18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 ARALIK 2007 PERŞEMBE 2 Bir buluşma gerekiyor! Kaçınılmaz bir buluşma!.. Bir bütünleşme, güçlerimizi bir yönde toplama!.. Tek tek kaldın mı yenilgidir varacağın nokta. Hem de en ağır yenilgi! Karşındakiler her zaman seni ezip geçerler, çünkü onlar bütünleşmeyi yaratabilmiştir. Bireyselliğin yerini toplumsallık almıştır... Sen, istediğin kadar bağır çağır, kitaplar, gazeteler dolusu yaz, TV’lerden, radyolardan seslen, alanları doldur, ama “tek”likten kendini kurtarmadıkça zafere kavuşamazsın... Aşk şairi, sevda şairi diye sevmiştik Kemal Özer’i... Yine öyle, ama çok erkenden fark etti gerçek sevdanın, aşkın tek yönlü olmadığını... Tüm şairliğini verdi gerçek sevdayı aramaya, bulmaya, bizlere duyurmaya, öğretmeye... ??? “Sessizliğe bürünse ortalık herkes susacak olsa yine de kısılmayan bir sesle konuşan ağzımızı görsün Bu sevdalı buluşmadan bir gö OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL rüntü yansırsa yarına ona bakan yalnız bizi değil, bizde ışıyan o yıldızı görsün.” Kemal Özer, “Sevdalı Buluşma”ya çağırmış bir kez daha... Gerçek bir aydınlanma savaşına!.. Görmek, bilmek, yaşamın ürettiği sevinci paylaşmak, onu elbirliğiyle yaratmak... “Bir fotoğraf kalacaksa...” bugünden yarına... Bu alaca karanlığın ardından bir güçlü birliktelik doğabilmeli umutsuzlukları yok eden, sevgililer, dostlar, düşüncelerle gerçek bir sevdada... “Duyalım istemiyorlar sürgündeki köyleri damlar hâlâ yerle bir, ocaklar yıkık İstemiyorlar kalan külü görmemizi duman hâlâ tütüyor, bütün tarla Bir ‘Sevdalı Buluşma’da... lar yanık Konuşandan sökülüp alınmış sesi yürüyene bir tek acının yolu açık Ağıtlar soğutabiliyor ancak yüreği gözyaşına bir tek yanıt var o da ıssızlık.” ??? Şiirdir bugünü yarına taşıyan... Resimler, filmler, sözler, sözcükler gelip geçer; yüreklere, beyinlere sürgit çakılıp kalan, şiirdir, dizelerdir. Hepimizin duyup da içinde yaşattığı, ama gerçek nedenini çözemediği, çözmeye kalkıştığında görünür görünmez ellerin yolunu kestiği... Yalnız yolunu değil, soluğunu, savaşım gücünü... Kemal Özer’in aşkı bir tek kişiye değil. Dün de öyle, şimdi de... “Son yazdıklarıyla, sevdasıyla davasını iç içe işledi” demiş Memet Fuat... Mehmet Başaran da: “Okurlarının duyarlılığını tazeleyip onları da bir yürüyüşe katabiliyor.” Bir çağrıdır, şiirin eskimez gücüyle: “Bir daha sınayalım o halde kendimizi / Bir sevdalı buluşmayla her zorluğa karşılık.” Kürtler Kimin Yanında Yer Alacak? Cavlı ÇULFAZ ürtler’ diye yazıyorum ak kâğıt üzerine. Sonra şöyle bir an durup irkiliyorum: KürtTürk, AleviSünni... Bu ayrı gayrılık nerden çıktı? Bütün insanları eşit ve kardeş bilen bizler için Kürtler yabancı mı? Kürtler için Türkler düşman mı? Emperyalizmin “böl, birbirine düşür, çatıştır ve yönet” politikasının kurbanı mı olacağız? Yüzyıllardır bu topraklarda iç içe yaşıyoruz. Küllerinin içinden yeniden doğup yedi düvele karşı devrimci bir cumhuriyeti or PENCERE Kimin İpini Çekeceğiz?.. Takıyye nedir?.. Somut örneği tüm gazetelerde yayımlandı ve yalanlanmadı... Gül’ün atadığı yeni YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a Başbakan RTE öğüt verdi: Aman Hocam, dedi, konuşurken dikkat et, bir şey söylersin, ipimizi çekerler... Ne anlama geliyor bu uyarı?.. ? Esin perisi insanın kulağını büküyor.. Başbakan RTE ile Başkan Bush Amerika’daki gizli görüşmede neler konuştular?.. RTE şöyle dedi mi demedi mi: Amanın Başkan Bush, izin ver PKK’yi vuralım, yoksa Türkiye’de ipimizi çekecekler... Amerika RTE’yi gözetip başka çare kalmadığı için izin vermeseydi, bizimki askere izin verebilecek miydi?.. Bilmece bulmaca, dil üstünde kaydırmaca... ? Asker PKK’yi vurdu, vuruyor, vuracak... Söz konusu üstün düzeyde bir harekâttır; iç dünya, dış dünya operasyonlar üzerine ne düşünüyor: Türkiye’de çağdaş bir ordu gücü var... Bu güç hamaset, nutuk, içeriği boş kahramanlık nutku, palavra üstüne kurulup eften püften örgütlenmemiş... Dost ve düşmanın gözlemleri, son günlerde gerçeklerin üzerine oturdu... ? Ordu ya da asker gücü, insan ve teknolojide üst düzeydeki çağdaş niteliğini kanıtladı... Peki, bu ordunun ideolojisi, fikriyatı, dünya görüşü ne?.. Yanıt iki noktada vurgulanabilir: “Yurtta sulh, cihanda sulh!..” Ve Atatürkçülük!.. İşte bu noktada ne yazık ki askerle “takıyyeci iktidar” arasında bir boşluk oluşuyor... Belki de ‘boşluk’ sözcüğü eksik ya da yetersiz kalır; takıyyeci ile asker arasında ‘karşıtlık’ var... ? Türkiye garip bir siyasal ve tarihsel bilinçsizliğin pençesinde kıvranıyor... Askerin vurduğu PKK kimin himayesinde ve nerede üslenip örgütlenerek palazlandı?.. Kuzey Irak’ta, Amerikan işgalinin gözetim ve himayesinde gelişen bir terör örgütünün anlamı nedir?.. Aradan geçen bunca zaman içinde verdiğimiz şehitlerin bedelini kim ödeyecek?.. Takıyyeci iktidar mı?.. RTE mi?.. Gül mü?.. Amerika mı?.. Bush mu?.. Çağdaşlık ölüm cezasına elbette olanak tanımaz; ama, tıpkı Başbakan RTE gibi yakıştırmaca söylersek, nicedir arka arkaya verdiğimiz şehitlerimizin hesabını sormak için kimi cezalandıracağız, kimin ipini çekeceğiz?.. Başkan Bush’un mu?.. Zanlı Gül’ün mü?.. RTE’nin mi?.. ‘K tak kurmuşuz... Bütün Anadolu’da, DicleFırat boylarında, Mezopotamya’da ortak bir yazgıyı paylaşmışız, paylaşıyoruz. Kız almışız, kız vermişiz, damat almışız, içgüveysi gitmişiz. Etle tırnak gibi kaynaşmışız. Musa Anter’in dediği gibi: “Kürt o kadar aptal mıdır ki Türkiye bölünsün de; İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Antalya, Adana Türk’e düşsün. Mardin, Siirt, Bitlis, Hakkâri, Bingöl; Urfa da Kürt’e kalsın… Oysa bütün Anadolu bugün bizimdir, Edirne’den Hakkâri’ye kadar. Ama Türkler patron, Kürtler kapıcı ve odacı; (işte bu) olmaz.” Hunharca bir cinayete kurban giden Musa Anter, TürkKürt kardeşliğini savunan bir bilge kişiydi. Diyarbakır’ın büyük evladı Ziya Gökalp diyordu ki: “Kürt’ü sevmeyen Türk, Türk değildir ve Türk’ü sevmeyen Kürt, Kürt değildir.” Elbette çok acı çekti Kürtler... Hele 12 Eylül’ün karanlığında kim acı çekmedi ki? On binlerce insan işkenceden geçirildi, zindanlara atıldı. Gerçi dönemin darbecileri şimdi hatalı olduklarını kabul ediyor. Ama yaptıklarının vicdani hesabını vermek bir yana, bir özür bile dilemediler 12 Eylül’ün mağdurlarından. Kimin yanında, kime karşı? Ama hepsi bir yana... Bugün dünya halklarının başsorunu, ABD’nin gemi azıya almış zorbalığıdır. Bunun başlıca uygulama alanı ise Irak’ın işgaliyle başlayan Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Irak’ta dört yılda 600 bin kişi öldü, dört milyon insan mülteci durumuna düştü. Kitle imha silahları var denilip ülke işgal edildi. Bunun koskoca bir yalan olduğu ortaya çıktı. Irak’ın altyapısı nerdeyse çökertildi; tarihi eserler hasara uğradı; toprağın altı mayınlarla döşendi. “Irak’a demokrasi götürüyoruz” denildi, El Kaide teröristleri ülkenin dört bir yanını sardı. Sünni Şii ayrımıyla kardeş kardeşi boğazlar hale geldi. Irak üçe bölündü. Kuzeyde ABDİsrail yanlısı, Arap halklarına ve çevre ülkelere karşı koçbaşı kukla bir devlet çırpıştırıldı. Oysa bu işin alfabesinde yazıyor: İşgalcilerin himayesinde devlet kurulmaz. Kurulsa da, o yapay devlet, bağımsız olmadığı gibi, kurduğunu sanana da yâr olmaz. Böyle bir onursuzluğu aklı başında kimse Kürtlere yakıştıramaz. Yıllardır üzerinde yaşadığı ülkenin işgalini fırsat bilip mandacılar eliyle kotarılan kukla bir devlet yaşar mı? Bir zamanlar ABD’nin kurdurduğu Güney Vietnam’daki kukla rejimin ömrü ne oldu ki? TürkKürt ayrımsız hepimiz Irak’ın işgalini sessizce içimize sindirip kabullenecek miyiz? Ne yapmalı? Kimin yanında, kime karşı yer alacağız? Kendisi de bir Mehmet olan Kürt, hainin iğvasına kapılıp dünyaahret kardeşi Mehmetçiğe kurşun mu sıkacak, yoksa emperyalist işgalciye karşı ortak mücadele içinde mi yer alacak? Kürt hem yolunu, hem de aklını mı şaşırdı? Eğer silaha sarılacaksa Mehmetçiğe karşı mı kullanacak, yoksa Irak’taki emperyalist işgal güçlerine karşı mı doğrultacak silahını? vekilleri, hükümette bakanları vardı. Ama yanlış zamanda ve yanlış tarafta yer aldılar. Türkleri zor zamanlarında arkadan hançerlemeye kalkışınca yıllardır birlikte yaşadıkları yurtlarını, Anadolu’yu kaybettiler. Serüvenci liderlerin peşine takılan Rumlar, 19181922 arası emperyalistlerin kışkırtması sonucu Türklerle ortak yaşadıkları Ege’den, Anadolu’dan uzaklaşmak zorunda kaldılar. Kıbrıslı Rumların bir bölümü 1974’te Kissinger’ın ve Yunanistan’daki albaylar cuntasının kışkırtmasıyla Sampson darbesini tezgâhladılar. Türklerle ortak yaşadıkları Kıbrıs’ın yarısını kaybettiler. Talabani de, Barzani ve Zebari de içinde yaşadıkları ülkenin Arap, Kürt ve Türkmen halkına ihanet eden birer “caş”, birer işbirlikçiden başka nedirler ki? Kuruluşunun mayasında bağımsızlık ülküsü yoksa, nasıl bağımsız devlet olursun? Emperyalizmin mandası (yani himayesi, yani “koruyucu” kanatları) altında kim özgürlüğe kavuşmuş ki, Kürtler özgür olsun? Türk terörle, etnik milliyetçilikle cebelleşirken, Irak mezhep kavgasıyla birbirine girerken, Siyonist sevinçle elini ovuşturuyor, emperyalist işgalci bölgede petrolün kaymağını yiyor. 1920’lerde dünyada emekçi halkların umudu bir Sovyetler Birliği vardı. Bir de onu ilk tanıyan mazlum ulusların öncüsü Türkiye Cumhuriyeti... Bu genç cumhuriyete karşı emperyalistlerin kışkırtmasıyla Kürtleri ayaklandırmak kime ne kazandırdı? Kürtler yine yanlış zamanlarda, ters tarafta, doğru seçilmemiş feodal şeflerin kurbanı mı olacak? Yıllardır silahlı mücadele, barışçı olmayan geçiş yolu diye avazı çıktığı kadar bağıran, Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerin sömürge ya da iç sömürge olduğundan dem vuran hızlı devrimcilere ne oldu? Şimdi ezilen ulus diye kendi vicdanlarını temize çıkarmaya kalkışıp Kürtlere akıl hocalığına yeltenenleri ibretle izliyoruz. Bu yarı entel anarkonihilistlerin bir bölümü, 1970’li yıllarda silahlı ayaklanma adı altında gençleri kırlarda, dağlarda, Filistin kamplarında kırdırdı. Dün ‘foko’ teorisi, Carlos Marighella, silahlı mücadele, kırlardan kentleri kuşatmak diye mangalda kül bırakmayanlar, şimdi hem BOP’çu yobazlara, hem de ‘gerilla’ diye teröristlere alkış tutar oldular. Pusulayı şaşırmayacaksın! Soru şudur? Güneydeki Kürtler emperyalistlere karşı direneceklerine, serüvenci liderlerin elinde işgalcilerin kuklası mı olacaklar? Kuzeydeki Kürtler ise Irak’ın işgalini fırsat bilip Türk kardeşlerine karşı silah mı çekecekler? Sözüm aynı zamanda bizdeki şoven milliyetçilere... Kendi halkını ezen bir ulus özgür olamaz. Türkiye mutlaka kendi Kürtlerini kazanmanın yolunu bulmalıdır. Kürtleri aşağılayıcı, hor görücü, düşmanlık güdücü davranışlardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Etle tırnak gibi iç içe geçtiğimiz Kürt kardeşlerimizi emperyalistlerin saflarına itmemeliyiz. TürkKürt bu topraklarda yazgımız ortak... Bunca yıl birlikte yaşadığımız vatanımızdan mı olacağız? Coğrafyamızı yine başkasına cetvelle çizdirme aymazlığına mı kapılacağız? Tarihten ibret almak Yıllarca iç içe yaşadığımız Ermenilerin 1915’lerde mecliste millet CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle