18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 MART 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Başbakan’ın oğlu gemi satın almış... “Babasına bak oğlunu al!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Kelleci Ziya Ergun: “Çankaya’ya bir kelle değil Atatürk ilkelerine bağlı bir baş çıkmalı!” Ya ğ m u r E k i m Baykal: “Çankaya’ya fıtıkla çıkılmaz.” Ya da; Çankaya hayali adamı fıtık eder! Hesap Mehmet Kepenek: “Dört yıl sonra ulaşılan gerçek: Yanlış hesap Bağdat’tan döner.” ARAPÇA’DA iflah sözcüğü kutlu ve başarılı olma anlamında felah sözcüğünden geliyor. İflah olmak kurtulmak, iflah olmamak ise kurtuluşu olamamak anlamında kullanılıyor. Önceki gün Tercüman gazetesindeki söyleşisinden öğrendik ki “F tipi” gazetelerden Bugün’ün yazarı Toktamış Ateş, iflah olmaz bir Atatürkçüymüş yani Atatürkçü düşünceden kurtuluşu mümkün değilmiş. Toktamış Ateş adını Cumhuriyet okurları anımsayacaktır; radikal İslamcılardan Abdurrahman Dilipak’la televizyonda gösteri yapıyor, Fethullah Gülen’le sahneye çıkıp el ele tutuşuyor, Adnan Hoca’nın toplantılarında konferans veriyor ve bu arada bizim gazetede de yazı yazıyordu. Sonra ayrıldı. Yine Tercüman gazetesindeki ifşaatlarından öğrendiğimize göre iflah olmaz Atatürkçü Toktamış Ateş’e göre Türkiye’deki siyasi yelpazenin her noktasından insanlar kendilerine Atatürk’ten bir dip not bulabilirmiş ve bu nedenle tek bir Atatürkçülük yokmuş. Uzun yıllar önce Nadir Nadi’ye, “Ben Atatürkçü değilim” dedirtecek boyuta varan sahtekârlıkları bildiğimiz için Toktamış Ateş’in bu ifşaatı pek bir önem taşımıyor. İflah olmaz Atatürkçü Toktamış Ateş’in ifşaatının önem taşıyan bölümü bazı kimseleri “katı Atatürkçü” olarak tanımlaması ve bu katı Atatürkçülerin önemli bir bölümünün Cumhuriyet gazetesinde İflah yuvalanmış (kendi tanımı böyle) olması ve Cumhuriyet gazetesinde ne çektiyse bu katı Atatürkçülerden çekmiş olması. Sen çok yaşa emi Tokta! Katı Atatürkçüler olduğuna göre Atatürkçülerin “sıvı” ve “gaz” hali de olmalı! Yoksa “katı”yı sert anlamında mı düşünmeliyiz? Bu durumda katının karşılığı “yumuşak” mı olmalı? Sınıflandırma işini, işin ehline yani iflah olmaz Atatürkçü Toktamış Ateş’e bırakmak gerek. Ama bir gerçek var ki, iflah olmaz Atatürkçü Toktamış Ateş, katı Atatürkçü olmadığını ayan beyan açıklamıştır. Kendileri “sıvı” Atatürkçü, “gaz” Atatürkçü veya “yumuşak” Atatürkçü olabilir ama asla katı Atatürkçü değildir; iflah olmaları da beklenemez. Başbakan’ın Oğlu Gemi Almış!.. Gemiyi satan işadamı da İETT arazisi ihalesini kapmış... Tesadüfe bakın!.. En iyisi ben bu muhteşem öyküyü size baştan anlatayım... Önceki gün yayımlanan Vatan gazetesinin manşeti şöyleydi: Başbakan’ın oğlu gemi aldı!.. Gıda dağıtım işinden denizcilik sektörüne geçen Başbakan’ın büyük oğlu Burak Erdoğan ve ortağı, Safran 1 adlı kuru yük gemisiyle taşımacılık yapacak... Haberin ayrıntıları daha da ilginçti; Erdoğan’ın büyük oğlu Burak, denizciliğe ilk adımını geçen yıl amcası, eniştesi ve kayınpederi ile birlikte kurduğu “Turkuaz Denizcilik”le atmıştı. İki ay önce de kendisini denizciliğe teşvik eden Mecit Çetinkaya’nın oğlu Mert’le ikinci şirketini kurdu. İki genç 19 Ocak 2007’de kurdukları şirkete adlarının baş harflerini verdi: MB Denizcilik... 6 Şubat’ta da ilk gemileri Safran 1’i, 2 milyon 350 bin dolara aldılar. Peki, bu iki işbitirici genç gemiyi kimden almıştı? Başbakan’ın kızlarını taa Amerika’larda bursla okutan işadamı Remzi Gür’ün hem akrabası hem de iş ortağı olan Hasan Doğan’ın şirketi Gürgem Denizcilik’ten!.. Üstelik 500 bin dolar peşin, 36 ay vade ile!.. Denizcilik piyasasını bilenler, “Böyle satışı babası oğluna yapmaz” diyorlar!.. Hasan Doğan’a gelince; bu satıştan yalnızca bir buçuk ay sonra, dün, Başbakan Erdoğan’ın kuyumcusu Cihan Kamer ve Dubai Şeyhi El Maktum ile ortak olarak milyar dolarlık İETT arazisinin ihalesine katıldı.. Ve üçlünün ortak olduğu Sama Dubai şirketi bu ihaleyi 705 milyon dolara kaptı... İyi mi?!.. Bilmiyorum; bu ülkeyi ve içinde yaşadığımız “vahşi” süreci daha iyi anlatabilecek bundan daha açık, daha net bir örnek bulunabilir mi?.. Varsa lütfen söyleyin!.. ??? Şimdi de elinizi vicdanınıza koyup düşünün... Dünyanın çağdaş, demokratik hangi ülkesinde bir Başbakan oğlu 2 küsur milyon dolara gemi alabilir?.. Dünyanın neresinde bir Başbakan ailesi, gıda işinden çıkıp, daha kârlı olduğu için denizcilik sektörüne girer ve daha dün kızlarını bursla okutan işadamının ortağından milyonlarca dolarlık gemi satın alır?.. Ve o gemiyi Başbakan’ın oğluna satan adam milyar dolarlık arazi ihalesine girer, üstelik milyar dolarlık denilen araziyi 300 milyon dolar daha ucuza alır?.. İşsizliğin resmi rakamların en az iki kat üzerinde bulunduğu bilinen, yoksulluk sınırının 2 bin YTL’ye, açlık sınırının 1 milyar YTL’ye dayandığı bir ülkenin başbakanının oğlunun, aileden sayılan işadamlarının çocuklarıyla “kârlı işlere” soyunması ve gazetelere manşet olması, neresinden baksanız bir vicdan yarasıdır... Ancak siz, “Maliye Bakanı’nın oğlunun 20 milyon dolarlık yatırımlar yaptığı, Ulaştırma Bakanı’nın oğlunun 445 bin Avro’ya feribot satın aldığı bir ülkede Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın oğlu 2 küsur milyon dolara gemi almış çok mu?” diyebilirsiniz... Çok ama çok haklısınız!!! Aslında en güzel değerlendirmeyi Radyo Tatlıses’teki “Sesli Gazete” programında Mustafa Balbay yaptı: “ Nerede Burak, orada bırak!..” AKM Gülhan Elmas: “Kültür Bakanlığı Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin kültür varlığı tescilini kaldırıp müteahhitte verecekmiş. Biraz daha susarsak sıra meydandaki Cumhuriyet Anıtı’na gelecek!” SESSİZ SEDASIZ (!) Cevahir Alışveriş Merkezi’nin namusu! DAHA önce çocukların dövüldüğü veya merdiven boşluğuna düşüp öldüğü Şişli’deki Cevahir Alışveriş Merkezi’ne gidiyor Sinan Tekin: “Geçen hafta çarşamba akşamı, kız arkadaşımla alışveriş merkezinin en sakin köşelerinden birine oturup yemek yedik. Burada bizim gibi farklı masalarda iki çift daha bulunuyordu. Yemeğin ardından çayımızı içtik. Ne var ki, doğası gereği enseye tokat iki arkadaş gibi değil, sevgili gibi birbirimize yaklaşıyorduk. Bir süre sonra, kameralardan bizi izlediklerini öğrendiğimiz güvenlik elemanları biz üç çifti de tek tek uyarıp daha az samimi olmamızı istediler. Ben de sert biçimde hiç kimsenin bu şekilde bir uyarı yapmaya hakkı olmadığını ve durumun kimseyi ilgilendirmediğini söyledim. Bu küçük hikâyedeki esas meseleye gelince, öncelikle insanların utanmaz olduklarını düşünerek her samimi ve yakın tutumun aşağılayıcı bir şekilde tepkiye uğraması inanılmaz derecede vahimdir ve daha çok insan olduklarını düşünen insanların daha az insan olduklarını gösterir. İkinci olarak, değil Avrupa’nın, dünyanın en büyük alışveriş merkezi inşa edilse bile, bu şekilde bir zihniyetle uygarlık düzeyinde hiçbir şekilde ilerleme olmaz. Bugün Dubai şeyhlerine arsa, toprak ve memleket satarak gelişme olacağını düşünen zihniyetler de işte bunlardır ve tabii ki, Dubai şeyhini kendilerine örnek alırlar.” Trafik Akif Kökçe: “İstanbul’un bazı semtlerine belediye otobüsleri giremiyormuş. Trafik sorunu böyle böyle düzelecek galiba!” Tuhaf Bir Tasarı TAHSİN YÜCEL Kulakları çınlasın, Teo’yla birlikte, lise öğrenimimizin son yılında, Orhan Veli’nin gözde meyhanesi Lambo’ya gitmiş, şarap kadehlerimizi alıp tezgâhın bir köşesinde yudumlamaya başlamıştık. Birden orta yaşlı bir adam dalmıştı içeriye, “Lambo, çabuk, şarap!” demiş, ivecenliğinin nedenini açıklamak için de on beş gündür İstanbul dışında, Orta Anadolu’da bir ilde olduğunu söylemişti. Lambo hemen kadehini doldurmuş, sonra da “Orada şarap yok mu?” diye sormuştu. “Var, var, ama adam gibi içemiyorsun ki!” demişti adam. “Tam azıcık gevşeyeceğin sırada, herifin biri geliyor, elinde taş, dikiliyor pencerenin önüne, ‘Ben şu camı kıracağım, arkadaş!’ diye tutturuyor. ‘Kardeşim, sana ne zararı var bu camın? Yazık değil mi’ diyorsun. Tınmıyor seninki, ‘Ben bu camı kıracağım, parasını da vereceğim’, diyor. Gel de şurada içtiğin gibi iç bakalım!” Şu son günlerde ikide bir usuma geliyor bu oluntu, hem de incecikten bir özlem ve sevgi aylasıyla geliyor. Öyle ya, bugün, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de ya da Adana’da, cam kırmak isteyen bir adamı caydırmaya kalksan, taşı kafana indirir. Öte yandan, Orta Anadolulu sarhoşun bireysel tutumu toplumsallaşmış, tüm kent, hatta tüm ülke o Orta Anadolu meyhanesine dönüşmüş gibi görünüyor: Kıran kırana, yıkan yıkana, satan satana. Babalar gibi. Benzetmek gibi olmasın, çok sayın ve çok saygın Kültür Bakanımız Atilla Koç’un çok camlı Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkma tasarısı da gene aynı tatsız duyguyu uyandırır gibi oldu içimde. Ama çabuk toparladım kendimi. “Hayır, bu kadarı da olamaz! Sayın Bakanımız iki şekerleme arasında şöyle bir düşünmüştür bunu, sonra da şaka olsun diye, çevresindeki birkaç kişiye söylemiştir, hepsi bu!” dedim. Mantık da bunu gerektirirmiş gibi geldi bana. Öyle ya, adı ne olursa olsun, herhangi bir kültür bakanının yapımı yarım yüzü bulmuş, bunca yıldır İstanbul’un kişiliğini belirleyen birkaç çağcıl mimarlık yapıtından biri olmuş bir büyük kültür kurumunu, bu kentin pek çok bireyi için vazgeçilmez bir odak niteliği kazanmış, mimarlık sanatında belirli bir aşamayı belirlediği alanın uzmanlarınca kesinlenmiş bir dev yapıyı yıktırtmayı düşünebileceğini düşünmek bile saçmaydı. Üstelik, anlaşıldığı kadarıyla, Bakanımızın ve adamlarının elinde Atatürk Kültür Merkezi’nden daha güzel, daha büyük, daha işlevsel bir yapı tasarımı da yoktu. Öyleyse, gerçekleştirilmesi yarım yüzyıl almış bir sanat anıtını bulanık bir düşlem uğruna yerle bir etmek hangi mantığa sığardı? Çok özel bir mantıkları ve çok özel bir tasarımları bulunması durumunda bile, genel seçimlere en fazla sekiz ay kalmışken, böyle bir yıkımı tasarlamak olacak şey miydi? Seçimi kazanamamaları durumunda, yenilginin getireceği yıkılmışlık duygusu yanında, bir de Taksim’in ortasında bırakacakları yıkıntının ağırlığı altında tümden ezilmezler miydi? Ellerinde gerçekten kusursuz bir tasarım bulunması, 2007 genel seçimini kazanmalarının da kesin olması durumunda, “Bir kentte birden fazla kültür merkezi bulunamaz” diye bir kural bulunmadığına göre, ülküsel kültür merkezlerini kentin bir başka yerine, örneğin Kadıköy’e, Bakırköy’e, Levent’e ya da başka bir yere dikmeleri daha ucuz, daha kolay, daha işlevsel olmaz mıydı? Benim bu alçakgönüllü sorularımın bile aklı başında kişileri köşeye sıkıştıracağını düşünüyor, “Hayır, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı böylesine usa aykırı bir girişimi benimseyemez”, diyordum. Ama tasarının gerçekliğini kesinleyen edimler ve yorumlar birbirini izlemeye başladı. Örneğin gazetelerimiz bölgenin koruma kurulu başkanlığını “deruhte eden” bir profesördoktoryüksek mühendismimarın birdenbire, tam günün iktidarına göre bir “ulema” kişiliğine bürünerek “Yapının fazla bir tarihsel ve kültürel değeri yok, üstelik 1990’dan önce yapılmış!” deyip yıkım tasarısını onayladığını okudum. Bunu artık çok alıştığımız “tatlı rant” söylentileri izledi, şimdilik ortada kesin bir tasarım bulunmamakla birlikte, yeni yapılacak “kültür merkezi”nin çok büyük bir otel ya da iş merkezinin yanında minicik bir “müçtemilat” olacağına benim de aklım yatmaya başladı. Hiç kuşkusuz, yapıtın adının da küçümsenmeyecek bir payı vardı bu uğursuz tasarıda: Hem üzüm yenilecek, hem bağcı dövülecekti. Yakındır, iki şekerleme arasında, Atatürk Hava Limanı için de bir iyilik düşünür Sayın Bakanımız. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Bir İhtimal Daha Var Çok uzun zamandır sinemaya gitmiyordum. Geçen akşam, bir arkadaşımın telefondaki heyecanından etkilenerek gittim... İyi ki gitmişim!.. Bir filmin sıcaklığında zamanı unuttuğum, kâh kahkahalarla, kâh gözyaşlarıyla sarsıldığım uzun zamandır hiç olmamıştı. Bir İhtimal Daha Var, Türk sinema ve tiyatrosunun dev oyuncularının, devleşen genç oyuncularının olağanüstü bir “resitali” olarak yazıldı kişisel film tarihime... Filmin yönetmeni ve senaryo yazarı sevgili kardeşim Uğur Uludağ, bu ilk filminde yine kalemini ve dehasını konuşturmuş. Sevgili Savaş Dinçel, Müjdat Gezen, Mustafa Alabora, Hülya Avşar ve tüm oyuncuları yürekten kutluyorum. e posta: umitzileli?gmail.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Adıya1 man’ın bir ilçesi. 2/ Tarla 2 larda sele 3 karşı taştan 4 yapılmış set... Kar 5 yağmış bir 6 alana bakma 7 sonucu ortaya çıkan göz 8 kamaşması. 9 3/ Giyimde, eşyada, harcamada 1 2 3 4 5 6 7 8 9 aşırı gitme... Os 1 G A V U R İ N İ A S A manlı toprak düze 2 Ö R E K E ninde yıllık geliri 3 K A R A K U L A K İ L AM B U yüz bin akçeyi aşan 4 G A K AME T dirlik. 4/ Kaz Da 5 Ö Z E R İ L ğı’nda yaşadığına ve 6 L Ü P B A N T A L A ermiş olduğuna ina 7 nılan efsanevi kişi. 8 G Ü N Ü İ MA R 5/ Halk dilinde ayra 9 E K O L A L İ K na verilen ad... Rusya’nın plaka imi... Radyum elementinin simgesi. 6/ Yer ölçme işlerinde kullanılan dereceli ve işaretli sırık... İslamlıktan önceki Türk edebiyatında “atasözü” anlamında kullanılan sözcük. 7/ Uzak... İşlenilen, yapılan, görülen iş. 8/ Fırında ekmek, börek, çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek. 9/ Yahya Kemal’in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri... Küçük tekke. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ankara’nın bir ilçesi. 2/ Otlak... Bahçe sulamak için açılmış ark. 3/ Bir tür petrol lambası... “Gübreliğe inip konan kargalar / bahçede gül kadrini ne bilir” (Karacaoğlan). 4/ Manisa’nın Alaşehir ilçesinde çıkan bir madensuyu. 5/ Bir renk... Doğu Slav halkı... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 6/ Kimse, kişi... İleri sürülerek savunulan düşünce. 7/ Asya’da bir ülke... İkinci. 8/ Teknelerdeki hamuru kazımaya yarayan araç. 9/ Yön göstermek için belli yerlere konulan işaret... Açı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle