24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 MART 2007 ÇARŞAMBA 6 SÖZ OKURUN AVRUPA GÜRAY ÖZ Korkulardan kurtulmak D ünyada rejimi cumhuriyet olan her ülkede devlet başkanının kim olacağı her zaman o ülkenin yurttaşları arasında merak konusu olur. Hatta bazı ülkelerdeki devlet başkanlığı seçimi için yalnızca o ülkenin yurttaşları değil, yabancı ülkelerin yurttaşları bile bu merak zincirine katılır. Mayıs 2007’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle aynı havanın Türkiye’de de olması doğalken ne acıdır ki Türkiye’de yurttaşlar arasında bu seçim bir “merak” değil, “korku” konusu olmaya başladı. Vatandaşları korkuya düşüren bir ortam yarattı!.. Geçmişten bu yana yandaşı oldukları “siyasal İslam”ı Türkiye’de yönetimle bütünleştirenler, şimdi aynı ideolojiyi Türkiye Cumhuriyeti’nin son kalesi olan Cumhurbaşkanlığına, Atatürk’ün makamına taşıma gayreti içindeler. Adayları ise bugünkü hükümetin başkanıdır. Başına geçmeyi düşündüğü makamın temsil ettiği değerlere inanmayan; geçmişte yaptıkları ve söyledikleriyle bunu kanıtlayan, ona tümüyle karşı olduğu bilinen bir kişinin böyle bir görev için adaylığının söz konusu olması dahi Türkiye’de insanları korkuya sevk etmektedir. Türk insanı baş başa olduğu zorlu yaşam koşulları nedeniyle geceleri zaten uykusu kaçarken şimdi de ülkenin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle, korkudan uyuyamaz hale gelmiştir. Dünyanın hiçbir yerinde örneğinin görülmesi mümkün olmayan bu endişe ortamı Türkiye’de günlük yaşamı sarmıştır. Vatandaşlar yaşamakta oldukları korkunun gerçekleşme olasılığını düşünerek huzursuz bir bekleme dönemine girmiştir. Türkiye’de her dört kişiden üçünün karşı olduğu bir siyasi parti başkanının, bir hükümet başkanının, ulusun bu kadar açık ve net tavrına rağmen hâlâ Çankaya’ya çıkmak için direnmesi, Türkiye’ye ve Türk ulusuna verdiği önemin bir göstergesidir. Hiç kimsenin Türk insanına böyle bir korku yaşatmaya hakkı yoktur. Bu nitelikte bir kişinin değil cumhurbaşkanı olması, en alt düzeyde bir kamu görevlisi olarak atanması dahi yanlıştır. Korkulardan kurtulmak istiyoruz. Nazım CANDEMİR Işık Aranıyor Gölge maddenin kanıtıdır. Madde olmasa gölge olmaz. Gölgeyle madde ilişkisinin üçüncü ve en önemli öğesi ışıktır. Işık yoksa, gölge de yoktur. Madde karanlıkta tek başına eylemsiz, işlevsiz, öfkesiz kalır. Maddenin, zorunluluğun gölgesi insan, ama eylemli insandır. ??? Türkiye Ziraatçiler Derneği’nin çarpıcı açıklamaları dün Cumhuriyet’in manşetiydi. AKP iktidarında mazot fiyatları yüzde 147, sulama yüzde 132, gübre yüzde 116 artarken, buğday fiyatları yüzde 63, şeker pancarı ise sadece yüzde 20 yükselmişti. Çiftçi kredilerinde faiz, enflasyonun çok üstünde kalmış, AKP’nin getirdiği borç affıyla yeniden yapılandırma da, çarpık girdiçıktı denkleminden ötürü bir işe yaramamıştı. 2006 yılında 1 milyon üretici tarlayı terk etmiş, tarım istihdamı 1.5 milyon kişi azalmıştı. Türkiye tarımının “elden geçirilmesi”, elden ayaktan düşürülmesi konusunda, Dünya Bankası ile IMF arasında sıkı bir işbirliği vardır. Tıpkı, önceki iktidarın en etkili yöneticisinin Dünya Bankası’ndan transfer edilmiş olması gibi, hem açık, hem gizli bir işbirliğidir bu. Bu iki kuruluş “tarımı yeniden yapılandırma” planlarını 1994’te Türkiye’ye dayattılar. Ünlü 5 Nisan kararlarının önemli öğelerinden birisi de buydu. Ama tam randıman alamadılar. Aralık 1999’da IMF’nin niyet mektubuyla yeniden gündeme getirdiler. Bu kez işi hükümetlere bırakmadılar, ayrıntılandırdılar. ??? Özetle, tarımda her türlü destekleme sisteminin tasfiyesini, bu alanda iş gören KİT’lerin, kurumların özelleştirilmesini ya da tasfiyesini, en önemli kurumlardan birisi olan Tarım Kredi Kooperatifleri’nin zaman içinde ortadan kaldırılmasını, Tarım Satış Kooperatifleri’ne her türlü devlet desteğinin sona erdirilmesini öngörüyorlardı. Tarım iç pazarının dünyaya açılmasıyla birlikte, ürün ithalatında koruma oranları aşağı çekilmiş, bu sektörün net ithalatçı konuma gelmesi de becerilmişti. Zevahiri kurtarmak için, ortadan kaldırılan desteklerin yerine konulan mülkiyet esaslı, dönüme göre sabit oranlı “Doğrudan Gelir Desteği” de gizli amacına ulaşmış, tarım sektöründe eşitsizliği büyütmüştür. ??? Bu tabloda koalisyon hükümetleri IMF’nin gözünde sarsak, AKP hükümeti istikrarlıdır. Sonuç olarak Türkiye tarımı, Dünya Ticaret Örgütü standartlarına uydurulmuş, elde kalan son direnme noktaları da IMF/DB dayatmaları ve AB uyum paketiyle çözülmüş, tarım çökertilmiştir. İş bitmiştir. Operasyon tamamdır. ??? Türkiye dünyanın en başarısız emperyalist kurumlarından birisi olduğu kendi kaynaklarınca da teslim edilen IMF’nin elindeki son kozdur. Emperyalistler bu kozu iyi oynamak durumundadırlar. Latin Amerika’da başarısızlığı tescil edilmiş, Angola’dan kovulmuş IMF, bu nedenle Türkiye’de kök salmıştır. Ev sahibi AKP de elinden geleni yapmakta ya da başka türlü söyleyelim, ne yapacağını bilememektedir. Tarım politikaları, bu alanda çalışan nüfusun toplam istihdam içindeki payını düşürdü, düşürmeyi sürdürüyor. Kırdan kente göç üst boyutlarda. Sosyal eşitsizlik, sosyal kaosu besliyor. Zengin mahalleleri, çok katlı siteler, kalın duvarlarla korunmaya başlandı. İşte bu nedenle, Odalar ve Borsalar Birliği’nin Başkanı “Duvarların arkasında yaşamak istemiyorum” diye feryat ediyor. ??? Gerçek böyledir. Gerçek madde, gölge maddenin kanıtıdır. Gölgeyle madde ilişkisinin üçüncü ve en önemli ögesi ışıktır. Işık yoksa gölge de yoktur. Madde karanlıkta tek başına eylemsiz, işlevsiz, öfkesiz kalır. Maddenin, zorunluluğun gölgesi insan, eylemli insandır. Gerçeği gösterecek ışığa siyaset, siyasetin maddeleşmiş haline parti mi diyorlar? Öyle diyorlarsa, parti nerededir peki, siyaset nerede bulunur? Kapalı Çarşı’da mı? eposta: guray.oz@cumhuriyet.com.tr Sosyal demokratlar neredeler?.. T ürkiye’yi tümüyle ele geçirmek isteyen “şeriatçılar” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hedef alan saldırılarını olanca güçleriyle sürdürüyorlar. Amaçları, toplumu çaresiz hale getirip kendi isteklerine evet dedirtmek. El atmadıkları hiçbir faaliyet alanı kalmadı. Ekonomiden eğitime kadar her alanda boy gösteriyorlar. Hedefleri toplumu sindirmek ve Türkiye’yi istedikleri şekle sokmak; din devletini hayata geçirmek. Bu arada basını da bir silah olarak kullanıyorlar. Kimi bedava gazete dağıttırıyor; kimi neler söyleyebileceğini bildiği kişileri televizyon ekranına çıkarıyor ya da kalemi eline aldığında ne yazacağını bildiği kişilere sayfalarını açıyor. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti “Birinci Cumhuriyet” olarak adlandıran ve onu demokratik görmeyen, onun için başka bir cumhuriyet özlemiyle yanıp tutuşan “İkinci Cumhuriyetçiler” de laikliği ve ulusçuluğu benimseyemeyen ve karşı çıkan “şeriatçılar”la dayanışma içindeler. Peki biz!.. Bu ülkeyi çağdaş yarınlara taşımak isteyenler, laikliği, ülke bütünlüğünü, ulus tümlüğünü, Atatürk ulusçuluğunu savunanlar ne zaman bir araya geleceğiz. Türkiye birinci dönemeci 2002’de döndü. 2007 Kasım’ı Türkiye için ikinci belki de son dönemeç olacak. Seçimde bu gidişe dur demezsek üçüncü dönemeç yok; Karanlık Türkiye var! Şevket MERSİNLİ Yunus Nadi Ödülleri Karikatür Jürisi 61. Yıl Yunus Nadi Ödülleri jüri toplantıları başladı. Kâmil Masaracı, Tan Oral, Ferit Öngören, Turhan Selçuk ve Tonguç Yaşar’dan oluşan karikatür jürisi birinciliğe hak kazanan yapıtı belirledi. Öykü, Roman, Şiir ve Sosyal Bilimler Araştırması jürisi önümüzdeki günlerde toplanarak kazananları belirleyecek. Bu yıl beş dalda verilecek ödülleri kazananlar 3 Mayıs Perşembe günü gazetemizde açıklanacak. Ödüller, gazetemizin kuruluş yıldönümü olan 7 Mayıs 2007 Pazartesi günü AKM’de yapılacak törenle sahiplerine verilecek. (Fotoğraf: NİHAN İNAL) Çankaya’nın gerçek anlamı ankaya, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile elçiliklerin yer aldığı Ankara iline bağlı bir ilçe merkezidir. Çankaya, aynı zamanda Falih Rıfkı Atay’ın bir anı romanıdır. “Atatürk Devri Hatıraları” içeren bu romanın ilk bölümü “Bozgun”dan sonra Cumhuriyet dönemini ve bu dönemdeki uygulamaları konu edinir. Çankaya, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın İstiklal Savaşı sırasında ve Cumhuriyetin ilanı yıllarında Ankara’da oturduğu köşktür. Gazi, Ankara’ya ilk gelişinde Ziraat Okulu’nda kalmış, daha sonra Çankaya’da eski Ankara bağ evi tarzındaki binaya taşınmıştır. Buraya daha sonra ilaveler yapılmış, ayrıca ikinci bir köşk eklenmiştir. Atatürk, Devrimleri doğrultusunda “müsbet ilimleri” köy ilkokullarına dayandırmayı amaçlayan bir politika çizgisi saptamıştı, ama ömrü yetmedi. Atatürk Batılılaşmayı Araplaşmaktan kurtulmak Türkleşmek anlamında yorumluyordu. Atatürk’e göre din, bir vicdan işidir. Müslümanlık, Türklük şuurunda milliyet mayasıdır. Ama vicdan işi olan din başka, topluluk ve dünya işlerini yedinci asır şartları içinde tutmak ve dondurmak isteyen şeriat başkadır. (a.g.e. 119) Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken herkes Çankaya’nın gerçek anlamını iyi bilmeli, bir defa daha düşünüp değerlendirmelidir. Çankaya, Türkiye Cumhuriyeti açısından kutsal boyutları olan bir mekândır. Koşulları uygun olsa bile herkes buraya çıkamaz, çıkmamalıdır. Ancak bu kutsallığın anlamını özümlemiş ve bu çizgide yansıyan kişiler Çankaya’yı düşünmelidir. Abdullah TEKİN Ç Atatürk Milliyetçiliği! on yıllarda Türkiye’de Atatürk milliyetçiliğinin anlaşılması için çok uygun bir ortam doğdu!.. 18 Mart’ı, 23 Nisan’ı, 30 Ağustos’u, 29 Ekim’i giderek artan bir coşkuyla ve katılımla kutlamaya başladık. Bu ulusal günlere gösterilen ilgi halkın bu konuda giderek bilinçlendiğini ortaya koydu. Son olarak, Çanakkale Zaferi kutlamaları bunun ne büyük boyutta olduğunu gösterdi. Bir ülkede yaşayan insanların kıvançta ve kederde birlikte olmaları geleceğe umutla birlikte koşmaları demek olan “milliyetçilik” Atatürk’ün anlatımı ve özlü ifadesiyle evrenselleşti. Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı Türkiye’nin varlığı için temel koşul haline geldi. Etnik ayrımcılığa dayanan milliyetçilik, geçmişte dünyaya çok büyük felaketler yaşattı. Alman milliyetçiliği tüm dünyayı yaktı yıktı; 50 milyon kişiyi yok etti. Yunan milliyetçiliği “Küçük Asya Felaketi”ni yarattı. Anadolu’da felaket yaşadı ve yaşattı. Sırp milliyetçiliği Yugoslavya’yı parçaladı. Yugoslavya’da yaşayanlar büyük acılara uğradı. Ama büyük önder Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!..” sözlerinde ifade bulan milliyetçilik anlayışı Türkiye’yi bu günlere taşıdı. Emre TUZCU S ELEŞTİRİLER Ölenin Ardından Sayfası Koskoca, tumturaklı, cafcaflı projelerden söz etmeyeceğim. Sadece belli ölçüde çaba gerektiren bir ön hazırlık, arşiv ve organizasyon işi... İngilizlerin ‘obituary’ dedikleri ölen kişinin yaşamöyküsü... Kısa biyografi... Avrupa’nın ciddi gazetelerinde örneği çok... Ama Türk basınında örneğine rastladık mı? Ben hatırlamıyorum. Ciddi Batı gazetelerinin en ilgi çekici bulduğum sayfasıdır “Ölenin Ardından” bölümü... Burada her gün en az üç dört tanınmış kişinin yaşam deneyimini okursunuz. Bilgi sahibi olur, bazen bundan bir ders çıkarırsınız. Ölen kişi bir devlet adamı olabilir... Ya da bir bilim adamı... Bir sanatçı... Bir sporcu... Üniversite rektörü... Din adamı... Gazeteci ya da... Tanınmış bir bilim adamını ilk yetiştiren, ona esin kaynağı olan ortaokul öğretmeni... Kimi kez sıra dışı, ayrıksı (eksantrik) bir kişi... Örneğin bir mafya şefi, bir saray fahişesi... Böyle bir sayfayı hazırlamak kolay iş olmasa gerek... Ciddi bir ön hazırlık, arşiv ve organizasyon gerektirir. Kısa biyografi, çoğunca kişi yaşarken hazırlanır. Genellikle o alanın uzmanı eliyle yazılır, önceden gazeteye verilir... Bazen biyografiyi yazan kişi, daha önce ölür. Bir başkası tamamlar... Yazının altında zaman zaman kısa bir not görürsünüz, “biyografinin yazarı daha önce ölmüştür” diye... Besbelli ki, böyle bir sayfanın hazırlanıp örgütlenmesine gazetenin söz konusu bölümünün sorumlusu önayak olacaktır. Sade suya tirit bir ölüm ilanından söz etmiyorum... Böylesi işin kolay yanı... Ölenin Ardından sayfası bir toplumun aynasıdır bence... İnsana verdiğimiz değerin ölçüsüdür. Toplumun demokratik olgunluk göstergesidir... Bizim tezcanlı insanımız cami avlusuna gider, cenaze törenine katılır, ama ölen kişinin ardından onunla ilgili anısını yazmaya pek yanaşmaz. Ciddi gazetelerimizde böyle bir eksikliği gidermenin zamanı çoktan gelmiştir. En başta artık Cumhuriyet’ten bunu beklemek hakkımızdır. Cavlı ÇULFAZ Tehlikenin farkındayız umhuriyet gazetesi Türkiye için tehlike yaratan her şeyi, Türkiye’ye yönelik her saldırıyı gözler önüne seriyor. Yılların okuyucusu olarak (44 yıl) ben bunu yakından izliyorum. “Cumhuriyet”in “Tehlikenin farkında mısınız?” şeklindeki uyarısı, bu ülkede siyasal İslam düşüncesi (ideolojisi) sahiplerini rahatsız ediyor. Bu ideolojiyi hükümette temsil edenleri huzursuz ediyor. Çünkü onlar halkın gerçekleri görmesini istemiyorlar. Bu yüzden başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, doğrudan ya da dolaylı şekilde “Cumhuriyet”e eleştiri oklarını gönderiyorlar. Bence Cumhuriyet bu çevrelere cevap vermeye dahi kalkmamalı, yoluna devam etmelidir. Çünkü onlara cevap için sayfalarda ayrılan her sütun, aydınlanma ışığı bekleyen halkımızın bilgi edinme hakkını daraltıyor. Sinan DURDAN Basının hali C B ‘Sayın’ kim? umhurbaşkanı olmaya çok hevesli Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkan sözü kulaklarının işitmediğini biliyorduk da bu kadarını bilmiyorduk. Bu ülkeyi yangın yerine çevirmiş kanlı terör örgütünün başındaki kişiye geçmişte “sayın” dediğini öğrendiğimizde hiç şaşırmadık doğrusu. Başbakan “suç ve suçluyu övme” fiili diye bir kanun maddesinden habersiz mi? Vatandaşla konuşurken ağza alınmayacak laflar söyleyen Başbakan’ın bir terör örgütü liderine gıyabında “sayın” demesi acaba ne anlam ifade ediyor? Binlerce kişinin katiline bu şekilde hitap ettiği ortaya çıkan bir başbakan başka bir ülkede olsa derhal istifa eder, bir daha halkının yüzüne bakamazdı. Ama bizim ülkemizde ölçü başka. Başbakan değil istifa etmek, şimdi Türkiye’de cumhurbaşkanı olmak için uğraşıyor. Nedim YORGANCIOĞLU C en gazeteciliği ciddi bir meslek olarak bilmekteyim. Fakat yakın zamanda bu konuda zihnimde tereddütler oluştu. Yanıldığımı zannetmeye başladım. Galiba toplum olarak bazı şeyleri gözümüzde fazla büyütmüşüz. Kâr gayesiyle hareket eden basın artık ne yapacağını bilmiyor. İşi pazara döktü. Gayri ciddilik diz boyu, ilkesizlik diz boyu. Dinciler başta olmak üzere cumhuriyet karşıtları Türkiye’de ayrı bir basın yaratmışlar. Neyi okuyacağımızı, hangi televizyonu izleyeceğimizi artık şaşırdık. Başımızı ne yana çevirsek haber ya da yorum adıyla gereksiz ve niteliksiz ve içinde hiçbir bilgi olmayan söz, yazı, resim, görüntü bombardımanıyla karşılaşıyoruz. Bunu önlemenin bir yolu olmalı. Cumhuriyet gazetesinin yayınlarından rahatsızlık duyanlar bunları nedense hiç görmüyorlar. Sacit GÜNDOĞAN Başbakan’ı anlayamıyoruz! KOŞULLAR Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin var oluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 B aşbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı her gün televizyonlarda izlemek zorunda kalıyoruz. Son günlerde bilgisi olsun olmasın, her konuda kendini bir şeyler söylemek zorunda hissettiği belli oluyor! Her ne kadar eline verilmiş notlarda yazanlarla ya da ezberindekilerle toplumu etki altına almayı amaçlayan bir tavır takınıyorsa da, sonuçta yüzeysel bilgilerle konuştuğu belli oluyor. Bence Başbakan bunu yapmak yerine sussa daha iyi olacak!.. Semih GÜLDEREN CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle