24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 ARALIK 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Say’ı eleştirmek için Mehmet Akif’in Mısır’ı Türkiye’ye tercih ettiğini görmezden geldi 5 Erdoğan’dan yanlış örnek MİYASE İLKNUR Mr. Şimşek: ‘Okey?’ Piyanist Fazıl Say’ın, “Türkiye laiklik karşıtı güçlerin eline geçti, benim gibi düşününler azınlıkta kaldı. O nedenle Türkiye’yi terk ediyorum” sözlerine gönderme yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ünlü piyaniste yanlış kişiyi örnek gösterdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün partisinin gençlik kolları tarafından düzenlenen “Mehmet Akif’i Ersoy’u Anma Toplantısı”nda yaptığı konuşmada isim vermeden Fazıl Say’a, umutsuzluk kaşsında bir sanatçının takınması gereken tavrın nasıl olması gerektiği konusunda İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif’i örnek gösterdi. Ancak Başbakan Erdoğan’ın örnek gösterdiği Mehmet Akif Ersoy, Cumhuriyet döneminde laik bir rejimin temellerinin atılması üzerine Türkiye’yi terk ederek Mısır’a gitmişti. Başbakan Erdoğan, Fazıl Say’a göndermelerde bulunduğu konuşmada şunları söylemişti: “Onun bugünkü nesillere, sanatçılara en çok örnek olması gereken yanı özellikle umutsuzluk karşısındaki asil tutumudur. İstiklal aşkıyla tutu ? Başbakan Erdoğan’ın “Türkiye’yi terk edebilirim” diyen Fazıl Say’a örnek olarak gösterdiği şair Mehmet Akif Ersoy, Cumhuriyet döneminde laikliğin güçlenmesi üzerine Türkiye’yi terk edip Mısır’a gitmişti. Erdoğan’ın, “Onun bugünkü nesillere, sanatçılara en çok örnek olması gereken yanı özellikle umutsuzluk karşısındaki asil tutumudur” diye övdüğü Ersoy’un İslamın Birliği hülyası, Arap coğrafyasının mandacılığı kabullenmesi, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde önce saltanatın, ardından hilafetin kaldırılması, laik yasaların çıkarılmasıyla çöktü. şan ve bu aşkla milyonların kalbini dirilten Akif, umutsuzluğa, yenilgiye teslim olmaya asla taviz vermemiştir. Akif’in şahsında ve eserlerinde çok kuvvetli yer tutan umut ve diriliş duygusu bütünüyle bir medeniyet tasavvurunun ve bu medeniyete olan güvenin neticesidir.” Mehmet Akif Ersoy, Başbakan Erdoğan’ın sözlerinin aksine son dönemlerinde İslam birliğinin kurulmasına yönelik umutlarını yitirmiş ve gerçekleşmeyen hülyası nedeniyle Mısır’a giderek inzivaya çekilmişti. Bütün ömrünü İslam Birliği’ni gerçekleştirmeye adamış olan Mehmet Akif, önce Birinci Dünya Savaşı sırasında Arapların İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yaparak Osmanlı’ya karşı mücadele etmesi, ardından Arap coğrafyasında mandacılığın hüküm sürmesiyle yıkılmış, ancak yine de hülyasının peşinde koşmayı sürdürmüştü. Akif’e göre, İslam coğrafyasında tek direnen ulusun Osmanlı İmparatorluğu, kurtuluşu gerçekleştirirse diğer İslam toplumlarına örnek olacak ve onlar da bu mücadeleden alacakları ilhamla bağımsızlarına kavuşabilir ve sonrasında İslam birliği kurulabilirdi. O nedenle İstanbul’dan Anadolu’ya geçen Mehmet Akif, Ulusal Kurlutuş Savaşı’na destek verdi. Birinci Meclis’te Burdur milletvekili seçildi. Önce saltanatın, ardından da hilafetin kaldırılması, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde başta öğretim birliğini sağlayan Tevhidi Tedrisat, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve Medeni Kanun olmak üzere laik yasaların birbiri ardınca çıkarılması Mehmet Akif’in İslam birliği idealini sarsılmasına yol açtı. Şeyh Sait İsyanı sonrasında yaşanan gelişmeler ve İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması AKP’ye göre Say, AB üyeliğini engelliyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Ankara İl Başkanlığı’nın toplantısında konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, “Türkiye’nin ortaçağ karanlığına sürüklendiğini” söyleyen piyanist Fazıl Say’ın yaklaşımının ülkenin AB üyeliği konusunu da olumsuz etkilediğini ileri sürdü. Gedikli, “Bunlar AB’nin, Sarkozy gibi bazı liderlerin de değirmenine su taşıyor” diye konuştu. Mehmet Akif’in umutlarını tümüyle yitirmesine neden oldu. İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluşuna karşı çıkan Mehmet Akif, Kuranıkerim’in Türkçe tefsiri için Hamdi Aksekili ile birlikte görevlendirildi. Tercümeyi Akif yapacak, Hamdi Aksekili ise tefisiri gerçekleştirecekti. Son yıllarında kış aylarını Mısır’da geçiren Mehmet Akif, diğer dini içerikli dergi ve gazetelerle birlikte şiirlerinin yayımlandığı Sebilürreşad dergisinin kapatılması ve dergiyi çıkaran arkadaşı Eşraf Edip’in hapsedilmesi üzerine artık Türkiye’de kalmak istemedi. Gerçek kaçış nedenini kimse ile paylaşmamasına karşın Mehmet Akif’in laikliğin kökleşmesi üzerine umutlarını yitirmesi nedeniyle Mısır’a gönüllü sürgün olarak gittiği yorumlarına neden oldu. Mısır’da bir süre Kuran çevrilerini göndermeyi sürdüren Mehmet Akif, parça parça bunları Ankara’ya gönderdi. Hamdi Aksekili’nin geç kalındığı gerekçesiyle tercümenin tamamını istemesi üzerine zaten bu görevi istemeyerek yaptığı bilinen Akif, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan aldığı ücreti iade ederek bu işten tümüyle çekildi. Y AĞMURDERELİ’YE TEPKİ Kabinenin aynı zamanda “İngiliz pasaportu” taşıyan isimlerinden Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in sık sık İngilizce sözcükler kullanması dikkat çekiyor. Şimşek, geçen hafta AKP grubunda gazetecilerin sorularını yanıtlarken neredeyse her cümlenin sonunu “Okey?” diye bağladı. Aynı gün TBMM Genel Kurulu’nda “Türkçe’deki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması” amacıyla verilen araştırma önergesinin görüşmeleri sırasında CHP Sinop Millevtekili Engin Altay, sözü Şimşek’in konuşmasına getirdi: “Şimdi, Anadolu Ajansı, bugün düşen metin: ‘Nereden gelmiş yüzde 1.5 TRT payını kaldırmışız, yüzde 5 de indirim yapmışız. Tamam mı arkadaşlar? Okey?..’ Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı basınla sohbet ederken ‘Okey.’ diyor. Sayın Bakan’ın İngiltere’de yaşamış olması, orada çok iyi İngilizce bilmesi iyi bir şey tabii. Ama, bir ülkenin bakanı, ekonomisini teslim ettiğimiz bakanı basınla böyle ‘Okey’ diye…’Reel bazda elektrik fiyatları yüzde 70’in üzerinde aşağı düşmüş. Okey.’ diyor. Hoş mu? “ Altay daha sonra da Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in dilimize karşı duyarsızlığından yakındı ve Türkçenin “pratikliği”ne ilginç bir örnek verdi: “1 Türkçe kelimenin İngilizce karşılığı tam 17 kelimedir değerli milletvekilleri. Bunu, dilimizin pratikliği açısından da dikkatinize sunmak istiyorum: ‘Afyonkarahisarlılaştıramadıklarımızdan mısınız?’ Bunu söylemek için İngilizcede şöyle bir cümle kuracağız: Are you one of those people whom we tried unsuccessfully to make resemble the citizens of Afyonkarahisar? Böyle bir dile sahibiz, ne mutlu bize! Ama, gelin Sayın Bakan bu duyarsızlıktan vazgeçin de bu dili biraz koruyabilelim.” ‘Değerlerimizi karşımıza almayalım’ SELDA GÜNEYSU Sigara kötüdür, ama Bahçeli’ye yakışır! TBMM’de sigara yasağını genişleten yasa önerisi görüşmeleri sırasında kürsüye çıkanlardan eski Sağlık Bakanı, MHP’li Osman Durmuş, sigaranın zararlarını uzun uzun anlattı. Sigara tiryakilerine “Sigarayı bırakabilirsiniz. Bu kampanyalarda, bırakma kampanyalarında yüzde 24’ün kalıcı olarak bıraktığını biliyoruz. Ancak bir şey var, sizin müthiş propagandistleriniz var. Bunlar sigara içicileri, arkadaşlarınız, yakınlarınız. ‘Bırak kardeşim, sigara içen de ölüyor içmeyen de ölüyor. Al şu sigarayı yak.’ Zorlarlar. Arkadaşınızı sigara için reddedeceksiniz” diye seslendi. Durmuş, daha sonra genel başkanına kürsüden selam gönderdi: “Bu sigarayı en güzel içen kişi kimdir? Sayın Devlet Bahçeli’dir. Kardeşim, bir sigara içişi var, imrenirsiniz. Bu kadar güzel bir sigara içilebilir mi? Yanında da bir kahve söyler. Sayın Bölükbaşı, sigara bırakma kampanyası başlattık, Sayın Bahçeli’nin yanına girdi. Otuz saniyede geri çıktı. Sordum. ‘Sigara bıraktırmak için gelmişler, çıkardım dışarı dedi’ diyor. Şimdi, Bölükbaşı sigarayı bırakmamak için gerekçe arıyor. Keşke, o gün Bahçeli bıraksaydı, keşke bugün Bölükbaşı bıraksa.” ANKARA AKP’li İstanbul Milletvekili Osman Yağmurdereli’nin bir televizyon programında, dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say ile ilgili söylediği, “Bu değerli kardeşimizin acaba hangi bestesi Türk halkı tarafından beğenilip rağbet gördü? Ne yaptı da bu kadar şöhretli oldu” şeklindeki açıklamaları, sanat ve siyaset dünyası tarafından tepkiyle karşılandı. Eski Kültür Bakanlığı Müsteşarı ve eski Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) Genel Müdürü Hasan Hüseyin Akbulut, Türkiye’nin Say gibi bir sanatçıya sahip olmasının büyük bir lütuf olduğunu belirterek “Benim CSO Genel Müdürü olduğum dönemde Say, CSO’da pek çok konser verdi. Bu konserlerin ardından da Avrupa’daki ülkelerde birincilik ödülleri aldı. Bunun üzerine bizler kendisine, ülkede ‘devlet solisti’ unvanıyla görev yapmasını önerdik. Ancak Say bu unvanı kabul etmeyerek ne kadar alçakgönüllü bir sanatçı olduğunu gösterdi” dedi. Yağmurdereli’nin açıklamalarını “talihsiz” bulduğunu belirten Akbulut sözlerini şöyle sürdürdü: “Bundan 250 yıl kadar önce, dünya müzik tarihinde ‘deha’ olarak tanınan W.A. Mozart, sorunlarını anlatmak için Salzburg Sarayı’nın başpiskoposu ile görüşmek istediği için başpiskoposun personele bakan kontu tarafından, sarayın merdivenlerinden aşağıya atıldı. Ne hazindir ki biz bugün sanatçımıza, buna benzer muamele yapıyoruz.” Kültür Sanat Sendikası (KültürSanat Sen) Genel Başkanı Kemal Sevgisunar, “Say’ın kendisini ispat etmeye ihtiyacı yok” değerlendirmesinde bulundu. Yağmurdereli’nin AKP’nin politikaları üzerinden, ülkedeki kültürsanat politikalarını değerlendirmeye çalışmasının “kötü bir yaklaşım” olduğu nu dile getiren Sevgisunar, “Say bugün dünya çapında tanınan ve Türk kültürünü dünyaya anlatan bir sanatçıdır. Birileri lütfen ülkede neoliberal politikalarla ilgileneceğiz diye kendi değerlerini karşılarına almasın” diye konuştu. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdür Vekili Rengim Gökmen, konser vermek için gittiği her ülkede, yabancı müzisyenlerin kendisine Say’ı sorduğunu anlattı. “Say’ın Türk müzik dünyasına kazandırdıkları aşikârdır. Güneş balçıkla sıvanmaz” diyen Gökmen, Yağmurdereli’nin “şanssız bir değerlendirme”de bulunduğunu belirtti. Gökmen ayrıca Say’ın yaptığı müziğin evrensel nitelik taşıdığının altını çizdi. ‘Tayyipler halka hesap verecek’ Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) İstanbul İl Örgütü, Kadıköy İskele Meydanı’nda hükümetin belirlediği yeni asgari ücreti protesto etti. “Gün gelecek devran dönecek Tayyipler halka hesap verecek”, “İşsizliğe, pahalılığa, zamma, zulme son”, “IMF kölesi olmayacağız” sloganları atarak İskele Meydanı’nda toplanan HKP’liler, “Bir milletvekili maaşı eşittir 20 asgari ücret”, “Sosyal güvensizlik yasasına hayır”, “Kahrolsun emperyalizm yaşasın sosyalizm” yazılı pankart ve dövizler taşıdılar. HKP İstanbul İl Başkanı avukat Pınar Akbina tarafından yapılan basın açıklamasında, Türkiye KamuSen’in yaptığı araştırmalara göre, Türkiye’de tek kişinin açlık sınırının 884 YTL, yoksulluk sınırının da 1172 YTL olduğuna dikkat çekilerek “Buna karşın şu anki asgari ücret yalnızca 419 YTL. Bu rakamlara göre milyonlarca insanımız, bırakalım yoksulluk sınırının altında olmayı, açlık sınırının bile altında yaşıyor. Buna rağmen 2008 yılı asgari ücret zammı yüzde 6, yani 25 YTL. Emekçilerimiz aldıkları bu ücretle kira mı ödesinler, çocuklarını mı okutsunlar, giyinsinler mi, yiyip içsinler mi” denildi. CHP’li Kesici ve BOP... CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin “genel başkan yardımcısı” olarak vitrine çıkacağı haberleri, kulisleri hareketlendirdi. CHP’li muhalifler, Kesici’nin Washington’da Amerikan Girişim Entitüsü’nde 22.9.2003 tarihinde yaptığı konuşmaya basının dikkatini çekti. Bu konuşmada Kesici, CHP’nin BOP ve 1 Mart tezkeresi konusundaki görüşleriyle taban tabana zıt değerlendirmeler yapıyor. “Bölgemizin çok önemli bir ülkesi olan Türkiye ve dünyanın tek süper gücü olan ABD arasındaki dostluğun, Batı ile Büyük Ortadoğu arasında olumlu ilişkiler kurmak için büyük bir imkân ve fırsat verdiğini düşünüyorum” diyen Kesici’nin bu konuşmada yaptığı bazı değerlendirmeler şöyle: “Ankara’nın, Saddam Hüseyin’e karşı yürütülen savaşta, Bush yönetimini desteklemekte yetersiz kalması, ‘yeni’ Ortadoğu’da Türkiye’nin alacağı ve oynayacağı beklenen önemli roller ile ilgili büyük umutların yerini karşılıklı şikâyetleşmelere bırakmış bulunmaktadır. 1 Mart’ta, ABD ağır silahlı kara birliklerinin Irak’a gitmek için Türkiye’den geçmesine izin verecek olan ‘tezkere’nin TBMM’de reddedilmesi bir facia olmuştur. Hatta, hem hükümet içinde, hem de iktidar partisi saflarında birçok insan, bunu bir de demokrasinin zaferi olarak ilan etmiş ve böylece halkın özlemleri ve iradesini yerine getirdiklerini ifade etmişlerdir. (...) Tabii ki, bu pahalıya mal olan bir hata idi.” “(...)Aslında, biz de, 1990’ların başlarında, Türkiye’de, politik İslamcılığı veya köktendinciliğin yükselişini, laiklik ve demokrasimizin ayrılmaz değerlerini tehdit eden bir politik akım olarak gördük; ve ülkemizi bu gibi politik akımların istilası ve işgalinden korumak isteyen bazı yaklaşım ve davranışlarımız oldu. Aslına ve derinine bakarsanız, şimdi iktidar partisi olan AKP de, politik İslamcılığın yumuşak bir şekilde politik arenaya yeniden taşınmasından başka bir şey değildir; ve artık kendini İslamcı bir parti olarak tarif ve tavsif etmek yerine muhafazakâr bir parti olarak tanımlamaktadır. Bunu, Türkiye’de inandırıcı ve samimi bulmayanlar vardır; ben şahsen, onların gayri samimi olduğunu düşünenlerden değilim. “ “Ankara, artık yeni bir pozisyona geçmeli ve yeni Ortadoğu’nun şekillendirilmesinde daha aktif bir rol almalı ve oynamalıdır. “ Bürokrasi müziği gözden çıkardı ‘Öğrenciler bu dersi istemiyor’ gerekçesiyle programa müzik dersi almayan okul müdürü hakkındaki soruşturma istemi kaymakamlık tarafından reddedildi İSTANBUL (ANKA) Müzik öğretmeni hakkında öğrencileri müzik dersine zorladığı gerekçesiyle soruşturma açılmasıyla gündeme gelen Fatih Kız Lisesi’nin müdürü hakkında müzik dersi açmayarak öğretmeni mağdur ettiği gerekçesiyle soruşturma açılması istemi reddedildi. Kararda gerekçe belirtilmedi. Fatih Kız Lisesi’nde müzik öğretmenliği yapan Müslüm Akdemir, 20072008 eğitim öğretim yılı başında okul yönetiminin, “Öğrenciler müzik dersi almak istemiyor, tayininizi başka okula isteyin” dayatması ve ders programına müzik dersinin alınmaması gerekçesiyle önce Fatih İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne, ardından da Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Akdemir, okul müdürü Cemal Akgöz’ün görevin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kendisini mağdur ettiği, ders planlaması yaparken keyfi davrandığı iddiası ile suç duyurusu üzerine, savcılık dosyayı Fatih Kaymakamlığı’na gönderdi. Kaymakamlık ise yaptığı incelemenin ardından Akgöz’ün hakkındaki iddiaların adli işlem gerektiren bir suç niteliğinde bulunmadığı anlaşıldığını bildirerek soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Kararda, hiçbir gerekçe gösterilmemesi dikkat çekti. Akdemir, karar üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne itirazda bulundu. İtiraz dilekçesinde kararın tanıklar ve mağdur anlatımları dikkate alınmadan, ileri sürülen iddialara ilişkin bilgi ve belge getirilmeden sadece mağdur ve şüpheliler dinlenerek düzenlendiği belirtildi. Say’ı haklı çıkardılar Kamuoyuna, “Müzik Eğitimi Tartışmasında Fazıl Say’ı Haklı Çıkaracak Soruşturma” olarak yansıyan olayda, öğrencilerin müzik dersi istediklerine dair dilekçe vermesi üzerine Akdemir hakkında soruşturma açılmıştı. Akdemir’e ikinci bir soruşturma da imzasız bir ihbar mektubunun ardından başlatılmıştı. Sigaralı muhalefet ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, Meclis’teki “tiryaki” vekillerden. Uras, geçen günlerde Habertürk kanalında sınır ötesi operasyonun tartışıldığı programa katıldı. Aynı programın konukları arasında MHP Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı da vardı. Uras, programın yayın saatinin gelmesini beklerken kameradan kendisi gibi sigara tiryakisi olan Bölükbaşı’nın cebinden bir Marlboro sigarası çıkarıp tüttürdüğünü gördü. Uras, canlı yayın başladığında MHP’nin sınır ötesi operasyon konusundaki tavrını eleştirirken Bölükbaşı’na da “Öyle Marlboro sigarası içerek anti Amerikancı olunmuyor” diye laf attı. Uras’ın anlattığına göre; Bölükbaşı bu beklemediği “çıkış” karşısında şaşırsa da yayında bozuntuya vermemiş ama, belli ki olayı da unutmamış. Geçen hafta kuliste rastladığı Uras’la ayaküstü sohbet ettikten sonra “Bir sigara versene” diyerek sigara istemiş. Uras, tesadüfen cebinde bulunan Samsun sigarasını çıkarıp uzatmış: “Buyur Samsun, içersen... Tamamen yerli malı...” ÜCRETLİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLERLE ÖZEL DERSHANE ÖĞRETMENLERİ ÖRGÜTLENİYOR Eğitim emekçileri iş güvencesi istiyor ABİDİN YAĞMUR MERSİN Sosyal güvenceleri ve iş güvenceleri olmayan sözleşmeli ve ücretli statüsündeki öğretmenlerle özel dershane öğretmenleri, eğitimci sendikalarından ilgi göremeyince kendi örgütlülüklerini yarattılar. Eğitim Emekçileri Derneği’nde örgütlenen eğitimciler, ilk etapta iş güvencelerinin sağlanmasını talep ediyorlar. Eğitim Emekçileri Derneği’nin, özel dershane öğretmenlerine yönelik olarak kurulduğunu belirten dernek başkanı Sefa Akdemir, sorun ve taleplerin ortak olması nedeniyle sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerle fen edebiyat fakülteleri öğrencilerine yönelik çalışmalar da yaptıklarını söyledi. Özel dershanelerde çalışan öğretmenlerin düşük ücret aldıklarını, iş güvencelerinin olmadığını ve haftanın 7 günü, 10 saatin üzerinde çalıştırıldıklarını anlatan Akdemir, özel dershane sahiplerinin öğretmenlere işe girişte senet ve istifa dilekçesi imzalattıklarını bildirdi. Türkiye’de 150 bin ücretli öğretmen, 29 bin sözleşmeli öğretmen, 100 bin civarında da özel dershane öğretmeni bulunduğunu kaydeden Akdemir, “Öğretmenler, sorunlarının ortak olduğunu bilmiyorlar, bilenlerse amirlerinden ve patronlarından çekiniyorlar. 2829 Ocak’da Ankara’da bir kurultay düzenleyerek derneğimizi daha etkin, daha yaygın hale getireceğiz” diye konuştu. Türey Köse, Ayşe Sayın, Emine Kaplan parlamentokulisi@gmail.com CUMHURİYET 05 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle