19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 ARALIK 2007 CUMA 4 HABERLER Reklam Kurulu’nun İstanbul Havalimanı’ndaki uygulaması turizmcileri endişelendirdi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ‘Siyasi Örgütlenme!’ 20 Ekim 1991 seçimlerinde Erdal İnönü’nün, Kürt kökenli olan ve sorunlarını siyasal platformda dile getirmeyi amaçlayan kişileri SHP bünyesinde TBMM’ye taşıma girişimini destekleyen gazetecilerden biriydim. Özünde haklı olan bu görüşü savunan kişilerin, yanıldıkları nokta, parlamentoya taşınanların tarihi misyonlarının gerektirdiği düzeyde olmayışlarını fark edememiş olmalarıydı. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi misali, 22 Temmuz seçimlerine bağımsız olarak katılıp parlamentoya girdikten sonra DTP çatısı altında toplanan Kürt siyasetçilere kuşkuyla bakmakta haksız olmadığımı düşünüyorum. Nitekim sorunlara yaklaşımlarıyla bu görüşümü bizzat kendileri doğruladılar. Sorun hoşumuza gitmeyecek şeyler söylemeleri değildi. Tam tersine, Kürt sorununun çözümü için her şeyin özgürce söylenmesini, bu açıklığın önündeki engellerin kalkmasını düşünen bir kişi olarak, savunmaya ve geleceğinden emin olduğum tepkileri göğüslemeye hazırdım. Hatta onların ikide bir “Peki PKK’yi neden kınamıyorsunuz” yollu imalarla köşeye sıkıştırılmalarını da onaylamıyordum. Onlardan beklenen PKK’yi övmemeleri, terör örgütü ile aralarına mesafe koymaları ve hoşa gitmeyecek de olsa görüşlerini dile getirerek siyasal mücadelelerini sürdürmeleriydi. ??? Bunu başaramadılar. Kürt sorununun özündeki sosyal dramı, feodal yapının etkilerini görmemekte sürekli direnip onu yalnızca etnik bir olguya indirgerken gerçekten ihtiyaçları olan destekleri de yitirdiler. DTP Parti Meclisi’nin çarşamba günkü toplantısından sonra yayımladığı bildiride, PKK’yi “Kürtlerin yok sayılmasının zorunlu sonucu olarak ortaya çıkan ve Kürt sorununun çözümünü isteyen bir siyasal örgütlenme” olarak nitelemesi, herhalde onlardan hâlâ umudunu kesmemiş olanları da düş kırıklığına uğratmış olmalı. Hele hele, sınır ötesinde odaklanmış olan teröristlere yönelik operasyonlara karşı PM üyelerinin aileleriyle birlikte canlı kalkan oluşturmaları önerisi, bütün gelişmelerin üzerine tuz biber ekti. Terör ile ilişkisini koparmayıp bir de ona yönelik operasyonu canlı kalkan oluşturarak engellemeye çalışana siyasal destek istemenin demokrasi ile uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Hiç kimse, şimdi sahte demokrasi dersi vermeye kalkmasın! ??? Kırk yılda 820 cana mal olan ayrılıkçı Bask Örgütü, terörist ETA ile mücadele ederken demokrasinin sınırlarının dışına çıkmamaya özen gösteren, mücadelede yasadışı yollara tevessül edenleri cezalandırmaktan çekinmeyen İspanya’da geçen hafta (20 Aralık) 47 kişiyi, 224 yıl arası, toplam 521 yıl hapis cezalarına çarptıran Ulusal Mahkeme’nin kararı son derece ilginç. İspanya’nın önde gelen antiterör savcılarından Baltasar Garzon hazırladığı iddianamede “ETA’nın sadece silahlı bir grup olmadığını, finans ve medya örgütlerinden destek gördüğünü ve sanıkların bu tip örgütlerin mensupları olduğunu” ileri sürmekteydi. Mahkeme de kararında, bu örgütlerden biri olan Joxemi Zumalabe Vakfı’nın sivil itaatsizlik eylemleri örgütlediği ele geçirilen ETA belgelerinde bu girişimlerin, “silahlı mücadeleyi tamamlayan eylem” olarak tarif edildiğini belirterek mahkumiyete hükmetmiştir. Sakın bu örneği, yargıya çağrı için verdiğim sanılmasın. Tam tersine, DTP’nin böyle bir kapatmadan, siyasi bir rantı beklediği kanısındayım. Örneği yalnızca sahte demokrasi derslerine bir yanıt olarak verdiğimi, bu arada DTP’nin beklentilerinin de nafile olduğunu belirtmek isterim. Bu arada, DTP’nin uygulamakta olduğu politikanın kendi altından zeminin kaymasını engelleyemeyeceğini de vurgulamak gerek sanırım. İçki reklamına yasak ? Reklam Kurulu, İstanbul Havalimanı’ndaki “gümrük hattı dışı” olarak bilinen Duty Free bölgesinde içki reklamına yasak koydu. Kurul, yasağa gerekçe olarak, bölgenin hazineye ait olmasını gösterirken turizmciler bu uygulamanın mülkiyeti hazineye ait tüm tesislerde uygulamaya konulmasının yaratacağı soruna dikkat çekti. İstanbul Haber Servisi AKP iktidarı, yaşamın her alanında ideolojik yaklaşımını ortaya koyuyor. Reklam Kurulu, İstanbul Havalimanı Dış Hatlar Terminali Duty Free’de bulunan alkollü içecek reklamlarını “Bölgenin hazineye ait olması” gerekçesiyle kaldırdı. Reklam Kurulu 11 Aralık da ilginç bir karara imza atarak, “gümrük hattı dışı” olarak bilinen Duty Free bölgesinde içki reklamına yasak koydu. Reklam Kurulu’nun kararında kullanılan “özel hukuk hükümlerine göre sözleşme yapılsa dahi hazinenin mülkiyetinde bulunan gayrimenkullerde içki yasağı mevzuata aykırı” ifadesiyle, alkollü içecek reklamlarının engellendiğini belirten turizmciler, Reklam Kurulu’nun yaklaşımını “ideolojik” olarak niteledi. Gümrük hattı dışı olduğu Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen ve bölgede özel bir şirket olan TAV tarafından yönetilen uluslararası yolcu terminali bulunduğunu belirten turizmciler, kurulun kararına şiddetli bir karşı çıkışın olmamasını da kabul edilemez olduğunu vurguladılar. TAV’ın işlettiği ve gümrük hattı dışında bulunan bölgede içki reklamlarını durduran anlayışı eleştiren turizmciler, “Bugün ‘Hazineye ait’ yerlerde gerekçesiyle içki reklamlarını engelleyen anlayış, yarın çoğunluğu hazine arazilerinde inşa edilen konaklama tesislerinde de ayın uygulamayı dayatmak için her yolu deneyecektir” uyarısında bulundular. Konuyu günlük online gazete “www.turizmdebusabah.com” da dün gündeme getiren eski Turizm Bakanlarından Bahattin Yücel de tepki gösterdi. Reklam Kurulu kararını yazısında “dayatma ve ideolojik yaklaşım” olarak değerlendiren Yücel, “Böyle bir davranışın duyulması bile Türkiye’nin geleneksel pazarı olan AB ülkelerindeki potansiyeline çok ağır darbe indirir. Turizm sektöründe yer alan hiç kimsenin, bu yasaklama kararı karşısında, suskun kalmaya hakkı yoktur. İçkiyi üreten, reklamı yayan sessizliği seçebilir. Ama turizmciler asla susmamalıdır. Konunun boyutları alkollü içki reklamı yapmanın çok ötesine uzanıyor. Sorun, yaşam tarzına yönelik ciddi bir tehdit karşısında takınılacak tavrın belirlenmesidir” dedi. YİMPAŞ’ın patronu cezaevine konuldu KARABÜK/ANKARA (Cumhuriyet) Hakkında kesinleşmiş 2 yıl hapis cezası bulunan Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar, dün Karabük’te tutuklanarak cezaevine konuldu. Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığı, Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefet ve izinsiz halka arz suçundan hapis cezasına çarptırılan Yimpaş’ın patronu Dursun Uyar hakkında önceki gece yakalama emri çıkarttı. Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri, söz konusu müzekkere üzerine Uyar’ın “takayusu” hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü İbni Sina Hastanesi’ne giderek müzekkerenin gereğini yerine getirmek istedi. Ekipler Uyar’ı gözaltına almak için hastaneye geldiler ancak Uyar’ın akşam saatlerinde “taburcu olduğunu” belirlediler. Yakalama emri uyarınca dün sabahtan itibaren tüm yurtta aranmaya başlanan Dursun Uyar, öğle saatlerinde Karabük’ün Eskipazar İlçesi Emniyet Müdürlüğü’ne giderek teslim oldu. Eskipazar Adliyesi’nde bir süre kalan Uyar, elleri kelepçesiz olarak Hakkında kesinleşmiş 2 yıl hapis cezası bulunan sivil polis otomobiline bindirilerek YİMPAŞ Holdingi Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Karabük Adliyesi’ne götürüldü. Uyar, Karabük’ün Eskipazar İlçesi Emniyet Tutuklanan Uyar, Karabük Kapalı Cezaevi’ne konuldu. amirliği’ne giderek teslim oldu. (Fotoğraf:AA) asirmen?cumhuriyet.com.tr Benazir Butto’nun öldürülmesini değişik şekillerde okumak ve değerlendirmek mümkün. Pakistan, Türkiye’den daha geri bir ülke: Demokratik gelenekleri, insan başına yıllık geliri ve laikliğin gelişme düzeyi açısından. Pakistan’la Türkiye’nin farklılıkları olmasına karşın benzerlikleri olduğunu da kabul etmeliyiz. Türkiye’de de Pakistan’da da askerler rejime sürekli müdahale edip kesintiye uğratıyorlar. Her iki ülkenin başbakanları darbeciler tarafından asıldılar. Pakistan da tıpkı Türkiye gibi ABD tarafından “Sovyet yayılmacılığı” karşısında askeri ve siyasi olarak desteklenen, gerek görüldüğünde askeri darbelere başvurulan bir ülke oldu. Pakistan’da da, Türkiye’de de din, siyasi yaşamın önemli bir unsuru kabul edilir. Pakistan da, Türkiye de, yüzlerini Batı’ya dönmeye çalışan ülkeler sınıfı içindeydi. Türkiye’nin çok önce başladığı demokratikleşme yolculuğu ülkemize önemli mesafeler kazandırmıştı. ABD, Askeri Darbe, Dincilik ve Pakistan… Tabii, Türkiye’nin bir diğer büyük üstünlüğü bir dünya imparatorluğunun, Osmanlı’nın mirası üzerinde kurulmuş olmasıydı. Osmanlı’nın son döneminde gelişen parlamenter alışkanlıklar, demokratik çabalar, daha sonraki dönemde Türkiye’deki demokratik siyasi akımların daha güçlü olmasının ilk başlangıç adımlarından birisiydi. ??? Bu iki ülkenin özellikle son 50 yılında ABD’nin tayin edici bir etkisi oldu. Benazir Butto, yüzü Batı’ya dönük politikanın temsilcisiydi. Darbeci Ziya ül Hak tarafından asılan babası Zülfikâr Ali Butto’nun izinden giderek ülkesinin demokratikleşmesi ve Batı’nın demokratik değerlerine ulaşması için çaba sarf ediyordu. Tabii, yüzünü “Batı’ya dönmek” demokratik rejim konusunda bir garanti anlamına gelmiyordu. Özellikle Sovyetler Birliği döneminde ABD önderliğindeki Batı’nın antikomünist kampı Türkiye, Pakistan gibi ülkeleri birer ileri karakol olarak gördü. Pakistan’ın atom bombası sahibi olmasının başlıca nedeni “Sovyetler”e karşı bir kale olarak kabul edilmesiydi. Daha sonra 1970’lerin sonunda Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgaliyle birlikte, ABD bu bölgede dinci siyasi akımları “komünizm”e karşı müttefik olarak gördü. Pakistan’da da özellikle askeri darbeler döneminde, örneğin Ziya ül Hak döneminde dinci akımlar ABD projesinin bir parçası olarak güç kazandılar. ??? Afganistan’da “Taliban” yönetiminin oluşması, bir anlamda ABD’nin bu bölgede komünizme karşı dini bir seçenek olarak görmesinin ürünüydü denebilir. Tabii bu süreç Pakistan’ı da aynı şekilde etkiledi. Ancak şunu görmek gerekir ki askeri darbeler, demokratikleşmeyi kesintiye uğrattığı gibi, dinci akımların gelişmesini de kışkırttı. Zaten darbeciler de dinci akımları, demokratikleşmeye karşı çoğu zaman müttefik olarak gördüler. ??? Benazir Butto’yu aşırı dinciler mi öldürdüler? Bunu söylemek için çok erken. Ancak iki ihtimal var; aşırı dinciler veya darbeciler. Çünkü Benazir Butto her iki kesimin de hedef aldığı isimlerdendi. Kendisi, yüzü Batı’ya dönük bir demokrat olarak laikliği de gerçekleştirilecek bir siyasi amaç olarak önüne koymuştu. Butto’nun öldürülmesi nasıl bir sonuç verecek: Pakistan’ı yakından tanıyan siyaset yorumcuları, büyük bir olasılıkla seçimlerin erteleneceğini söylüyor. Yani askeri rejimden demokratik rejime dönüş ertelenecek gibi görünüyor. Tabii ki bu gelişme askeri yönetim taraftarlarının işine yarayacak. Butto’nun öldürülmesinin bir baş ka sonucu da, laiklik konusunda önemli bir ağırlığın ortadan kalkmış olması. Butto, siyasi karizması, siyasi hedefleri açısından Pakistan’ın laikliğe yürüyüşünde önemli bir ağırlıktı. Şimdi böyle bir ağırlık yok oldu. ??? Tabii, bütün bu acı görüntünün bize öğrettiği bir başka ve asıl gerçek şu: En kötü demokratik rejim bile askeri rejimden iyidir. Çünkü demokrasi, bütün zaaflarına rağmen otoriter rejimlerle karşılaştırıldığında şiddeti ve terörü bir ölçüde yumuşatacak, tansiyonu düşürecek ve bir anlamda pasifize edebilecek araçları içinde barındırıyor. Toplumun değişik kesimleri demokratik rejimlerde kendilerinin temsil edildiğini hissettikleri oranda şiddetten uzak durabiliyorlar. ??? Benazir Butto’nun ölümü bütün bölgeyi etkileyecek çok önemli bir siyasi kayıp… Babayı askeri darbe alıp götürdü. Kızını ise demokrasiye dönüş yolculuğu... CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle