18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 ARALIK 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Kapitülasyonların kaldırılması Frerleri fazlasıyla etkilemiş, eğitim davasında başına buyruk olma dönemi artık sona ermişti Haçlar ve dinsel resimler kaldırılıyor 1 924 yılı Mart ayının başları... Direktör Frer IdinaelSimon, bürosunda son gelen belgeleri inceliyordu. 7 Şubat 1924 tarihli bir genelge okula bir ay sonra ulaşmıştı: “Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekâleti3370/758 Bazı ecnebi mekteplerin ibadet mahallerindeki tedrisata, umumi tedrisata nazaran daha fazla zaman tahsis ettiğine, talebenin bir tefrik yapılmaksızın dini tedrisata tabi tutulduğuna, sınıf, salon ve bahçelerde dini alametlerin bulunduğuna dair haberler alınmaktadır. Mektep ve Kilise, vasıfları itibarıyla muhakkak surette birbirlerinden farklı iki müessesedir. Bu mekteplerin atideki mevcudiyeti, evvel emirde tedrisat vazifelerini kabul etmeleriyle mümkündür. Mektep olma vasfını unutup dini gayelerle hareket eden müesseseler kapatılacaktır. Açıklanan sebepler muvacehesinde, aşağıda dercedilen hususların acilen tatbik edilmesi kaydıyla mektep idarelerine bildirilmesi kararlaştırılmıştır. 1. Yabancı mekteplerin dini terdisatla iştigal etmesi ve ibadethane açması, bu tatbikatın ancak hususi mekânlarda icra edilmesi halinde mümkündür. Hususi mekânlar haricinde hiçbir ibadethane ziyaret edilemeyeceği gibi sınıf, salon, bahçe ya da kütüphanelerde herhangi bir heykel ya da dini resim bulunamaz. 2. Müslüman ya da mektebin kurucularından farklı bir dine mensub olan hiçbir talebe, kendi arzusuyla ya da zorla mektebin ibadethanesine götürülemez, din derslerine iştirak edemez. Böyle bir tatbikat kat’i olarak yasaktır. Bu hükümle alakalı tatbikatın murakabesi sık fasılalarla ve müessir bir şekilde ifa edilecektir. Bu görevin ifasında ihmali görülen Maarif müfettişleri ağır şekilde tecziye edileceklerdir. Alakalıların ıttılaına, 7 Şubat 1340” Direktör’ün keyfi kaçmıştı. SaintJosef Koleji’nin gelenekleri açısından dinsel simgeler konusu son derece önemliydi. Öte yandan, Hıristiyan olmayan öğrencilerin din dersine zorlandıkları ya da Şapel’e götürüldükleri konusundaki savın geçerli olmadığını düşünüyordu. Musevi ve Müslüman öğrencilerin, ahlak dersinden ya da ahlakla ilgili bir metin üzerinden ayrı bir sınava girdikleri göz önünde tutulacak olursa Hırıstiyan öğrencilerden farklı bir eğitim gördükleri açıktı. Ortodoks Hıristiyanlar için bile benzer bir uygulama söz konusuydu. Aynı genelgeyi alan tüm cemaat okulları yöneticileri, üstleriyle görüştükten sonra, 1960’lı yıllara değin Vatikan’ın Türkiye temsilcisi olarak görev yapan İstanbul Latin Piskoposu’nun kapısını çaldılar. Konu enine boyuna tartışıldı ve dinsel simgelerin tümüyle kaldırılmasının Hıristiyan inancı açısından kabul edilemeyecek bir durum olduğu üzerine görüş birliğine varıldı. Haçların yerinde kalmasında direnilecek, bir çözüm olarak sınıflardan yalnızca dinsel resimlerin kaldırılması önerilecekti. Okul yöneticileri, varılan bu kararı bakanlığa bildirdiler. Ancak, genelge hükümlerinin sulandırılmasına kesin bir dille karşı çıkan bakanlık, okullara gereğinin yapılması için 7 Nisan’a dek süre tanıdı. pamış oldu. Ailelerine haber verilen yatılı öğrenciler, ertesi sabah evlerinin yolunu tuttu. 8 Nisan akşamı, İstanbul genelinde kırka yakın Fransız ve 4 İtalyan okulu kapatılmış, 12 bin öğrenci okullarının dışında kalmıştı. Kapatma kararıyla birlikte yabancı okulların bağlı olduğu ülkelerin yönetimleri, Ankara’ya karşı yoğun bir kınama çabasına girişti. Türk basınında ise yabancı okullara, özellikle Fransa’nın siyasal yaklaşımına karşı zehir zemberek bir kampanya başlatıldı. Buna benzer bir durum daha önce Lozan’daki görüşmeler sırasında yaşanmıştı. Yazılanlara bir örnek olarak Tanin gazetesinin 15 Nisan 1924 günlü sayısında yer alan İsmail Muçak imzalı yazıdan bir bölümü alıntılayalım: “Tedrisata dini karıştırmanın caiz olmadığını bir türlü anlamak istemeyen papazlara karşı Maarif Vekâleti nihayet cevap verdi. Ve kanunun bütün şiddet ve ciddiyetiyle hareket ederek mektepleri kapattı. (...) Papazlar hükümetin icraatını durdurmak ümidiyle dinden bahsediyorlar, mukaddesatı ileri sürüyorlar, bazen prensip meselelerinden dem vuruyorlar, bazen diplomasinin koltuğuna sığınıyorlar. Hülasa dersanelerden haçı kaldırmamak için ne mümkünse yapıyorlar. Öyle ümit ederiz ki karşılarında sınır tanımaz bir müsamahakârlıa yanaşmayan ve hiç yumuşamayan bir azim gördükten sonra bu papaz efendiler, inatlarından vazgeçecekler ve hükümetin kanunlarına itaat etmenin en temiz ve şerefli vazifelerden olduğunu anlayacaklardır.” Bu da Stamboul gazetesinin 13 Nisan 1924 günlü sayısında çıkan bir başkası: “Yurdumuzda kullanımı en yaygın yabancı dil Fransızcadır. Batı’da ne olup bitiyorsa bu dil sayesinde izliyoruz. Fransa’yı Fransa yapan siyasi düşünceleri bu dil aracılığıyla öğrendik. Çok da yararlandık. Yirmi beş yıl boyunca birbiri ardına gelen felaketler, o fikirlerin ne denli doğru olduğunu bir kez daha kanıtladı. Sonuç olarak, ulusal varlığımızı her alanda Fransızlarla aynı temeller üzerine oturtmaya çalıştık. Gerçekleştirmeye çalıştığımız siyasal yapının, öncelikle Fransızlar tarafından anlayış görmesini beklemek hakkımızdır. Çünkü bizler aynı yolun yolcusuyuz ve pek çok alanda ortak görüşleri paylaşıyoruz. Ayrıca, ilişkilerimiz çerçevesinde daha yakından tanıma olanağı bulduğumuz Fransa’nın uygarlık örnekleri bizlere her zaman esin kaynağı olmuştur. Başarılarımızı alkışlayanlar arasında kimi Fransızlar da yok değildir. Ancak çoğunluk, attığımız bu adımlardan çok cemaat okullarıyla ilgileniyor. Fransa dış siyasetinin tuhaf bir geleneği vardır. Laikliğin bir ihraç ürünü olmadığını söylerler. Oysa, kendi ülkelerinde kapattıkları cemaat okullarının etkinliklerini yabancı ülkelerde sürdürmeleri için yoğun çaba gösterirler. Tüm bu çabaların arkasında, dinsel bir fanatizm ya da coşkulu bir misyoner tavrından çok, sıradan bir çıkar kavgası yatıyor. Güdülen amaç, Fransa’nın ‘Şark’ üzerindeki etki alanının yaygınlaştırılmasıdır. Fransız dili ne ölçüde yaygınlaşırsa Fransa’nın bölgedeki çıkarlarına o ölçüde çok katkı sağlanmış olacaktır.” Uluslaşma sürecinde eğitim seferberliği 19301931 yılının birinci sınıfı (üstte) son birinci sınıf olacak, ertesi yıl okula öğrenci alınmayacaktır. luslaşma sürecinin en önemli konularından biri hiç kuşkusuz eğitimdi. Bu alandaki atılımlar Milli Şef döneminde de sürdürüldü. Eğitim politikasının ilkeleri Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in girişimleriyle toplanan Birinci Maarif Şurası’nda belirlendi. Bu ilkeler doğrultusunda gerçekleştirilen atılımlar arasında, eğitimci İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde kurulan Köy Enstitüleri’nde yetişen çok sayıda gencin ülkenin eğitim ordusuna katılmasını, İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi’nin, 12 Temmuz 1944’te kabul edilen bir yasayla İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülmesini, ilk Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nin açılmasını, Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kurulmasını, Tercüme Bürosu’nun kurularak dünya klasiklerinin Türkçeye kazandırılmasını sayabiliriz. Milli Eğitim Bakanlığı görevini 19381946 yılları arasında sürdüren Hasan Âli Yücel’i yine bir cumhuriyet öğretmeni, Talip Apaydın anlatıyor: “Atatürk artık yoktu ama rüzgârı sürüyordu. Tam Atatürkçü, onu iyi anlamış, iyi özümsemiş, heyecanlı, coşkulu, sürükleyici bir bakan. Doğu kültürü ile yetişmiş ama Batı kültürünü de iyi anlamış, halkımızın nasıl bir eğitimden geçirilmesi gerektiğini iyi düşünmüş bir yöneticiydi. Türk kültürünü evrensel kültürle buluşturmak için çırpındı.” U Baş ağrıtan soruna çözüm arayışları B Okullardan kaldırılması istenen dinsel simgelerden biri. ir yandan Türk Hükümeti’yle elçilikler, öte yandan Maarif’le okul yönetimleri arasındaki bu çekişme, hiçbir uzlaşmaya varılmaksızın uzayıp gidiyordu. 1924’ün Haziran ve Mart ayları arasında Türkiye’deki başka bir görevi nedeniyle Ankara’yla sıkı dostluk bağları kurmuş olan General JeanMarie Mougin, Fransa Hükümeti’nce eylülde yeniden Türkiye’ye gön derildi. Bu arada 26 Eylül 1924 gün ve 3965 sayılı genelgeyi yayımlayan Türk yetkililer, yabancı okullarının Türk yasalarına bağlı olmasının yanı sıra denetimin de tümüyle kendilerinde olmasını istiyordu. Ayrıca Türk Dili, Türk Tarihi ve Coğrafya derslerinin Ankara’nın atadığı öğretmenlerce verilmesi kararlaştırılmıştı. Fransa Başbakanı Edouart Herriot bu istekleri genelde kabul ediyor, ancak Türk Hükümeti ve bakanlığın kimi uygulamalarına bireysel hak ve özgürlükleri sınırladığı gerekçesiyle karşı çıkıyordu. Herriot’dan gerekli onayı alan General Mougin’in Ankara’yla pek çok konuda uzlaşmaya varması uzun sürmedi. Ne var ki ‘dinsel simgeler sorunu’ hâlâ baş ağrıtmayı sürdürüyordu. 2 Ekim’de, aralarında İstanbul Genel Naibi Monsenyör Cesarano ile İzmir SaintJosef Koleji’nin eski Direktör’ü Vizitör Frer GiraudFranço is’nın da bulunduğu dört kişilik bir kurul Ankara’ya doğru yola çıktı. Generalin gerçekçi tutumu, görüşmeler sonunda bir uzlaşmaya varılmasını kolaylaştırdı. Bundan böyle ‘haçlar ve dinsel resimler’ herkese açık olan yerlerden kaldırılacak, ancak Direktör’ün makam odasında ve Hıristiyanlara ayrılmış yerlerde bulundurulabilecekti. General JeanMougin varılan sonuçları 5 Ekim’de telgrafla hükümetine bildirdi. Bakanlığın onayı ise çok geçmeden okullara ulaştı. Frer Antoine defterine 21 Ekim akşamı yemekhanede 153 öğrencinin bulunduğunu işlemiş. Öğrenciler 22 Ekim sabahı sınıfları yeniden doldurdu. Böylece okul, altı buçuk aylık sürenin ardından yeniden açılmış oluyordu. Bu yüzgüldüren sonucun alınmasında büyük pay sahibi olan General Mougin, 18 Mart 1925’te Kolej’de bir kez daha ağırlanacaktır. TERCÜME BÜROSU Tercüme Bürosu’nun kuruluşu da Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı dönemine rastlar. Amaç, dünya klasiklerini Türkçeye çevirerek yeni kuşaklara armağan etmekti. Bakan, Tercüme Bürosu’nun kuruluş nedenini kitaplar için yazdığı önsözde şöyle açıklıyor: “Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aşama, insan varlığının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının benimsenmesidir. Sanat dalları içinde edebiyat, bu anlatımın düşünce öğeleri en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir ulusun diğer ulusların edebiyatlarını kendi dilinde, daha doğrusu kendi düşüncesinde yinelemesi zekâ ve anlama gücünü o yapıtlar oranında arttırması, canlandırması ve yeniden yaratması demektir. İşte çevri etkinliğini biz, bu bakımdan önemli ve uygarlık davamız için etkili saymaktayız.” Tercüme Bürosu’nun Türkçeye kazandırdığı yapıtlar arasında Fransız klasikleri de çok önemli bir yer tutuyordu. Birkaç örneğe göz atalım. SaintJosef Lisesi öğrencisi ulus bilincini Türkçeyle geliştirdi Birinci Maarif Şurası 1 939’da toplanan 1. Maarif Şurası’nda alınan kararlar çerçevesinde Türkçe, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi derslerinin içeriği bütün liselerde, önceden olduğu gibi bakanlıkça belirlenecekti. Yabancı okullara, dil öğretimi ve yabancı dilde okutulan matematik, fizik, kimya ve biyoloji derslerinde oldukça geniş bir hareket alanı sağlanmıştı. SaintJosef Lisesi öğrencisi ulusal bilincini Türkçeyle geliştirecek, Batı uygarlığının temel değerlerini Fransızca tanıyacaktı. arasında 4 Fransız, 6 İtalyan, 4 Bulgar, 3 Yunan’dan başka, yabancı uyruklu 18 öğrenci daha bulunuyordu. Geriye kalan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı 588 öğrenciden 472’sinin, başka bir deyişle dörtte üçünün nüfus kâğıdında “Dini: İslam” yazıyordu. GECE GÜNDÜZ DEMEDİLER ÇALIŞTILAR Voltaire’den Fehmi Baldaş’ın çevirdiği iki yapıt var: “Candide” ile “Saoğlan”. Descartes’ın “Tabiat Işığı” ile “Hakikati Arama” ve “Ahlak Üzerine Mektuplar”ını Mehmet Karasan çevirmiş. Henri Bergson’un “Düşünce ve Devingen” ile “Zihin Kudreti” adlı kitapları Miraç Katırcıoğlu’nun çevirisiyle okura sunulmuş. Vildan Savaşır da çeviri emeğine katılarak Perrault’dan “Geçmiş Günlerin Masalları”nı dilimize kazandırmış. Choderlos de Loclos’u “Tehlikeli Alakalar” adlı yapıtıyla Türk okuruna tanıtan Nurullah Ataç olmuş. Alexandre Dumas Fils’den “Kibar Yosmalar”ı N. Kaner, Victor Hugo’nun “Hernani”sini Cemil Meriç çevirmiş. La Rochefoucauld’nun “Özdeyişler”inin çevrisinde Yaşar Nabi Nayır’ın imzası var. Çeviri ustaları Büro’da gece gündüz demeden çalışıyorlardı. SaintBenoit Koleji mezunu Vedat Günyol, Sabahattin Eyüboğlu ve Orhan Burian’la yaptıkları çevirilerde çalışma yöntemlerini şöyle anlatıyor: “Bir kitaptan iki metin alıyorduk, ayrı ayrı çeviriyorduk. Karşılıklı konuşuyorduk bunlar üzerinde. O bir şey söylüyor ben eksiğini tamamlıyordum. Böylece en iyi, doğru söyleyişi yakalamaya çalışıyorduk.” Türkiye Cumhuriyeti Batı’yla savaşarak kurulmuş, ama toz duman kalktıktan sonra yüzünü yeniden Batı’ya dönmüştü. Bu kez bağımsız bir ülke olarak. Kaynakça: SaintJoseph’in öyküsü. Frer Ange Michel Demir Alp Serezli YİNLER VE KATEŞİZM Günlük yaşamlarında Katolik inancının gereklerini eksiksiz yerine getiren Frerler, başka dinlerden olanların inançlarına saygı gösterirler. Her sabah Şapel’de yaptıkları ayine öğrencilerden yalnızca Hıristiyan olanlar katılırdı. Aynı öğrenciler akşam saat 16.30’da topluca Kateşizm dersine girerlerdi. Okulun o dönemde çoğunluğunu oluşturan Müslüman ve Musevi öğrenciler bu uygulamanın kesinlikle dışında tutulur, onlar ya etüt salonlarında ödevlerini tamamlar ya da bahçede oyunlarını oynarlardı. Yıl sonundaki ödül dağıtım törenlerinde bu dersin başarılı öğrencilerine özel diplomalarını saygın bir kişinin vermesi SaintJosef geleneklerinden biriydi. Ele aldığımız dönemde bu görevi genellikle Vizitör Frer Joseph Marc’ın üstlendiğini görüyoruz. 1940 ve 1941 yıllarının lise mezunlarından Kateşizm dersinde en başarılı olanların diplomalarını SaintJosef Lisesi’nde pek çok kez ağırlanan Vatikan’ın Türkiye Temsilcisi Mgr. Roncalli sunmuştu. A IRİSTİYANLARA DİN EĞİTİMİ Hıristiyan öğrencilerin sayısında sürekli bir azalma olmasına karşın okulda aldıkları dinsel eğitim düzeninde hiçbir değişiklik olmamıştı. Hıristiyan öğrenciler Müslüman ve Musevilerden ayrılarak Catechisme (Hıristiyanlık din bilgisi) dersine katılıyor, bunların çabalarıyla yıl sonunda özel bir diplomayla taçlandırılıyordu. 1924’te Yunanistan’la Türkiye arasındaki nüfus değişimiyle (mübadele) başlayan süreçte SaintJosef Lisesi’nin öğrenci bileşimi önemli ölçüde değişmişti. 1939’da yazılan bir raporda Musevi öğrenci sayısının azlığına dikkat çekilmişti, bu düşüşe neden olarak kimi Musevi ailelerin İsrail’e göçmesi, resmi Türk okullarının parasız olması ve İtalyan Lisesi’nde düşük ücretli bir ticaret H KOLEJ KAPATILIYOR Verilen süre 7 Nisan sabahı sona erdi. “Müfettişler” denetim amacıyla okulları tek tek dolaşmaya başladı. Haçlar hâlâ yerli yerindeydi. Genelge hükümlerinin derhal yerine getirilmesi, yoksa okulların kapatılacağı son kez bildirildi. Sonuç alınamayınca SaintJosef Koleji 7 Nisan 1924’te kapılarını ka örev süresini Cumhuriyetin ilanından kısa süre sonra tamamlayan Direktör Frer Idinael Simon, kolejde uzun yıllar anımsanacak bir yönetim anlayışı benimsemişti. bölümünün açılması gösterilmiştir. Aynı raporda yurtdışına giden ailelerin sayısındaki artış nedeniyle, birkaç yıl içinde en az 200 Hıristiyan öğrencinin Kolejden ayrıldığı da belirtiliyordu. Azınlıklarla yabancıların sayısındaki azalma sürecektir. 1946’da kayıtlı 623 öğrenci G BİTTİ CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle