19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 ARALIK 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER AİHM ESKİ BAŞKANI 7 Trabzon Fatih Lisesi’nde türbanlı öğrenciler koridorda rahatça dolaşıyor ‘Türk anayasası esastır’ BERİV AN TAPAN GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Bir Demokrasi Masalı... Burhan Dodanlı, aynı dönemin gençleri olarak gazeteciliğe başladığımız, bütün olumsuzluklara karşın muhabirliğin mutlu dönemini yaşadığımız, sendikacılık yaptığımız seçkin meslektaşlarımdan biridir. Ancak emekli olunca bir köşeye çekilmemiş, deneyimi ile birikimlerini soruşturmacı gazetecilik alanında kitaplara yansıtmıştır. Son kitabı “Demokrasiyi Nasıl Astık?” adını taşıyor. (Grafiker YayıncılıkEkim 2007/Ankara) Adından da anlaşılacağı gibi demokrasi ve özgürlük vaatleriyle iktidara gelip, 27 Mayıs 1960’ta devrilen Demokrat Parti daha doğrusu sancılı bir dönemin siyasal çekişmeleri ile ilgili bir kitap. Dodanlı, sadece tanıklıkları ile yetinmeyip, o günlerin gazetelerini, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarını, Yüksek Adalet Divanı tutanakları ile kararlarını inceleyerek bir belgesel oluşturmuş. ??? Yaşananlar geçmişte kalınca, unutuluyor. Bu gerçekten yararlananlar da ortaya çıkıp bir dönemi kendi kurgularına göre anlatmaya başlıyor. Bir de bakıyorsunuz ki “Demokrat Parti demokrasi şampiyonu” oluvermiş. Değerli yazar ve şair Özdemir İnce, köşesinde zaman zaman belgeli olarak anlatmasa, sonucu acıklı o dönemin gerçeklerini ele alan gazeteci neredeyse olmayacak. Dodanlı, 245 sayfalık kitabında, ünlü Tahkikat Encümeni’nin kuruluşunu ve verilen yetkileri yansıtan Meclis tutanaklarına da yer vermiş. Ben de oradan alıntılayarak bir bölümünü aktarıyorum. ??? “Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenlerinin Vazife ve Selahiyetleri Hakkında Kanun. Vazife (Görev) ve Selahiyet (yetki): Madde 1 Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenleri (Soruşturma Komisyonları) ve naib olarak (kendi adlarına) vazifelendirecekleri tali (alt) encümenler; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Askeri Muhakeme Usulü Kanunu, Basın Kanunu ile diğer kanunlarda Cumhuriyet Müddeiumumisine (savcısına), sorgu hâkimine, sulh hâkimine ve askeri adli amirlere tanınmış olan bilcümle hak ve selahiyetleri haizdir. (Yetkilere sahiptir) Madde 2 Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümeni: Tahkikat Encümeni: a) Tahkikatın selametle cereyanını temin maksadıyla her türlü neşriyatın yasak edilmesine, b) Neşir yasağına riayet edilmemesi halinde mevkute (süreli yayın) veya gayrimenkutenin (her türlü kitabın) tabı (basılması) veya tevziinin (dağıtımının) men’ine, (yasaklanmasına) c) Mevkute ve gayrimevkutenin toplatılmasına, mevkutenin neşriyatının tatiline veya matbaanın kapatılmasına, ç) Tahkikat için lüzumlu görülen veya sübut (kanıtlama) vasıtalarından olan her türlü evrak, vesika veya eşyanın zaptına, (el konulmasına) d) Siyasi mahiyet arz eden toplantı, hareket, gösteri ve emsali (benzeri) faaliyetler hakkında tedbir ve karar almaya, e) Tahkikatın selametle intacı (sonuçlandırılması) için lüzumlu göreceği bilcümle (bütün) tedbir (önlem) ve kararları ittihaz etmeye (almaya) ve hükümetin bütün vasıtalarından istifade eylemeye (yararlanmaya) dahi selahiyetlidir. Madde 9 Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat encümenlerince ittihaz olunan karar ve tedbirler kati (kesin) olup aleyhine itiraz olunamaz.” Yasama organı içinde oluşturulan ama yürütme ve yargının yetkileri ile de donatılan komisyonu oluşturan iktidarın, “bugüne kadar yaşanmamış bir demokrasi ortamı oluşturduğunu” iddia edenlere ne denilmesi gerektiğini doğrusu kestiremiyorum. ??? Tahkikat Komisyonu’nun kuruluşunun iki nedeni var. Birincisi “Cumhuriyet Halk Partisi’nin yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı faaliyetlerini araştırmak”. İkincisi de iktidara muhalefet eden “bir kısım basın”ın bu yayınları neden yaptığını belirlemek. “Bir kısım basın”a yöneltilen suçlamayı da, komisyonun kurulması için verilen önergeden aktaralım. “Bir kısım basın bu gayrimeşru gayenin tahakkuku (gerçekleştirilmesi) uğrunda CHP ile işbirliği halinde bulunuyor. Bu basın, umumi efkârı (kamuoyunu) aldatıyor. Hadiseleri tahrif ediyor. Her türlü yıkıcı faaliyetleri teşvik eden yazılara sinesinde (içeriğinde) yer veriyor. Mücrimlerin (suçluların) müdafaasını uhdesine alarak (üstlenerek) cemiyetin (toplumun) temellerini kökünden sarsıyor.” ??? İtiraf etmeliyim ki bu yazı, köşe yazısı geleneğine ters düştü. Ama “demokrasi” denildiğinde kendilerinden başkasına söz hakkı tanımak istemeyenlerin geçmişi öğrenmeleri için gerekli ve zorunlu olduğu inancıyla yazdım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) eski Başkanı Luzius Wildhaber, AİHM’nin Leyla Şahin davasındaki kararını, Türk anayasasına göre verdiğini, anayasanın değişmesi halinde benzer bir davada kararın değişebileceğini söyledi. Türkiye’nin seküler ve dinsel yapısının oluşturduğu kendine özgü iç dinamiklerinin dikkate değer durumlar olduğunu belirtti. Wildhaber, “Türban ile ilgili ilk dava olan Leyla Şahin davasının emsal kararı İsviçre’den geldi. Ardından da Fransa’dan bu konuyla ilgili bir dava geldi. Ancak Fransa’da Türkiye’den farklı olarak dini sembollerle ilgili bir iç düzenleme var. Daha sonra da Türkiye’den Leyla Şahin davası geldi. Bu ülkeler ile Türkiye’nin durumu aynı değil tabii. Çünkü Türkiye’de Müslüman bir çoğunluk var. Bunu da önemsedik” dedi. Trabzon Fatih Lisesi’nde okul yönetimi , bazı kız öğrencilerin kıyafet yönetmeliğine aykırı olarak türbanla okula girmelerine ses çıkarmıyor. Türban liseye girdi Yurt Haberleri Servisi Trabzon Fatih Lisesi’nde bazı kız öğrenciler, kıyafet yönetmeliğine aykırı olarak türbanla okula girip koridorlarda dolaştığı saptandı. Kız öğrencilerin okula türbanla girişine okul yönetimi ses çıkarmazken bazı okul yöneticilerinin bu durumu normal karşıladıklarını söyledikleri öne sürüldü. Üniversitelere türban yasağının kaldırılmasına yönelik olarak AKP hükümetinin anayasada değişiklik yapma çabaları sürerken türban lise ve ilköğretim okullarına kadar girdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rize’de düzenlenen meme kanseri konulu kompozisyon yarışması ödül törenine, okul müdürünün uyarısı üzerine türbanını çıkararak katılan Kalkandere İmam Hatip Lisesi öğrencisi Emine Elif Azder’in babası Mustafa Azder’i telefonla arayarak konuyla bizzat ilgileneceğini söylemesinden sonra dikkatler yeniden orta dereceli okullarda toplandı. Trabzon Fatih Lisesi’nde de bazı öğrencilerin bir süredir türbanlı olarak okula girdikleri belirlendi. Son dönemlerde bu öğrencilerin sayısında artış olduğu öne sürüldü. Öğrencilerin, yöneticilerin bilgisi dahilinde okula girip çıktıkları iddia edilirken eğitimciler, okulun her yanında kamera bulunduğunu, herhangi bir öğrencinin kural dışı davranışının gözden kaçmasının olanaksız olduğunu vurguladılar. si Nuri Okutan’a ilettiklerini açıkladı. Sağlık kurumları başta olmak üzere birçok devlet kurumunda kamu görevlilerinin başını kapatarak işini yürüttüğünü belirten Gülay, “Ne yazık ki Sayın Başbakan’ın Rize’de bir ödül töreni sırasında öğrencinin başının açılmasına ilişkin tutumundan sonra bu tür ihlallerde artışlar oldu. Bazı öğrenciler okullara türbanla giriyor. Bazı okullarda yöneticiler görevlerini yapmıyor. Kurumların bu konuda uygulamalarında çifte standartlar var. Bu çifte standart ortadan kaldırılmalıdır” dedi. Eğitim İş Trabzon Şubesi Başkanı Mehmet Akıncı da bazı idarecilerin iktidarın tepkisinden çekinerek olaya gerekli müdahaleyi yapmadığını söyledi. Akıncı “Artık gizlenmeye, gizlemeye de ihtiyaç duymuyorlar. Yasa, yönetmelik, hiçbir kural onlar için önemli değil. Başbakan bu konuda açıkça taraf olmuşsa, Cumhuriyet Mitingi’ne katılan öğretmenlere cezalar veriliyorsa durum çok vahim demektir” diye konuştu. A Göreve başladığı dönemde Türkiye ile ilgili İHM’YE GİDEN DAVALARDAKİ DEĞİŞİM gelen dava konularının çoğunluğunun 1990’larda yükselen terör olaylarıyla bağlantılı olduğunu ifade eden Wildhaber, bu tarihten sonra gelen davaların niteliğinde bir değişim yaşandığını vurgulayarak şöyle devam etti: “Özellikle Türkiye’nin güneydoğusundan çok ciddi davalar geliyordu; köy boşaltmaları, köye geri dönüşler, kaybolan insanlar, polis şiddeti gibi... Ancak daha sonra yaşam hakkı ve işkence davalarına göre daha ‘ortalama’ davalar gelmeye başladı. Davaların niteliğindeki bu değişim olumlu. Türkiye’de yalnızca ifade özgürlüğü gibi konularda ciddi sorunlar yaLEYLA ŞAHİN DAVASI şanmaya devam ediyor. 1987 yılında 30 tane davayAİHM’deki temyiz la başlamıştık. O organı Büyük Dakadar çok dava ire’nin 10 Kasım geliyordu ve za2005’te açıkladığı Leyman o kadar kıla Şahin kararı, Türsıtlıydı ki çoğuna kiye’deki türban tartışne yazık ki yanıt maları açısından büveremedik. Bu yük önem taşıyor. Türçok üzücü bir duban taktığı için üniverrum.” Wildhaber sitedeki eğitimine izin ayrıca davalarda verilmeyen Şahin’in hep Türkiye aleyaçtığı davada, AİHM, hine karar çıktığı Türkiye’nin tezlerini ve milyonlarca Avhaklı buldu. Kararınro tazminata mahda üniversitelerde uykum edildiği gibi gulanan yasağı onabir yanlış bir algıyan mahkeme, bunu lama olduğunu da “demokratik topludile getirerek kamun bir gerekliliği” rarlarda daha önolarak niteledi. Karar, ceden alınmış emBaşbakan Recep Taysal davalarına bayip Erdoğan tarafınkıldığını ve “hep dan “Mahkemenin bu bize” gibi bir dükonuda söz söyleme şüncenin doğru olhakkı yoktur. Söz söymadığını söyledi. leme hakkı din uleGörevi süresince masınındır” sözleriygelen davalardan le eleştirmişti. en çok Türkiye ile ilgili olanların aklında kaldığını belirten Wildhaber, bu davaları özetle şöyle sıraladı: “Bergama Ovacık Altın Madeni’nin işletilmesine ilişkin Taşkın ve diğerleri davası, RP’nin kapatılması davası, Leyla Şahin davası, Mamak davası, Madımak davası, Manisalı çocuklar davası...” ‘H CHP Trabzon İl Başkanı LütEDEF ILIMLI İSLAM DEVLETİ’ ‘T EğitimSen Trabzon Şubesi ÜRBAN DEVLET KURUMLARINDA’ Başkanı Recep Gülay, bu konudaki ihlalleri Trabzon Vali fi Karakullukçu ise tepkisini “Bu tavırların altında Türkiye’yi bir ılımlı İslam devletine dönüştürme çabaları vardır. Kimse bunu başaramayacaktır” diye dile getirdi. DSP Trabzon İl Başkanı Sibel Suiçmez de “Yasalarla yapamadıklarını fiili olarak aşarak halkı alıştırmaya çalışıyorlar. Bu durum, karşıdevrimin açıkça ilanıdır” dedi. Alevi öğrenciye dayak Esenyurt Ali Kul Çok Programlı Lisesi’nde edebiyat öğretmeninin, “Niye oruç tutmuyorsun” diye azarladığı öğrenciye şiddet uyguladığı belirtildi Haber Merkezi Esenyurt Ali Kul Çok Programlı Lisesi’nde Edebiyat Öğretmeni Z.Y’nin bir aydır şiddet uyguladığı iddia edilen lise 1. sınıf öğrencisi 16 yaşındaki B.K., okulu bırakma noktasına geldi. B.K.’nin babası Ziram K., edebiyat öğretmeni hakkında Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ve Büyükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne suç duyurusunda bulundu. Büyükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü iki müfettiş görevlendirdi. “Alevi olduğu için” öğretmeninden “işkence” gördüğünü iddia ettiği öğrenci B.K. ile www.gercekgundem.com internet sitesi’nin yaptığı söyleşiye göre olay şöyle gelişti: Ramazan ayı içerisinde sınıfa giren öğretmen Z.Y. sınıf içinde bir kız öğrencinin yemek yediğini görünce, “Sen oruç tutmuyor musun” dedi, öğrenci “Öğretmenim hasta olduğum için bugün tutmuyorum” yanıtını verdi. Bunun üzerine sınıfa doğru dönen Y., “İçinizde Alevi olan var mı?” diye sordu. Bunun üzerine 16 yaşındaki B. K. ayağa kalkarak, “Ben Aleviyim öğretmenim” dedi. B. K.’nin yanına giden Yılmaz, “Siz Aleviler neden oruç tutmuyorsunuz? Senin benden çekeceğin var” diye çıkıştı. Öğretmeninden ummadığı bir tepki gören B. K.’nin hayatı o andan itibaren adeta kâbusa dönüştü. Yılmaz belirli süreler içerisinde B. K.’ye şiddet uyguladı. Oğlunu önceki gün pansumana götürdüğünü belirten Baba Ziram K. öğretmen hakkında suç duyurusunda bulundu. ‘D AİHM kaynaklarına göre, 80 bin civarında AVALARIN BÜYÜK KISMI DEPOLARDA TUTULUYOR’ dosyanın 10 binden fazlasını Türkiye’den giden başvurular oluşturuyor. Davaların büyük kısmı personel yetersizliğinden depolarda tutuluyor. Pek çok dava yeterince incelenmeden sonuçlandırılıyor. AİHM yargıçlarının karar verirken en çok “din dersleri” ile ilgili davalarda zorlandıklarını söyleyen Wildhaber, şunları anlattı: “Örneğin Norveç’teki Folgero davası da bunlardan biriydi. Norveç’teki din kitaplarında bütün dinler yer alıyordu. Ancak kitapların büyük kısmı Luteryan Protestan anlayışa göre düzenlenmişti. Başvuru da buna karşı çıkıyordu. Bu davanın karar verilirken hâkimler arasında yoğun tartışmalar yaşandı. Türkiye’den gelen Hasan Eylem Zengin davasına da bu karar emsal teşkil etti. Cinsel eğitim ile ilgili Danimarka’da 1970’lerdeki ‘Busk, Madsan ve Pederson’ davasının karar aşamasında da yine tartışmalar yaşandı. Çek Cumhuriyeti’ndeki ‘D. H. ve Diğerleri’ davası ise, zihinsel engelli çocukların gittiği özel okulların yüzde 75’i Çingene çocuklarından oluşuyordu. Bu konular bizi en çok zorlayan konulardı.” ‘O Öğretmeninin kendisini arkadaşlarının KULA GİDEMEDİM’ sumana götürdüğünü belirterek, “Ülkemizde bölücü ve yıkıcı faaliyetlerde bulunan bir öğretmenin eğitim camiası içinde bulundurulmasını bir veli olarak istemiyorum” dedi. İsminin açıklanmasını istemeyen bir öğretmen, “O olaydan haberimiz var. Ancak daha kötü şeyler de yaşandı. Bir keresinde sınıfta bütün ‘Kürtler PKK’lidir’ gibi bir laf söylemiş. Öğrenciler tepki gösterince de lafı çevirmiş. Sorunlu bir öğretmen. Emekli olacağı için de okul yönetimi pek karışmıyor. Geldiği okullarda hep sorunlar yaşatmış. Edebiyat öğretmeninden çok din derslerine daha yatkın. Sürekli öğrencilere din dersi verdiğini duyduk. Biz öğretmenler olarak ona pek yaklaşmıyoruz” şeklinde konuştu. Öte yandan CHP İl Başkanlığı da aileyi arayarak desteklerini bildirdi. oerinc?cumhuriyet.com.tr CHP’Lİ ÖZPOLAT’TAN SORU ÖNERGESİ önünde aşağıladığını söyleyen B. K, girdiği bunalım sonucu bir hafta boyunca okula gidemediğini söyledi. Bu süre içinde arkadaşlarından büyük destek gördüğünü söyleyen B. K., şunları anlattı: “Öğretmenimin benim mezhebimle ilgili alaycı konuşması sonucu bazı arkadaşlarım öyle bakıyordu ki, sanki vebalıymışım gibi. Z.Y’yi görmemek için başka bir sınıfa geçmek istedim ama şu anda hâlâ aynı sınıftayım. Z.Y. durup dururken bana vuruyor. Önce bacağıma vurdu, önceki gün de karnıma vurdu. Bu da yetmiyormuş gibi bana yazılı sınavdan sıfır verdi. Korkumdan kendimi derse veremiyorum. Bütün öğrenciler ondan korkuyor. Derslerin büyük bir bölümünde dinle ilgili söylemler anlatıyor. Dersin 15 dakikasında kendi dersini anlatıyor. Eğer bana bir kere daha saldırırsa okula gitmeyeceğim. Ben babamdan bile dayak yemiyorum.” İlgili makamlara suç duyurusunda bulunan baba Ziram K. Z.Y’nin uyguladığı şiddet sonucu yaralanan oğlunu önceki gün pan ÜSKÜL ALT KOMİSYON RAPORUNU AÇIKLADI ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Amasya Anadolu Kız Meslek Lisesi’nden “dini baskı” nedeniyle kaydını sildiren Alevi öğrencilere “arkadaş baskısı” yapıldığını savunan raporuyla tartışma yaratan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, İstanbul’da Esenler’deki Ali Kul Çok Programlı Lisesi’nde Alevi bir öğrenciye edebiyat öğretmeni tarafından dini baskı ve şiddet uygulandığı iddialarını incelemek için CHP’li ve MHP’li üyelerin de içinde yer aldığı bir alt komisyon oluşturdu. Üskül’ün başkanlığında kurulan, CHP’den Malik Ecder Özdemir, MHP’den Mehmet Ekici ve AKP’den Abdurrahman Kurt’un yer aldığı alt komisyon, iddiaları yerinde inceledi. Alt komisyon raporunu açıklayan Üskül, ilçe milli eğitim müdürlüğünün de öğrenci B.K’ye şiddet uygulayan edebiyat öğretmeni Z.Y. hakkında soruşturma başlattığını, öğretmenin önce başka bir okula gönderildiğini, daha sonra da açığa alındığını bildirdi. Raporda, öğretmenin, olayın ardından önce başka bir okulda görevlendirildiği, daha sonra da açığa alındığı ifade edildi. CHP Sıvas Milletvekili ve Komisyon Üyesi Malik Ecder Özdemir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın türbanı nedeniyle azar işiten öğrenciye sahip çıktığı gibi, dini baskı nedeniyle mağdur olan Amasya’daki, İstanbul’daki Alevi öğrencileri de arayıp özür dilemesini istedi. Alevi öğrenciye şiddet Meclis’te İstanbul Haber Servisi Esenyurt’ta, ramazan ayında sınıfta yemek yediği için edebiyat öğretmeni tarafından uyarılan ve daha sonra baskı ve şiddete mağruz kaldığı ileri sürülen öğrenci ile ilgili CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. Ali Kul Lisesi’nde, bir öğrencinin, Alevi olması nedeniyle edebiyat öğretmeni tarafından baskı ve şiddete maruz kalmasıyla ilgili olarak kendisine ulaşan bilgilerin kaygı verici olduğunu belirten Özpolat, Çelik’e şu soruları yöneltti: “Öğretmenin davranışları sizce normal midir? Bir öğretmenin, öğrencilerine mezheplerini sorması olağan karşılanabilir mi? Bu tutum açıkça ayrımcılık değil midir? Öğretmeni nasıl bir yaptırım bekliyor, kendisi çocuklara ders vermeye devam edecek midir?” CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle