18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 MART 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Irak, Türkiye’yi uyarmış... “Yakında kafa bile tutarlar!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Koyun Elif Bilik: “Amerikalılar, hücrelerinin yüzde 15’i insan olan koyun yaratmışlar. O da bir şey mi, biz son beş yılda ülke olarak hücrelerinin yüzde 80’i koyun olan insanlar yarattık!” BU Başbakan, yine bir laf etmiş ve demiş ki: “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bakın bu çok önemli. Bunlardan biri olmadığı zaman o ülkede devlet noksandır. Ve biz noksan bir devlet istemiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti laik devlettir; bu yanlış bir ifade. Bu eksiktir. Tarihe baktığımız zaman birçok devlet laik. Hitler Almanyası da laikti. Biz, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletiyiz.” Anlaşılan, devletin temel ilkelerinden laikliğe tek başına vurgu yapılması bu Başbakan’ın sigortalarını attırıyor, sinirini bozuyor; laiklik denince aklına Hitler geliyor ve tüyleri diken diken oluyor. Peki Türkiye, bu Başbakan’ın söylediği gibi “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” mi? Eğer bu Başbakan’ın liderliğindeki bu hükümetin idare ettiği bu devlet, sosyal bir devletse, bir çiğ gibi büyüyen açlık ve işsizlik sonucu hırsızlık ve gasp olaylarındaki patlama neyin nesi? Nerede işsizlik parası, nerede iş güvencesi, nerede insanca yaşam olanağı sağlayan asgari ücret, nerede yaşlılığını güvence altına alacak emekli ikramiyesi? Nerede eğitimde fırsat eşitliği? Eğer ortada bir sosyal devlet varsa bakım evlerinde barınma olanağı bulan az sayıdaki kimsesiz çocuklara yönelik tecavüz ve şiddet olayları, bakıma muhtaç yaşlılara uygulanan dayak ve hakaretler kimin fesi? Sosyal devlet, parti propagandasına yönelik rüşvet olarak dağıtılan bir paket pirinç, bir kutu yağ ve bir torba kömür ise geçiniz bunları; bunların zaten demokraside yeri yoktur! Gelelim hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne. Hitler mi? Protestolar üzerine Kemal Unakıtan “Kervan yürür” demiş. Kervan halk olduğuna göre... Ya ğ m u r E k i m Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise, bu Başbakan’ın liderliğindeki bu hükümetin yargı kararları karşısındaki tutumuna bir bakın. Uygulanmayan yargı kararlarının her biri demokrasiye vurulmuş birer darbedir. Kışkırtıcı demeçlerin sonunda yüksek yargıçlara sıkılan kurşunlar ise bu iktidarın ayıbıdır. Bunlar, “ulema”ya sığınarak evrensel hukuka bile kafa tutmaya kalkışmışlardır. Sosyal devleti “kömür torbası”nın içinde sananlar, hukukun üstünlüğünü kendilerine göre yontmaya çalışanlar, laikliğin tanımını yeniden yapmak isteyenler aslında içlerinde birer “Hitler” besleyen ve demokrasiyi amaç değil araç olarak gören demokrasi düşmanlarıdır. Dünyada hiçbir demokrasi, yok edilmesine izin vermez. Laiklik de öyle. Hukukun üstünlüğü de. Bir de Türkiye’nin haline bakın! Majestelerinin Medyası!.. Artık bu kutlamayı yapmak farz oldu!.. Üstelik hem kutlamak hem de bunu kamuoyuna açık, herkesin önünde yapmak boynumun borcu oldu... Dilerim, bu içten kutlama, sonraki kuşaklar tarafından bir “ibret vesikası” olarak algılanır, hatırlanır... Medyanın her alanında çalışmış, siyaseti yakından izlemiş, birçok hükümet ve başbakan eskitmiş bir gazeteci olarak bu sütundan ilan ediyorum: Bu iktidarı ve başındaki kişiyi, Türk medyasının neredeyse tamamına yakınını, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şekilde hizaya getirdiği, “majestelerinin medyasını” yaratmayı başardığı için içtenlikle kutluyorum!.. Ünlü Amerikalı milyarder Rockefeller için bile böylesi yapılamamıştı! Adamcağızın yaşlılığında kötü haberlerden etkilenmesin diye kişiye özel bir “pembe gazete” çıkarmışlardı... Bizde her gün 70 milyona servis edilen “çingene pembesi” medyayı görseler, herhalde utançtan yüzleri kızarırdı!.. Böyle medyayı mumla arasanız, Patagonya’da dahi bulamazsınız!.. ??? Geçmişe uzanmaya hiç gerek yok... Özellikle son yıllarda çok satan gazetelerin birinci sayfalarının “Polyanna’nın günlüğüne” döndüğünden, ekonomi sayfalarının “nurlu ufukları” gösterirken, toplumun neredeyse üçte birinin açlık ve yoksulluk sınırı altında olduğunu görmezden geldiğinden, iktidarın her türlü “muamelesini” sineye çektiğinden söz etmeyeceğim... Yalnızca son birkaç gün içinde yaşananlar dahi bu medyanın ne hale geldiğini, getirildiğini göstermesi açısından son derece yeterli!.. Diktatörlükler hariç, dünyanın çağdaş hangi ülkesine giderseniz gidin, bir başbakanın henüz iki, üç yıl öncesine kadar burs alarak okuyan 25 yaşındaki oğlunun milyonlarca dolara gemi alması manşetlik bir haberdir. Vatan gazetesi geçen hafta müthiş bir gazetecilik başarısına imza atarak bu haberi manşetinden verdi. Ertesi gün bu haber ulusal basında yalnızca Cumhuriyet’te yer aldı. Tabii yurtsever kimliğiyle bilinen birkaç köşe yazarının sütununda da... Diğerleri bu haberi görmedi, göremedi!.. Bununla da kalmadı; ülkenin Başbakanı, ertesi gün Vatan gazetesini açıkça tehdit etti, peşine maliyenin takıldığını açıkladı, yetinmedi “Oğlum iş takipçiliği mi yapsaydı?” diyerek başbakan çocuklarının gemi almak ya da iş takipçiliği yapmaktan başka seçenekleri olmadığını ilan etti, yine tık çıkmadı!.. Daha dün burs alan bir çocuğun bir gemiyi, o sektörde görülmemiş bir şekilde 36 ay taksitle, üstelik 500 bin dolar banka kredisiyle nasıl aldığını bu medya sormadı, soramadı... O gemiyi satan işadamının, Başbakan’ın çocuklarına burs veren işadamının hem akrabası, hem iş ortağı olduğunu, İETT arazisini alan Dubai şeyhiyle de ortak olduğunu sorgulamadı, sorgulayamadı!.. Aynı medya, hükümet üyelerinin yurdun dört bir yanında protesto edilmesini de görmezlikten geldi. Oğlu mısır kotasının indirilmesi sayesinde trilyonlar kazanan Maliye Bakanı’nın mısırlı protesto yapan memurlara “kervan yürür” demesi karşısında yutkunmayı tercih etti... Ben iktidar cephesini emin olun hayranlıkla izliyorum, yani ancak bu kadar olur!.. “Majestelerinin medyası”na gelince... Şu iki sözcük duygularımı yeterince ifade eder mi bilemiyorum: Utanç duyuyorum... Şıkırtı Mehmet Ayhan: “Ankara’da büyük postaneye ‘PTT’de işler tıkır tıkır’ diye afiş asmışlar. Sattıkları Telekom’a da ‘Burada paralar şıkır şıkır’ afişi assınlar! SESSİZ SEDASIZ (!) İstanbul’da satılacak çok yer var! KARAYOLLARI arazisinden sonra İETT garajı arazisinin de satılması üzerine Akif Kökçe “İstanbul’da satılmayan bir yer kaldı mı” diye araştırmış. Araştırma sonunda hazırladığı listeyi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Türkiye’nin baş pazarlama uzmanı Recep Tayyip Erdoğan’a takdim edilmek üzere ve “aldım kabul ettim” demek koşuluyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş’ın dikkatine sunuyor: “Darülaceze’nin iç avlusu. Teşvikiye Camii’nin musalla taşı. Açıkhava Tiyatrosu’nun havası. Erenköy İETT durağı. Sultanahmet Camii’nin altıncı minaresinin ikinci şerefesi. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün Anadolu yakasından girişteki beşinci halatı. Bakırköy Lisesinin ikinci kat kızlar tuvaleti. Cibali Karakolu’nun falakaları. Beşiktaş sahilindeki iskele babaları. Beylerbeyi Sarayı’nın havuzu. Çemberlitaş’ın üst çemberi. Beyazıt Kütüphanesi’ndeki Nadir Eserler Salonu. Oda Tiyatrosu’nun D3 ve K5 numaralı koltukları. Piyer Loti tepesinin adı. Emirgan Sarı Köşk’ün tahta koltukları. Zuhuratbaba Türbesi’nin girişte solda duran iki bank. Galata Kulesi’nin kubbesi. Ümraniye E Tipi Cezaevi’nin reviri. İstanbul Üniversitesi’nin cümle kapısı. Haydarpaşa Garı’nın saat kulesi. Marmara Denizi’ndeki Çınarçık Çukuru’nun 800. metresi ve sonrası. Küçüklanga Bostan Sokak’taki rögar kapakları.” Dinci Gülhan Elmas: “Bu hükümet dinci mi? Kuran rahlesinde Amerika’nın talimatlarını okumak dincilikse, evet dinci...” Sessiz Darbe… Hedefe Varmak Üzere Av. NEVZAT ERDEMİR İzmir Barosu Başkanı “Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki ulusu mahveden, tutsak eden fenalıklar, hep din kisvesi altında küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Ben şahsen onların düşmanıyım; onların olumsuz yönde atacakları her adım yalnız benim şahsıma değil, yalnız benim gayeme değil, o adım benim ulusumun yaşamına, o adım benim ulusumun kalbine havale edilmiş zehirli bir hançerdir. Bu olumsuz adımları atanlar karşısında herkes çekilse kendi başıma yalnız kalsam, yine tepelerim.” 16 Mart 1923 Mustafa Kemal Atatürk Seçim sistemimiz azınlığın çoğunluğu yönetmesine ve giderek tahakküm kurmasına olanak verecek niteliktedir. Öyle olduğu içindir ki 2002 yılında Türkiye’de toplam seçmenin 1/4’ünün oyunu alan AKP, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki üye sayısının yüzde 65’ini ele geçirmiştir. Böylece bu siyasal parti Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde anayasayı değiştirecek bir çoğunluğu da azınlık oylarıyla ele geçirmiş olmaktadır. Bu durumun temsilde adaleti ve dolayısıyla ulus iradesini yansıtmadığı açıktır. Siyasal erki elinde tutanların rejimle ilgili çok ciddi sorun ve sıkıntılarının olduğu çok net biçimde ortaya çıkmıştır. Siyasal erki elinde tutan AKP, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, TSK, üniversiteler, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, TÜBİTAK, Barolar ve Türkiye Barolar Birliği, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV), TRT benzeri devletin tüm anayasal kurum ve kuruluşları ile çatışma ve kavga halindedir. Kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyete ve onun kurumlarına darbe üstüne darbe vurulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, çağdaş düzenden teokratik ve totaliter bir dizgeye doğru çok sinsi biçimde evrilmektedir. Bir başka deyişle, devletin ve toplumun temel yapısı akıl ve bilim ekseninden tedrici biçimde koparılmakta, sistem teokratik (dinsel) eksen üzerine oturtulmaktadır. Hangi düzen olursa olsun o düzeni ayakta tutan temel öğe, insan öğesidir. Bunun bilincinde olan karşıdevrimci kadrolar, devletin tüm kurum ve kuruluşlarında şeriatçı kadrolaşmayı doruk noktasına ulaştırmış bulunmaktadırlar. Açıkçası Türkiye, üstü örtülü bir darbenin, rejim değişikliklerine doğru hızla yol almanın sancı ve sıkıntılarını yaşamaktadır. Sessiz darbenin önderi, laik rejimin karşıtı şu anda, bu çalışmalara uzun zamandan bu yana destek olan ABD’de yaşamaktadır. Sözde terörle mücadele bahanesiyle, kendini dünya imamı ilan eden Fethullah Gülen’e af getirilmiştir. Yasa henüz yürürlüğe girmeden bu yasaya dayanılarak, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nin adı geçen kişi hakkında beraat kararı verdiği bilinmektedir. Özellikle, partiyi temsil etmekle görevli ve yetkili olan AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, demokrasi ve laiklik karşıtı söylem ve uygulamalarının yoğunlaştığı görülmekte ve gözlenmektedir. Terörle mücadele adı altında F. Gülen’e af getiren iktidarın, Cumhuriyeti yurtiçinden ve dışından kuşatan laiklik karşıtı bu kişi ile söylem ve eylem birliği içinde olduğu görülmekte ve gözlenmektedir. Devletin tüm kurum ve kuruşlarında, çok yoğun şeriatçı kadrolaşma yaşanmaktadır. Özellikle emniyet örgütünde, çok yoğun bir şeriatçı kadrolaşma olduğu bilinmektedir. Örneğin, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’na Fethullahçı olduğu bilinen birisi getirilmiştir. Yine, emniyet örgütünün kilit noktalarına, irtica yanlılarının getirildiği ifade edilmektedir. Bu gidiş, Türk Silahlı Kuvvetleri ile emniyet örgütünü karşı karşıya getirebilecek tehlikeli bir gidiştir. Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı, 2005 yılında yargıç ve savcı adaylıklarına kabul edilen 2 bin kişinin teokratik eğitim kökenli olduğunu bildirmiştir. Yargıdaki kimi unsurlar kullanılmak suretiyle, TSK’nin yıpratılmak ve bu kurumda kadrolaşılmak istendiği görülmektedir. Özellikle, kamuoyunda Şemdinli iddianamesi diye bilinen iddianameyle yargı siyasallaştırılmak istenmiştir. Yargıda görev yapan, Atatürkçü laik yargıç ve savcılar sürgün ve tasfiyeye tabi tutulmuştur. İstanbul’da Ermeni konferansı konusunda, yürütmeyi durdurma kararı veren idare mahkemesi yargıçlarının, bu karar sebebiyle görev yerleri değiştirilmiş, verilen karar uygulanmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün günümüzde de geçerliliğini koruyan genelgesinde cumhuriyet savcılarına şöyle seslenilmektedir: ‘’...Yakın tarihimizde ve eski zamanlarda, dinlerin; zorba hükümdarların, rahipler ve çıkar sağlayanların elinde bir baskı aracı olması gibi, çağımızda kesinlikle buna izin verilemez ve hoş görülemez. Devrime karşı koyan muhalefetin özgürlükten ve yasadan yararlanmaya hakkı yoktur. Bireyin değil, bireylerin tamamını ifade eden toplumun ve devletin yararı her düşünce ve kaygıdan önce gelmelidir. Sınırsız bireysel özgürlük ve kişisel çıkar peşinde olanlar, kendi emellerini, çıkarlarını ulusun yüksek çıkarları ve özgürlüğünden üstün tutanlardır. Sınırsız kişisel özgürlükler, kişisel çıkarlar, uygar ve düzenli toplumları, devletleri yıkarak anarşiyi ve çoğunlukla da zorbalığı yaratır...’’ Siyasal erki elinde tutan AKP’nin anayasa ve laiklik karşıtı eylem ve işlemlerin odağı haline geldiği konusunda çok ciddi kanıtlar mevcuttur. Görev sırası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’ndadır. Cumhuriyetin hukukunu korumak ve savunma görevi Cumhuriyetin başsavcısındadır. Cumhuriyet savcılarının ve özellikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Cumhuriyetin hukukunu koruma ve konuyu Anayasa Mahkemesi’nin önüne götürme gibi tarihsel ödevi vardır. Cumhuriyetin hukukuna sahip çıkılmadığı takdirde “sessiz darbe” Çankaya’yı teslim alacak, rejim şeriat rejimine dönüşecek, bunun başsorumlusu görevini savsaklayanlar olacaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr İlhan Kesici sahada!.. Önceki gün yıllarını merkez sağda yeni politikalar oluşturmaya harcamış, son zamanlarda ise DYPANAP birleşmesi için çırpınan İlhan Kesici’nin davetine katıldım. Kesici her dönem seviyesini ve saygınlığını korumasını bilmiş bir politikacı. Yeni oluşturduğu www.ilhankesici.org web sitesinin tanıtım toplantısında önümüzdeki kısa dönem için önemli ipuçları verdi. Öncelikle merkez sağda birleşme için Büyük İskender’in ünlü özdeyişini söyledi: “Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız!” Sonra da 2 ay içinde büyük sürprizler olacağı mesajı verdi. Ama bence, en önemli mesajı Tayyip Bey’in cumhurbaşkanlığı inadı ile ilgili olarak Yunus Emre’nin 800 yıl önce söylediği şu dizeleri öne çıkarması oldu: “Göz odur ki dağın arkasını gören/ Akıl odur ki başına gelecekleri bilen...” e posta: umitzileli?gmail.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Mart www.mumtazarikan.com Esas no: 2006/259 Davacı Hasgül Ertekin tarafından davalı Sevda Ertekin aleyhine açılan boşanma davasının mahkememizde yapılan duruşmasında verilen ara kararı gereğince; Davalı adına çıkartılan duruşma günü ve dava dilekçesinin davalının bildirilen adresinde tebliğ edilememiş, zabıta marifetiyle yaptırılan tahkikat da adresi tespit edilemediğinden dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine ve duruşmasının 25.04.2007 günü saat 09.55’e bırakılmasına karar verilmiştir. Adı geçen davalı Sevda Ertekin’e duruşma gününde hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi aksi takdirde gıyabında duruşmaya devam olunacağı, dava dilekçesi ve duruşma günü yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. 28.02.2007 DAVALI SEVDA ERTEKİN Bostancı mahallesi Dereiçi sokak. (Basın: 11959) TRABZON AİLE MAHKEMESİ’NDEN ESAS 2006/466 Davacı OSMAN ERSOY tarafından hasımsız olarak açılan GAİPLİK davasında verilen ara kararı gereğince. Antalya ili, Antalya Merkez ilçesi, Demirci Kara mahallesi, cilt no 5, Hane No 414’te nüfusa kayıtlı bulunan Osman oğlu Ayşe’den olma 20.03.1943 doğumlu TALİP ERSOY 06.01.1996 tarihinde Balık Tutmak için Şişme Lastik Bot ile denize açıldığı ve denizde kaybolduğu, Emniyetçe ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından bütün aranılmasına rağmen ölü veya dirisine rastlanılmadığı, yapılan C.Savcılığı araştırmasında da her hangi bir izine rastlanılmadığından. Adı geçen TALİP ERSOY’u tanıyan ve bilenlerin duruşmanın bırakıldığı 28.09.2007 günü saat 09.15 kadar mahkememize bildirmeleri, başvurmaları, aksi takdirde Talip Ersoy’un Gaipliğine karar verileceği ilanen tebliğ olunur. 23.03.2007 (Basın: 16211) ANTALYA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İncir ya da kayısı ve ce 1 vizle yapılan 2 bir tür kurabi 3 ye. 2/ Güney Anadolu’da 4 bir dağ... Bir 5 soru eki. 3/ 6 Bir nota... Er7 kekliğini gidermek, iğdiş 8 etmek. 4/ Ge 9 mide hareket 1 2 3 4 5 6 7 8 9 halindeki halatın ya da zincirin bir an 1 D Ö N D Ü R M E T A durdurulması için 2 E K A R T E verilen komut. 5/ 3 V E R E M H A C İ N E B O L U Karadeniz Bölge 4 E AMO K si’nin batı kesimin 5 G A N A J E T ON de, “ulusal park” 6 Ö D B E J T kapsamına alınmış 7 Z A R bir dağ... Adları sıfat 8 Ü N P E R EME yapan bir yapım eki. 9 A T E R İ N A 6/ Bahçelerde çiçek dikmeye ayrılmış yer... Zafer. 7/ İnternette, bir kullanıcı adının altında yer alan grafik ya da resim... Utanç duyma. 8/ Doğranmış ekmeği yağ ve et suyuyla sahanda pişirerek yapılan bir yemek. 9/ “Ne âkilem ne divane / Gel gör beni neyledi” (Yunus Emre)... Sepicilikte ve hekimlikte kullanılan, tadı buruk bitkisel bir madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kırmızı mercimekle yapılan bir tür çorba. 2/ Üstü kapalı olarak anlatma... İnce açılmış hamurdan yapılan ekmek. 3/ Radyum elementinin simgesi... Hindistan’da,Taç Mahal’in bulunduğu kent. 4/ 1571’de yapılan ve Osmanlı donanmasının Batılılar karşısında yenilgisiyle sonuçlanan deniz savaşı. 5/ Kolyos, uskumru, sardalye gibi balıkların ufağı... Birinin buyruğu altında olan görevli. 6/ Osmanlılarda gece bekçisi... İzmir’in bir ilçesi. 7/ Bira yapmak için çimlendirilip kurutularak hazırlanmış arpa... Tarla sınırı. 8/ Kuzu sesi... Yerine koyma, yerine kullanma. 9/ Argoda peşin paraya verilen ad... Sanayi. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle