sanat yapmayı nasıl savunabilirler? 3 Bu çok özel mimarlık “miras”ının güçlendirilmesi, üniversitelerimizde bile hâlâ ders ya da proje konusu neden yapılmaz? 4 Onarım giderleri ziyaretlerden ve gösterilerden elde edilen gelirle bile karşılanabilecekken, “ödenek ayrılmaması” nasıl bir anlayıştır? 5 Yöre turizmindeki bu en çekici anıtının kurtarılması için, “komşu”su olmakla övünen çok yıldızlı tesisler neden katkıda bulunmazlar? Yanıtlarını bizden önce Aspendos bekliyor.. Tabii, daha fazla dayanabilirse… ekinci?cumhuriyet.com.tr OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN “Uygar”lığın koşulu Ne var ki bütün bunlar, ancak Aspendos’a zarar vermemek, yaşlı ve yorgun bilgeliğini incitmemek ve çağdaş sanatla kuşaktan kuşağa buluşmasının “güvenceye alınması” koşuluyla geçerlidir. Eğer uzmanlar ve bilim dünyası, Anadolu’daki hâlâ hizmet verebilecek konumda ayakta kalabilmiş bu en görkemli anıtsal mirasın, “aşırı ses yüksekliği; sürekli titreşim ve yoğun kalabalıkların baskısı”na artık dayanamaz durumda olduğunu belirtiyorlarsa, yukarda özetlenen “doğru istekler”den de vazgeçmesini bilmek, “tarihsel uygarlıklar”a karşı “çağdaş uygarlığın” gereğidir… Tıpkı İtalyanların, aşırı ziyaretlerle artık “devrilme” riski taşıyan ünlü Piza Kulesi’ni, üstelik “dünyada rekor kıran turizm geliri”ni de gözden çıkartarak, tam 6 yıl “yoğun bakım”a alıp, yaşattıkları gibi… TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Nisan www.mumtazarikan.com TYS Kongresi Türkiye Yazarlar Sendikası’nın 15. Genel Kurulu’nun 1213 Mayıs 2007 tarihlerinde, 10.0019.00 saatleri arasında, Beşiktaş’taki Yıldız Sarayı, Dış Karakol Binası’nın Toplantı Salonu’nda aşağıdaki gündem çerçevesinde; 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 10. maddesi gereğince üye usulüyle yapılmasına karar verilmiştir. Gerekli yasal çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci toplantı 1920 Mayıs 2007 tarihlerinde aynı yer ve saatte yapılacaktır. Gündem: 1 Yoklama ve Genel Başkanı’nın konuşması 2 Divan başkanı ve üyelerinin seçimi 3 Saygı duruşu 4 Konukların konuşmaları 5 Çalışma, denetleme raporlarının ve hesap raporunun okunup görüşülmesi 6 Tasarı bütçenin görüşülmesi, Genel Kurul’un onayına sunulması 7 Raporlar üzerinde görüşme 8 Yönetim ve Denetleme Kurulları’nın aklanması 9 Tüzük değişikliği 10 Dilekler 11 Aday başvuruları 12 Seçimler ve kapanış. 1995’deki uyarı… Nitekim Antalya Koruma Kurulu da bundan “12 yıl” önce benzer değerlendirmeler yapmış olacak ki 6 Haziran 1995’teki 2541 sayılı kararında özetle şu uyarılarda bulunmuş; “Tiyatroda sadece Kültür Bakanlığı etkinlikleri düzenlenmeli; ancak yüksek frekanslı ses cihazları yasaklanmalı; sahne, tarihi yapının antik duvarlarına dokunul SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Özellikle 1 Çanakkale Savaşları’nda 2 İngilizlerle 3 birlikte sava 4 şan Avustralyalı ve Yeni 5 Zelandalı as 6 kerlere veri 7 len ad. 2/ Hz. 8 Muhammed’i övmek 9 ve ondan şefaat dile1 2 3 4 5 6 7 8 9 mek amacıyla yazı1 H A R Ş A N E E lan kaside... Japon 2 A T A R O M E N mutfağına özgü bir E D E tür şehriye çorbası. 3 R U M B A S A B I R Z 3/ Bir kıta... Molib 4 B 5 İ L E T İ Ş İ M den elementinin K I L I R simgesi. 4/ Eski ve 6 Y A S 7 E N S A Ğ S U bilinmeyen bir tarihi E P E A D I M anlatmakta kullanı 8 ÖN E R İ lan deyim sözü... 9 İ T İ Kahramanlık ya da din konusunda yazılıp bestelenen şiir. 5/ Karışık renkli... İtalya’da bir kent. 6/ Gözün ağ tabakası... Siper, hendek. 7/ Uluslararası Çalışma Örgütü’nün simgesi... Tuzağa düşürülen şey. 8/ İçine jeton ya da para atılarak bir aletin çalışmasını sağlayan kumbara. 9/ Güneydoğu Anadolu’da, daha çok kadınların çeşitli yerlerine yaptırdıkları bir tür dövme... Et kıymakta kullanılan büyük bıçak. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gelibolu Yarımadası’nda, “Suvla” da denilen ve Çanakkale Savaşları’nın önemli çarpışmalarına sahne olan bir koy. 2/ Boşa giden, işe yaramayan... Neodim elementinin simgesi. 3/ Tavlada kullanılan oyun aracı... Eski zamanla ilgili olan. 4/ Çabuk davranan, çevik... İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan küçük sinek. 5/ Muğla’nın Ortaca ilçesine bağlı Dalyan beldesindeki ünlü antik kent. 6/ Angola’nın başkenti... Sulak yer. 7/ İsim... Boru sesi... Katışıksız, saf. 8/ 16131917 yılları arasında Rusya’yı yöneten hanedan. 9/ Kimi belge ve işlemlere geçerlilik kazandırmakla yükümlü kamu görevlisi... İlkel bir silah. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle