18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 MART 2007 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Bezdüz, İskoçyalı oluyor Mersin Devlet Opera ve Balesi’nde tenor olarak görev yapan Bülent Bezdüz, Donizetti’nin “Lucia Di Lammermoor” operasında “Sir Edgardo Ravenswood” rolünü oynamak için İskoçya’ya gidiyor DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ ‘Mavi Gözlü Dev’ Nâzım Hikmet, “Mavi Gözlü Dev” filmi nedeniyle bir kez daha ülke gündeminde. Yalnızca aydınlar arası bir tartışma da değil yaşanan. Onlarca sinema salonunu dolduran binlerce insanımızın, özellikle de genç kuşakların katıldığı yeni bir “Nâzım Olayı”yla karşı karşıyayız. Memet Fuat, sağlığında www.nazimhikmetran.com adlı bir internet sitesi hazırlamıştı, şairi tanıtan. Onun ölümünden bu yana siteye gelen mektuplara yanıtlar yazıyorum. Gelen mektuplardan hep Nâzım Hikmet üzerine bilgilerin ne denli yetersiz, eksik, yanlış, kulaktan dolma, dedikodu düzeyinde olduğu anlaşılıyordu. Bir başka gerçek, ne denli yetersiz olsa da insanların ona ilişkin ilgilerinin hep sürüyor olması. Son günlerde “Mavi Gözlü Dev” filmi nedeniyle yeni bir soru yağmuru başladı. Filmin sonunda hep bir ağızdan söylenen şiirin hangi şiir olduğundan tutun da, Münevver’in çocuklarının şu anda nerede, ne yapmakta olduğuna dek çok sayıda soru. Kitap okumaya, araştırmaya pek de meraklı olmayan sıradan insanlarımız için Nâzım’la ilgili kimi sorunların giderek bir vicdan sorununa dönüşmekte olduğunu da gözlemliyorum. Bu sorunların en başında ona yakıştırılan “vatan haini” sözü geliyor. Nâzım, aynı adlı şiiriyle bu konuda kendisine sürülmek istenen kara lekeyi yanıtlamıştı. Ama insanlarımız yine de inanamıyorlar bu nitelemeye. Şiirlerini bir parça okumuş olanlar için bu konudaki bir başka gerçek de yurt sevgisini bu denli sık, derinden işlemiş bir şairin nasıl olup da “vatan haini” nitelemesine uğramış olduğu. Dönemin soğuk savaş koşulları, siyasal iktidarların kısa dönemli çıkar beklentileri vb. yanıtlar doyurmuyor insanlarımızı. Anlayamıyorlar, Nâzım Hikmet gibi büyük bir yurtseverin böyle adlandırılmasını. ??? İnsanlarımızın anlamakta güçlük çektikleri bir başka konu da Nâzım’ın yurttaşlığı. Bu ülkede doğmuş, büyümüş, on beş yılını haksız yere bu ülkenin cezaevlerinde geçirmiş, Türkçe yazdığı şiirleriyle dünyanın önde gelen şairlerinden biri olmuş, adı bütün dünyada Türkçe ve Türkiye ile birlikte anılan bir şairin yurttaşlıktan çıkarılmış olmasını açıklamakta güçlük çekiyor insanlarımız. Bu kararın gerekçesi de, bildiğiniz gibi “pasaportsuz yurtdışına çıkmak”. Devletin bütün dünyada aranan yasadışı çete üyelerine özel pasaportlar dağıttığı dönemlerin yaşandığı bir ülkede, bir şair, pasaportsuz yurtdışına çıktığı için yurttaşlıktan çıkarılmış. Nasıl içinden çıkılabilir böyle bir çelişkinin? ??? Bir de mezar sorunu var, insanlarımızın kafasına takılan. Nâzım Hikmet, diyalektik materyalist dünya görüşüne bağlıydı. Öte dünya diye bir düşüncesi yoktu. İnsanlar için cennetin de, cehennemin de bu dünyada olduğuna inanıyordu. Böyle düşünen bir insanın mezarının yerini çok da dert etmemesi gerekir diye düşünebilirsiniz. Ama değil mi ki, “Vasiyet” adlı şiiri yazmış ve orada, “Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni / ve de uyarına gelirse, / tepemde bir de çınar olursa / taş maş da istemez hani...” demiştir; büyük çoğunluğu inançlı olan insanlarımız bu “vasiyet”e sahip çıkmıştır. Yurdunu sevdiğinden kuşku duymadığı şairin mezarının da yurt toprağında olmasını özlemektedir insanlarımız. Bir başka ülke toprağında yatıyor olmasını yadırgamaktadır. Ülkemiz tarihinin en büyük haksızlıklarından birine uğramış Nâzım Hikmet’in başına gelenler, toplumsal belleğimizde bir yaraya dönüşmüştür. Nâzım Hikmet’le ilgili her şeyin bu denli ilgi uyandırmasının bir nedeni budur. Bir başka ve çok daha önemli neden ise Nâzım’ın insandan yana dünya özlemidir. İnsanlık o aşamaya ulaşana kadar da Nâzım, insanlarla daha çok konuşacaktır. [email protected] Küresel Elleşme ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) Grafik sanatçısı İbrahim Keleş, “Küresel Elleşme” adını verdiği 5. sergisini, Antalya Sanatçılar Derneği (ANSAN) Sergi Salonu’nda açtı. Günümüzde grafik tasarımlarının sadece reklam grafiğine hizmet verdiğini, oysa toplumsal ilerlemeyi önemseyen, ilerici, estetik değer taşıyan tasarımların, kimi zaman sayfalar dolusu kitaplardan, uzun söylemlerden daha etkili olabileceğini belirten Keleş, “Küresel Elleşme” grafik tasarımlar sergisini de bu düşünceyle açtığını söyledi. Grafik tasarımlarının tüketim toplumunun ve tüketim kültürünün hizmetinde geniş kitlelere ulaştığını ve etkili bir iletişim dili olarak tüketici eğilimlerinde önemli rol oynadığını vurgulayan sanatçı “Ancak Küresel Elleşme adlı afiş çalışmaları sipariş edilmemiş çalışmalardır. Küreselleşmenin yarattığı sonuçları politik humour süzgecinden geçiren görsel aforizmalardır” diye konuştu. Keleş daha önce Ankara Belpa Sanat Galerisi’nde “Apolitik Afişler”, Ankara Dost Sanat Galerisi ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde, 12 Eylül yönetiminin siyasal belleklere mal ettiği yorumları grafik düzenlemelerle anlattığı “Asacaksın İki Tanesini”, Ankara Ada Sanat Galeresi’nde de “Afişleme” adlı sergilerini açmıştı. Keleş’in 30’a yakın yapıtının yer aldığı sergisi, mart ayı boyunca ANSAN’da görülebilecek. ABİDİN YAĞMUR MERSİN Mersin Devlet Opera ve Balesi’nde tenor olarak görev yapan Bülent Bezdüz, Donizetti’nin ‘Lucia Di Lammermoor’ operasında ‘Sir Edgardo Ravenswood’ rolünü oynamak için İskoçya’ya gidiyor. Mayıs ayında İskoçya Krallık Tiyatrosu’nda başlayacak temsilleri Şef Julian Smith yönetecek. John Doyle’un sahneye koyduğu yapıt Edinburg, Glasgow ve Aberdeen’de sahnelenecek. Yurtdışında ilk olarak 1997 yılında İngiltere’de bir master programı çerçevesinde Mozart’ın ‘Lucio Silla’ operasında oynadığını belirten Bezdüz, “Böylece Krallık Operası Govent Garden’da başrol oynayan ilk Türk opera sanatçısı olma sıfatını da elde etmiş oldum. 8 aylık bir süreden sonra 7 ay da Fransa’da Artist sınıfını bitirerek A sınıfı operalarda söyleme belgesi aldım. 10 yılda neredeyse 300 temsil vermiş olduğumu söyleyebilirim” dedi. Sanatçıların, kendi ülkeleri dışında temsillere katılmalarının zorluklarına dikkat çeken Bezdüz, “Dünyada farklılıklar gözetilerek ayrımcılığa gidildiği şu dönemde sanatın birleştirici gücü göz ardı edilmemelidir. İlk zamanlarda benim İtalyan ya da İspanyol olduğumu düşünenler vardı. Ben insanın yaptığı sanatla kendisine ve ülkesine üstün bir sıfat kazandıracağına inananlardanım. Bizim meslekte tanıdığım pek çok sanatçının tersine, daha fazla kabul görebilmek isteğiyle isim ve kimlik değiştirmeye karşıyım. Şunu unutmamak gerekir; Leyla Gencer ‘Türklerin Divası’ olarak tanındığı ve ülkemizi dünyaya tanıttığında da dünyada Türkiye hakkındaki önyargılar şim dikinden farksızdı. Yurtdışından çeşitli ülkelerden vatandaşlık önerileri alsam da, birtakım zorlukları rahatça aşma olanağından vazgeçme pahasına kimliğimden ve öz benliğimden, daha da önemlisi Atatürk ilkelerinden asla vazgeçemem. Yurtdışında başardıkça ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ sözünü yaşıyor ve yaşatıyor olmaktan gurur duyuyorum” diye konuştu. Tenor Bülent Bezdüz Ankara’da doğdu. Gazi Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü’nü bitirdi. Ankara Devlet Çoksesli Korosu’nda 4 yıl çalıştıktan sonra Mersin Devlet Opera ve Balesi’nde solist sanatçı olarak göreve başladı. 1997’de ileri sahne eğitimini tamamlamak üzere Avrupa Birliği bursu ile Manchester’a gitti. 1999 yılında Fransız Kültür Bakanlığı’nın bursuyla Marsilya C’nipal Sahne Sanatları Okulu’nda profesyonel sahne mastırı yaptı. Amsterdam Concertgebouw, Londra Senfoni Orkestrası gibi dünyanın önemli orkestraları eşliğinde konser verdi. Geçen yıllarda Sir Colin Davis yönetimindeki Londra Senfoni Orkestrası eşliğinde kaydedilen ve Bezdüz’ün Fenton rolünü seslendirdiği Verdi’nin ‘Falstaff’ operası kaydı, 48. Grammy Ödülleri’nde ‘En İyi Opera Kaydı’ ödülüne değer görüldü. Bezdüz’ün daha önce, yine Sir Colin Davis yönetimindeki Londra Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirdiği, Berlioz’un ‘Truvalılar’ adlı operasının kaydı da 44. Grammy En iyi Opera Kaydı Ödülü’ne değer görülmüştü. BÜLENT BEZDÜZ KİMDİR? Alman ressamdan Kapadokya NEVŞEHİR (Cumhuriyet) Kapadokya bölgesine ailesi ile birlikte ilk yerleşenlerden olan ressam Almut Wegner, Kapadokya’yı çizgileriyle anlattığı resim sergisini 27 Mart’ta günü Sultanahmet Nakkaş Art’ta sanatseverlerle buluşturuyor. Kapadokya bölgesine 1991’de turist olarak gelen, ertesi yıl da ailesiyle birlikte Uçhisar beldesine yerleşen Alman ressam Almut Wegner, resim çalışmalarını oturduğu evin bir odasında düzenlediği atölyesinde yürütüyor. Sultanahmet Nakkaş Art’ta açılacak sergide Wegner, Kapadokya bölgesindeki doğal yapıyı yalın bir dille anlattığı yapıtlarını sergileyecek. Wegner’in sergisi 27 Mart’tan sonra her gün 09.00 ile 19.00 saatleri arasında görülebilecek. Müldür, Altın Portakal’ını alıyor ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Antalya Kültür Sanat Vakfı’nın 11. kez verdiği Altın Portakal Şiir Ödülü’nün yeni sahibi Lale Müldür, ödülünü bugün kutlanacak Dünya Şiir Günü’nde alacak. “Ultra Zone’da Ultrason” adlı kitabıyla bu yılın ödülüne değer görülen Müldür, ödülünü Seçici Kurulu üyesi ve 2000 yılı Altın Portakal Şiir Ödülü sahibi Mehmet Taner’in elinden alacak. Müldür’e ödülü, “Çağdaş ruhsallığın en gerilimli ve çetrefil alanlarında çalışırken, hem şiirden beklentilerin sınırlarını alabildiğine genişlettiği, hem de dünya algısında sarsıcı dönüşümler yarattığı” gerekçesiyle veriliyor. Törende, Hüseyin Peker 21 Mart Dünya Şiir Günü bildirisini okurken, 1997’den bu yana Altın Portakal Şiir Ödülü alan 10 şairin birer şiiri okunacak, ayrıca Çigan müziğinden küçük bir dinleti sunulacak. Bu yılın ödülünü alan Müldür’ün başlıca yapıtları Uzak Fırtına, Voyıcır 2, Seriler Kitabı, Kuzey Defterleri, Buhurumeryem, Divanü Lügatit Türk, Saatler/Geyikler, Haller Leyla, UltraZone’da Ultrason ve son kitabı Bizansiyya. Trabzon Sanat Tiyatrosu’ndan Ermeni oyunu TRABZON (Cumhuriyet) Trabzon Sanat Tiyatrosu (TST), bir süredir Trabzon’da sahnelediği, Osmanlı dönemi Ermeni Tiyatro Ustası Hagop Baronyan’ın yazdığı “Bağdasar Kardeş” adlı oyunuyla İstanbul ve Ankara turnesine çıkıyor. Yönetmenliğini Ermenistan’da yaşayan dünyaca ünlü sanatçı Hrant Hagobyan’ın yaptığı oyun, Hrant Dink cinayeti sonrasında Trabzon’u gündeme getiren şiddet ve linç kültürü ortamında, sanatsal değerleri öne çıkaran bir kültür çabası olarak hem ülkenin, hem de dünyanın dikkatini çekmiş ve Trabzon’daki toplumsal hoşgörünün, kültürel birikim ve çeşitliğin bir örneği olarak Türk ve dünya basınına sunulmuştu. TST Genel Yönetmeni Necati Zengin, 14 yıldır tiyatro yaptıklarını; Türk ve Gürcü tiyatrolarından çeşitli örnekler sergilediklerini anlattı. Geçen yıl, iki toplum arasında bir kültür köprüsü kurmak amacıyla Bağdasar Kardeş’i oynamaya karar verdiklerini belirten Zengin şöyle dedi: YUN HRANT DİNK’İN DE İLGİSİNİ ÇEKMİŞTİ’ “Oyun, cinayete kurban giden Hrant Dink’in de ilgisini çekmişti. Oyunu İstanbul’a getirtmek istiyordu. Agos gazetesi de oyunu yılın sanat olayı olarak seçmişti. Dink’in öldürülmesi kuşkusuz hepimizi üzdü. Olayın sonrasın ‘O da Trabzon’a yönelik linç kampanyası sırasında ortaya çıktık ve ‘Hayır, kimse cinayetle Trabzon’u birbirine karıştırmasın. Trabzon sanatın ve kültürün kentidir’ dedik. Dünyadan ve ülkemizden çok sayıda basın yayın organı bizi haber yaptı. Bu oyunla aynı zamanda Trabzon’un kültürel birikimini sahneliyoruz. Yüz yıldır ilk kez bir Ermeni yazarın oyunu sahneleniyor Türkiye’de.” Oyun, İstanbul’da Beşiktaş Akatlar Kültür Merkezi’nde 24 Mart’ta 20.00’de, 25 Mart’ta 16.30’da; Ankara’da ise 27 Mart’ta 19.00’da Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) salonunda tiyatroseverlerle buluşacak. ‘B ağdasar Kardeş’ adlı oyun İstanbul ve Ankara turnesine çıkıyor. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle