23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 MART 2007 PERŞEMBE 2 Mehmet Başaran “Eylül’ün Kızgın Soluğu” (Cumhuriyet Kitapları) romanına şu alıntıyla başlıyor: “12 Eylül döneminde: 49 kişi idam edildi. 1.683.000 kişi fişlendi. 210 bin davada 230.000 kişi yargılandı... 7.000 kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 98.404 kişi örgüt üyeliği suçuyla yargılandı. 30.000 kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 23.667 devlet görevlisi sürüldü.” Mehmet Başaran, yaşam boyu acılardan geçmiş bir yurttaşımız! Bir köy çocuğu; bir öğretmen, bir şair, bir yazar, bir devrimci!.. 12 Eylül’ün ‘kızgın soluğunu’ değil yalnız, tek partinin, çok partinin, asker yönetimlerinin karanlığında sürdürmüş yaşamını!.. Hep yazarak, konuşarak, uyararak, doğallıkla sürgünlerde, horlanmalarda direnerek... “Eylül’ün Kızgın Soluğu”, şu roman furyasında, kolaylıkla, ucuzlulukla yazılan birtakım romanların büyük tanıtımlarla okurlara sunulduğu günlerde, ilgiyle okunacak bir roman, hepimizin içinde kendini bulacağı bir roman... ??? Bu arada Mahmut Makal’ın da yeni kitaplarını okudum. “Anılar Acımsı” Makal’ın yeni kitabı. Öğretmenlikte, müfettişlikte, yazarlığında yaşadığı ibret verici olaylar, kişiler, hem de ünlüler, devlet görevlerinde üst OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL yerlere tırmanmış olanlar... Makal’ın “Zulüm Makinesi”de öyle... Bir de Naciye Makal’ın ‘Bindim Tütün Küfesine’ adlı öyküleri (Umay Yayınları)... Mahmut Makal bir dönemin öncüsü, bir bakıma kahramanı, savaşçısı; hem yazar, hem eğitimci... Yakın tarihimizde iz bırakmış sayılı kişilerden... ??? Kitaplar yığıldıkça yığıldı. Eski yıllarda hepsini okumaya çalışırdım. Doğallıkla bana bir katkı sağlayanları! Ama bakıyorum, Erol Toy’un “O’na Katılmak” (Gürer Yayınları), Elif Uyar’ın “Türk ve İngiliz Siyasal İlişkileri”, Ali Bilgenozoğlu’nun “Osmanlı Devleti’nde Arap Milliyetçileri Cemiyetleri”, (Yeniden Kuvvayı Milliye yayını), Vural Savaş’ın “Vatanın Bağrına Düşman Dayamış Hançerini” (Bilgi Yayınları)... Turan Karakaş’ın “Üç Başlı Yılan” (HD Yayıncılık) adlı şiirleri... Daha başka, yakın tarihimizle, bizle, bizimle, yaşadıklarımızla, duyduklarımızla, bildiklerimizle, daha doğrusu öğrenmemiz gerekenlerle dopdolu kitaplar... ??? Bir başka önemli, ama ger Kızgın Solukta Bir Yaşam çekten önemli bir çalışma da, Orhan Tüleylioğlu’nun “Babam Neden Öldürüldü Anne?” (Umag Yayını)... Kaftancıoğlu, Taylan Özgür, Necdet Güçlü, Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Necdet Bulut, Hakan Şenyuva, Cevat Yurdakul, Cavit Orhan Tütengil, Kemal Türkler, İlhan Erdost cinayetlerinin ayrıntılı gerçekleri... Çoğunlukla ‘katili meçhul’ kalmış ya da kimileri katil diye yakalansa da kolaylıkla yakayı sıyırıp aramızda yaşamlarını sürdürenler... Mehmet Başaran’ın ‘Kızgın Soluklar’ı,Makal’ın ‘Zulüm Makinesi’nden geçmiş insanlarımızın öyküleri... Kitaplar sizleri, bizleri bekliyor. Kimi haftalardır, kimi aylardır bekliyor. Başa çıkmak zor! Hele belli bir yaşın üstündeyseniz, gününüz gününüze uymuyorsa, bütün bu acılar bir daha, bir daha üstünüze yığılıyorsa!.. ??? Son olarak ilgiyle okuduğum bir anı kitabından söz etmeliyim, Hüner Tuncer’i gazetemizde yazılarından tanıyorsunuz. O da “Bir Kadın Diplomatın Anıları”nı (Logos yayını) yazmış.. Güzel bir anlatım; görevli bir kadın olarak hariciye mesleğinde yaşadıkları, kimi eğlenceli, kimi üzücü izlenimler, anımsamalar... Benden bu kadar işte! Okurlarımı adlarını andığım kitapları okumaya çağırarak!.. Atatürkçülük Adına Prof. Dr. Necdet ADABAĞ ünya ölçeğinde tartışmaya yer bırakmayacak biçimde kendini kanıtlamış değerler, tanımlar, kavramlar vardır. Kuşku götürmez biçimde kendilerini tanıtlamış gerçekliklerdir. Kimse bu tanımları ya da kavramları tartışmaya açmak yürekliliğini gösteremez. Ve zaten uygar toplumlarda insanlar artık bu kavramları, değerleri ya da tanımları öylesine benimsemişlerdir ki tartışmaya açmak kimsenin aklına bile gelmez; tartışmaya açmaya kalkanlar da çağdışı sayılarak eleştirilmekten kendilerini kurtaramazlar. Toplum bilincine ermiş uluslarda doğal olarak eleştirenler, havanda su dövenler değil, nesnel doğruların arkasından gitmek zorunluluğunu duyan kalabalık kitlelerdir. Yoksa geri kalmış toplumlarda olduğu gibi bir iki cılız ses ya da boş kalabalıkların oluşturdukları, bir araya getirdikleri tepkiler değildir. Sanıyorum kalkınmışlıkla geri kalmışlık arasındaki temel farklılıklardan biri de söz konusu tepkilerde ortaya konan içtenliğin ölçüsüdür. İçtenliğin ölçüsünde de ölçüt, yurttaşların inanmışlığı ve olgunluğudur. Geri kalmış toplumlarda gerçek anlamda inanmışların yanı sıra çokça inanmış gözükenler de vardır ki bu ikiyüzlü tavırlarından ötürü adları günün deyimiyle “takıyyeci”ye çıkmıştır. Zaten o değerleri ya da o tanımları tartışmaya açanlar da onlardır. Örneğin, Fethullah Hoca’nın okullarına Atatürk posteri asması ne ölçüde içtenliklidir? İstemeye istemeye bir zorunlu PENCERE ‘Stratejik Ortağımız’a Maşallah... “Stratejik ortağımız” ABD ile ilişkilerimiz artık bizim saflık, aptallık, budalalık, dangalaklık, geri zekâlılık yeteneklerimiz üzerine süregelen bir ilginç niteliğe kavuştu... Nasıl?.. ? Gerçi eskiden de buna benzer bir durum vardı; kuzeyden gelecek ‘komünizm tehdidi’ üzerine korkutulmuş, şartlandırılmış, körleştirilmiş bir Türkiye, Amerika tarafından evire çevire yönetiliyordu... Ama, o dönemde hiç olmazsa ülkemizin laikliği ve bölünmezliği üzerinde ‘şaibeleşen’ bir Amerikan tehdidi yoktu... Eski çamlar bardak oldu... Ne bardağı?.. Viski bardağı mı?.. Bizi yöneten yerli politikacılar Mütareke İstanbul’unda yaşayan siyasilere dönüştüler, sırtlarını Amerika’ya dayayıp vatanı satmak üzerine iş tutuyorlar... Peki, ABD ne yapıyor? ? Yeryüzünde IMF’nin avucu içinde çırpınıp duran Türkiye’den başka bir ülke kalmadı... Yerliyabancı ortaklığı en başta yüksek faiz hortumuyla ülkeyi soyuyor, sömürüyor... Ülkemizde öylesine dışa bağımlı bir ekonomi söz konusu ki, eloğlu işaret parmağıyla talimat verse tüm dengelerimiz altüst olur. Amerika Türkiye ekonomisini tam anlamında kafakola almış durumda... ? Seçim sandığındaki marifetler ekonomiden geride kalmıyor; hangi siyasal parti Başkan Bush’tan icazet alıyorsa işi iş, kaşığı gümüş... Amerikancı siyasinin tuttuğu altın oluyor... RTE Asya’da terörist Hikmetyar’ın koltuğu altındayken hava alıyordu; Başkan Bush’un yamacına sığındığı günden bu yana iktidar koltuğunda oturuyor... Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimi mi var?.. Türkiye’nin gözleri Amerika’da... Bush yönetimi ne düşünüyor?.. Herkes ayağını Vaşington’a göre denk almaya hazır... ? Demek oluyor ki Amerika, Türkiye ekonomisini IMF ile avucunun içinde tutuyor, siyasetini de sıkı sıkıya kendisine bağlamış... Üstüne üstlük Kuzey Irak’ı işgal ederek komşumuz olmuş... ABD, Kuzey Irak’ta PKK terör örgütünü düpedüz himaye ediyor... Terör örgütü saydığı PKK’ye karşı şiddet kullanılmasından yana değil Amerika, Türkiye’ye üstü kapalı ya da açık diyor ki: Anlaşın!.. ? Amerika nasıl olur da bizim “stratejik ortağımız” olmaz... Ekonomimiz IMF marifetiyle ABD’nin elinde... Siyasal iktidarımız AKP, ABD’nin elinde... Türkiye’ye karşı koz olarak kullandığı PKK de ABD’nin elinde... Böyle “stratejik ortak” dostlar başına!.. ? Hiçbir şeye yanmıyorum; haydi eskiden bir “komünizm tehdidi” vardı da “stratejik ortak” olmuştuk... Bugün tehdit nereden geliyor? Sakın Türkiye’nin üstündeki en büyük tehdit artık “stratejik ortak ABD” olmasın? D luk gereği yapılmış eylemlerdir, bizce. Ancak bunlar bilinenlerdir. Bir de bilinmeyenler vardır ki çok daha tehlikeli olanlar da bunlardır ve katmerli takıyyeciliktir yaptıkları. Sizinle fikirlerinizi paylaştığını göstermelik olarak ortaya koyan ama içtenlikli olmadığı için en kısa yoldan çıkarları doğrultusunda çark etmesini bilen insanlardır. Zihinsel olgunluğa erişmemiş oldukları için kalkınmamış toplumlarda bu insanlar daha çoğunluktadır. Bugün kalkınmış ülkelerde laiklik gibi, irtica gibi tanımlar artık tartışılmayacak kadar yerine oturmuş tanımlardır. Ve hiç kimse çıkarına uydurmaya kalkışmaz. Böyle bir girişimi güldürü konusu olur ve eleştirilir. Çünkü bilir ki örneğin laiklik yüzyıllar boyu nice canlar almış ve nelere mal olmuştur. Artık çıkarı doğrultusunda laikliği kullanması söz konusu olamaz. Ayrıca bu bağlamda sözde laiklik de gündem dışıdır. Görünüşte laik düşünceli olan biri kendini gerçek bir laik olarak göstermek gibi bir oyunculuğa soyunmayacağı gibi soyunsa da oyunculuğunu kimseye yutturamaz. Zaten bu oyunculuğa kalkmak gibi bir ikiyüzlülüğü de olamaz. 1950’lerden beri ülkemizde oynanan oyun budur. Kendisini sahici laik gösterenler gerektiğinde laik olmaktan kolaylıkla ödün verir olmuşlardır. Laikliğin tanımını, irticanın tanımını yeniden gündeme getirmek istemelerinin temel nedeni, evrenselliği tartışma götürmez bu değerleri kendi çıkarlarına uydurmak sevdasıdır. Laiklik adına, neden oldukları tehlike, bilinen laiklik düşmanlarınınkinden ötededir doğal olarak. Laikliğin kurucusu ve temel savunucusu Atatürkçülüğü de kendilerine uydurmaya kalkanlar ya da işlerine geldiğince kullananlar çoğunluktadır ülkemizde. Gerçekte yerine oturmuş bir tanım olarak ve su götürmez bir gerçeklik olarak tartışılmaz olması gerekirken kendi çıkarına göre kullanmak isteyenlerin bu içtenliksiz yaklaşımlarından ötürü Atatürkçülük değil, kendilerini Atatürkçü olarak tanıtanların Atatürkçülüğü tartışılmalı ve gerçek yüzleri su yüzüne çıkartılmalıdır. Çoğu kez öylesine inandırıcı olmaktadırlar ki insan bu insanların karşısında kendisinden kuşku duyar olmuştur. Kuşku götürmez Atatürkçü olarak bilinen kişilerin, bu sözde Atatürkçü kişilerce oyuna getirilmiş olduğunu görmek, insanın bu konuda kendisini yeniden sorgulamak gereğini kaçınılmaz kılıyor. Atatürkçülük artık hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde tanımlanmıştır ve bu tanım bağlamında insanın aklına ilk başta dürüst ve doğru sözlü olmak anlamı gelir. Atatürkçülük nesnel doğruların arayışında olmak demektir; haktır, hukuktur. Bunun tersini savunmak ya da kendince yorumlamak Türk ulusuna yapılacak en büyük bir haksızlıktır. Atatürkçülük yalnızca fikir, düşünce değildir; eylemdir eylem. Sözle Atatürkçülük olmaz, sözde kalır. Atatürkçülük, Atatürk’ün kalıtına sahip çıkmakla olur. Ulusallık adına, bağımsızlık adına, Türk dili, Türk tarihi ve Türk coğrafyası adına; Anadolu’yu bulgulamak adına kurduğu kurumlar elli yıldır sözde Atatürkçülerce sinsice yıpratılmaktadır. Rasattepe’den büyük gözaltında olduklarını unutan bu kişiler bir gün bunun hesabını vermek zorunda kalacaklardır. Atatürkçülük, gösteriş olsun diye kalabalıklarla Anıtkabir’e yürümek değildir. Orada yatanın ruhunu taşımak gerekiyor. O’nun ülkülerini özümsemek ve yaşatmak başat koşulu oluşturuyor. O’na öykünmek, içtenliğini içtenlikle paylaşmak anlamına geliyor. Ne ki çoğaldıkça çoğalıyor sözde Atatürkçüler; çevreme baktıkça ne kadar da çok Kenan varmış meğer, diyorum. Ve şaşırmıyorum. Karşınızdakinin düşman olduğunu bilirseniz ona göre önleminizi alırsınız, ama karşınızdakinin yalancı bir dost olması durumunda eliniz ayağınız bağlanmıştır. Sizi arkanızdan hançerlemesini engelleyemezsiniz. BRTBİRLEŞİK REHBERLER TURİZM NİSAN 2007 Kültür Gezileri Programı www.kulturgezileri.com Yitik Zamanın İzinde İstanbul; 01 Nisan: Tophane’den Galata’ya 08 Nisan: Aksaray’dan Yedikule’ye 1415 Nisan: Kıyıköy, Vize, Edirne 29 Nisan: İznik Konsüllere evsahipliği yapmış doğanın cömert davrandığı eşsiz Nicea (İznik) 2023 Nisan: Güneydoğu’ya Olağanüstü Bir Seyahat Gizemli Turabidin, Mardin, Hasankeyf ve Güneş Dağı Nemrut... 20 23 Nisan: Midas’ın Gizemli Ülkesi: Frigya Gordion, Sivrihisar, Pessinus, Afyon, Aslantaş, Kapıtaş, Ayazin.... BRT Turizm Tel:(212) 252 65 78 (Pbx) Fax:(212) 293 98 44 EMail: bilgi@kulturgezileri.com CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle