22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MART 2007 SALI 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Daire Başkanı, uzman raporuna karşın Cumhuriyet reklamının cezalandırılmasını istedi Ulusalcılıkla Faşizmi Karıştıranlar Türkiye karanlık günler yaşıyor. Siyasi ya da şoven cinayetler, vatandaşın mal ve can güvenliğinin sıfıra vurduğu bir ortamda, ölüm kol geziyor. Basın üzerindeki baskıların yoğunlaşacağını gösterir belirtiler artıyor, bu ortamda TSK’nin gazetecileri fişlediği haberinin hemen ardından, siyasal iktidarın da aynı şeyi yaptığı, baskı için elindeki enstrümanları kullandığı, kimilerini işinden, kimilerini köşesinden ettiğini görüyoruz. Yurttaşların arasına etnik kökenleri dolayısıyla ayrılık tohumlarının ekilmesi için girişimler birbirini izliyor. Güneyimizdeki yeni oluşum Türkiye’ye karşı tehditkâr bir üslubu benimsiyor, böyle bir ortamda, PKK’nin sınır ötesinden gördüğü destek, tehlikenin boyutlarını büyütüyor. Gazetemiz Cumhuriyet, sürekli olarak uyarıyor: “Tehlikenin farkında mısınız?” Cumhuriyet’in dikkati çektiği tehlike, bütün bunların üstüne tüy diken, bir anlamda da, ulus devleti baltalayıp zayıflatarak, bütün bunlara neden olan irtica tehlikesidir. Ama her şeyin birbirine karıştığı bir ortamda, tehlikeye dikkati çekenlerin karşılarına, irticayı gözden kaçırmak isteyenler dikiliyorlar ve “Evet tehlikenin farkındayız: Faşizm” sloganını ortaya atıyorlar. Amaçları tehlikeye dikkati çeken ulusalcıların kendilerini bir tehlike olarak göstermeye çalışmak ve asıl tehdidi gözden kaçırtmak. ??? Milliyet gazetesinde dün yayımlanan bir anket, Türkiye’de, “milliyetçi” duyguların artmakta olduğunu ileri sürüyor. Milliyetçi değil de, şoven ve yabancı düşmanı akımın arttığı görüşünü paylaştığımı söyleyebilirim. Ama burada asıl üzerinde durmamız gereken nokta, “Milliyetçi duyguların artması” deyiminin ne anlama geldiğidir. Eğer tehdit olarak görülen kimi çevrelerin ileri sürdükleri gibi, ulus devletten ve ulus biriminin yaşatılmasından yana olanların etkilerinin artması ile son gelişmelerin böyle bir olay ile uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Türk ulus devleti ve Türk ulus birimi, ırk, dil, din, çıkar ve coğrafya birliğine dayanan, bir zamanlar Alman Nazizmine dayanak olan Gobineau’cu ulus kavramının üzerine oturmaz. Atatürkçü ulusçulukta, belirleyici öğe, ne ırk, ne dil, ne din esasına dayanır. Atatürkçü ulusçuluk, Ernest Renan’ın 11 Mart 1882’de Sorbonne’da verdiği konferansta temel öğelerini çizdiği, sübjektivist, özgürlükçü, katılımcı ulus kavramına dayanır. Bu kavramın belli başlı öğeleri, varsayılan ortak bir geçmiş, bir arada yaşama ve ortak bir geleceğe hep birlikte ulaşma isteğidir. Irkçılığı da özellikle reddeder, kendini bu toplumdan gören herkesin, din, dil, etnik köken farkı gözetmeksizin, Türk vatandaşlığı ortak paydasında birleşmesini öngören Atatürk’ün ulus kavramı işte bu esasa dayanır. ??? Türk ulusçuluğu ne ırk esasına dayanır, ne de yabancı düşmanlığını içerir, kendisini diğer kavimlerden veya uluslardan daha üstün görme gibi bir eğilimi de yoktur. İmparatorluğu izleyen, Cumhuriyetin uluslaşma süreci, Türkiye’nin Mustafa Kemal’ın çağdaşlaşmanın parlak örneği olarak gördüğü, Batı’nın çağdaş kurumlarını kendi bünyesine hiçbir komplekse kapılmadan, uygulamasını sağlamaya yönelik birçok reformun da yapıldığı bir dönemdir. Hangi dilden, hangi dinden, hangi etnik gruptan olursa olsun, kendisini bu toplumun bireyi hisseden herkesi vatandaşlık çatısı altında birleştiren ve dayanağını, cemaat biriminde değil, vatandaş bireyinde arayan bu görüşün, bugün yükselişte olan, yabancı düşmanı, fanatik çekirdekli kimilerince kasten kavram kargaşası yaratmaya yönelik olarak, “milliyetçi” olarak adlandırılan şovenizmle bir ilişkisi yoktur. Vatandaşı ikinci plana iten, cemaat birimi üzerine inşa edilmeye çalışılan, tarikatları içeren, Atatürkçü ulus devlet kavramına tümüyle ters düşen Türk – İslam sentezci, dinciliğin ırkçılık ile kol kola girdiği, yabancı düşmanı bu akımın, Atatürkçü ulusçulukla uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığının kanıtı, Milliyet’in anketine katılanlar arasında AKP’nin en milliyetçi parti sıralamasında birinci çıkmasıdır. Kendine lider olarak, popülist Erdoğan’ı seçen bu eğilimin ulusalcılıkla, Atatürkçü ulus kavramıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Bu şoven akım, 12 Eylül’de resmi tez haline getirilip güçlendirilmiş, Türk – İslam sentezinin bir ürünüdür ve gerçekten karşı karşıya bulunduğumuz tehlikenin bir parçasıdır. RTÜK’te ‘Cumhuriyet öfkesi’ FIRAT KOZOK ANKARA Gazetemizin “Tehlikenin farkında mısınız?” sloganlı reklamını yayımlayan kanalların cezalandırılmasını isteyen RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanı Nurullah Öztürk’ün, reklam konusunda kendi uzmanı ve yardımcısıyla da ters düştüğü ortaya çıktı. RTÜK Uzmanı Abdurrahman Canpolat, hazırladığı raporda, reklamı yayımlayan kanallara ceza verilmemesi gerektiğine işaret ederken, Daire Başkanı Öztürk tam tersi bir tutum izledi. Fethullah Gülen’in eleştirildiği ? Fethullah Gülen’in eleştirildiği programlar hakkında hazırlanan raporları geciktirmeden kurula sunan RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanı Nurullah Öztürk’ün, gazetemizin reklamını yayımlayan televizyonların cezalandırılmasında da ısrarcı davrandığı ortaya çıktı. RTÜK Uzmanı Abdurrahman Canpolat, hazırladığı raporda, reklamı yayımlayan kanallara ceza verilmemesi gerektiğine işaret ederken, Öztürk tam tersi bir tutum izleyerek reklamı yayımlayan televizyoların cezalandırılmasını istedi. programlar hakkında hazırlanan raporları geciktirmeden kurula sunan RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanı Nurullah Öztürk’ün, gazetemizin reklamını yayımlayan televizyonların cezalandırılmasında da ısrarcı davrandığı ortaya çıktı. Edinilen bilgilere göre kurulun gazetemizin reklamlarını gündemine almasının ardından uzmanlar tarafından hazırlanan raporlar Öztürk’e gelmeye başladı. Bu çerçevede, CNN Türk’te yayımlanan reklamı inceleyen Üst Kurul Uzmanı Abdurrahman Canpolat, reklamla ilgili hazırladığı raporu daireye sundu. Canpolat, raporunda 20 saniye süren reklamları anlatırken, “Reklamda yer alan, ‘Mayıs 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyor’ cümlesinde, mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde henüz herhangi bir adayın açıklanmamış olması nedeniyle, kişi ya da kurum işaret edilmemektedir” dedi. “Cumhuriyetinize sahip çıkın” cümlesinin “Cumhuriyet Gazete S EZER’İN KARARI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN si’ne sahip çıkın” ya da “Cumhuriyet rejimine sahip çıkın” gibi iki şekilde algılanabileceğini belirten Canpolat, raporunda şunları kaydetti: “Bir kuruluşun ürününün reklamını yapması doğal bir durumdur ve yasal bir sakıncası yoktur. ‘Cumhuriyet rejimine sahip çıkmak’ şeklinde algılanması durumunda ise ‘Her Türk vatandaşının doğal olarak yapması gereken bir tavır’ olması nedeniyle, sakınca bulunmamaktadır. Yukarıda ifade edilen nedenlerle söz konusu reklamın, bir gazetenin satışını arttırmak amaçlı kısa bir tanıtım spotu olduğu düşünüldüğünden 3984 Sayılı Yasa’yı ihlal eder nitelikte olmadığı kanaatine varılmıştır.” Raporu dinlemedi Ancak, Canpolat’ın hazırladığı bu rapor Daire Başkanı Öztürk tarafından “beğenilmedi”. Öztürk, reklamı yayımlayan kanalların cezalandırılmasını öneren raporunu hazırlayarak üst kurula sundu. Ancak, Öztürk’ün bu raporuna Daire Başkan Yardımcısı Tülin Yavuz’un da şerh düştüğü öğrenildi. Edinilen bilgiye göre Yavuz, şerhinde, kendisinin de uzman raporuna katıldığını belirtti. Öte yandan Nurullah Öztürk’ün, daha önce de bazı inceleme raporlarını kurula sunmadığı öğrenildi. Öztürk’ün bu çerçevede, dini yayın yapan Ankara, Hedef ve Denge adlı radyolar hakkında hazırlanan bazı uzman raporlarını üst kurula sunmadığı, bu nedenle de üst kurul üyeleri tarafından sorgulandığı bildirildi. Armağanlar Köşk’te kalacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e, göreve başladığı tarihten bu yana 1243 adet armağan sunuldu. Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan armağanların, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kalacağı öğrenildi. Sezer’in yurtiçi ve yurtdışında gerçekleştirdiği ziyaretlerin yanı sıra Çankaya Köşkü’ndeki programlarında hediye edilen armağanlar arasında en büyük grubu, öğrenci kabullerinde öğrenciler ile il ziyaretlerinde verilen hediyeler oluşturdu. Kitap, broşür, süs eşyası, maket, plaket, berat, bayrak, flama, resim, portre, anahtar ve kumaştan ürünlerden oluşan armağanların sayısı 396’yı buldu. Sezer’e, 179 adet kitap, kaset, albüm, belge ve broşür, 86 adet gümüş, porselen, mermer süs eşyası, 83 adet cam, bakır, toprak ve tahta süs eşyası, 77 adet plaket, flama, bayrak ve rozet, 71 adet resim, fotoğraf, portre, 55 adet tablo, 50 adet kaftan, yerel giysiler ve masa örtüsü armağan edildi. Sezer’e verilen hediyeler arasında, 30 adet halı, 27 adet madeni hatıra parası, 24 adet kılıç, kama, balta ve mızrak, 23 adet heykel, 22 adet vazo, 16 adet gümüş, cam, bakır ve seramik tabak, 15’er adet gümüş, ahşap ve metal kutu ile çaykahve ve çatalbıçak takımı, 13 adet kilim, 11 adet maket, 9 adet takı eşyası, 7 adet madalyon, 5 adet gümüş tepsi, 4’er adet Kuranıkerim, kalem takımı, tüfek ve tabanca, saat, nişan ve beratı, ev eşyası (2 sandalye, 1 sehpa, 1 şifonyer), 2 adet mask, 1’er adet çanta, şehir anahtarı ve müzik aleti yer aldı. Alınan bilgiye göre, Cumhurbaşkanı Sezer’e verilen armağanlar, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kalacak. namikzafer@yahoo.com CHP’ye işbirliği çağrısı Mumcu’nun Köşk adayı Yalçınbayır ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anavatan Genel Başkanı Erkan Mumcu, cumhurbaşkanı seçimi için CHP’ye işbirliği çağrısında bulunarak “Cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusunda anayasa değişikliği teklifi verelim” dedi. Mumcu, AKP’den Ertuğrul Yalçınbayır’ın aday olması durumunda “coşkuyla oy vereceğini” söyledi. Mumcu, dün NTV’de canlı yayına katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. CHP’nin, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili Anayasa Mahkemesi’ne gideceği yönündeki açıklamasını eleştiren Mumcu, “CHP, Anayasa Mahkemesi’ne gideceğine, gelsin bizimle işbirliği yapsın. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusunda anayasa değişikliği teklifi verelim’’ diye konuştu. ANAVATAN lideri, CHP ile işbirliği yapmazlarsa, AKP’nin cumhurbaşkanlığı seçimi için uzlaşmacı tavır içine gireceğini zannetmediğini belirtti. Erkan Mumcu, “Cumhurbaşkanı AKP’den olamaz’’ diye bir saplantıları olmadığını da belirterek “Ertuğrul Yalçınbayır aday olsa coşkuyla oy veririm’’ diye konuştu. asirmen?cumhuriyet.com.tr MUSTAFA KEMAL DERNEĞİ ‘Cumhurbaşkanı seçimi dönüm noktası’ İstanbul Haber Servisi Mustafa Kemal Derneği Genel Başkanı Kamran Baran, “Cumhurbaşkanlığı seçimi, Atatürk devrimlerine dayalı Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını devam ettirip ettiremeyeceğinin bir dönüm noktası haline gelmiştir” dedi. Avukat Kamran Baran, dernek adına yaptığı yazılı açıklamada, Türk ulusunun Cumhurbaşkanı seçimini Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını korumak için bir şans ve fırsat olarak kullanmak zorunda olduğunu belirtti. Baran, Cumhurbaşkanı’nın anayasa ile tanımlanmış yetkilerini kullanacak kişinin taşıması gereken özellikleri de şöyle sıraladı: “Çağdaşlık, cumhuriyet, demokrasi ve laikliğe bağlılığından şüphe edilmeyen, sözüne güvenilen, geçmişinde ulusu rahatsız edecek bir lekesi olmayan, vatandaşlar arasında ayrımcılık yapmış olmayan, Atatürk devrimlerine inanmış, ulusun tam bağımsızlığını savunan, Atatürk milliyetçiliği ilkesine sadık, demokrasiyi bir araç değil, çağdaş bir yaşam biçimi olarak algılayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve ulusu ile bölünmez bir bütün olduğunu savunan, eğitimde, teknolojide, kılık ve kıyafette ulaştığımız çağdaşlığa gölge düşürmeyen, ulusun tümünü kucaklayan.” 12 Mart 1971 artık tarih oldu. Geçenlerde bir gezide çevremdeki gazeteci meslektaşlarımın yaşlarını sordum, çoğu 1971’den sonra doğmuşlardı. Ben ve benim kuşağım 12 Mart 1971 askeri muhtırasının ardından kurulan askeri rejimde hapse girmiştik. Bizler askeri darbelerin çocuğu olduk. 27 Mayıs 1960 müdahalesinde 14 yaşındaydım, tek parti yönetiminin baskılı döneminin ardından bu ülkenin başbakanının idamına tanık olmuştum. Siyasete kan girmişti. 12 Mart 1971 askeri darbesinin acısını 68 kuşağı çekti. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan yanımızdaki hücrelerden idama götürüldüler. ??? 12 Mart 1971, tarih kitaplarında nasıl yer alıyor bilmiyorum. Yer alıyor mu onu da bilmiyorum. Genellikle bizler tarihi gerçeklerden uzak duran bir tarih okumasına sahibiz. 12 Mart 1971 askeri darbesi, ordu içindeki iki gücün çatışmasının ardından geldi. Bir güç 27 Mayıs benzeri bir mü 12 Mart’tan 36 Yıl Sonra dahale yapıp, o yıllarda “kapitalist olmayan kalkınma yolu” adı verilen bir tür Nasır rejimi benzeri bir sol rejim kurmak niyetindeydi. Diğer güç ise yükselen halk hareketinden ve etkisini artıran sol hareketlerden kurtulmak amacıyla despotik bir yönetim kurmak istiyordu. Amerikancı darbeciler kazandılar. Yükselen sol hareketi bastırmak amacıyla o dönemde solun önde gelen bütün isimlerini cezaevlerine attılar. İlan ettikleri sıkıyönetimle Meclis’i de baskı altına aldılar. ??? İktidardan indirilen Süleyman Demirel, askeri rejimi solun üzerine sürebilmek amacıyla demokrasi karşıtı uygulamalara destek verdi, 1961 Anayasası’nın demokratik yönlerinin budanması için istenilen değişikliklerin hayata geçirilmesini sağladı. Denizler’in idam kararlarının Meclis’te onaylanması için Demirel ve arkadaşları canla başla çalıştılar. 12 Mart 1971 askeri darbesi, 1960’larda yükselen sol harekete ve özgürleşme atağına verilmiş bir cevaptı. Binlerce aydını cezaevine attı. İşkencelerden geçirdi. Aralarında Behice Boran’dan Muammer Aksoy’a, Fakir Baykurt’tan Sevgi Soysal’a, İlhan Selçuk’tan Uğur Mumcu’ya, Altan Öymen’den Çetin Altan’a kadar birçok önemli insanımız tutuklandı, işkence ve baskı gördü. ??? 12 Mart 1971 sola karşı bir ezme provasıydı. Ancak yeteri kadar başarılı olamadı, sivil güçlerin ittifakı sonrası darbeciler geriletildi ve Türkiye çok partili rejimi ayakta tutabildi. Darbecilerin yarım kalan heves ve hedefleri 12 Eylül 1980 darbesiyle devam etti. Askeri darbeler, özgürlükler ve toplumsal gelişme açısından kötü günlerdir. Nokta dergisinde iki haftadır 27 Mayıs 1960 müdahalesinde idam edilen Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın eşi ve kızıyla yapılan söyleşiyi okuyunca, bilmediğim birçok acı gerçeği daha öğrendim. Ailem CHP’li olduğu için 27 Mayıs’ı desteklemiştim. Yapılan yargılamalara da memnun olmuş, neden 3 kişi değil de 15 kişi asılmadı diye çocuk aklımla üzülmüştüm. Hasan Polatkan’ın eşinin anlattıklarını okurken gerçekten acı duydum. Seçimle gelmiş bir hükümetin bakanının tekmelenmesini, işkenceye uğramasını kabul etmek mümkün mü? Onların siyasi hatalarını, tek parti yönetimi kurma heveslerini eleştirmek başka şey, onları bir darbe ile aşağı edip insanlık dışı muameleler yapmak başka şey. 12 Mart 1971 döneminde de çok acı ve hüzün verici olaylar yaşandı. Altan Öymen, Emil Galip Sandalcı gibi aydınlar uçak kaçırmaya teşebbüs iddiasıyla tutuklanmışlardı. Halbuki yaptıkları Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilmesin diye imza toplamaktı. Bu saçma iddia yüzünden hapis yattılar. 1965 seçimlerinde ilk kez 15 sosyalist, Türkiye İşçi Partisi’nin listesinden Meclis’e girmişti. Türkiye tarihinde bu önemli bir adım, demokrasinin yerleşmesi açısından bir ilkti. Ne yazık ki, darbe bu gelişmenin önünü kesti, TİP’i kapattı ve sosyalistler bir daha Meclis’e giremediler. ??? 12 Mart 1971 askeri darbesi Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin kırılması açısından bir adımdı. Bunu başka adımlar izledi ve Türkiye askeri darbelerin sarsıntılarıyla ne yazık ki bir türlü kendine gelemedi. Türkiye, bir gün bunları geride bıraktığında acılarımız az da olsa hafifleyecek… DSP Uşak binasına saldırı UŞAK (Cumhuriyet) Demokratik Sol Parti (DSP) Uşak il binası, kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından tahrip edildi. Gece kapıyı kırarak içeri giren kişi ya da kişilerin, camları kırdıkları ve ortalığı dağıttıkları görüldü. Evrakları etrafa yayan ve il sekreterinin masasını dağıtan kişi ya da kişiler, Merkez İlçe Başkanı İsmail Ertürk’ün de odasını tahrip etti. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle